COVID-19 tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de yayılıyor. Bazı ülkelerde günlük vaka sayıları 100
binlerle ifade ediliyor. Ülkemizde ise rakamlar her geçen gün artmaya devam
ediyor.
Ben
kış aylarıyla birlikte insanların iş ve ev arasında gidip geleceğini ve insan
sirkülasyonunun azalacağını düşünerek kış aylarıyla birlikte virüsün yayılım
hızının düşeceğine kani idim. Ama açıklanan rakamların seyri bu düşüncemi doğrular
nitelikte değil. Gel ki, insanımız maske, sosyal mesafe ve hijyene dikkat
ederse, insan sirkülasyonunun azalacağını ve bunun da vaka sayılarına
yansıyacağını hâlen düşünüyorum.
Yalnız
öyle şeyler var ki, hayatın akışı içerisinde değiştirmek pek mümkün değil.
Örneğin çok kalabalık aileler var. Bu ailelerde çalışan sayısı da hâliyle
fazla. Çalışan sayısı fazla olunca, temas edilen insan sayısı da fazla oluyor.
Bu da o aile için riski arttırıyor. Bazı iş yerleri, doğası gereği kalabalık ve
ister istemez sosyal mesafe ihlâl ediliyor. Marketler, toplu taşıma araçları
gibi insan sirkülasyonunun hızlı ve çok sayıda olduğu bazı alanlarda sosyal
mesafeyi korumak neredeyse olanaksız.
Uzmanlar
kapalı mekânlarda virüsün yayılım hızının açık alanlara göre 20 kat olduğunu
söylüyorlar. Yine uzmanlara göre virüs hapşırma, öksürme, bağırma, şarkı
söyleme ve konuşma esnasında daha çok bulaşıyor. Bu da spor salonları,
restoranlar, kalabalık iş ortamları gibi bazı alanları daha fazla riskli hâle
getiriyor.
Örneğin
bir kütüphane kalabalık olsa da, virüsün yayılımı bir iş yerinden daha az. O
nedenle kapalı ortamlarda bulunuyorsak bile tükürük salınımına neden olan
konuşma, şarkı söyleme gibi şeylerden uzak durmak gerekir.
Uzmanlar,
sık sık havalandırılmayan kapalı alanlarda birkaç saat bir arada bulunmak
zorunda kalan insanların maske ve mesafe kuralına uysalar bile virüse yakalanabileceklerini
söylüyorlar. Bu tür alanlarda maskenin işlevini yitireceğini belirten uzmanlar,
kapalı alanların sık sık havalandırılması gerektiğine vurgu yapıyorlar.
Uzmanlar,
insanların sıklıkla düştüğü yanlışlardan birinin de genellikle ellerin yüze
dokunulması olduğunu dile getiriyorlar. Yine uzmanlar, insanların en çok sağ
ellerini yüz ve gözlerine dokunduğu gerçeğinden hareketle asansör kapısı ya da
benzer şekilde çok sayıda insanın dokunduğu alanlara dokunmak zorunda
kalanların bu alanlara sol elleriyle dokunmaları gerektiğini söylüyorlar. Böylece
yüze dokunma sıklığının azalacağı belirtiliyor.
Tedbire
yönelik ince nüansları çoğaltmak mümkün. Ama virüsle mücadele, tek başına
alınacak tedbirler olsa da en nihâyetinde toplumca yapıldığında sonuç veriyor.
Bu nedenle herkesin duyarlılığı şart! Aksi hâlde, ne kadar tedbir alırsanız
alın, çevrenizde vurdumduymaz insan sayısı arttıkça, risk sizin için de
artıyor. Maalesef çevremizde bu insanlardan çok fazla var.
Bazı
gençler, “Bana bir şey olmaz!” diye
tedbirsiz davranıyorlar. Yaşı kemâle ermiş olsa da bazı büyüklerimiz can
sıkıntısı bahanesiyle tedbirsiz. Bazıları, “Ben
tedbir alıyorum, başkaları almıyor, benimki anlamsız kalıyor” diye
tedbirsiz. Bazılarına yılgınlık gelmiş, ondan tedbirsiz. Bazı işverenler,
tedbirlerin üretimi azalttığı gerekçesiyle kuralları esnetiyor. Bazıları ise
iyileşenleri görüp, “Bak bir şey olmuyor,
çok sıkmayalım” diye tedbirsizliği meşru hâle getirme derdinde.
Durum
böyle olunca, virüsün yayılımı azalmak yerine artıyor.