ŞU dünyada
olayların varıp dayandığı en son nokta insandır. İyi yetişmiş bir kişi her
toplumun özlemidir. Çünkü iyi yetişmiş birey, kendisine, ailesine, akrabalarına,
vatanına ve milletine faydalı olur.
İnsan, yetişme sürecinde en fazla
akıl, kalp ve vicdan ile yol alır. Her ne kadar akılla işlerini görse de
kalbinin sesini dinlediği çoktur. Eğitim/öğretimin bazı aşamalarında akıl ve
kalp farklı kulvarda gidiyormuş gibi gösterilse de gerçekte böyle değildir.
Kalp yol açar, akıl arkasından
gelir. Ancak ilim/bilim olarak genelde karıştırılır. Okulda öğretmenini seven
çocuk, dersi daha iyi anlar. Küçük bir ihtiyacın istendiği gibi büyük
ihtiyaçların istenmesi de kalp ile olur. Daha sonra bunların temini akıl ile
gerçekleştirilme aşamasına geçilir. Kalbin bu arzusu içeridedir. Kişinin
kendini dinlemesinin özüdür.
“Temiz kalpli” kavramı günlük
hayatta yaygın olarak kullanılsa da “başkası hakkında iyi niyet beslemek,
kimseye zararı olmamak” anlamları gibi dar çerçevede kalmıştır. Bu nedenle mahiyet
itibariyle “özden kopuk bir kalp” dense yanlış olmaz.
Öyle olmalı ki, kişinin iyilik
yapmasını, kötülükten uzak durmasını ve ruhî yeteneklerini aktif olarak kullanmasına
hazır bir kalp olmalıdır. Bu yönde kararlar alma özelliğine sahip bir kalp,
donanımlı akıl ile iletişimini doğru yapmalıdır.
İnsana gerçek yön veren, akıl ve
kalp ikilisinin birlikteliğinin istendik şekilde çalışmasıdır. Akılsız kalp ile
kalpsiz akıl, insanı yarı yolda bırakır. Kalbin olmadığı yerdeki akıl, çevreye
zulüm saçar. Aklın olmadığı kalpte ise bağnaz hâller öne geçer.
Düşünmek zor iştir. Bu nedenle
akıl-kalp irtibatını doğru çalıştırmak emek ister. Toplumun genel kabul gördüğü
yetişmiş iyi insan, çok daha büyük emekler ister. Bu iş “Kalbim temiz” diyerek
tali yola atılacak bir durum değildir. Toplumun yaralanmasına ve büyük acılar
çekmesine neden olan en büyük nedenlerden biri de işte bu ihmalkârlıktır!
Bir kişi bir şeyi arzuladığında,
akıl bu arzunun çalışma organı hâline gelir. “Aklını kullan” ifadesi tam olarak
buraya uygun düşer. Aklın kullanılması, çalıştırılması, emek verilmesi ve
üretme sonunda arzuların gerçekleşeceğini hissetmesi de kalbin vicdanı sesidir.
Bu şekildeki çalışma prensibi makbul olan, “akleden kalp” ilkesinin kendisidir.
Bu şekilde çalışan bir kalp kin
gütmeyecek, haset etmeyecek, zulüm yapmayacak, günah işlemeyecek ve Allah’tan
(cc) korkacak bir hâle erişecektir. Ancak bu kalpten “temiz kalp” olarak söz
edilebilir.
Toplum ve milletlerin genelinin
kabul ettiği kalp, işte bu en faziletli mahmûm olan kalptir! Bu şekilde kalbe
sahip kişilerden oluşan toplumlar, en selâmetli Kur’ân yolu olan Cadde-i
Kübrâ’dan giderler. Bu güzergâh, malûm olduğu üzere Sahabe yoludur.
Elbette her insan bir olmaz.
Kiminde akıl, kiminde kalp, kiminde ise his ağır basar. Lâkin akıl, kalp ve
vicdan birlikte çalışırsa, her zaman makbul olan insan yetişir.
İnsan çevresini seyrederken beş
dış duyu ve iç duyular ile iletişim yaşar. Gözle gördükleri, kalbe
damlayıverir. Kalp bu damlayı elektronik devreye dönüştürmesi için akla
gönderir. Akıl bu devreyi bilime/ilime çevirir. Böylece gözde oluşan görüntü,
kalp motoruyla akılda anlam kazanır. Bu bilim, ilim mertebesine geçtiğinde,
iman aşikâr olur.
Böyle, faziletli mahmûm kalbe sahip bireyler yetiştirmek için fen ile sosyal bilimlerin disiplinler arası çalışması gerekir. Eğitim sisteminin bu şekilde düzenlenmesi ve insan odaklı olması şarttır. Aksi durumda fikrî açıdan geleceğin kaybedilmesi ile karşı karşıya kalınır.