Temmuz’dan sıcak

Dünyanın bir ucunda yaşayan Bolivya Hükümeti, İsrail’i desteklemediği, onlarla ticareti kestiği için darbe girişimiyle tehdit edildi. Bir zamanlar 15 Temmuz’da yaşanan örneği göz önüne alan Bolivya yöneticileri, aynı metodu yani halkın iradesini kullanarak darbeyi bertaraf etti. Lâkin perdenin ardındaki sebebin İsrail ile olan ilişkilerin askıya alınması olduğu, dikkat edilmesi gereken bir konudur.

YAKICI sıcakların kavurduğu bugünlerde yürekleri yakan acı haberleri izlemeye devam ediyoruz. Sıcağın etkisinin hissedildiği “Deniz, kum, güneş” sloganı, yerini “Kan, gözyaşı, yayılan yıkım ve bir türlü bitirilemeyen soykırım”a bıraktı.

Temmuz ayını geride bırakırken, elbette aklımız tarih boyu unutulmayacak olan 15 Temmuz hain kalkışma ve darbe girişimini hiçbir vakit ardında bırakmayacak. Ortadoğu’da, Adalar Denizi’nde, Akdeniz’de, PKK terör örgütü ve DAEŞ terör örgütü konusunda istediğini bir türlü elde edemeyen ABD, nihayet son kozlarından birini, FETÖ terör örgütünü devreye soktu. Neticede içimizden çıkan hainlerin yıkıcı etkisi, elbette dışarıdan gelen darbelerden her daim daha ağır olmuştur. Yine benzeri oldu ve bir gecede 250 şehit veren Türk milleti, ordusuyla, emniyet güçleriyle, halkıyla, devlet kademeleri ve Cumhurbaşkanı ile birlikte sancağı teslim etmedi.

15 Temmuz’u, her ne kadar sıradanlaştırılmaya ve unutturulmaya çalışılsa da ne yaşayanlar, ne de tarih unutabilir. Kendi halkına, eğitim gördüğü kışla ve karargâhına, kendini yetiştiren kumandanına ve bir gün evvel omuz omuza mücadele ettiği arkadaşına kurşun sıkacak, bomba atacak ve ülkenin Cumhurbaşkanı’nın hayatına kastedecek kadar ileri gidebilen bir yapının içimizde olması, benzetme yapılamayacak kadar büyük bir felâkettir. 

Düşman orduları toplanıp üzerimize gelse, tüm namlular vatanımıza dönse, bu millet asla korkmaz ve geri çekilmez. Lâkin hain içeriden olunca tüm hesaplar değişiyor. Elbette her şeye muktedir olan Allah, o hainlere bu fırsatı vermedi. Çünkü Türk’ün bir ülküsü, bir görevi var. Bugünkü sessizliğimizi kişiliğimiz olarak alamayız. Bu millet dün ve ondan önceki günlerde olduğu gibi yine beklenen ve yine güvenilen olarak görevini yerine getirecektir.   

Dünyamız bugüne değin çok yıkım gördü. İki büyük cihan savaşı yaşadı, atom bombalarıyla sarsıldı, zalimin kılıcıyla toplu katliamlar yaşadı. Hiçbirinde Türk izi yoktur. Bir devirde barış varsa, mazlumun yanında yer almak varsa, işte Türk oradadır. Balkanlarda isyanla bir milyona yakın Müslüman ve Yahudi’yi katledenler, Kudüs işgalinde 70 bin Müslüman ve Yahudi’yi katletti. Şimdi yine aynı kişi ve fikirdekiler, 40 bin masumu soykırıma uğrattı. Terör devleti İsrail ve işbirlikçileri, katliamı sürdürme hususunda oldukça kararlı duruyorlar. “Hedeflerimize ulaşana kadar savaşa devam edeceğiz” diyen Netanyahu haklı çıkmamalı. Çünkü artık onlar asker üniformalarında Arz-ı Mevut haritasıyla savaşıyorlar. İçinde Türkiye, Mısır, Suriye, Irak ve Arabistan’ın bir kısmı olan toprakları kendilerine hak görüyorlar. İşte İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bu sözlerle anlatmak istediği budur!

Bu programın çıktısını nasıl elde edeceklerini uzun zaman önce plânlamışlar. Evvelâ para gücünü kontrol etmeyi başarmış, ülkeleri istedikleri şekilde bölüp parçalayıp yönetimleri ele almış, ticaret yollarına hâkimiyet kurmuş, bilimsel çalışmalarını yaparak teknolojinin ve modern dünyanın gereksinimlerini hazırlamışlar. Bir savaş çıkarıp ardından başka savaşlarla destekleyerek yani üçüncü büyük yıkımı dünyaya yaşatarak plânlarını gerçekleştirmek istiyorlar. Lâkin beklemedikleri bir şeyler oluyor ve önüne geçemiyorlar.    

Bir çağrı ile sokaklara dökülen bu milletin özünde yatan şey, mevcut varlıksal analizlere sığmayacak kadar farklıdır. Az olmaz, teknolojik olarak henüz onların seviyelerine ulaşamamış olmak korkutucu gelebilir lâkin doğru değildir. “Çok olan kazanır” mantığı doğru mudur? Hayır! Tarihte nice örneği mevcuttur ki, çok olan değil, hak eden kazanır. İnanan, doğru olan ve hak yolda giden kazanır. 

200 bin kişilik orduyu 50 bin neferle yenen bizdik. Bin atlıyla dev gibi bir orduyu yenerek Çirmen Zaferi’ni kazanan bizdik. Bir avuç karaya milyonluk askerle saldıranları Çanakkale’de bertaraf eden bizdik. 300 mücahit ile bin kişiyi yenen İslâm ordusu yine bizimdi.   

Bugün yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında, üçüncü bir dünya savaşı tehlikesi, Devlet’in en üst kademelerince dillendirilmektedir. Yarın değil ama, bu hezeyan durdurulmaz ise sonraki gün bu yıkımı yaşayacağımızı öngörmeleri yanlış değildir. Kutuplaşmış bir dünyada dengeleri korumak, belli ki ABD’nin ufkunu aşıyor. Çünkü onlar artık bu kanlı sonucun bir tarafıdır. Öyleyse dengeyi yeni bir güç, yeni bir politika kurmalı.    

Dünyanın bir ucunda yaşayan Bolivya Hükümeti, İsrail’i desteklemediği, onlarla ticareti kestiği için darbe girişimiyle tehdit edildi. Bir zamanlar 15 Temmuz’da yaşanan örneği göz önüne alan Bolivya yöneticileri, aynı metodu yani halkın iradesini kullanarak darbeyi bertaraf etti. Lâkin perdenin ardındaki sebebin İsrail ile olan ilişkilerin askıya alınması olduğu, dikkat edilmesi gereken bir konudur. Demek ki mesele, kendi çıkarlarına ters gelen her konuda güçle saldırarak hiçbir alanı boş bırakmamaktır ve bu, hazırlanmış plânın parçalarındandır. 

Lâkin boş durmayan, var gücüyle denge için, barış için çalışan birileri var. Bu çalışmalar henüz gün yüzüne çıkmamış olabilir fakat işaretler bu dengenin onlara rağmen kurulacağını gösteriyor.

“Her şerde bir hayır vardır” hükmü boşuna değildir ve dün kanının her damlasıyla karşımızda duran, bizi barbar olarak tanıyan medeniyetlerin halkları, bugün Gazze konusunda idarecilerine rağmen yanımızda veya bizimle aynı çizgidedir. Devletler, onlarla ilişkilerini birer birer askıya alıyor ve gitgide yalnızlaşıyorlar. Öyleyse yürünmekte olan yol boşuna değildir. Önümüzde her şeye rağmen engeller var. Ülkemizde ve Suriye’de oynanmak istenen oyunu hep birlikte gördük, izledik. Bu kurgu hiç yabancı gelmedi. Parça parça resimleri birleştirdiğimizde ortaya çıkan sonuç aynı mihrakları işaret etmektedir. Çünkü oyunları bozuluyor, plânları adım adım boşa çıkıyor. 

Ne yaparlarsa yapsınlar, mutlaka kazanan hak ve bâtıl ise zail olacaktır. Tek temennim, daha fazla masumu şehit vermeden, Gazze’yi tamamen kaybetmeden vahşi hezeyanı durdurabilmek ve yeniden barış, denge ve güç için doğacak güneşte Rabbimin inayetiyle mührümüzün olmasıdır.