KIŞ sezonunun kapanmasıyla beraber yaz tatil sezonu açılmış
bulunuyor. Özlenen güneşli günler, tazecik açmış rengârenk çiçeklerle beraber
iç ısıtan sıcak hava, deniz görülen otoban kıyıları, efil efil elbiseler,
konforlu sandaletler geri dönüyor…
Lâkin bu yılki yaz tatil sezonu bir önceki senelerde
olduğundan çok daha farklı bir durumla beraberinde geliyor. Dünya genelinde
yaygınlaşan virüs Covid-19’un etkileri yaz sezonunu da etkiliyor. Bu durum hem
tatilcilerin, hem de otelci ve benzeri kesimin hayatına tesirde bulunuyor.
Pek çok ailenin bu yazı kalabalık nüfus haznesine
sahip tatil yerlerinde geçirmeyecek olduğu kolaylıkla öngörülebiliyor. Bu,
tatilcilerin tercih edebilecek oldukları mekân seçkilerini kısıtlıyor. Seçkide
yer alan mekânlar; oteller, pansiyonlar, kiralık villalar, devre mülkler, hâlihazırda
edinilmiş yazlıklar, karavanlar, kamp alanları olarak sıralanabilmekte. Yurtdışı
sehayatleri şu an için sıralamada yer alamayacak kadar ötelenmiş durumda.
Bu seçkilerin büyük bir kısmı ise bahsettiğimiz
kısıtlama dâhiline giriyor. Mülk edinilmiş yazlıkları ve kamp alanlarını tenzih
ettiğimizde, seçkide kalan tercihler yakın zamanda başka kimseler tarafından
kullanılmış olduğu gerekçesiyle tercih dışı kalıyor. Yazlığı olmayan ve kamp
kültürü gelişmiş ailelerin “1” numaralı seçeneği olan kamp alanları ise derde
devâ niteliği taşıyor. Fakat direksiyonu bu alanlardan herhangi bir tanesine
doğru çevirmeye başlamadan önce, alanların kalabalık olma durumlarına dair evvelen
bir araştırma yapmakta fayda var.
Az önce dile getirdiğimiz cümlede, “Kamp kültürü
gelişmiş ailelerin ‘1’ numaralı seçeneği” ifadesini kullanmış olmam, daha önce
kamp yapmayı deneyimlememiş kimselere umutsuzluk vaat eder gibi görünebilir.
Fakat kamp seçeneği, kaç yaşınızda olursanız olun, herhangi bir yazlığa sahip
olsanız da, mutlaka en az bir kere deneyimlemeniz lâzım gelen bir segment. Kamp
tatilleri, aile içi ilişkileri pekiştirmede, doyasıya arkadaşlarla eğlenmede
oldukça başarılı bir imkân sağlıyor. Ayrıca güle güle anlatabileceğiniz pek çok
anıya, yaşanan birçok maceraya sahip olmuş oluyorsunuz.
Peki, öyle veya böyle, evlerde geçen yaklaşık beş aylık
bir karantina sürecini geride bıraktıktan sonra tatil yapmaya karar kılan
kimseler nasıl bir psikoloji içerisinde yer alacaklar? Kapital düzenin insanı
mecbur bıraktığı çalışma plânlaması hâlihazırda toplumda ruhsal bunalımlara yol
açıyorken, bir önceki yıllarda hissedilen bu deneyimin yanı sıra bu dönem bir
de malûm virüsün insanlar üzerinde bıraktığı tedirginlik, evdeki düzene
alışmada yaşanan birtakım yorgunluklar, günlük hayat alışkanlıklarından ve
rutin koşuşturmacalardan uzak kalmak, sosyal çevreyle olan birlikteliklerden
ayrı düşmek gibi devamı getirilebilir durumlar da bu bunalımlara katkısını
gösteriyor. Ve bu çeşitli etkilerin bütünlüğüyle beraber kişilerin tatile
çıkmaları başlıca iki duygu durumuna yol açıyor.
Öncelikli olarak kişi, kendini olduğundan çok daha
özgür hissediyor. Evden veya iş yerinden sürdürdüğü işlerine ara vermiş olarak,
aylardır aynı ortamda bulunduğu evinden uzak, ferahlığı tadıyor. Bu durum kimi
insanda azalan vaka sayılarıyla beraber hijyenik anlamda vurdumduymazlığa da yol
açıyor.
Bir diğer kesimde ise, bu adı geçen ferahlama durumu,
beraberinde kendiyle çelişir takıntıları, hijyenik çerçevedeki abartmaları,
türlü evhamları da getirebiliyor. Yadsınamaz doğrunun da ara karar olmak olduğu
kolaylıkla algılanabiliyor. Gerekli tedbirleri alıp birkaç gün dinlenişe geçmek,
psikolojik açıdan desteklenir görünüyor.
Bu saydığımız iki tip insan için değişmeyen başlıca
ortak payda ise, ikisinin de bu dinlence ardından tekrar aynı yere dönecek
olması. Bu gerçeğin göz önünde bulundurulması psikolojik açıdan büyük bir önem
taşıyor.
Başlangıçta bu seneki istisnâî durumu göz ardı edecek
olduğumuzda, önceki yaz tatillerinde de bunun önem taşıyor olduğu
görülebiliyor. Topluma dayatılan kapitalist düzen bir süre sonra kendini büyük
bir oranda kabul ettirmeyi başarıyor, yalnızca tatil zamanları ve gereken
istisnâî vakitlerde rahatsızlığını kişiye hissettiriyor. Bunu daha iyi ifade
edebilmek için, “İnsan neden çalışır?” sorusunu yöneltmek istiyorum.
Sıralanabilecek yanıtlar arasında şunlar yer alıyor: Kendini geliştirmek, para
kazanmak ve hattâ iyi bir kariyer sahibi olup büyük paralar kazanabilmek, daha
iyi bir yaşam, temel hayat ihtiyaçlarını karşılayabilmek, ailesinin maddî
durumuna ve hattâ dünyaya katkıda bulunmuş olmak, çocuklarını daha iyi
şartlarda yetiştirebilmek için…
Bu yanıtlar elbette çeşitlendirilebilir. Fakat pek çok çeşit, nihâyetinde aynı temelden
çıkagelmektedir. Toplum her daim, “çok daha iyi bir hayat için” çalışmakta,
aynı esnada ona bahşedilen hayatı yaşamayı kaçırmaktadır. Ebeveynler
çocuklarına daha iyi bir yaşam sunmak dileğiyle saatler ve günler boyu
çalışmakta, lâkin bu çalışma sürelerinin uzunluğu nedeniyle de çocuklarının
çocukluklarını, yaşamlarının önemli ve büyük bir kısmını kaçırmaktadırlar.
Kapitalist düzende yer alan bu çalışma saatleri, insanlığa aykırı kalacak
niteliktedir.
Yakın akrabaya tanınan vefat izni, eşi doğum yapan
erkeklere tanınan babalık izni, annelere tanınan doğum sonrası “emziren anne”
izni bu kimseler için yetersiz kalır şekildedir. İzin verilen gün sayıları,
devlet çalışanları için ve özel şirketler/kuruluşlar için farklılık içerse de
düzen temelinde aynı içeriğe sahiptir.
Yalnızca bizim değil, dünya genelindeki toplumların
içinde bulunduğu söz konusu durumda tüm bu nedenler, dolayısıyla öz
değerlendirmeyi gerek kılıyor. Genel sistemin getirilerine şu günlerde
deneyimlediğimiz pandemi süreci de etki ettiğinde, kişinin kendisine ve
çevresine daha çok dikkat göstermesi gerektiği malûmdur. Yaşanan bu hassas
sürecin psikolojiyi negatif yaklaşımlarla etkilediği kadar pozitif yaklaşımlarla
etkilediği de göz önündedir.
İçinde bulunduğumuz bu zaman dilimi, kendimize
ayırabileceğimiz bolca verimli vakti sunmaktadır. Kişisel gelişimi sağlamak,
yıllardır sisteme suç atılarak ertelenen istekleri gerçekleştirmek, aile içi
iletişimi pekiştirmek, yeni şeyler keşfetmek veya bilmeyenler için benliğimizle
baş başa vakit geçirmeyi öğrenmek, bahsi geçen bolca vaktin içerisinde yer
almaktadır.
İster dinlenmek adına birkaç günlük bir seyahate
çıkılsın, ister evde kalınmaya devam edilsin, kişi, sıkıntılarını ve
sorunlarını/dertlerini mekân değiştirmekle geride bırakamamakta, gittiği
yerlere tüm bu birikintileriyle gitmektedir. Dinlenmekte temel husus, bu
sıkıntıları ve sorunları çözümlemekten kaçmamakta, bir an önce, ertelemeden,
her birini tek tek çözümleme cesaretini gösterebilmektedir. Dinginliğe benlik
içinde ulaşıldığında, zaman ve mekân etkisiz kalır.
Sevgili okurum, ister eğlence dolu bir kamp yap, ister yazlığına git, ister tatilini önümüzdeki yaza ertele ve evinde kal bu yaz; lâkin tatilin getirmesinden umduğun dinginliği kendi benliğinde yakalamayı sakın erteleme!