Temmuz derken

15 Temmuz 2016 gecesinde vatanın bağrına Temmuz sıcağından başka bir alev düştü. Lâkin şehitlerimizin kanı onu söndürdü. O günden beridir Temmuz şiirleri, “15 Temmuz şiirleri” olarak yazılagelmiştir.

“TEMMUZ nedir?” diye sorulsa, “Yaz aylarından biri, Yengeç burcu ayı ve belki de en sıcak ay” diye cevaplar gelebilir.

Sözlükler Temmuz’un Arapça kökenli bir kelime ve yılın yedinci ayı olduğunu söyler. Bir başka sözlük, Temmuz’un Rumî takvimin beşinci ayı olduğunu, aynı sözlük bu kelimenin Aramice-Süryanice kökenli olup Arami/Süryani takviminin dördüncü ayı olduğunu da belirtir. Eskilerin ayına göre ise Temmuz, orak ayıdır.

Yüzümüzü edebiyata çevirdiğimizde ise Temmuz ayının hem halk, hem de Dîvan edebiyatı örneklerinde muhtelif benzetme ve anımsatmalarla yer aldığını görürüz. Türküler arasında ilk akla gelen, elbette “Yaz günü, Temmuz’da sen terle, ben sileyim” dizesiyle bir Kerkük türküsü olan “Altın Hızma” olur.

Dîvan şiirlerine geldiğimizde geçmiş kültürün hemen hemen her alanına yaslanarak kendini ortaya koyan bu uzun soluklu şiirde Temmuz’un daha çok  “tâb-ı temmûz, âfitâb-ı temmûz, fasl-ı cahîm, germî, tâb-ı germâ, vakt-i germâ” gibi ifadelerle anıldığını görmekteyiz. Tâb “sıcaklık, harâret”; âfitâb “güneş”; fasl-ı cahîm “cehennem mevsimi”; tâb-ı germâ “yaz sıcağı” demektir. Tam da bu nokta, Temmuz’un Eski Türkçede “cehennem” demek olan “tamu” kelimesinden de gelmiş olabileceği ihtimâlini düşündürtmektedir.

Altı yüzyıl dîvan tertip eden şairler, hem gelenekten (evvelki şairler), hem de bizzat kendilerinin müşahede ettikleri dünyadan çeşit çeşit nesne, durum ve unsurdan ilham almış ve onları şiir zeminine benzetme olarak yerleştirmiştir. Temmuz ayı da Dîvan şiirindeki bu unsurlarından biri olmuştur. Hatta Temmuz sadece bir unsur olarak kalmamış, belli amaçlarla yazılan bir nazım şekli olan kasidelerin bir bölümüne isim bile olmuştur. Dîvan edebiyatında yaz aylarındaki ve özellikle Temmuz ayındaki sıcaklardan bahseden kasideye “Temmuz’a ait, Temmuz ayıyla ilgili” mânâsında “Temmûziyye” adı verilmiştir.

Bununla birlikte pek çok gazelde Temmuz, kendi özellikleri veya edebî sanatlar vasıtasıyla benzetme unsuru olarak kullanılmıştır. 18’inci yüzyıl Dîvan şairlerinden Arpaemînizâde Mustafa Samî, temmûziyesinde şu beyitleri söyler:Temûz irişdi cihân gark-ı tef ü tâb oldı/ Zemîn harâretile vakf-ı pîç ü tâb oldı.” (Temmuz ayı geldi, dünya sıcaklık ve harârete gark oldu. Yeryüzü harâretle kıvrım kıvrım olup kaldı.)

Beyitte, Temmuz’un yakıcı sıcaklığının yeryüzünü (hem dünyayı, hem de insanları) menfî yönde etkilediğinden bahsedilmektedir.

“O denlü şiddet-i tâb-ı temûz kim zerrât/ Cihânda her biri bir kurs-ı âfitâb oldı.” (Temmuz sıcaklığı o kadar şiddetli ki kâinattaki her şey güneş taneciği oldu.)

Bir başka manzumede Şeyh Gâlib, “Muhabbet” kabilesinin insanları için “Temmuz güneşini giyerler, kâinatı yakan ışığı içerlermiş” diyor: “Giydikleri âfitâb-ı temmuz/ İçtikleri şûle-i cihansûz.”

Beyitte, kabile insanlarının hüzünlü olduğunu söyleyen şair, hayatlarının ateş kadar yakıcı ve tüketici acılarla dolu olduğunu anlatırken Temmuz güneşini yakıcılıkta en üst derece olarak görür.

“Nevbahâr u mihre cânı yok diyâr-ı firkatün/ Sovugı berd-i ʻacûz u ıssı tâb-ı temûz.” (Zâtî) (Ayrılık ülkesinin ilkbahar ve güneşe hâli kalmadı. Soğuğu kocakarı soğuğu, sıcağı Temmuz sıcağı.)

“Şebnem-i eşk müfîd olmadı Nevres aslâ/ Yakdı hem mezraʻa-i sîneyi temmûz-ı firâk.” (Osman Nevres) (Ey Nevres! Ayrılık Temmuz’u gönül tarlasını yaktı. Gözyaşı damlaları da hiç fayda etmedi.)

Sevgiliden ayrılığı Temmuz sıcağına benzeten şair, bu yakıcılığa gözyaşlarının bile fayda etmeyip gönlünü serinletemediğini söylemekte.

“Kibârun rûy-ı serdin mevsim-i ikbâlde ʻafv it/ Meh-i temmûzda berfün nüzûli tâğlardandur.” (Kânî) (Saadet mevsiminde seçkin kimselerin (gösterdiği) soğuk yüzünü affet. Zira Temmuz ayında kar dağlardan iner.)

Kânî bu beyitte, “Seçkin kimselerin (devlet büyüklerinin) suratlarının asık olmasına bakma, onları affet” demekte, “Nasıl ki kar Temmuz ayında dağlardan ancak iniyorsa, onların soğuklukları da yüksek makamlı olmalarından kaynaklanıyor” diye eklemektedir.

Temmuz, Dîvan edebiyatında olduğu kadar Geçiş Dönemi şiirinin dizelerinde de yerini almıştır. Örneğin, “Bence timsâli budur/ Temmuz’un/ Mâî yeldirmeli bir köylü kadın/ Çalışır tarlada yorgun argın” derken, Tevfik Fikret, Temmuz ayının köylerde çalışma ve emek ayı olduğunu söyler.

Görüldüğü gibi Temmuz, yüzyıllar öncesinden bugüne kadar şiirde “en sıcak” zaman olması özelliğini korumuştur. Bununla birlikte son on yılda Temmuz, sıcaklığından başka bir göndermeyle de kendini hatırlatır oldu: “15 Temmuz”... 15 Temmuz 2016 gecesinde vatanın bağrına Temmuz sıcağından başka bir alev düştü. Lâkin şehitlerimizin kanı onu söndürdü. O günden beridir Temmuz şiirleri, “15 Temmuz şiirleri” olarak yazılagelmiştir.

Temmuz’un on beşi, şehitler ölmez…