Tedbire ve tedbirsizliğe yönelik ince nüans ve bahaneler

Tedbire yönelik ince nüansları çoğaltmak mümkün. Ama virüsle mücadele, tek başına alınacak tedbirler olsa da en nihâyetinde toplumca yapıldığında sonuç veriyor. Bu nedenle herkesin duyarlılığı şart! Aksi hâlde, ne kadar tedbir alırsanız alın, çevrenizde vurdumduymaz insan sayısı arttıkça, risk sizin için de artıyor.

COVID-19 tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yayılıyor. Bazı ülkelerde günlük vaka sayıları 100 binlerle ifade ediliyor. Ülkemizde ise rakamlar her geçen gün artmaya devam ediyor. 

Ben kış aylarıyla birlikte insanların iş ve ev arasında gidip geleceğini ve insan sirkülasyonunun azalacağını düşünerek kış aylarıyla birlikte virüsün yayılım hızının düşeceğine kani idim. Ama açıklanan rakamların seyri bu düşüncemi doğrular nitelikte değil. Gel ki, insanımız maske, sosyal mesafe ve hijyene dikkat ederse, insan sirkülasyonunun azalacağını ve bunun da vaka sayılarına yansıyacağını hâlen düşünüyorum.

Yalnız öyle şeyler var ki, hayatın akışı içerisinde değiştirmek pek mümkün değil. Örneğin çok kalabalık aileler var. Bu ailelerde çalışan sayısı da hâliyle fazla. Çalışan sayısı fazla olunca, temas edilen insan sayısı da fazla oluyor. Bu da o aile için riski arttırıyor. Bazı iş yerleri, doğası gereği kalabalık ve ister istemez sosyal mesafe ihlâl ediliyor. Marketler, toplu taşıma araçları gibi insan sirkülasyonunun hızlı ve çok sayıda olduğu bazı alanlarda sosyal mesafeyi korumak neredeyse olanaksız.

Uzmanlar kapalı mekânlarda virüsün yayılım hızının açık alanlara göre 20 kat olduğunu söylüyorlar. Yine uzmanlara göre virüs hapşırma, öksürme, bağırma, şarkı söyleme ve konuşma esnasında daha çok bulaşıyor. Bu da spor salonları, restoranlar, kalabalık iş ortamları gibi bazı alanları daha fazla riskli hâle getiriyor.

Örneğin bir kütüphane kalabalık olsa da, virüsün yayılımı bir iş yerinden daha az. O nedenle kapalı ortamlarda bulunuyorsak bile tükürük salınımına neden olan konuşma, şarkı söyleme gibi şeylerden uzak durmak gerekir.

Uzmanlar, sık sık havalandırılmayan kapalı alanlarda birkaç saat bir arada bulunmak zorunda kalan insanların maske ve mesafe kuralına uysalar bile virüse yakalanabileceklerini söylüyorlar. Bu tür alanlarda maskenin işlevini yitireceğini belirten uzmanlar, kapalı alanların sık sık havalandırılması gerektiğine vurgu yapıyorlar.

Uzmanlar, insanların sıklıkla düştüğü yanlışlardan birinin de genellikle ellerin yüze dokunulması olduğunu dile getiriyorlar. Yine uzmanlar, insanların en çok sağ ellerini yüz ve gözlerine dokunduğu gerçeğinden hareketle asansör kapısı ya da benzer şekilde çok sayıda insanın dokunduğu alanlara dokunmak zorunda kalanların bu alanlara sol elleriyle dokunmaları gerektiğini söylüyorlar. Böylece yüze dokunma sıklığının azalacağı belirtiliyor.

Tedbire yönelik ince nüansları çoğaltmak mümkün. Ama virüsle mücadele, tek başına alınacak tedbirler olsa da en nihâyetinde toplumca yapıldığında sonuç veriyor. Bu nedenle herkesin duyarlılığı şart! Aksi hâlde, ne kadar tedbir alırsanız alın, çevrenizde vurdumduymaz insan sayısı arttıkça, risk sizin için de artıyor. Maalesef çevremizde bu insanlardan çok fazla var. 

Bazı gençler, “Bana bir şey olmaz!” diye tedbirsiz davranıyorlar. Yaşı kemâle ermiş olsa da bazı büyüklerimiz can sıkıntısı bahanesiyle tedbirsiz. Bazıları, “Ben tedbir alıyorum, başkaları almıyor, benimki anlamsız kalıyor” diye tedbirsiz. Bazılarına yılgınlık gelmiş, ondan tedbirsiz. Bazı işverenler, tedbirlerin üretimi azalttığı gerekçesiyle kuralları esnetiyor. Bazıları ise iyileşenleri görüp, “Bak bir şey olmuyor, çok sıkmayalım” diye tedbirsizliği meşru hâle getirme derdinde. 

Durum böyle olunca, virüsün yayılımı azalmak yerine artıyor.