Tek dişli canavar

Olumlu görünen “teknoloji” kavramı, Batı’nın canavarca tabiatını gözler önüne sermekle Batı için olumsuz bir kavrama dönüşmekte; Batı’nın teknoloji pazarını elinde tutan olumsuz görünüşü de mazlumlar ve sömürülenler açısından gayet müspet bir deruna erişmektedir. Görünenin ardındaki saklı ve özlü mânâları okumak gerek.

DİYORUM ki, “Ekseri eylemlerin olumlu hâlleri, olumsuz/pasif mânâlarına çok yakındır”. Çünkü giden birinin kalben, ruhen ve aklen kalışı çok yaygın olmakla saatlerce konuşan birinin içindeki asıl mevzuya bir türlü temas edemeyişi de çok çetin bir susma eylemini akla getirir. İçini yakan, kemiren, sızlatan bir his varken, kelimeler boyu nefes harcayan zatın hakkıyla konuştuğunu kim iddia edebilir? İçeride bir çığlık saklı dururken, zamanı dingin kelimelere hapseden bütün konuşmalar susmak ile eş anlamlıdır.

Bu anlatmaya çalıştığım kısmı, asıl eserin icrasından önceki giriş taksimine benzetebilirsiniz. Çünkü asıl değinmek istediğim konu çok daha gündem arsızı bir çelişki. Fakat bu giriş taksimi kılıklı nağmeler de boşa değil.

Evet, nasıl ki saz heyeti çalgıcıları giriş taksiminde kabiliyetlerini beyan ederlerse burada da bir miktar kalemin maharetine hizmet ediyor hissi var, kabul ediyorum. Ama asıl gaye, ana eserin duygusuna kalpleri hazırlamak. Hep öyledir. Derin ve uç hisleri hedef alan güfteler ve besteler o duyguya geçişi sağlayan giriş taksimleriyle dinleyiciyi en derine ya da en zirveye hazır hâle getirirler. Sığ ve durağan bir zeminden çok derinlere dalmak nasıl geri dönüşte vurgun yemeye sebepse, çok yükseğe çıkan birinin inişte artan basınçla denge bozulmasına maruz kalması ve sıklıkla kulaklarının tıkanması da bu yüzdendir. Fark ettiğiniz üzere derine inişte ve yukarı çıkışta yaşanan değişim, dönüş yollarında problem çıkarıyor. Tıpkı duygular gibi…

Yüksek ya da derin bir duygu ya da anlama insanı ulaştırdığınızda, normal seviyeye inişte birtakım marazlar meydana gelebilir. Bu yüzden esere yumuşak geçiş sağlayan giriş taksimleri son derece kıymetlidir.

Eylemlerin olumlu/olumsuz hâllerini ayırt etmenin o kadar kolay olmadığını söylemeye çalışıyorum. Bu büyük bir yanılgı. Bu sığ inanış, insanı büyük yanlışların yolcusu hâline getiriyor. Mehmet Akif Ersoy’un medeniyeti canavara benzeten dizesinde de anlatmak istediğim handikaba benzeyen bir durum bu. Medeniyetten kasıt, çok medenî olduğunu iddia eden ve iddiası yankı bulan Batı’dır ve anlatılmak istenen, Batı’nın, özünde medeniyetle uzaktan yakından alâkası olmadığı gerçeğidir. “Tek dişli canavar” betimlemesi de bu güçlü kudretli varsayılan vücudun çürümeye yüz tutmuş bir zavallılığa düştüğünün işaretidir.

İlk bakışta süslü püslü, bakımlı, lâtif ve güzel bir anlamı fısıldayan medeniyet kavramı genel kabullere göre bir kan emici, can yakıcı, ölüme götüren canavarla eş değerdir. Elbette Mehmet Akif Ersoy’un kastettiği şey “medeniyet” kavramının eksikliği değil, bu kavramı sahiplenen ve kendilerine yakıştırılanlarca anlamını kaybettiği iddiasıdır. Ve çok da haklıdır. Ama bu kan emici toplumlar artık öyle bir hâle gelmiştir ki canavarın en güçlü kozu olan dişleri teker teker dökülmüş, tek dişle can almaya çalışmaktadır. Yani artık bir zavallıdır. Oldu mu sana o koskoca medeniyet erki küçücük ve pasif bir zavallı!

Demek ki her anlam her durumda aslını yansıtmıyor. Eylemler bazen olumsuz anlamlarına yakın olduğu gibi, sıfatlar ve isimler de bazen tam zıddına işaret edebiliyor.

Şimdilerde canavarın tek dişi de kalmadı; protez dişlerle can yakma gayreti devam ediyor. Medeniyetin gerçek sahibi Doğu, yüzyıllar boyu bu sözde medenî ve özde vahşi Batı toplumuyla her alanda mücadele vermiş ve canavarın dişlerini tek tek dökerek bugünlere eriştirmiştir. Şimdi bu canavarla mücadelede yapılması gereken çok daha basit: Artık o koca dişleri tek tek sökmekle zaman ve güç kaybı yaşamaya gerek yok. Canavarın takma dişlerini bir hareketle çıkarmak mümkün.

Bu uğurda başka yollar da var tabiî. Canavarı iştah kabartan sofralara oturtarak tıka basa yemesi sağlanabilir, böylece canavar kilo alacak ve protez dişler artık ağzına uymayacaktır. Aç bırakılan canavar da kilo kaybı yaşayacak yine bu protez dişlerin ağızdaki tutuculuğu kayıp verecektir. Artık canavarı tamamen durdurmak ve daha fazla insan eti yemesinin önüne geçmek çok daha kolay. Fakat gereken bir şey var ki, o da canavarla mücadelede birliğin sağlanması.

Doğu toplumları ve bilhassa İslâm Medeniyeti’nin azâları bu birliği sağlayabilirse önü açık. Kimse şu anlam karmaşasının yol açtığı yanılgıya düşmesin!

İlerleyen teknoloji canavara hizmet etmiyor. Evet, canavar bu teknolojinin nimetlerinden faydalanıyor, dökülen dişlerinin yerine yapay olanları bu teknoloji sayesinde koyabiliyor, beslenip semizleniyor fakat bir yandan da yedikleri gün yüzüne çıkıyor, teknolojinin sosyal ağ ve iletişimdeki rolü sayesinde canavarın bütün katliamları ayan oluyor.

Yani teknoloji ve iletişimin gelişiyor oluşu iyiliği değil, kötülüğü ilân ediyor. Kötülüğün duyulabilir, görülebilir oluşu her ne kadar olumlu bir anlam gibi gelmese de ıssız sokaklarda can alan canavarın icraatının bilinebilirliği açısından çok daha önemli. Çünkü bu sayede Batı masallarından uyanan yüz binler var artık. Doğu-Batı arasındaki insanî ayrımları anlatıldığı şekliyle kabul eden hem Doğu, hem Batı insanları, bugün sosyal medya ve bilumum iletişim kanalları sayesinde kimin katil ve terörist, kimin insan ve medenî olduğu gerçeğine çok daha yakın bir menzilde.

Batı canavarı çabaladı, didindi, uğraştı ve teknolojinin ve iletişimin ilerlemesi yolunda, sömürdüğü insanlardan kazandıklarını harcadı. Önce gitti ve bir bölgenin insanlarını öldürdü, eziyet etti ve de o bölgenin nimetlerinden faydalandı. O nimetlerle cebini doldurdu ve teknolojide yükselişi sağladı. Bu gayretle kendi cinayetlerini de ortaya koyacak platformu kendi elleriyle peyda etti.

Artık canavar çıplak! Her şeyiyle ortada, her şeyiyle beyan edilmiş vaziyette.

Öyleyse nedir?

Olumlu görünen “teknoloji” kavramı, Batı’nın canavarca tabiatını gözler önüne sermekle Batı için olumsuz bir kavrama dönüşmekte; Batı’nın teknoloji pazarını elinde tutan olumsuz görünüşü de mazlumlar ve sömürülenler açısından gayet müspet bir deruna erişmektedir. Görünenin ardındaki saklı ve özlü mânâları okumak gerek.

Evet, onlar sömürdü, öldürdü ve “Kazandık” sandılar. Kazandıklarıyla teknolojide ilerlediler. Bu ilerleme ile kendilerini ayan ettiler. Zalim mazluma tuzak kurdu kurmasına da, ayette ne diyordu?

Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır. (Al-i İmran, 54)