Tek parti döneminde basın hürriyeti nasıldı? (2)

“İzmir’de bir gazete çıkaran Ekrem Hayri Üstündağ’ın oğlu Bülent Üstündağ, kendisi askerde olduğundan, karısını yazıişleri müdürü yapmıştı. Gazetede çıkan bir makaleden dolayı 1946 yılında Hükûmet takibat yapmış ve sorumlu yazıişleri müdürü olan Bülent Üstündağ’ın hamile eşini tutuklayarak cezaevine koymuştu. ‘Bu olaya çok içerleyen ve kendisini vicdanen sorumlu hisseden Bülent Üstündağ, intihar ederek yaşamına son vermişti.”

MİLLÎ Şef’in mahdumu Erdal İnönü’ye de basında rağbet edilmesi gerekiyordu. “Erdal İnönü’ye Türk Kuşu brovesi takılıyor, bu törende bakanlar bulunuyor, Erdal’a nutuklarla yağcılık yapılıyor, bu yapılanlar da fotoğraflı bir şekilde gazetelerde büyük büyük yayınlanıyordu” (Toker, 1970:30).

Uygulanan bu baskı ve devlet terörü tabiî olarak gerisinde çok sayıda mağdur bırakıyordu. Devrin istibdat politikasından nasibini almayan basın mensubu neredeyse yok gibiydi. “Bir çok ünlü gazeteci ve yazar, hükûmetçe çizilen istikamette yazı yazmadıkları için cezalandırılmışlar ya da yazmaktan men edilmişlerdi” (Akandere, 1998:222).

Bu devrin önemli mağdur gazetecilerinin başında Zekeriya Sertel geliyordu. “Sertel’in arkadaşları Cami Baykurt ve M. Ali Aybar, Millî Şef’e hakaretten yok yere 4 yıl ceza almışlardı” (Uyar, 1999:216). Bütün şimşekler muhalif gazetecilerin üstündeydi. “İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de uzaktan yakından biraz dili sürçen gazeteci, kendisini cezaevinde buluyordu” (Karakuş, 1977:261).

Görülen lüzûm üzerine kapatılan gazetelerin başında ise Tan ve Vatan gazeteleri geliyordu. “Vatan ve Tan gazeteleri, 10 Mart 1944’te bir ay süre ile kapatılmaktan kendilerini kurtaramamışlardı” (Ekinci, 1997:273).

Vatan gazetesinin başına gelen sansür, basın tarihine geçecek boyuttaydı. “Gazete, bir dönem tam altı ay boyunca kapatıldığından, 26 Ağustos 1944 ve 23 Mart 1945 tarihleri arasındaki nüshaları gazete koleksiyonlarında bulunamıyor, arayanları şaşkına çeviriyordu” (Toker, 1970:33).

Kapatma cezaları

Sol ve liberal basın kadar Türkçü basın da bilhassa Almanya’nın yenilgilerinin başlamasından sonra ağır müeyyidelere uğratılmıştı. Küllük dergisinin kapatılma emrini gösteren vesika ise, devrin hesap defterine düşülmüş mânidar bir kayıttır. 1940’ta gerçekleşen kapatılma hâdisesinde, üzerinde ne mühür, ne bir adres, ne de bir resmî sayı bulunan bir evrakla dergi kapatılmıştı. Evraktaki kapatma iradesi, şu kısa cümleden ibaretti: “Sahibi bulunduğunuz Küllük Mecmuası’nın Dâhiliye Vekâleti’nin emirleriyle bugünden itibaren kapatılmış olduğu tebliğ olunur./ Emniyet Müdürü Muzaffer Akalın.” (Ağaoğlu Samet, 1993:104)

4 Aralık 1945 tarihinde, devrin iktidarı tarafından Tan gazetesine karşı organize edilen linç teşebbüsü, Şeflik Devri’nin âdeta yüz karasıdır. CHP Parti müfettişleri ve gençlik kolları tarafından organize edilen, İlhan Selçuk ve Ali İhsan Göğüş gibi meşhurların da katıldığı Tan saldırısı, bugün de hâfızalarda tazeliğini koruyan kara bir lekedir.

Dönemin gazete baskınları sadece Tan gazetesi ile sınırlı değildi. İktidarın emrinde hazırkıta gibi bekleyen üniversite öğrencileri, yukarıdan aldıkları işaretle başka gazeteleri de basarak tahrip etmektedirler. 1947 yılında İstanbul’da çıkmaya başlayan Zincirli Hürriyet isimli gazetenin yönetimi, sıkıyönetimden kurtulmak için İzmir’e taşınmıştı; gazete, İzmir’de de rahat bırakılmamış ve bazı öğrenciler tarafından matbaası basılarak tahrip edilmişti” (Karpat, 2008:198).

CHP’nin Millî Şefi İsmet İnönü, tek başına iktidar olduğu yıllarda 108 gazeteyi muhalif yayınlar yaptığı gerekçesiyle kapattırmıştı. Tarihçi-yazar Mustafa Armağan, “Tek Parti Devri” başlıklı kitabında Millî Şef Dönemi basın hayatının karnesini şöyle çıkartır: “İnönü, sınırlı imkânlarla yayın yapan 108 gazetenin kapısına kilit vurdu. İnönü’nün ilk kapattırdığı gazetenin başında ise, bugün CHP’nin yayın organı gibi davranan Cumhuriyet Gazetesi geliyordu. İnönü, dönemin gazetelerinden Vatan, Tan ve Tasvir-i Efkâr’ı da kapattırmış. (Kitapta, 1939-1945 tarihleri arasında bazı gazetelere verilen kapatma cezalarının rakamları şöyle sıralanıyor:) Vatan 7 ay, 24 gün; Cumhuriyet 5 ay, 9 gün; Tan 2 ay, 13 gün; Tasvir-i Efkar 3 ay…”

İçerik yasakları

Ahmet Kabaklı, rejimin basına nasıl bir baskı uyguladığını gözler önüne serer. Matbuat Umum Müdürlüğü’nden gazetelere şöyle talimatlar gönderiliyordur:

“(1) Anadolu Ajansı’nın haberlerinden başka haber yazılmayacaktır. (2) Sansasyonel başlık yapılmayacaktır. (3) Baş makale yazılmayacaktır. (4) İkinci baskı ve ilâve yapılmayacaktır. (İtalya’nın harb ilânı vesîlesiyle tebliğ edilmiştir.)” (10 Haziran 1940)

Yine Kabaklı, örneklerine şöyle devam ediyor: “Otomobil yedek parçalarıyla lâstiklerin bittiği, un stokunun azaldığı yazılmayacaktır. (Matbuat Umum Müdürlüğü’nden tebliğ edilmiştir.)” (10 Ağustos 1940) (Kabaklı, 1989:281)

Basında savaşla ilgili haberler, Matbuat Umum Müdürlüğü’nün emriyle ve ancak tek sütun olarak yazılabilirdi. Diğer yandan, basında intihar haberlerinin yayınlanması resmen yasaktı. Bu dönemdeki basın koleksiyonları, gerçekte intihar edenlerin, birbiri ardına son derece garip bir biçimde nasıl kaza ile öldüklerine ilişkin haberlerle doluydu (Koçak, 2013:260).

1944 Ağustos’unda muhalefet gazeteleri Vatan, Tan ve Tasvir-i Efkâr kapatılıyor, ancak 1945 Mart’ında yeniden açılma izni alabiliyorlardı. Koçak’a göre, bu kadar uzun süreden sonra açılabilmelerinin nedeni, tam da o sırada ABD’den gelip ülkede basının serbest olup olmadığını araştırarak Kongre’ye bir rapor yazacak olan heyetti (Koçak, 2011).

Gazeteci Ziyad Ebuzziya da bu baskılardan nasibini alanlardandı. Demokrasi mücadelesi verdiği o yıllarda gazetesi 17 defa kapatılmış, kendisi de 35 defa mahkemeye verilmişti (Deliorman, 2009:233).

Bu anlamda çok manidar bir olayı da eski büyükelçilerden Oğuz Gökmen şöyle anlatır:

“Rahmetli babam İsmail Hakkı Bey, yakın arkadaşı F. Lütfi Karaosmanoğlu’nun İstanbul’da çıkardığı bir gazetenin ‘mesul müdürü’ idi. Kendisi Manisa’da oturur, gazeteyi iki gün sonra ancak trenle geldikten sonra okuyabilirdi. Neden bu sorumluluğu kabul etmişti, bilemiyorum. Herhâlde bu işten hiçbir çıkarı da yoktu.

Fevzi ağabey Galatasaray’da benim velim idi. Babamla yakın arkadaştılar. Bir gün bu gazetede bir karikatür yayımlanmış. Konya’da o sene kıtlık var… Halk ot yemeye başlamış. İsmet Paşa da tam bu sıralarda ‘At Neslini Islah Encümeni’ni kurmuş.

İsmet Paşa karikatürde; halk yerde ot yerken, İngiltere’den getirtilmiş cins bir ata eliyle şeker yedirmektedir.

Karikatür bunu yansıtıyor. Altındaki lejandda da şöyle bir ifade var: ‘Paşam sen at neslini bırak da şu insan neslini inkırazdan kurtar!’

Bu karikatür o zaman müthiş bir suç sayılmış; babam, polisler tarafından palas pandıras Manisa’dan İstanbul’a getirilmişti. Babam avukat olmasına rağmen yaptığı savunmalar dikkate alınmamış ve altı ay hapse mahkûm edilmişti.” (Gökmen, 1999:207).

Nadir Nadi de o günün basın rejimini şöyle özetler: “Millli Şef’e,  Hükûmet’e, CHP’ye dil uzatmak yasaktı. Hükûmet’in genel durumu hiçbir şekilde tenkit edilemezdi. Bu itibarla gazeteler daha ziyâde dünya politikası üzerinde durmaya önem veriyorlardı. Gazetelerimiz genel tutumlarını Hükûmet direktiflerine göre ayarlamak durumunda idiler.” (Koçak, 2013:262)

Gazeteci Ahmet Emin Yalman’a, dönemin Başbakanı şöyle diyordu: “Haddini bileceksin, bunu aşmayacaksın! Aşarsan cezanı göreceksin!” (Aktaran: Koçak, 2013:263)

1949 yılında yazar Rıfat Ilgaz, Cumhurbaşkanına hakaretten üç yıl, Mısır Kralı ve İran Şahı’na hakaretten yedi ay, Aziz Nesin de Mısır Kralı ve İran Şahı’na yayın yoluyla hakaretten yedi ay hapis cezası almıştı.

Millî Şef Devri’nin tarihine bir kara leke olarak düşmüş “Üstündağ Vakası” ise romanlara ve filmlere konu olacak ölçüde dramatikti.

Cihat Baban, Üstündağ Vakası’nı şöyle anlatır: “İzmir’de bir gazete çıkaran Ekrem Hayri Üstündağ’ın oğlu Bülent Üstündağ, kendisi askerde olduğundan, karısını yazıişleri müdürü yapmıştı. Gazetede çıkan bir makaleden dolayı 1946 yılında Hükûmet takibat yapmış ve sorumlu yazıişleri müdürü olan Bülent Üstündağ’ın hamile eşini tutuklayarak cezaevine koymuştu. ‘Bu olaya çok içerleyen ve kendisini vicdanen sorumlu hisseden Bülent Üstündağ, intihar ederek yaşamına son vermişti.” (Baban, 1970:378)

 

Kaynaklar

Ağaoğlu Samet, (1993), Siyasî Günlük, İstanbul: İletişim Yay.

Akandere Osman, (1998), Milli Şef Devri, İstanbul: İz Yay.

Baban Cihat, (1970), Politika Galerisi, İstanbul: Remzi Kit.

Deliorman Altan, (2001), Türk Yurdunun Bilgeleri, İstanbul: Timaş Yayınları

Ekinci Necdet, (1997), Çok Partili Hay. Geçişte Dış Etkenler, İstanbul: T.D. Yay.

Gökmen Oğuz, (1999), Bir Zamanlar Hariciye, İstanbul

Kabaklı Ahmet, (1989), Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay.

Karakuş Emin, (1977), İşte Ankara, İstanbul: Hürriyet Yay.

Karpat Kemal, (2008), Dağı Delen Irmak, İstanbul:  İmge Kitabevi

Koçak Cemil, (2011), Kayıp Tarihimiz, İstanbul: Yakın Plan Yay.

Koçak Cemil, (2013), Tarihin Buğulu Aynası, İstanbul: Timaş Yay.

Toker Metin, (1970), Tek Partiden Çok Partiye, İstanbul: Milliyet Yay.

Uyar Hakkı, (1998), Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Boyut Kit., İstanbul