BİR futbol sezonu
bitip de takımlar yeni sezonun çalışmalarına başlarken, hatta önceki henüz
bitmeden, spor medyası transfer haberleriyle dolmaya başlar.
Sezon
içindeki müsabaka trafiği nedeniyle spor medyasının malzemesi hazırdır.
Karşılaşma önceleri, karşılaşma sonuçları, karşılaşmalarda yaşananlar, hatta
antrenmanlarda yaşananlar, yöneticilerin açıklamaları, sporcuların
açıklamaları, hakemler ve hataları ve de daha birçok konu yığınladır. Fakat
sezon bittiğinde bu malzemelerin hepsi elden gider. Spor medyasının patronlarıysa
çalışanlarına ücret ödemektedirler. Bu ücretler boşa mı gitsin?
Elbette
verilen ücretler boşa gitmemelidir. Öyleyse yeni sezona girilirken, başta
bahsini ettiğimiz transfer haberlerine geçilir. Araştırmalar göstermiştir ki,
sezon arası transfer haberleri, spor medyasında en çok okunan haberlerdir.
Temenni ile hayâllerin, gerçeklerle imkânların buluştuğu transfer haberlerinin
en ortalık karıştırıcı yanı, iki veya daha fazla takımın aynı oyuncu için
harekete geçmesinin haberleştirilmesidir. Bu tür haberlerin kaynakları
genellikle günümüzde menajerlerdir. Ve bu tür haberler için kullanılan başlık
daima aynıdır: “Transfer savaşı!”
Bu
başlık atıldı ya, o süreçte yaşanan her şey, piyasa yükselmesi ile neticelenir.
Piyasa yükseltilir de yükseltilir. Zaten savaş, yapay bir kıtlık ortamı
oluşturmak ve dengedeki zemini dalgalandırmak anlamında en etkili
unsurlardandır.
Rusya’nın
Ukrayna’ya girmesiyle başlayan Kuzey Savaşı, dünyada önemli bir etki oluşturdu.
Enerjinin yanı sıra hububat ve tahıl anlamında daralan piyasalar alım gücünün
çok geride kaldığı manzaralar oluşturdu. Bu savaş başlamadan önce, savaşın
çığırtkanlığı ile piyasada ön alan küresel “menajerler”, bir sanal kıtlık
ortamı oluşturarak ekonomik organizasyonlar yürüttüler. Kuzey Savaşı’nın olduğu
bölgeden dünyaya önemli bir enerji ve hububat akışı sağlanıyordu ve bu noktada
ihtiyaç piyasasının bir bölümü ele geçirilmişti.
Hamdolsun
Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Avrupa’yı enerji, yine
Avrupa, Asya ve Afrika’yı da hububat kıtlığı sorunundan kurtardı.
Bu
ara yol alınmış olsa da, menajer tiplerin sadece Kuzey ile yetinmeyecekleri
biliniyordu. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı’nın Pasifik ziyaretleri, Çin-ABD
gerilimini pik seviyeye yükseltti. Çin, Tayvan, Japonya, Singapur ve Malezya
gibi dünyanın teknik ve ara ürün ihtiyacını karşılayan bu önemli ülkeler
arasında yaşanabilecek uzun soluklu bir gerginlik, “savaş” haberleriyle farklı
bir sanal kıtlık alanının oluşmasına imkân sağlayabilirdi küreselci menajerler
için. Kuzey Savaşı çıkmıştı, bir de Doğu (Pasifik) Savaşı çıksa ne olurdu? İnsan
ihtiyacının gıda, ulaşım ve ısınma tarafının yanında teknik plândaki ihtiyaçlar
tarafı da böylece kilitlenir ve dünya, tümüyle küresel bir kıtlık zeminine
otururdu.
Neyse
ki Çin esip gürledi ama Rusya gibi yapmadı. Tabiî Tayvan da Ukrayna aklıyla
hareket etmedi. Fakat bir kez “transfer savaşı” haberleri yapılmıştı. Türkiye
dâhil birçok ülkede ekonomi bu haberlerden etkilendi, piyasada birileri ön
aldı.
Türkiye’de
medyanın, servis ettiği haberlerin okunmasını sağlamak veya tıklanma sayısını
arttırmak gibi bir derdinin olduğu söyleniyor. Kusura bakılmasın, o belki
İngiltere’de öyle ama bu ülkede tek dert bu değil. Çünkü 20 yıldır her zeminde
mücadele eden ve türlü zaferler elde eden Türkiye’nin tek zayıf kaldığı burç,
ekonomi. Çünkü Türkiye’de ekonomi için iki yüz küsur üniversiteden yeni bir
model çözümü çıkmıyor.
Türkiye’nin
tam da Rusya ile Ukrayna yetkililerini BM şahitliğinde bir araya getirip
imzalattığı tahıl koridoru mutabakatının bir zafer olarak Türkiye ekonomisine
üretim finansı ve borsalar bakımından olumlu şekilde yansıması gereken süreçte,
bir el tarafından Pasifik gerilimi yaşatıldı. Ve Türkiye’de medya, yerli ve
millî anlayışla hangi haberi verip hangi haberi vermeyeceğini akletmedi. Tahıl
koridoru anlaşması yerine “Pasifik’te savaş çıkar mı?” konuşuldu haftalarca.
Biz
de Haber Ajanda olarak konuyu doğrudan yetkilisinden öğrendik. Çünkü bu ülkeye
gerçekleri bildirmek gibi bir misyonumuz var.
İyi okumalar…