Tedavül: Sıfırın hikâyesi

1 milyon 493 bin lira olan 1 dolar karşısında liraya iade-i itibar yapmış, 1 doları 1,30 liraya çekmeyi başarmıştık. Fakat bizdik liradaki ilk rakamın yanına sıfırları atan. Zira biz, lira sevmiyorduk. Böylece tarım bırakmadık, hayvancılık bırakmadık, bakkal bırakmadık, manav bırakmadık, terzi bırakmadık, fırın bırakmadık. Ama Allah’tan bir cengâver çıktı da İHA-SİHA üretebileceğimizi ve dünyaya bunu en iyi bizim yapabileceğimizi ispatladı.

“SIFIRI” tüketmek”, enteresan bir deyim. Bu deyimi, “elde avuçta harcayacak bir şey bırakmamak” anlamında kullanırız. Sıfır esasen yokluğu tarif ederken, sıfırı bile tüketmek, tükenmeyi tüketmektir. Tükenmenin tükendiği noktayı iktisat ilmi “iflas” kelimesiyle tarif ediyor. İflasa giden yolda yine iktisat ilminin aldığı tedbir, sıfırı tüketmek değil, sıfır eklemek.

Dilerseniz bu durumu, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî para birimi olan Türk lirasının serüvenini takip ederek izleyelim. Bunun için evvelâ Türk lirasının tarihçesine bir göz atalım…

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, üzerinde “1000000” (yazıyla 1 milyon) yazan lirayı da darbetmek zorunda kalmıştı. Peki, 80 yılda dünyanın “Benim!” diyen ve bir iddiası olan hiçbir ülkesinde böyle bir seviyeye gelinmemişken, Türkiye buna nasıl imza atabilmiş, Guinness Rekorlar Kitabı’na yıllarca nasıl en değersiz para birimiyle girebilmişti? 

Sarı liradan yeni liraya Türk lirası

“Türk lirası, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde resmî olarak, Suriye Geçici Hükûmeti ve Suriye Kurtuluş Hükûmeti’nin kontrol ettiği bölgelerde ise gayr-i resmî olarak kullanılan para birimidir. Alt birimi kuruş olan Türk lirasının basma ve yönetme faaliyetleri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından sürdürülür.

Bugüne kadar Türk lirasının ön yüzünde sadece Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün resimleri bulunmuştur. İsmet İnönü’nün resmi, sadece Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde (1938-1950) Türk lirasının ön yüzünde yer almıştır. Bunun nedeni ise, Osmanlı döneminden beri bir gelenek hâlini almış ve Osmanlı harici pek çok devlet tarafından da kullanılan bir yöntem olan, paranın ön yüzüne o zamanki devlet liderinin resmini koymaktır. Bu gelenek 30 Aralık 1925’te kabul edilen 701 sayılı Mevcut Evrak-ı Nakdiyenin Yenileriyle İstibdaline Dair Kanun ile resmîleşmiştir. Bu yüzden Cumhurbaşkanı olduğu süre içinde İsmet İnönü’nün resmi, paranın ön yüzünde kullanılmıştır.

Fakat bu kanun 1952’de, Adnan Menderes’in başkanlık yaptığı hükûmet tarafından değiştirilmiş ve Türk lirasının üstünde o zamanki devlet başının değil, sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün resminin bulunması kararı alınmıştır. Bu yüzden Türk lirasının önünde resimleri kullanılan tek devlet büyükleri Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmuştur.

İlk lira, Sultan Abdülmecid döneminde, 5 Ocak 1843’te ‘Osmanlı lirası’ adıyla basıldı. Kâğıt para basılmadan önce kullanılan bu Osmanlı altın parasına ‘sarı lira’ da denirdi. 2 Haziran 1854’te çeyrek lira ve 18 Şubat 1855’te de iki buçukluk ve beşibiryerdelerin basılmasına başlandı.

Cumhuriyet’in ilânından sonra, 30 Aralık 1925 tarih ve 701 Sayılı Mevcut Evrak-ı Nakdiyenin Yenileriyle İstibdaline Dair Kanun kabul edilerek ilk Türk banknotlarının bastırılmasına karar verilmiştir. Cumhuriyet dönemindeki ilk kâğıt paralar, Türkiye’nin kendi merkez bankası henüz olmadığından, 1927’de Birleşik Krallık’ta Thomas de la Rue Şirketi tarafından 88 bin Britanya altınına basılmıştır. (30 Haziran 1930 tarihinde Resmî Gazete’de 1715 sayılı Merkez Bankası Kanunu yayımlanmış, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyete geçmiştir.)

1927’de Harf Devrimi henüz gerçekleşmediği için paraların üzerinde Lâtin harfleri yoktu. 1927 yılında basılan 1, 5 ve 10 lirada Atatürk’ün portresi filigranda görülmekteydi. Diğer paralarda ise Atatürk hem filigranda, hem de resim olarak görülmektedir. İlk paraların üzerinde Osmanlı Türkçesi ve Fransızca dönemin Maliye Bakanı Mustafa Abdülhalik Renda’nın imzası vardı. Paraların yeniden Lâtin harfleriyle piyasaya çıkması büyük bir masraf olduğu için 1927’de basılan paralar 1928’deki Harf Devrimi’nden sonra da yıllarca yürürlükte kalmıştır. 1937’de tedavüle giren Lâtin harfli paraların hepsinde Atatürk portreleri bulunmaktaydı.

Eylül 1927’den 11 Kasım 1938’e kadar basılan kâğıt paraların üzerinde Atatürk’ün portreleri yer almıştır. 1938 yılında Atatürk öldükten sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduğu için, kanun gereği banknotlarda İnönü’nün portresi kullanılmıştır. 1952 yılında yürürlüğe giren 5’inci emisyon banknotlara Demokrat Parti hükûmeti tarafından tekrar Atatürk’ün portresinin konulması kararı alınmıştır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar 9 emisyon grubunda 24 farklı değerde 126 tertip banknot dolaşıma çıkarılmıştır. İlk altı emisyon grubundaki banknotların tamamı ile Yedinci Emisyon Grubu’ndaki banknotların bir kısmı değişik tarihlerde dolaşımdan kaldırılmış ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerinin sonunda değerlerini yitirmiştir.

İkinci Türk lirası yani Yeni Türk lirası ise şöyle: Aralık 2003’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk lirasından altı sıfır atılarak yeni bir para birimi oluşturulmasına izin veren yasayı kabul etti. Türk lirasının yeniden değerlenmesiyle birlikte Romanya’da kullanılan Rumen leyi, kısa bir süre için dünyanın en az değerli para birimi oldu (Temmuz 2005’te yeniden değerlendi). Aynı zamanda hükûmet, 50 ve 100 değerinde iki yeni banknot çıkardı. 1 Ocak 2005’te Türk lirasından altı sıfır atılmasından itibaren kullanılan resmî para birimi, Yeni Türk lirasıdır. Ocak 2005 ile Aralık 2008 arasındaki geçiş döneminde ikinci Türk lirası, resmî olarak ‘Yeni Türk lirası’ olarak adlandırıldı. Resmî çerçevede ‘YTL’ olarak kısaltıldı ve 100 yeni kuruşa bölündü. Ocak 2009’dan itibaren ikinci Türk lirasından ‘Yeni’ ibaresi kaldırıldı. Resmî ad tekrar ‘Türk lirası’ oldu, ‘TL’ olarak kısaltıldı.”

Türk lirasının bu kısa kronolojisinde yer alan emisyon gruplarının nasıl şekillendiğini yani yeni para basma sürecinin nasıl işletildiğini görmek için kısaca şu bilgi önemli:

“Lira, tarihî açıdan yüksek yıllık enflasyon oranlarına sahip olmuş bir para birimidir. 1930 yılında hükûmete ulusal paranın değerindeki dalgalanmayı engelleme yönünde cezaî nitelikte yaptırımlarla desteklenen düzenleyici karar alma yetkisi tanıyan ‘Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’, TBMM tarafından kabul edildi. Başlangıçta İngiliz sterlini ve Fransız frangına sabitlenmiş liranın 1946’dan itibaren 1 Amerikan dolarının 2,8 sterline denk sayıldığı kurala tâbi olması kararlaştırıldı. Bu sabitleme 1960’lara kadar stabil kalmış, bu tarihten sonra ise devalüe edilerek 1 doların 9 sterlin olduğu değerle kabul edilmiştir. İlerleyen dönemlerde hükûmet tarafından liraya müdahalelerde bulunularak dolar bazlı devalüasyon devam etmiştir.

Türkiye 1980’li yıllara gelene kadar TL’nin değerinin Merkez Bankasınca belirlendiği ve o değerde sabit tutulduğu sabit döviz kuru rejimi kullanımına devam etmiştir. Bu tarihten sonra ülke, kur politikası açısından kurların piyasada belirlendiği ancak Merkez Bankası’nın sürekli müdahaleleriyle yön verdiği müdahaleli dalgalı döviz kuru rejimine geçmiştir. Bu uygulamanın 2001 krizinde uygulaması durdurularak, bant içinde dalgalanma rejimi benimsenmiştir. Bu rejim çerçevesinde kur temelli stabilizasyon programı uygulanmış, kur rejimi de esnek bir çıpa olarak belirlenmiştir. Kriz sonrasında Türkiye dalgalı kur rejimine geçtiğini duyurmuştur.

Yüksek enflasyon oranı nedeniyle birim bazında değer kaybetmiş lira, Guinness Dünya Rekorları Cemiyeti tarafından ‘1995, 1996 ve 1999’dan 2004 yılına kadar dünyanın en değersiz para birimi’ seçilmiştir. YTL’ye geçilerek altı adet sıfırın atılması sonucunda birim bazında değer yeniden düzenlenmiştir. 2001’den beri TL’nin yıllık enflasyon oranı, tarihî enflasyon değerleri ile karşılaştırıldığında düşüktür.”

Son beş yılda enflasyonun yeniden ivme kazanarak yükselişe geçtiğini görüyoruz. Ancak ilk olarak 1927’de basılan paralar 1, 5, 10, 50, 100, 500 ve 1000 lira şeklinde basılmışken, 2005’te altı sıfır atılana kadar yükselen enflasyon ve kurlar nedeniyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, üzerinde “1000000” (yazıyla 1 milyon) yazan lirayı da darbetmek zorunda kalmıştı. Peki, 80 yılda dünyanın “Benim!” diyen ve bir iddiası olan hiçbir ülkesinde böyle bir seviyeye gelinmemişken, Türkiye buna nasıl imza atabilmiş, Guinness Rekorlar Kitabı’na yıllarca nasıl en değersiz para birimiyle girebilmişti?  

Emisyon gruplarına bakınca görünen köy

“1926’da Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı 1, 5, 10, 50, 100, 500 ve 1000 Türk lirası değerindeki birinci emisyon banknotları tedavüle sürdü.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 1937-1939 yılları arasında, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün portresini taşıyan ve ilk kez Lâtin alfabesiyle yazılmış Türkçe metinlerin yer aldığı yeni banknotları çıkardı. İsmet İnönü’nün portresinin banknotlara konulması o dönem çeşitli tartışmalara neden oldu. 1942 yılında 1 Türk lirası yeniden piyasaya sürüldükten sonra, 1944 yılında İkinci Dünya Savaşı nedeniyle tedavüle sürülmeyen 50 kuruş bu kez tedavüle sürüldü. Ancak savaş sonrasında bu iki birim, ‘madenî paraya dönüştürüldü.

1950’lerin başında basılan banknotlarda ise Atatürk portresi yeniden yer aldı. ‘2½ Türk lirası’ değerindeki banknotlar, 1960 yılında madenî paralarla değiştirildi. Aynısı 1974 ve 1981 yıllarında 5 ve 10 Türk lirası değerindeki banknotlarda da oldu. Daha yüksek değere sahip banknotlar 1980’lerde ve 90’larda tanıtıldı: 1981’de 5000 Türk lirası, 1982’de 10000 Türk lirası, 1988’de 20000 Türk lirası, 1989’da 50000 Türk lirası, 1991’de 100000 Türk lirası, 1992’de 250000 Türk lirası, 1993’te 500000 Türk lirası, 1995’te 1000000 Türk lirası, 1997’de 5000000 Türk lirası, 1999’da 10000000 Türk lirası ve 2001'de 20000000 Türk lirası.”

(Olağanda redaksiyon bakımından örneğin “1500000” şeklindeki bir sayıyı “1 milyon 500 bin” şeklinde tashih etme kuralına uyuyoruz. Fakat sıfırların çokluğunu görmek açısından bu tür bir tashihe gitmeyeceğiz bu dosyada.)

Türkiye, basılan 9 emisyon grubunun yedincisinde altı sıfırlı ve dolayısıyla 7 basamaklı hanelere ulaşırken, bu sürece değin madenî paralarında da çeşitli yöntemlere başvurdu. Delikli kuruşlar, altı adet sıfırın bulunduğu 1 milyon liralık madenî paralar adeta utanç sebebiydi. 2000’li yılların esnaf eserlerinden biri olan “1 milyoncu” furyası, 1 milyon gibi bir sayının Türkiye’de en basit eşyaların fiyatı için kullanımını zihinlere sokmuştu. Söz konusu esnafın mottosu şuydu: “Patron çıldırdı!”

Yüksek enflasyon oranı nedeniyle birim bazında değer kaybetmiş lira, Guinness Dünya Rekorları Cemiyeti tarafından ‘1995, 1996 ve 1999’dan 2004 yılına kadar dünyanın en değersiz para birimi’ seçilmiştir. YTL’ye geçilerek altı adet sıfırın atılması sonucunda birim bazında değer yeniden düzenlenmiştir. 

Evet, çıldıran bir şey vardı ama onun dükkânın patronu olmadığı kesindi! Tabiî bir de Türkiye’nin ekonomisi çıldırtacak düzeydeydi. 2001, bu vazonun kırıldığı seneydi. O seneye değin lirasına sıfır eklemeyi nasıl becermişti Türkiye?

“Genç Türkiye Cumhuriyeti’nde, 1930 yılına kadar Türk lirasının değeri arz ve talep dalgalanmalarına bırakılmıştı. Lozan Antlaşması gereği beş yıl süreyle gümrük politikalarının uygulanamaması ve dolayısıyla devletin ithalat kısıtlamasına uğraması ve para kontrolü gibi araçlardan yoksun kalması bu durumda rol oynamıştı. Buna rağmen Türk lirası bu dönemde uluslararası kambiyo piyasalarında çok da değer kaybetmemişti. Fakat 1929’ta yaşanan Dünya Ekonomik Bunalımı, kambiyo kurlarında istikrarsızlık yarattı ve hükümeti önlemler almaya itti. 1930’da kurulan ve 1931’de faaliyetlerine başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu dönemin bir ürünüydü. Bu dönemde Türk lirasının değeri üzerinden çeşitli düzenlemeler yapıldı.

İkinci Dünya Savaşı süresince de Türk lirasının değeri diğer para birimlerine karşı daha yüksek tutuldu. Fakat savaş sırasında yaşanan enflasyon ve savaş sonrası ekonomide liberalleşmeyi teşvik eden iklim, Türkiye’nin ilk yüksek oranlı devalüasyonunu da beraberinde getirdi. Recep Peker hükümetinin 7 Eylül 1946’da aldığı kararlar neticesinde Türk lirasının değeri yüzde 40’a yakın oranda düşürüldü ve 1 ABD doları 1,3 TL’den 2,8 TL seviyesine yükseldi.

Kore Savaşı’na Batı blokunun yanında katılım gösteren Türkiye kamplaşmada tercihini yaptı. ABD dış yardım programı ve beraberinde gelen serbest piyasa ekonomisiyle dışa açılma politikası da Türkiye ekonomisinin çehresini değiştirdi. İthalatta serbestleşme ve dış kaynak bolluğu 1950’lerin ilk yarısında yüksek büyüme oranları olarak geriye döndü. Fakat olumlu koşulların tersine dönmesi ve artan dış borç, Türkiye’yi tarihinde ilk kez ama son olmayacak bir kurumla tanıştırdı: IMF. İstikrar programı çerçevesinde 4 Ağustos 1958’de ithalatta defacto olarak 1 ABD doları 9 TL’ye eşitlendi. İki yıl sonra bu karar tüm kurda uygulandı.

Türkiye’nin 1960’lı yılları, geçen on yılın tecrübelerinden ders çıkarıldığı bir plânlı kalkınma dönemi olarak geçer. (…) Özellikle 1964 yılından itibaren Türk lirasındaki aşırı değerlenme ve bu değerlenmeye karşı üretilen kur politikaları, 1970’li yılların başında başlayan bir ödemeler dengesi krizine neden oldu. Bunun sonucu olarak da 10 Ağustos 1970’te Türk lirası yüzde 66 oranında devalüe edilerek 1 ABD doları 15 TL’ye eşitlendi. 

Türkiye’de artan şiddet olayları ve çeşitli mallar için girilen kuyruklarla hatırlanan 1970’ler, sadece Türkiye için değil, ekonomisi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için de ekonomik istikrarsızlığın en yüksek seviyede yaşandığı yıllardı. Krizlerle dolu bu on yıl, savaş sonrası ekonomik düzeni tanımlayan Bretton Woods sisteminin çökmesiyle başladı. Ağustos 1971’de 1 ons altın, 35 ABD dolarına eşitlendi. Ekonomik öngörülebilirlik sağlayan bu sistem çöktü ve para birimleri serbest dalgalanmaya geçti. 1973 yılı sonunda OPEC’in petrol fiyatlarını bir politika hamlesi olarak dört katına çıkarması dünyada yüksek büyüme rakamlarının yaşandığı döneme nokta koyarken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerin gırtlağa kadar borca batmasına neden oldu. Türkiye özelinde Kıbrıs Sorunu ve ABD Ambargosu da bunlara eklenince özellikle 1977’den sonra Türkiye sürekli bir kriz döngüsüne girdi. Vadesi gelen borçlarını ödeyemeyen Türkiye, 1978’de IMF ile anlaşmak zorunda kaldı. Uygulanan program çerçevesinde 1 ABD doları 25 TL’ye çıkarıldı. Bir yıl sonra yine yapılan bir devalüasyonla 1 ABD dolarının değeri 47 TL oldu.

Temel mallarda meydana gelen eksiklikler, duraklayan ekonomi, yükselen enflasyon, sosyal ve siyâsî kargaşa ve yürütülemeyen istikrar programları, Türkiye’de 1970’lerin sonunu tanımlayan kavramlardı. 1979’da İran-Irak Savaşı’nın tetiklediği İkinci Petrol Krizi de bu on yılın son büyük ekonomik şokunu yaşattı. Dünya bir borç krizinin sarmalındayken, Türkiye, ekonomisinin yönetilemez noktaya gelmemesi için kredi bulmak zorundaydı. ABD’de Ronald Reagan ve İngiltere’de de Margaret Thatcher’in başını çektiği “serbestleşme” hareketi, Türkiye ekonomisini serbest piyasa koşullarında dışa açılması için zorluyordu. 24 Ocak 1980 kararları da bu iklimde Türkiye’nin IMF kredisi alabilmek için hazırladığı bir ekonomik programdı. Sonraki süreçte de bu kararlar, Türkiye’nin ithal ikâmeci modelden ihracata dönük büyüme modeline geçişinde bir milât olarak gösterildi. Yeni ekonomik modelde döviz kuru Türkiye’nin rekabet gücünü sağlayacak şekilde değişken olacak ve ardından serbestleşmeye geçilecekti. Bu doğrultuda 1 ABD doları 47 TL’den 70 TL’ye çıkarıldı. 1 Mayıs 1981’den itibaren de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Türk lirasının dış değerini ABD dolarının piyasadaki değerini izleyerek günlük olarak ilân etmeye başladı.

1980’den sonra Türkiye, sabit kur rejiminden Merkez Bankası’nın çeşitli araçlarla piyasaya müdahale ederek kura etki ettiği müdahaleli dalgalı kur rejimine geçti. Ağustos 1988’de Merkez Bankası bünyesinde döviz ve efektif piyasaların kurulmasıyla günlük olarak açıklanan kur, arz ve talebin etki ettiği dalgalanmaya bırakıldı. Bu dalgalanma, Merkez Bankası’nın zaman zaman yaptığı müdahalelerle kontrol altında tutuluyordu. Sabit kur rejiminin terk edilmesiyle dönem dönem uygulanan yüksek oranlı devalüasyonlar da sona erdi. Fakat 1980’den sonra da Türkiye ekonomisi özellikle kriz dönemlerinde günlük kurda yüksek değişimlerin yaşandığı dönemler yaşadı.

Türkiye, son kırk yılda Türk lirasındaki en yüksek değer kaybını 22 Şubat 2001 günü yaşadı. Olumsuz ekonomik görünüm ve siyâsî gerginliklerin başrol oynadığı 2001 Krizi’nde ABD doları 685 bin TL’den 957 bin TL’ye çıktı. Türkiye siyasetinde ve ekonomisinde önemli değişimlerin yolunu açan bu kriz, ekonominin yüzde 6’ya yakın oranda daralmasına da neden olmuştu. Türk lirasında bir başka rekor düzeyde değer kaybı da süregelen ekonomik krizden kurtulmak için 5 Nisan 1994’te açıklanan kararların ardından yaşanmıştı. Bu kararlardan sonra Türk lirasında 6 ve 7 Nisan tarihlerinde sırasıyla yüzde 28 ve yüzde 20’ye yakın oranlarda değer kaybı yaşanmıştı.”

Türk lirası, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için para olarak kabul edilmedi. Para dediğin dolardı, marktı, mark gidince avroydu. Ha bir de altın! Tarla paraydı, arsa paraydı, konut paraydı, araba paraydı, ama lira para değildi! 

2001 Krizi’nde bir gecede 685 bin liradan 957 bin liraya yükselen dolar, hükümetin dalgalı kura geçme kararı almasıyla yine bir gecede 1 milyon 225 bin liraya çıkmıştı.

Evet, 1979 yılından itibaren dolaşıma verilmeye başlanan Yedinci Emisyon Grubu banknotları 2002 yılında artık 15 farklı değerde ve 36 tertipten oluşmaktaydı. Bu grup, 1 Ocak 2006 tarihinde tedavülden kaldırılmıştı. Zira üzerinde “1000000” (yazıyla 1 milyon) yazan liranın döviz karşısında hiçbir ehemmiyeti kalmamıştı. Demiştik ya, en değersizdi. Dünya otoriteleri bunu tasdiklemişti. Örneğin dünya “Milyoner” adlı yarışma programını izlerken, Türkiye’de o programın ismi “Kim 500 Milyar İster?” şeklindeydi. Aslında dünyada o programın şampiyonu 1 milyon dolar kazanıyordu ama 1 doların 1 milyon lira ettiği ülkemizde bir yarışmacıya 1 trilyon lira vermek zor geleceği için yarışma dahi yarım ikramiye ile sınırlı tutulmuştu. 2003 yılında 1 dolar, 1 milyon 493 bin lira idi. Rakamla da şöyle ifade etmeliyiz: “1493000 lira.”

Artık her şey cana tak etmişti. Kullana kullana paranın üzerine atılacak sıfır rakamını da tüketmiştik. 2005’teki altı sıfır atma operasyonu, Türk lirasına bir kıymet kazandırma harekâtıydı. Halkın aklı, “Acaba 1 dolar 1 lira mı olacak?” sorusunda takılıydı. Gerçekten de söz konusu operasyonla 2005’te 1 doların 1,34 Yeni Türk lirası olduğuna şahit olunmuştu. Artık devran dönecekti. Halk buna inanıyordu.

Sıfırlar nasıl boncuk olup dizildi?

“Tedavül” kelimesini biz, “dolaşıma girmek, sürülmek” anlamında sadece para için kullanılan bir sözcük olarak öğrenmiştik. Zira 1989 sonrasında bu kelime, basında sadece paraya dair haberler için kullanılıyordu. Bir de basın o kadar çok para haberi yapıyordu ki… Hem çok para basılıyordu, hem ülek her gün biraz daha fakirleşiyordu.

İşin aslı şu ki, Türk lirası, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için para olarak kabul edilmedi. Para dediğin dolardı, marktı, mark gidince avroydu. Ha bir de altın! Tarla paraydı, arsa paraydı, konut paraydı, araba paraydı, ama lira para değildi!

Bu durumun yıllara sari bir ahlâk ve anlayış temeli var, ancak daha uzun anlatmak yerine yakın tarihli bir örnekle şöyle aktaralım:

2008 yılında tüm dünyada ABD’deki Mortgage Sistemi’nden kaynaklanan bir ekonomik kriz patlak vermişti. Sayın Cumhurbaşkanımız o süreçte Başbakan idi ve bu krizin Türkiye’yi teğet geçtiğini özellikle vurgulamıştı. Zira söz konusu sistem Türkiye’de işletilmiyordu. Elbette bu sistemin kocaman bir yansıması olmuştu fakat Türkiye henüz yeni ekonomik atılımlara başlamış adeta taze bir üretim ülkesiydi. Dünyanın en ucuz işgücünün çalıştırıldığı Çin Halk Cumhuriyeti ile asgarî ücret noktasında yarışan Türkiye, yabancı yatırımcılar için de önemli bir yatırım üssü hâline gelmişti.

Türkiye’nin konumu, özellikle Avrupa için son derece mühimdi. Hatta bunu gören Avrupa Birliği, 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg’da aldığı kararla Türkiye’nin AB’ye dahli için gerekli müzakereleri başlatmıştı. Artık Türkiye, Avrupa’nın ucuz ürün için gözünü diktiği merkezdi.

Türkiye, işte bu konumun getirdiği fırsatı çok kıymetli atılımlarla kullanmak yoluna gitti. Ancak bunun için evvelâ ulaşım ağının geliştirilmesi gerekiyordu. Yollar, köprüler ve tüneller derken hava ve demir yolu ulaşımı hususunda da yeniden yapılandırılan bir kurumsallaşmaya gidildi. Bu noktada Türk Hava Yolları dünyanın “1” numarasına kadar yükseltilmek için büyük yatırımlarla yüklenirken (ki bu oldu, hamdolsun), TCDD’de de büyüme ve yüksek hızlı tren hamleleri gerçekleştirildi.

Bunlar kamusal anlamda yapılan hamlelerdi. Fakat Türkiye, yine de teknoloji üretemeyen, enerji kaynağı bulundurmayan ve işleyemeyen bir ülke seviyesinde görüldüğü için adeta tutsaktı. Kamusal alanda yürüyen yollar, köprüler ve tüneller, şehirlerde hastane, okul, yeni kurum binaları, yeni üniversiteler şekline bürünmüştü. Kamusal harcamalar arttıkça artıyordu. Bunu bireysel zemine de indirmek gerekiyordu. Tam bu esnada, ABD’de patlak veren sistem, Türkiye’de herkesi ev ve araba sahibi yapacak mekanizma olarak lanse edildi. Mortgage, bireyin tüketim çılgınlığını, inşaat üreteninse kazanma iştahını perçinlemişti. Sistemin işlemeye başlamasıyla inşaatlar şenlendi, önüne gelen konut yapar oldu, 40 bin liralık ortalama bir dairenin fiyatı 120 bin liradan açılır oldu. Sanki kredi olarak verilen para bedavaydı ve kimse kimseye acımamayı düstur edinmişti. En çok acınmayan da Devlet idi! 

Evet, 1 milyon 493 bin lira olan 1 dolar karşısında liraya iade-i itibar yapmış, 1 doları 1,30 liraya çekmeyi başarmıştık. Fakat bizdik liradaki ilk rakamın yanına sıfırları atan. Zira biz, lira sevmiyorduk. Böylece tarım bırakmadık, hayvancılık bırakmadık, bakkal bırakmadık, manav bırakmadık, terzi bırakmadık, fırın bırakmadık. Ama Allah’tan bir cengâver çıktı da İHA-SİHA üretebileceğimizi ve dünyaya bunu en iyi bizim yapabileceğimizi ispatladı.

O cengâverin imanıyla oturup kalkmalı, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çıktığı Körfez gezisinde 105 milyar dolara yakın ihracat ve yatırım anlaşmalarına nasıl imza attığını tekrar tekrar konuşmalı, Türkiye’nin lirasına güvenmesi ve yabancıya değil kendisine yatırım yapması gerektiğini sonuna kadar savunmalıyız artık.

Eylül de gelecek nihayet. O vakit yeniden konuşacağız bu serencamı…      

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_liras%C4%B1

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti_maden%C3%AE_paralar%C4%B1

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti_banknotlar%C4%B1

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_enflasyon

https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-nin-tarihsel-olarak-kur-degisimleri