Tatil mevsimi

Gelin, bu yaz hem eğlenelim, hem dinlenelim, hem öğrenelim, hem öğretelim. Geçen zamanı masaya yatırıp geleceği plânlayalım. Yeni bir tatil anlayışı ile yeni başlangıçlar yapalım. Bize yakışan, dünü kopyalamak değil, tecrübesini kullanıp yeni bir yarın inşâ etmektir.

İNSANLARIN çoğunluğunun en sevdiği beşinci mevsimin adıdır “tatil mevsimi”. Önceden yapılmış hazırlıkları tamamlayıp bekleyenleri, hazırlıksız yakalananları ve kaçıranları ile tatil mevsimi, yaz ayları içerisinde genelde birkaç haftaya sıkıştırılmaya çalışılan bir etkinlik dönemi olmasının yanında başka neler sunar bize acaba?

Tatili tatil yapan esas unsur, çalışma hayatına kısa bir mola verilmesidir. “Kısa bir mola” ifadesine dikkatinizi çekmek istiyorum. Uzun bir çalışma dönemi hakkında “İçini nasıl dolduracağım?” diye tüm sene derdi çekilen birkaç haftalık mola…

Okul kapanma dönemini beklemek zorunda olmayanlar için tatil mevsimi daha geniş bir zamanı kapsasa da çok azı, çoğunluğun benimsediği yaz ayından ayrı bir tatil seçeneği düşünür. O nedenledir ki, tatil mevsimi yaz mevsimi ile birlikte anılır.

Diğer konularda olduğu gibi tatil konusunda da toplum, önceden bırakılan ayak izlerini takip etmeyi seçiyor. Kendisine öğretilen, içine yerleştirilen neyse onu gerçek bilen insan, tatil konusunda da bilincine yerleştirilen öğretiye göre hareket ediyor. Tatilde hayâl ettiği gezi, dinlenme ve aktiviteler gibi hoş bulacağı şeyleri yaşayacağı o kısa dönem için uzun bir dönem stres yaşayabiliyor. Bence garip bir çelişki. Çalışma hayatının yorucu, stresli ve uzun dönemli olup tatilinse belirli ve kısa bir takvime sıkıştırılıp tüm senenin yükünün atılacağı bir zaman ve mekân olayı şeklinde değerlendirilmesini tartışmalıyız.

Tatil bence ne mi olmalı?

Tatil, yorgunlukların çıkarıldığı ve bir şeylerden kaçıldığı anlayışından kurtarılıp normal yaşam rutininde gerçekleştirilemeyen şeylerin yaşanması için fırsat olarak değerlendirilecek bir zaman dilimi olarak tanımlanmalı bence. Konuyu beraber açacak, beraber düşüneceğiz tabiî. Diğer türlü, uzakta bir otelde, havuz kenarında ailece yemek keyfi de güzeldir de tatili tatil yapan şeyler otel, yemek, havuz gibi kavramların içine sıkıştırılmamalı.

Tatili tüm seneye belli bir aralıkla yaysak nasıl olur? Kış tatili, bahar tatili, yaz ve sonbahar tatili gibi… Üç hafta çalışılsa bir hafta çeşitli seçeneklerde ailece veya bireysel programlarla değerlendirilse nasıl olur? Bu önerimi örneklerle açmadan önce, kaçınılmaz olarak gelecek muhalif sorulara cevap olmak üzere bazı noktalara değinmek istiyorum.

“Çok çalışmak gerekiyor, yapılacak çok iş var, vakit az” konusu örneğin... Çalışmanın sonu olmaz, senenin tüm günü çalışsanız da yapılacaklar bitmez. Ne kadar çok veya kaç gün kaç saat çalışıldığından ziyade, çalışma sonucu alınan yol önemlidir. Bir şirket sahibi olduğunuzu düşünün; haftanın altı günü veya vardiyalı olarak sürekli aktifsiniz. Çalışanlara tek gün izin hakkı ve tatil olarak da sadece yaz döneminde iki haftalık hak veriyorsunuz. Böyle bir anlayışla yani çok çalışma saati ile daha hızlı yol aldığınızı düşünebilir, sektörüne göre bu çalışma şekli ile pazarın lideri bile olabilirsiniz. Çağ, bilgi-teknoloji-inovasyon çağı. Yaşam insana odaklı, çalışma şekli çağa uygun ve pratik çözüm odaklı. Verim daha çok olabilir ve haftada dört gün çalışma (mesela vardiyalı, Çarşamba, Cuma, Pazar günü tatil olacak şekilde ya da yine sadece Pazar günleri tatil ve ayda bir hafta izin olacak şekilde) gibi bir düzenleme yapılabilir ve kalan zamanda kurulacak sistemlerle istenen verim alınabilir. İnsana kendini, yaşamı ve gelişimi görme fırsatı tanımadığınız bir dünyada ne kadar iş yaptığınızın, neyi ürettiğinizin ne önemi var?

Diğer bir muhalif düşünce, insanları çalışma sıklığından uzak tutmanın vereceği rehavet. Evet, insanı kendi hâline bıraktığınızda ya da insan belli bir düzenden uzaklaşmaya başladığında dengeyi kaçırabiliyor ve rehavete düşebiliyor. Rehaveti ve düzeni sadece iş hayatı sağlamak zorunda değil. Yaşamı geliştirmemiz gerek. Bu yazının konusu olan tatil başlığı için de tatil anlayışını geliştirmemiz gerek. Ayda bir hafta tatil önerimi tekrar ederken, bu önerimden kastım elbette ayda bir gezme, yeme içme veya yatma algılanmamalı. Tatil demek, insanın akıp giden nehirdeki akıntıdan kurtulup kıyıya çıkması ve kendisi (ve varsa ailesi) ile ilgilenmesidir. İnsan kendisi, ailesi, çevresi ve yaşam ile bir bütündür. Çalışma ve dinlenme hayatı kadar, insanın ve insanlığın gelişimi için önemli zaman ve imkân ayrılmalıdır. Tam burada, kimse bana, hangi alan olursa olsun, yaşamı, teknolojiyi, tıbbı ya da insanlığı geliştirmek için alanının uzmanlarının çalıştığını ve bunun için maaş aldığını söylemesin lütfen. Sınırlı sayıdaki uzmanın ve iyilerin yoğun çabalarına rağmen gidişatımız iyi görünmüyor. Akşam haberleri pembe tablolar çizmiyor.

Farklı, bütünsel ve katılımcı yaklaşımlarla herkesi, her imkânı işin içine katmak gerekiyor ve tabiî ki idarelerin bu yönde yönlendirici ve düzenleyici çalışmalar yaparak toplumun lokomotifliğini yerine getirmesi gerekiyor. İşte “tatil” veya “izin” denen olayın içeriğini burada açabilir, bu yönde kullanılacak bir zaman dilimine uyarlayabiliriz.


Yorgunluk ve dinlenmek

Dinlenmek ve yorgunluk atma hususuna da ayrıca değinmek gerek. Tatil kavramı bu yönden çok önemli. Sizden yorgunluğun ve dinlenmenin sizin için ne anlam ifade ettiğini gözlerinizi kapatarak bir süre düşünmenizi isteyeceğim…

Bana göre yorgunluk, kendimden uzaklaştığım ve uzun süreli olarak enerjisel ve duygusal bağımın az olduğu şeylerle (“sevmediğim şeylerle” demek istemiyorum) meşgul olmanın getirdiği zihinsel yıpranma süreci. Dinlenmek ise, kendime vakit ayırarak sevdiğim bir uğraş ile ilgilenmek ve o alanda gelişim göstermektir. Sizlerin bu konudaki düşüncelerinizi de öğrenmek isterdim. Dilerseniz sevgi.akif@hotmail.com adresine yazabilirsiniz.

Size göre çalışma hayatı, tatil, yorgunluk ve dinlenme nedir, ne olmalıdır?

Tatil düşüncesi içinde yer alan ve bilinçlere yerleştirilmiş yanlış bir tatil algısı da bana göre “otel” kavramı. Deniz kenarı ve her şey dâhil bir rezervasyonla otelde kalmak, yüzmek, sabah, öğle ve akşam olmak üzere neredeyse ikişer saat aralıkta açık büfe tıka basa yemek, müzik, değişik aktiviteler insan bilincine dayatılan dar bir anlayışı sergiliyor. Dikkat ederseniz “Bunlar olmamalı” demiyorum; sınırlı sayıda seçeneğin ve sürekli aynı anlayışın tatil diye bilinçlere aşılanmasınadır isyanım. Örneğin oteller sadece tatil için değil, çeşitli açılış, toplantı ve seminerler için de tutulur, insanlar bir yandan çalışmalarını yaparken kalan zamanlarda mini bir tatil gerçekleştirirler. Benim teklifim şu: Oteller, sadece tatil için gelen konuklarına da imkânlar ölçüsünde mini atölye etkinlikleri ve kursları düzenleyebilirler. Bu şekilde tatil içine mini bir tecrübe ve bilim köşesi yerleştirilmiş olur.

Tatil programı nasıl plânlanırsa plânsın, içine dâhil edilmesi gereken bir süreç daha var bana göre: Gerek ailenin, gerekse ferdin bir senesini değerlendirdiği bir zaman dilimi olmalı. Kişi kendi içinde bir yolculuğa çıkarak yaşamını sorgulayabilir ve tatil sonrası için bir yol haritası hazırlayabilir.

Ve tatil; yemek, yürüyüş, müzik ve yüzme dışında hiçbir şey yapmadan geçirilen bir dinlenme zamanı olarak da değerlendirilebilir. Bazı kişilerin zihni çok baskı ve yük altında kalmış olabilir. Böyle bir kimsenin ihtiyacı olan tek şey, her şeyden uzaklaşmak olabilir. Burada ilâve etmek istediğim, müziği kabul eden bir zihin için resim gibi çeşitli sanat dallarının sergilendiği mini atölyelerin neden düşünülmediğidir.

Tatil başka ne demek?

Tatil, içinde yapılanlar kadar yapılmayanları ile de zihinlere programlanmaya devam eder. Büyüklerini izlemek suretiyle yaşamı öğrenen ve kişiliği yerleşen bir çocuğun tatil anlayışı da zihnine, “Tüm sene çalıştık, işe ve okula gidildi. Şimdi tatil yapılacak. Tatil, bedensel olarak var olup zihnin kullanılmaması gereken bir zaman dilimidir. Yüzmek, yemek, yürümek ve uykudur. Büyüklerin bitmeyen çay sohbeti, küçükler için oyunları demektir” şeklinde yerleşebilir.

İnsan ömrü çok kısa ve bu ömrün büyük bir kısmı ciddiyet içinde gelişigüzel harcanmakta. Eğitim ve iş hayatı ömrün büyük kısmını tutmakta. Peki, çoğu kişi işin ve eğitimin kalitesi karşılığında ödenen ömür sermayesinin tam karşılığını veriyor mu? Zaten zaman açısından durum bu kadar kritikken, bir de dinlenmenin içinin boşaltmak suretiyle bu sürecin değerlendirilememesi gerçekten üzücü olmaz mı?

Her konuda olduğu gibi bu konuda da uzmanlara büyük sorumluluklar düşüyor. İdarecileri ve toplumu bu konularda bilgilendirmek ve yönlendirmek suretiyle kayıplar en aza indirilebilir. Gelin, bu yaz hem eğlenelim, hem dinlenelim, hem öğrenelim, hem öğretelim. Geçen zamanı masaya yatırıp geleceği plânlayalım. Yeni bir tatil anlayışı ile yeni başlangıçlar yapalım. Bize yakışan, dünü kopyalamak değil, tecrübesini kullanıp yeni bir yarın inşâ etmektir.

Vakit ayırdığınız için minnettarım. Herkese mutlu ve verimli bir tatil diliyorum…