Taşeron örgüt dönemi bitti, yeni taktikleri “taşeron devlet”

Bugün Akdeniz’deki savaş durumu, Türkiye’nin sahibi olduğu ve yeniden Büyük Türkiye Cumhuriyeti olması için gerekli olan enerji madenlerini kullanmak istemesinden ve bu minvâlde kararlı bir irade göstererek bu iradenin korunmasından kaynaklanmaktadır.

GAYRINİZAMÎ harp yöntemleri bakımından gerilla taktiğiyle yapılandırılan PKK, DAEŞ ve hattâ FETÖ, Türkiye karşısında doğrudan terör orduları hâline getirilmişlerdir.

Fakat ürettikleri bu birleşim karşısında karar ve kuvvetini gösteren Türkiye’den gerekli cevabı alan merkez, söz konusu terör orduları üzerinden tek başına bir sonuç alamayacağını anlamıştır.

Zaten bunun üzerine yahut da bundan böyle bu yöntem üzerinden bir sonuç alamayacaklarını bildikleri için artık illegal terör ordularını da birlikte kullanmak üzere yüz yıl önce hazırlayıp donattıkları “taşeron terör devletleri” yani Ermenistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Yunanistan ve benzeri ülkeleri devreye soktular.

Teröre karşı mücadelede terörün hukuksuz altyapısının herhangi bir savunma alanı bırakmadığını fark ettikleri için, akılları sıra bu devletlerle karşımıza çıkıyorlar.

Emperyalistlerin ortak hedefi, Ahd-ı Millî coğrafyasıdır. Diğer bir ifadeyle, enerji ve yeraltı kaynaklarının kesin Türk hâkimiyetinden çıkarılmasıdır.

Basit bir şekilde, 260 yıldır Türkiye, mandacı bir bürokrasi üzerinden aktörlerinin zaman zaman renk değiştirdiği paralel bir devlet yapılanmasının etkisi altında yönetilmiştir.

Bu sayede Türk Avrasyasının ve İslâm coğrafyasının tek şansı olan Türkiye’nin yeniden Büyük Türkiye Cumhuriyeti olması için gereken mülkiyet hakkı yani kendine ait olan enerji ve tüm yeraltı kaynaklarını kullanması engellenmiştir.

Bugün Akdeniz’deki savaş durumu, Türkiye’nin sahibi olduğu ve yeniden Büyük Türkiye Cumhuriyeti olması için gerekli olan enerji madenlerini kullanmak istemesinden ve bu minvâlde kararlı bir irade göstererek bu iradenin korunmasından kaynaklanmaktadır.

Eğer bu iradeden geri adım atılırsa, o andan itibaren Türkiye’nin, Türk devlet aklının, yeniden Büyük Türkiye Cumhuriyeti olma yolundaki iştiyakın hepsi ile beraber gerekli Ahd-ı Millî stratejisinin de çöküşü başlamış olacaktır!

Dememiz odur ki, bu saatten sonra ya hep, ya hiç!

Bunun ortası yoktur!

Ya Büyük Türkiye Cumhuriyeti olacaktır ya da Evanjelist ve Siyonistlerin, Türkleri Anadolu’dan, Mîsak-ı Millî’den tamamen atma projesi gerçekleşecektir!

Değerlendirmelerimize göre, Türkiye’nin bu adımdan geri atmak sûreti ile kurulu bir barış seçeneği yoktur. Türkiye için barış, sadece ve sadece Mîsak-ı Millî ile denizlerdeki karşılığı olan Mavi Vatan’da zafere ulaşmak ile mümkündür!

Şayet bugün “barış” adı altında bu hedefimizden geri adam atacak olursak, bu sadece bizim için yüzyıllık bir kandırmaca olur ve belki de son 100 yılda en güçlü olduğumuz böyle bir anda Türk’ün Anadolu’dan tamamen silinmesi projesi fiilen başlar.

Geri adım yok!

Durmak yok!

Dönmek yok!