Taşlar yerinden oynarken

Taşların yerinden oynamasıyla herkesin foyası, boyası, gerçek yüzü ve kişilik özellikleri apaçık ortaya çıkmış, bu toplum fertlerinin sağcısıyla solcusuyla, milliyetçisiyle İslâmcısıyla, liberaliyle demokratıyla, ulusalcısıyla Kemalistiyle, sosyal demokratıyla sosyalistiyle, cemaatçisiyle tarikatçısıyla ne kadar tutarlı, ilkeli ve kaliteli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. İşte taşların yerinden oynatılmasının en azından bu faydası olmuştur ve netice itibariyle kendi insanımızı tanıma noktasında böylesi bir iş görmüştür. Bu az bir şey midir?!

“TAŞLARIN yerinden oynaması” demek, zeminin kaygan olması demektir. Zemin kaygan olmasa taşlar neden yerinden oynasın ki?

Düşünün; taşların yerine kocaman kocaman kayalar olsaydı ve bu kayalar da yarlarda, dağ yamaçlarında olsaydı ve yine zemin de kaygan olsaydı, o zaman ne olurdu? Tabiî ki erozyon olur ve erozyonun da yeni zemini nasıl şekillendireceği belli olmazdı.

Ama şurası kesin ki, bu durumda yeni bir zemin oluşur ve oluşan bu yeni zeminin de hayra mı, şerre mi delâlet edeceğini zaman gösterirdi.

Türkiye’nin konumu

Türkiye, jeopolitik ve jeostratejik açıdan kaygan bir zeminde yer almaktadır. Orta Doğu coğrafyası, Avrasya gerçeği, târihî İpek Yolu, enerji havzası, kadîm medeniyetlerin membaı, kadîm dinlerin beşiği, mezheplerin çeşitliliği, etnik yapıların farklılığı bu kaygan zeminde her zaman her şeyin olabileceğini ve kimi zaman da olan her şeyin radikal değişiklerle sonuçlanabileceğini ortaya koymaktadır ve tarih de zâten bunun şahididir.

Türkiye’nin durumu ve iki lider

Cumhuriyet tarihinde taşların yerinden oynatılmasıyla çok değişiklikler olsa da, radikal mânâda iki kez taşlar yerinden oynatılmış ve bunun sonucunda da ülkenin yapısı siyâseten, ictimâî ve müessesevî olarak ve daha birçok açıdan önemli değişikliklere uğramıştır.

Radikal değişikliklere, ictimâî ve müessesevî transformasyonlara (dönüşümlere) yol açacak olan taşların yerinden oynatılması hâli, Cumhuriyet tarihinde ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk döneminde ve onun eliyle olmuş, ikincisi de Adâlet ve Kalkınma Partisi döneminde ve Recep Tayyip Erdoğan eliyle olmuştur.

Elbette ki bu dönüşümlerin temelinde ve yapısında şartların gereği olarak amaç, felsefe, siyâset, mahiyet ve niyet olarak çok büyük farklılıklar vardır ama fâillerin eylemsel olarak müşterek yönleri, taşların yerinden oynatılması bakımından ortak bir paydada buluşmalarıdır.

Yine şartların gereği olarak meşruiyyetin kaynağı farklı olsa da, otoriter yönetim, karizmatik liderlik ve “tek adamlılık (olabildiğince tüm yetkilerin tek elde toplanması)” özellikleri bakımından fâiller birbirlerine çok benzemektedirler.

Ama bütün bunlar yapılırken (taşların yerinden oynatılması suretiyle ortaya çıkan değişiklikler) aralarındaki temel fark, birisinin bunu metazori ile radikal biçimde yapması, diğerinin ise olabildiğince demokratik usûllere uygun bir şekilde seçimle iş başına gelerek ve yine radikal bir şekilde ama bu kez işi kılıfına uydurarak (Anayasa ve milletvekilleri çoğunluğuna dayalı bir şekilde Meclis’ten çıkarılan yasalara uygun olarak) yapmasıdır.

Bu mukayese üzerine birilerinin duygusal ve ideolojik olarak “Mustafa Kemal Atatürk ile Recep Tayyip Erdoğan hiç mukayese edilebilir mi?” dediklerini duyar gibiyim. Siz şimdi bu ideolojik ve duygusal yaklaşımları bir tarafa bırakınız da, olanları olgular ve olaylar üzerinden olmuşların sonuçlarına bakarak bir değerlendirme yapınız lütfen!

Elbette ki, yetişme ve yetiştirilme tarzları, bulundukları ortam ve yaşadıkları sosyal çevre, zamanın şartları, yaptıkları-ettikleri, amaçları-niyetleri çok farklı olsa da, her ikisi de taşları yerinden oynatma bakımından sahip oldukları otoriter ve karizmatik liderlik özelliklerini devreye sokmuşlardır.

İşte Türkiye’nin yaklaşık olarak son yirmi yılına damgasını vuran Recep Tayyip Erdoğan eliyle taşlar yerinden oynamış ya da oynatılmıştır. Bu bir realitedir.

Devletin yapısında, sivil ve askerî kurumlarda, bürokraside, mevzuatta, eğitimde, sağlıkta, yönetim tarzında, ekonomi, siyâset ve sosyal hayatta, cemaat ve tarikat ilişkilerinde, hizmet sektöründe, millî savunmada, uluslararası ilişkilerde, dış politikada ve daha birçok alanda dikkat çekici ve önemli değişim ve dönüşümler gerçekleştirilmiştir.

Bütün bu değişim ve dönüşümlerin sonuçları hayırla mı sonuçlanacak, şerle mi sonuçlanacak, elbette bunu zaman gösterecektir ve tarih de bir gün apaçık yazacaktır.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin oynattığı taşlar ve gerçek yüzler

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçildikten sonra, özellikle son yıllarda siyâsette taşlar öyle yerinden oynadı ya da oynatıldı ki herkes ve bütün siyâsî partiler politik fırtınaların etkisiyle olmadık ve umulmadık yerlere savruldular.

Siz, 30-40-50 yıl önce durduğunuz yerin ideolojik ve politik saplantıları ve argümanlarıyla bugünkü durduğunuz yerin durumunu nasıl izah edeceksiniz? O zamanlar sağda solda vuruşanlar, söyleyin bakalım, ne için vuruşmuştunuz? Hangi değerler uğruna birbirinizi yemiştiniz? Şimdi ise kimlerin yanında duruyor ve kimlerin safında bulunuyorsunuz? Hele bir kendinizi sorgulayın bakalım!

O zamanlar, uğruna mücâdele ettiğiniz değerlere ya tam olarak inanmıyordunuz ya da şimdilerde sizlerde birtakım ilkesizlik problemleri zuhur etmiştir. Yoksa eskiden de mi böyleydiniz de biz mi fark edememiştik?

Eskiden “Vatan millet Sakarya”, “Din iman” diyen ve bunları kimseye bırakmayarak tekeline alan bazı oluşum, kurum ve grupların son yıllarda doğrudan veya dolaylı olarak vatan, millet, din ve iman düşmanlarına bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek siyâseten destek vermelerini, onların ekmeklerine yağ sürmelerini, onlara destek olmalarını nasıl izah edeceğiz?

İzah edilecek mâzeretler bulunur elbet, fakat dilin kemiği mi vardır? Ama bu mazeretler ne olursa olsun, gerçekte bunun izahı yoktur.

Mevki, mâkâm ve koltuk hırsıyla, dünyevîleşme tutkusuyla, güç devşirme düşüncesiyle, pireye kızıp yorganı yakma duygusuyla, bu ülkenin hayrına fikir ve düşünce üretmeyenlere, dış güçlerden yardım ve mandacılık isteyenlere direkt veya dolaylı yoldan destek verilmesi, hiçbir şekilde izah ve tevil edilemez! Ve dahi bu tür yaklaşımların mâzur görülecek hiçbir tarafları da yoktur.

Oynatılan taşların sonuçları ve kalite kontrolü

Taşların yerinden oynamasıyla herkesin foyası, boyası, gerçek yüzü ve kişilik özellikleri apaçık ortaya çıkmış, bu toplum fertlerinin sağcısıyla solcusuyla, milliyetçisiyle İslâmcısıyla, liberaliyle demokratıyla, ulusalcısıyla Kemalistiyle, sosyal demokratıyla sosyalistiyle, cemaatçisiyle tarikatçısıyla ne kadar tutarlı, ilkeli ve kaliteli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

İşte taşların yerinden oynatılmasının en azından bu faydası olmuştur ve netice itibariyle kendi insanımızı tanıma noktasında böylesi bir iş görmüştür.

Bu az bir şey midir?!