Tayyip Erdoğan inşallah misyonunu tamamlayacaktır!

Cumhur İttifakı inanç birliğine dayanmaktadır. Bileşenler arasında mal paylaşımı, pazarlık gibi durumlar yoktur. Birbirlerine karşı güvensizlikleri bulunmamaktadır. Dış güçlere değil, sırtlarını kendi milletlerine dayamışlardır. Hedefleri Allah’ın rızası, milletin menfaati ve mutluluğudur. Tayyip Erdoğan, tam da bu dâvânın insanıdır.

BAŞTAN beri Cumhurbaşkanlığı seçimini mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanacağından şüphe etmedim, etmiyorum. Benim değerlendirmem, “Şuradan şu kadar oy, beri taraftan bu kadar oy” şeklinde bir matematik hesaba dayanmıyor. Ben, Tayyip Erdoğan’ın Allah (CC) tarafından belirlenmiş bir misyonla görevli olduğunu, onun bu misyonunu illâki tamamlayacağını, kendisine tamamlatılacağını düşünüyorum.

Bunu nereden çıkarıyorum? Bunu anlamak için onun siyâsî çizgisini başından itibaren dikkatle incelediğimiz takdirde kolaylıkla görebiliyoruz. "Muhakkak ki Allah, bu dini facir adamla da teyit ve takviye eder” hadis-i şerifi uyarınca, siyaset yolculuğunda önüne çıkan çetin birtakım engelleri, kendisini yok etmek isteyen fasık, facir insanların bilerek ya da bilmeyerek vermiş oldukları desteklerle pek kolay bir şekilde aşmayı başarabilmiştir Erdoğan.  

Tamamen haksız ve hukuksuz bir mahkeme kararıyla onu hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından uzaklaştırmak, hem de siyâsî hayatını “muhtar bile olamayacak” şekilde tamamen bitirmek maksadıyla mahkûm edip hapse atmış olmaları, onların düşündüğünün aksine Erdoğan’ın şöhretine şöhret katmış, cezaevinden çıktıktan sonra iman ve vicdan sahibi insanımızın kalbinde edinmiş olduğu sarsılmaz muhabbetin de verdiği cesaret ve maneviyatla yeni siyâsî hayatına taze bir hızla giriş yapma imkânına kavuşmuştur.

Partisini kurduktan kısa bir zaman sonra yapılan Kasım 2002 Seçimi’nde elde ettiği yüzde 34,2’lik oy oranıyla, rakipleri tarafından oluşturulmuş olan yüzde 10 barajlı d’Hondt seçim sisteminin sağladığı avantajla rakip Anavatan Partisi, MHP, DYP ve Genç Parti’yi baraj altına iterek TBMM’de yüzde 66 oranında üyelik kazanıp tek başına iktidar olmuştur.  Böyle büyük bir seçim başarısı ancak 1950’li yıllarda uygulanan listeli çoğunluk seçim sisteminde mümkün olabilmiş, ondan sonra bir daha söz konusu olmamıştı. 


Birinci irade dışı hâdise

Birçoklarının belki gözünden kaçmış olabilir, Tayyip Erdoğan bu muhteşem seçim zaferini kazanmasında en büyük desteği, kendisine bir siyâsî hasımdan ziyade, adeta öfke dolu bir düşman olan Cem Uzan’dan gördü.

Cem Uzan, seçimden beş ay kadar önce, kurmuş olduğu Genç Parti’nin seçim propagandası için büyük miktarlarda para harcayarak girdiği o seçimde aldığı yüzde 7,2 gibi önemli bir oy oranıyla, Doğru Yol Partisi ile MHP’nin yüzde 9,5 ile yüzde 8,5’luk oy alarak baraj altında kalmalarının başlıca müsebbibi olmuştur. Şayet Genç Parti ortaya çıkmış olmasaydı, bu iki parti büyük ihtimâlle barajı aşıp Meclis’e girecekler, AK Parti de bu olağanüstü çoğunluğu elde edemeyecek ve belki de tek başına iktidar olamayacaktı.

Burada ilginç olan bir başka şey de, seçim öncesinde Genç Parti’nin seçime katılıp katılamayacağı ile ilgili uzun tartışmalarda, bu partinin seçime katılabilmesi yönünde en çok destek verenin de, sonuçta ondan en büyük darbeyi yiyecek olanın da MHP olmasıdır.

Tayyip Erdoğan’ın siyâsî yürüyüşünde, onun iradesi dışında kendiliğinden bir şekilde oluşuveren, önünü alabildiğine açan bu harikulâde olayların tesadüf olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyorum.

İkinci irade dışı hâdise

AK Parti seçimi kazanmış olmasına rağmen, Tayyip Erdoğan, siyâsî yasaklı olduğu için milletvekili seçimine katılamamış, milletvekili olmadığı için de başbakan olamamıştı. Anayasa’nın ilgili maddeleri hükmünce de hiçbir zaman başbakan olamayacaktı.

Bu hâl üzerine AK Parti, Anayasa’nın ilgili hükümlerinin değiştirilmesi için harekete geçti. Buna siyâsî rakibi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da destek verince, Anayasa, kolayca bir değişiklik gerçekleştirilerek uygun hâle getirildi. Ancak Tayyip Erdoğan’ın milletvekili olma sorunu devam ediyordu. Bu sorunun çözümü için, Allah hiç beklenmedik bir kapı daha açtı.

Siirt ili seçimlerinde birtakım usulsüzlükler tespit edildiğinden, seçimin yenilenmesine karar verildi. Ve Tayyip Erdoğan, bu ilden milletvekili seçildi. Bilâhare Başbakan Abdullah Gül, istifa ederek yerini Erdoğan’a bıraktı.

Üçüncü irade dışı hâdise

Erdoğan, Başbakan olduktan sonra “Sarıkız” ve “Balyoz” gibi birtakım askerî darbe cuntalarının tehditleri altında ve kamuoyuna açıklanmayan suikast teşebbüslerini de Allah’ın yardımıyla kazasız belasız atlatarak işine devam etmekte iken, 2008 yılında partisinin kapatılması ve kendisinin de siyasetten yasaklanması için asker ve yargı vesayetlerinin işbirliği ile açılan dâvâda 11 üyeden 5 tanesinin olumlu oyuna karşılık 6 üyenin karşı oyuyla yani tek bir üye farkıyla adeta sırat köprüsünden geçip gitti.

Ve irade dışı vakalar silsilesi

Daha sonraki yıllarda Tayyip Erdoğan’ın Allah’ın koruması altında olduğunu gösteren iki önemli olay daha vuku buldu. Bunlardan birincisi 7 Şubat 2012’deki FETÖ kumpasını bir simitçi sayesinde boşa çıkarması, ikincisi de 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe teşebbüsünde hayatına kastedilmek üzereyken Allah’ın bu defa da Şehit Ömer Halisdemir’i sebep salarak onu korumuş olmasıdır.

Belki unutulmuş olabilir, olayları kısaca hatırlamakta fayda var…

7 Şubat 2012 tarihinde, Başbakan Erdoğan hastanede bir operasyona alınacaktı. Operasyonun saati de belirlenmişti. Bunu tespit eden FETÖ çetesinin özel yetkili savcısı Sadreddin Sarıkaya, kumpasını kurdu. Başbakan’ın ameliyat edilmekte olduğu saatte MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve yardımcılarını ifadeye çağıracaktı. Niyet, MİT’in PKK ile Oslo’da yapmış olduğu gizli toplantı sebebiyle Hakan Fidan’ı vatana ihanetten tutuklatmak, bilâhare Başbakan’ı aynı gerekçeyle suçlayarak arkasından yeni tertiplerle alaşağı etmeye çalışmaktı.

Fakat Başbakan, hastaneye giderken yolda zaman zaman sohbet ettiği simitçiyi görür ve Allah’ın dilemesiyle aracından inerek simitçinin yanına gider, onunla yarım saat kadar sohbet eder. Bu suretle Başbakan, hastaneye de geç kalmış olur.

Savcı Sarıkaya, o dakikalarda Başbakan’ın ameliyatta olduğu düşüncesiyle Hakan Fidan’ı ifade için savcılığa çağırmıştır. Müsteşar Hakan Fidan, telefonla Başbakan’ı arayarak durumu arz eder ve ne yapması gerektiğini sorar. Başbakan, Fidan’a, asla savcılığa gitmemesini ve MİT binasından ayrılarak daha güvenli bir mekâna gitmesini söyler. Böylece FETÖ savcısının tuzağı boşa çıkarılmış olur.

15 Temmuz 2016 gecesinde de FETÖ’cü Tuğgeneral Semih Terzi, maiyetindeki kalabalık bir hain grubu ile Diyarbakır’dan askerî bir uçakla Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığına geliyor. Görevleri, Cumhurbaşkanı’nı öldürmek.

Durumu haber alan Tümgeneral Zekai Aksakallı, Komutanlıktan en güvendiği kişi olan Kıdemli Astsubay Ömer Halisdemir’i arayarak Semih Terzi’yi öldürmesini söyler. Halisdemir, Terzi’yi öldürerek görevini yerine getirir, fakat kendisi de şehit olur. FETÖ ekibi, Halisdemir yüzünden epeyce bir vakit kaybetmiş olsa da önce İzmir’e, oradan da üç helikopterle Marmaris’e gelip Cumhurbaşkanı’nın ailesiyle birlikte tatil yapmakta olduğu oteli kuşatıp görevli iki polisi şehit ettikten sonra otele kurşun yağdırır. Fakat Cumhurbaşkanı, ailesiyle birlikte 15 dakika önce İstanbul’a gitmek üzere otelden ayrılmış olduğu için hedeflerine ulaşamazlar.

Zillet içinde zillet

Şimdiye kadar dolaylı olarak Kandil’deki eşkıyanın emri altında sözde siyaset yaptılar, zerre kadar hayâ etmediler, utanmadılar. Şimdi doğrudan Kandil’in kucağına oturdular. Ne için bu zillete katlanıyorlar? Az yağlı bir parça kemik için değil mi? Zaten zillet çukuruna batabilecekleri kadar batmışlardı. Ama durun bakalım, şimdi dağıtım zamanı; bekledikleri kemiği alamayınca ne yapacaklar, göreceğiz.

Meral Akşener... Allah kimseyi onun hâline düşürmesin! Bir insan kendisini bu kadar mı rezil-ü rüsva eder? “Kumar masasına” dönüşünü herkes yapılan baskılara, küfürlere bağlıyor ama ben hiç öyle düşünmüyorum. Altılı mı, yedili mi, her ne ise, o masanın son toplantısında kendisine Kılıçdaroğlu’nun adaylığı tebliğ edilince, “Madem benim fikrim alınmıyor, o hâlde ben kalkıp gideyim” diyor. Bu kendi ifadesi. O sanıyor ki, bu rest üzerine Kılıçdaroğlu paniğe kapılıp “Aman yapma!” falan diyecek iken, hayır, Kılıçdaroğlu resti görüyor, hiç eyvallahsız bir şekilde “Siz bilirsiniz” diyor.

İP’in desteği olmadan seçimdeki şansının sıfıra düşeceğini bilen Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı gerçekten ilginç. Demek ki onu masaya oturtacağından son derece emin. Nitekim o ayrılarak pürhiddet esip gürledikten sonra, gidip onun kulağına bir şey söylüyor ve tutup masaya geri getirip oturtuyor.  

Meral Hanım bunca zaman ne istiyordu? Ekrem yahut Mansur sembol cumhurbaşkanı olacak, kendisi de tek cumhurbaşkanı yardımcısı olarak ülkeyi yönetecekti. Çok ısrarlıydı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için ise “Asla ve kat’a olmaz” diyordu. İstediğinin hiçbirini alamadığı gibi, şimdi artık o bir “Kılıçdaroğlu bülbülü”dür. İçinde ona karşı öfke dolu olsa da çaresiz, onun için oy istiyor. Bu ne iştir? Zillet İttifakı içinde tüy kadar ağırlığı, itibarı kalmamıştır.  

Kılıçdaroğlu acaba onun kulağına ne söyledi de kuzu gibi tıpış tıpış geri döndü? Sahi, Kılıçdaroğlu’nun masasında onunla ilgili nasıl bir dosya var? Ya da böyle bir dosya var mı acaba? 

Çok azgındı; imanını Allah-u Teâlâ’dan değil, Anıtkabir’deki ölüden alıyor, Allah’ın dinini inkâr eden kitabı baş tacı yapıyor, kadınlığı ile pornoculuk lafları ediyor, edebi-hayâyı bilmiyor, Ekrem’e sarılıp yanak yanağa pozlar veriyor, bağırıp çağırıyordu. Demek bütün bunlar Gayretullah’a dokundu ki Allah onu kendi eliyle rezil-ü rüsva etti. Hâlâ onun partisinde olan sözde Ülkücü yahut her ne ise, bunlara ya da bu partiye oy verecek olanlara acıyorum. “Sizin hiç mi gururunuz, haysiyetiz yok?” diyorum. Yuh olsun hepinize, yuh olsun!

Diğerlerine de sıra gelecek. Zaten hâlleri hâl değil, ama daha da rezil olacaklar, hep beraber göreceğiz.  

Sonuç

Cumhur İttifakı inanç birliğine dayanmaktadır. Bileşenler arasında mal paylaşımı, pazarlık gibi durumlar yoktur. Birbirlerine karşı güvensizlikleri bulunmamaktadır. Dış güçlere değil, sırtlarını kendi milletlerine dayamışlardır. Hedefleri Allah’ın rızası, milletin menfaati ve mutluluğudur. Tayyip Erdoğan, tam da bu dâvânın insanıdır. ABD’nin, FETÖ’nün, Alman’ın, Yunan’ın, PKK’nın adayı sahte Müslüman Kılıçdaroğlu’na karşı Allah (cc), herhâlde onun misyonunu kesintiye uğratmayacak, tamamlamasını irade buyuracaktır.