İNGİLTERE Eski Başbakanı
Lord Salisbury’e ithaf edilen bir söz var: “Türkiye, geleceği çok parlak bir
ülkedir ve hep öyle kalacaktır.” Bu ağır söz, sadece sömürgeci/emperyalist düzenin
ironik alaylarından biri değil, aksine plânları ve çalışma şeklini özetleyen bir
nevi itirafıdır aslında.
Demek
istiyorlar ki, “Tıpkı karşısındaki yiyeceğe ulaşmak için içinde bulunduğu çarkı
sürekli çevirmek zorundaki canlılar gibisiniz”. Demek istiyorlar ki, “Sizi bu
hayâlle yaşatır, ancak ne var, ne de yok olmasına izin veririz”. Demek
istiyorlar ki, “Ancak bizim izin verdiğimiz kadar özgürsünüz”. Demek istiyorlar
ki, “Plânları biz yaparız ve ancak biz bozarız”.
Türkiye
Cumhuriyeti neredeyse 100 yaşına girmek üzere. Ancak Türkiye, aynen
Salisbury’nin söylediği gibi, geleceği çok parlak (umut vaat eden) ancak
kendisi henüz o seviyeye gelememiş bir ülke olarak yoluna devam ediyor. Çünkü
önce sömürgeci, şimdi emperyalist düzen bizleri sürekli şekilde kandırmayı başarmış.
Ne zaman o hayâli gerçekleştirmek için adımımızı atacak olsak, amiyane tabirle tokat
yemiş ve yerimize oturtulmuşuz. Hani Anadolu’da derler ya, “ne oldurmuşlar, ne
öldürmüşler”. Onların çizdiği rotayı takip ettiğimizde bizi her zaman
desteklemişler. Ama ne zaman rotadan çıkıp kendi yörüngemize geçmek
istediğimizi gördülerse, bazen silah zoruyla, bazen darbelerle, bazen ekonomik
yaptırımlarla, bazen de içimizdeki yandaşlarını kullanarak karışıklık çıkartmış
ve hemen her seferinde yeniden istedikleri hizaya getirmişler.
Ne
zaman isyan edecek olsak, tıpkı çocuğa şeker verir gibi, bizi övmüş ve parlak
bir gelecek vaat ederek kandırmışlar. Kendi senaryolarında figüran olarak devam
etmişiz. Gerçi biliyorsunuz, bu plân ve yöntem sadece bizim için uygulanmadı.
Bizim gibi, başta Ortadoğu olmak üzere hemen her bölgede insanlar “parlak bir
gelecek” vaadiyle kandırıldılar. Kandırılmaya devam ediliyorlar.
Zihniyet
ve amaç değişmedi, kavramlar ve yöntemler değişti
Halkları
etkisizleştirmek yani bir anlamda aptallaştırmak için çalışıyorlar. Emperyalizm,
etkisiz ve tepkisiz halk yığınları yetiştirmeye çalışıyor. Düzenin nihayetinde
insana ihtiyacı var. Çünkü kazanması için ona bir pazar (talep), pazarı
doyuracak üretim (arz), bütün bunları karşılayacak işgücüne ihtiyacı var.
İtiraz etmeyen, sorgulamayan, düşünmeyen, sadece itaat eden ve sınırlarını
çizdikleri konfor alanını terk etmeyecek nesiller yetiştiriyorlar. Sömürgeci
düzen son yüz yılda evirilerek emperyalizm düzenini kurdu. Sömürü düzeni
modernleşti. Yöntemler değişti. Kavramlar değişti. Ancak amaç ve sonuç
değişmedi.
Eskiden
kölelik vardı. Köleliğin ismi değişti, “sistemin parçası olmak” ya da “aidiyet”
şeklini aldı. Eskiden kölelerin elleri, ayakları, bedenleri kelepçeli olurdu.
Şimdi zihinler, düşünceler, iradeler teslim alınmış durumda. Eskiden demir
parmaklıklar ardında hapsederlerdi. Şimdi konfor alanlarına hapsediyorlar
insanları. Önceden ölümle tehdit ediyorlardı. Şimdi yoklukla tehdit ediyorlar.
Ki ölümü yokluğa tercih edecek sayısız insan bulursunuz şimdilerde…
Önceden
“Düşünmesinler, soru sormasınlar, itiraz etmesinler” diye uyuşturucu verirlerdi
insanlara. Şimdi “popüler kültür” adını verdikleri afyonlarla yapıyorlar bu
işi. Eskiden kara büyü yapılırmış, şimdi teknoloji ile büyülüyorlar toplumu. Köleliğin
adı, şekli ve yöntemi değişti ama amacı içeriği değişmedi.
Teknoloji
araç değil, amaç hâline geldi
“Türkiye,
geleceği parlak bir ülke” demek artık bize yetmiyor. “Türkiye tam bağımsız,
güçlü ve büyük bir ülkedir” demek zamanı gelmedi mi? Bunun için de herkesin
uyanması ve emperyalizmin gönüllü olarak girdiğimiz o modern kölelik
sisteminden ve içine hapsettikleri sanal konfor alanlarından sıyrılmamız
gerekli. Uyanmamız, ayağa kalkmamız,
harekete geçmemiz lâzım.
Yaşadığımız
ekonomik kriz, bizi uyandırmak için bir fırsat olabilir. Bu kriz yaşantımızı,
yaptıklarımızı, alışkanlıklarımızı, sahip olduklarımızı, hayâllerimizi, özetle
durumumuzu yeniden gözden geçirmek için aslında bir fırsat sundu bize.
Minimal
çabayla maksimum şekilde yaşama düşüncesini gözden geçirmeliyiz. Sosyal medya,
bağımlılığı artık kabul edilen modern bir hastalık… Toplum etiğini, gelenek ve
görenekleri, ahlâk kurallarını altüst etmeye devam ediyor. Yeni bir toplum
yapısı ve yeni bir kuşak yaratılıyor. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırdı, doğru,
fakat aynı teknoloji araç yerine amaç hâline getirildi.
Teknolojiyi
yaşamımızın öznesi hâline getirdikçe, hayatı ıskaladığımızın farkına
varamıyoruz bir türlü. Emperyalist düzen teknolojiyi tekeline aldı. O kontrol
ediyor ve kendi amaçları için kullanıyor. Sözlerimden teknoloji düşmanlığı ya
da karşıtlığı yaptığım düşünülmesin, teknoloji nimetini amaçlarımız için kullanmamız
gerekli. Bunun için de teknoloji tüketen değil, üreten bir millet olmalıyız.
Teknolojiyi mutlaka emperyalizmin tekelinden çıkarmalıyız. Değişimi takip etmek
yetmez, değişimi tetikleyen, başlatan ve üreten biz olmalıyız.
Teknolojinin hayatımızı kolaylaştıran bir araç olduğu bilincini yeni nesillere mutlaka öğretmeliyiz ayrıca. Düşünen, aklını kullanan, duyarlı, inancından ve bizi biz yapan toplumsal değerlerinden asla taviz vermeyecek güçlü nesillere ihtiyacımız var. Harekete geçmemiz lâzım. Uyanmamız, çevremizdekileri uyandırmamız lâzım. Hem de çok geç olmadan…