Tarik ve at

Suç mahallindeki işaretlerin çoğu, Kemalistlerin dindarlara yönelik operasyonlarının izlerini taşımaktadır; ancak faili çeşitlendirmek adına sonradan konulmuş bazı parmak izleri de AK Parti’ye aittir. Anlaşılan odur ki, FETÖ sürecinde, üzerinde çalışılması gereken bir masa da budur. Yani AK Parti ‘sosyolojinin iktidarı’ olduğunu düşünürken, iktidarın sosyolojisi de boş durmamaktadır.

CUMHURİYET’İN kuruluşundan bu yana “sosyolojinin iktidarı” ile “iktidarın sosyoloji plânı” arasındaki gerilimde “din” her zaman “voltaj” etkisinde olmuştur.

Demokrasi “sosyolojinin iktidarı”nı savunurken, lâiklik ise “iktidarın sosyolojisi” kılınmak istenmiştir. O nedenle “demokrasi-lâiklik” uyumu/uygunluğu arzulansa da yine “din” gerekçesiyle ertelenip durmaktadır.

Kemalist/Atatürkçü etiketli/maskeli farklı güç odakları, “din ile savaş” ve “dindarı yönetme sorunu” arasında zihinsel gelgitler içinde ve daha çok kamusal alanı provoke etmek ile meşgul olmuştur. Günümüzde bu arka plânlı atakların en tipik örneklerini medya alanında görmekteyiz. OdaTV arşivleri bu konuda zengin bir kaynağa sahiptir.

Osmanlı’nın son döneminde dünyadan iyice kopan ve Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra kriz evresine düşen “Osmanlı yorumlu Sünnîlik” ve “tarikat yorumlu tasavvuf” kültürü (politik sermaye olarak da oldukça işlevsel), sarayla/devletle ilişkisini kaybedince ve “kırsalın zehirleyen mantarları” işlevinde cehalet-iştah gerginliğinde gelişmemiş bir sürü tipin kümelendiği adreslere dönüşünce, “devrim” etiketli bütün operasyonlar için “kamuoyunu hazırlama” mezesine dönüştürüldü.

Nitekim Cumhuriyet’in yaklaşık yüz yıllık geçmişi boyunca “manşetler tarihi”ne göz atmak, bu tiplerin kullanım serencâmını ortaya koyacaktır. Hattâ “irtica” klasörünün bile oluşturulması ve hükûmetlere operasyon için kaldıraç görevi görülmesine ilişkin organize işler, söz konusu süreci kavramamıza yardımcı olmaktadır.

Özellikle yukarıdaki tabloya ilişkin “yeni normal” tadında ilk “uzlaştırıcı operasyonları” Özal denemiştir. Özal, “Kişi lâik olamaz, devlet lâik olur” diyerek tarikatları meşru STK’lar olarak pozisyonlandırmış ve zımnen “iktidar dışı kült” olarak kodlamıştır.

Doğrusu bu kodlamaya tahammülü olmayan (özde din ile sorunları olan fakat bunu “Dinin istismar edilmesine karşıyız” cümlesiyle örten) Kemalistlerin asker vesâyetini kışkırtan birçok provokasyonu oldu.

AK Parti iktidarı süresince yukarıda resmettiğimiz tabloda hiç değişiklik olmadı. Yani Özal tadı hep korundu. Birçok kez “Sapık Şeyh” manşetlerinden politik kataloglar oluşturuldu. Din ile sorunları olan tüm çevreler, dine açıktan savaş açmak yerine en kullanışlı malzeme olan “tarikat reyonu”na yöneldiler.

Cehâletin dibini bulmuş ve bir o kadar da câhil olan bir grup bulup kendilerine “merdiven altı tarik” kurmuş binlerce tipi malzeme yapmakta zorlanmayan güç odakları, “manşetten düşen hükûmet” operasyonlarını seriye bağlamışlardır.

Kuşkusuz “Tarikat bahane, din düşmanlığı şahane!” kampanyası yürütenlerin tecrübesi, “İslâm bu değil!” arabeskinde dindarlığı kotarmaya çalışan çevreleri çırak çıkarmıştır. Çünkü dindar çevrenin en az bildiği alan, “iktidarın sosyolojisi” alanıdır. AK Parti döneminde bile bu tecrübe kazanılamadı!

AK parti döneminde, “Hiç ölmeyecekmiş gibi liberalliğe, her an ölecekmiş gibi tarikata” formülünü işleten dindarlık tipi üreten çevrelerin çoğalmasına iklim bulundu.

Oysa bir inceliği elden bırakmamak gerekir: Yukarıdaki tablo tamamen Kemalistlerin “iktidarın sosyolojisi” hesapları üzere yaptıkları operasyonlardaki “saha zayiatı” olmuştur. AK Parti’nin “İslâm” ve “iktidar” etkileşimine yönelik plânları ve saha atakları sonucu bu oluşmamıştır. Sahadaki suç mahallindeki parmak izleri içinde AK Parti dönemi yer yer görülse de, bilirkişi olarak şu cümleyi rapora ekleyebiliriz:

“Suç mahallindeki işaretlerin çoğu, Kemalistlerin dindarlara yönelik operasyonlarının izlerini taşımaktadır; ancak faili çeşitlendirmek adına sonradan konulmuş bazı parmak izleri de AK Parti’ye aittir. Anlaşılan odur ki, FETÖ sürecinde, üzerinde çalışılması gereken bir masa da budur. Yani AK Parti ‘sosyolojinin iktidarı’ olduğunu düşünürken, iktidarın sosyolojisi de boş durmamaktadır.”