TÜM dünyada etkisini
her şekilde sürdüren ve henüz etkisi ve tedavisi istenen ölçüde bilinemeyen
Corona, en çok sıradan yaşantımızın, olağan görülen basit özgürlüklerin ve
alışkanlıkların önemini anlattı çoğumuza.
“Olmaya devlet
cihanda”
ifadesinde lâyığını bulan bir sağlıklı nefes, sevdiklerimize sarılabilme
mutluluğu, sıkıldığımız günlük bir iş/ev, okul/ev rutini sıkıcı olmaktan çıkıp
“şans” hânesine girebiliyormuş.
Başından
bu yana bizzat uygulamalara şâhitlik eden biri olarak, bu krizde alınan
kararlar, tedbirler ve sair anlamında her türlü aksamaya rağmen yaklaşımın
öncelikle “insanî” olduğunu görmekten dolayı hamd ediyor ve ülkemle gurur
duyuyorum.
Her
konuda olduğu gibi yaşanan küresel salgın döneminde ve sonrasında olanın
tespitini önemsiyor ve daha iyiyi hedeflemenin gerektiğine inanıyorum. Eleştiri,
maksadı ve biçimi itibarı ile doğru olduğunda kişisel hayat ve toplumsal
yönelim için de gelişmenin olmazsa olmazlarındandır.
Eyleme
değil kişilere saldırmak, odağın verimlilik değil kişisel çıkarlar olduğu,
hattâ bu çıkarlar gereği doğru ile yanlışın yer değiştirdiği eleştiriler, olanı
baltamak amacıyla yapılır. Gündem bu şekilde saptırılır, görülmesi gerekenin
üzeri örtülür, kamuoyu başka suni gündemlerle oyalanır… Maksat üzüm yemek
değil, bağcıyı dövmektir. Sadece zaman değil, enerji kaybettirir ve de ilerleme
yahut gerileme değil, doğrudan kayıplar olur.
“Birlik ve beraberliğe
en çok ihtiyacımızın olduğu bugünlerde buna fırsat vermemeliyiz” demeyeceğim.
Bulunduğumuz coğrafyada aksi bir lükse sahip olduğumuz hiçbir süreç olmadı
zira. Daima korunmada, daima tetikte ve artık kaçınılmaz şekilde daima ileride
olmak zorunda olduğumuz bir ülkede, tehlikenin dört koldan sürekli olduğu hâlde
giderek baskının arttığı zamanlarda yaşayan bir nesiliz biz.
Dünyada
güç savaşları yeni değildir. Salgınlar yeni değildir. Komplo teorileri tarihler
boyunca hiç eksik olmamıştır. Yeni olan, artık her türlü tehdidin oldukça
komplike ve çoğu zaman görünenden farklı olabilmesindedir. Yeni dünyada, yeni
normalde yeni kuralları benimsemek değil, yazan yeni isimlerden olmak
kaçınılmazdır.
Çok
uzak, gerçekleşmesi imkânsız, beylik cümleler gibi gelecek belki bazılarınıza
yazdıklarım, ama beyler ve bayanlar, toplumlar nihâyetinde insanlardan oluşur.
Bu toplumu oluşturan ben, siz, onlar, diğerleri ve diğerleri… Toplam kaliteden,
verimlilikten, hayâllerden ve gelecekten söz edeceksek, sorumlu yine bizden
başkası değil!
Düşünün,
her işletme sahibi bencillik etmek yerine kâr payından çok değil, azıcık
feragat ederek, çalıştırdığı insanın kalitesine ve eğitimine yatırım yaptığında
ne olur?
Bir
işletme, varsayalım, yüz çalışanını daha mutlu bir çalışan yaptığında, sadece
üretimini değil, zihnindeki standardı da yükselttiğinde, o yüz kişinin etki
ettiği insan zincirinde kaç yüz kişi bu standarda dâhil olur?
Hani
o hep anlatılan sevimli hikâyeler vardır ya, bir gülümsemenin, küçük bir
iyiliğin yol açtığı zincirleme güzellikler (tersi de mümkün), önleyici
tedbirler sadece Corona gibi virüsler için değil, potansiyeli azaltan/yok eden
zihin virüsleri için de geçerlidir. Burada ihtiyaç duyulan, sorumluluk sahibi
ve varlığının sonsuz varlık zincirindeki dönüştürücü etkiyi fark etmesini
sağlayan iyimser, “iyi niyetli” bireydir.
Bu
bireyin kendisini fark etmesini sağlayacak, bu farkındalığın kolektif bir rûha
dönüşmesine imkân verecek toplumsal bir yapı ve bu sinerjiden beslenen, onu
besleyen bir yönetim anlayışıdır. Zira biliyoruz ki, “Eğitimde önemli olan ailedir/çevredir” konulu münazaralarda
tartışageldiğimiz gibi, yaşam döngüsünde zincirler bağımsız değil, birbirine
bağlıdır. Konu ne olursa olsun…