Tarihte kadın ve kadına yönelik şiddet

Günümüzde kadın, cehaletin ve tüketim ekonomisinin hedefi hâline getirilerek reklâm ve eğlence aracı durumuna sokulmuştur. Kadının iyiliği, iffeti Allah-u Teâlâ’nın büyük nimeti olarak bilinmelidir. Kadının huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp her işi seve seve yapınca ona dua etmeli ve Allah-u Teâlâ’ya şükretmelidir. Çünkü kadın, ailenin en büyük bir nimetidir.

KÂİNAT içinde yaratılan varlıkların sebeb-i mucibini, Yaratıcımız Yüce Allah kendi sıfatlarının bir tecellisi olarak halketmiştir. “Esmâ-i Hüsna” olarak bilinen Allah’ımızın güzel isimlerinin gizli, açık ve nihayetsiz rahmet hazinelerinden mürekkep sonsuz kudretiyle, hikmetiyle var etmiştir. Kutsî hadîse göre, “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek, tanınmak istedim, bu sebeple de Beni tanımaları, gizli güzelliklerimi bilmeleri için varlıkları yarattım” buyurulmuştur. Muhyiddin-i Arabî bu kutsî hadisi, “Mahlûkatı yarattım ki Bana ayna olsun ve o aynada güzelliğimi göreyim” mealinde tefsir etmiştir.

Kâinatta yaratılanlar içinde insan, bu mânâdan olmak üzere özel bir yeri vardır: Allah insanı Kendi marifetiyle, Kendisini tanımak ve sevmek için yaratmış ve en güzel şerefi vermiştir. İnsanı, varlık âleminde en yüksek mertebeye, akıl, kalp ve nefis vererek muazzez ve eşsiz bir konuma getirmiştir.

Ekmel, kusursuz, vahye dayanan dinimiz, erkek ve kadına önem vermiştir. Toplumun temeli aile, ailenin temeli de kadın, erkek ve çocuklardır. “Dinimizde ve günümüzde kadının durumu nedir?” sorusuna cevap vermek için İslâmiyet’ten önceki durumlara bir göz atmak gerekiyor.

Arabistan’da, putperestliğin yaygın olduğu dönemlerde, Kâbe’de bulunan putlar ziyaret edilir, kurban kesilir, panayırlar düzenlenirdi. Bu dönem, İslamiyet’in Arabistan’da yayılmasından önce tarihte Cahiliye Devri adıyla bilinir. İlâhî bilginin kaynağından mahrum ortamlarda, tam anlamıyla ilkel ve cahil bir hayat sürmekteydiler. Bu dönemde puta taparlar, içki içerler, kumar oynarlar, tefecilik yaparlar ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Kızlara, dolayısıyla bugün kadınlara İslâmiyet açısından verilen değer belirtilirken, o dönemde yaşananları kısaca hatırlamakta yarar vardır.

Kız çocuklarını toprağa gömmek… Onlar bunu, namuslarını korumak veya ar telâkki ettikleri için, bazıları da sakat ve çirkin olarak doğduklarından yapıyorlardı. Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetlerde bu duruma işaret edilir: “Onlardan biri, Rahman olan Allah'a isnat ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.” (Zuhrûf, 17) “Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…” (Tekvir, 8-9)

En’am Suresi’nin 137. ayet-i kerimesi de putlarla ilgilidir: “Ve böylece onların ortakları, müşriklerin çoğuna, onları helâk etmek için ve onlara kendilerinin dinini karıştırmaları için evlâtlarını öldürmeyi güzel gösterdiler (süslediler).”

İslâmiyet gelince, kadınlara hakları verilmeye başlandı. Kadına nafaka, mehir, eğitim, çalışma, ticaret yapma ve özel mülk edinme hakkı, kanun önünde eşit olma ve oy kullanma gibi haklar Hz. Muhammed (sav) döneminde verilmiştir.

Meselâ kadınların oy kullanma durumları… Peygamberimiz döneminde yapılan biat, yani İslâm Devleti’nde yönetici ile yönetilenler arasında yapılan, yönetilenlerin yöneticiye bağlılığını gösteren akit, günümüzde oy kullanmaya karşılık gelmektedir. Biat, “kadın ve erkeğin, yöneticiye karşı görev ve sorumluluğu kabul etmek üzere yaptığı bir sözleşme” olarak da tanımlanır. Peygamber Efendimiz (sav), kadınlardan dinî hükümlere bağlılık ve Peygamber’e itaat konusunda biat almıştır. Kadınlar kendi hür iradeleriyle Peygamberimize (sav) biat etmişlerdir.

Peygamberimizin güzel hayatı incelendiğinde Kur’an, hadisler ve İslâm tarihine bakıldığında da kadına verilen değer açıklıkla görülecektir.

Kadına verilen değer yukarıdaki haklarla da sınırlı değildir. Evleneceği eşi seçme ve nikâh akdini yapma hakkı, kadının cinsel hakları, kocası tarafından güzel muamele görme hakkı, kocasını veya başkasını şikâyet etme hakkı, hizmetçi tutma hakkı ve daha birçok hak…

Tarihte kadına verilen değer

Toplumda kadın, tarih içinde farklılıklar göstermiştir. Meselâ Roma döneminde kadınların hukuk karşısında olumsuz yanlarından bazılarına değinelim…

Geleneksel Roma evliliğinde kadın, “manus” altındaydı. Kadın manuslu evlilik yaptığında, hak ehliyetini ve malvarlığını kaybederdi. Manus altında bulunan kadının kocası, onun üzerinde hukuken egemenlik hakkına sahipti. Kadın kamusal yaşamda görev alamazdı. Kadının konumu İmparatorluk döneminde sorgulanmaya başlamış ve bu dönemde kadın, önemli ölçüde hukuksal bağımsızlık kazanmıştı.(1)

Roma'da geçerli olan “Kadın, ailenin başı, fakat aynı zamanda sonudur” kuralı gereğince kadınlar aracılığıyla aile sürdürülemez ve kadınlar aile reisi olamazlardı.      

Roma’da kadın, evlenirken “dos” adı verilen (kurallar, töreler, âdetler gereği) bir malvarlığı değerini kocasına veya kocasının ailesine vermek durumundaydı. Roma’da evin bütün masrafları kocaya aitti. Kadının bu masraflara katılması gerekmezdi. Bununla birlikte, kocanın masrafları tek başına ve kendi malvarlığından karşılaması hakkaniyete aykırı görüldüğü için, kadın, masraflara katılma payını “dos” adı altında öderdi. (2)

Yunan toplumunda kadın, evleneceği erkeğin seçiminde söz sahibi değildi. Evliliğin sona ermesi için erkeklerin boşandıklarını ilan etmeleri yeterli iken, kadınların boşanabilmesi için ailelerinden yaşlı bir erkeğin vasiliğine ihtiyaç duyulmaktaydı.

Eski Yunanlarda kadının saygı değer bir yanı yoktur. Eşyadan farksız olan bir kadın, tıpkı diğer mallar gibi miras kalır veya birine bağışlanabilirdi. Kocası isterse, sağlığında veya ölümüne bağlı olarak karısını bir başkasına devredebilirdi. Kadın, her türlü siyasî haktan mahrumdu.

Çinlilerde kadın “insan sayılmaz, isim bile verilmezdi”! Çoğu zaman kız çocuklarına isim verilmez, “bir, iki, üç” diye çağrılırlardı. Hayatı boyunca bir erkeğin nüfuz ve otoritesi altında bulunmak zorundaydı Çin kadını. Erkek, evleneceği kadını kıymetli hediyeler vermek suretiyle satın alırdı.

Fars toplumunda kadın, kocasına mutlak itaate mecbur tutulmuştu. Bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi normaldi. Fars edebî metinlerinde kadına ahlâkî olarak iyi bir şekilde yaklaşılmadığını, kadınların da ahlâkî bir çöküntü içinde oldukları görülmektedir.

Türklerde kadın

Türk tarihine bakıldığında kadın, annelik ve kahramanlık olarak karşımıza çıkar. Kadın, at binme, silah kullanma ve savaşabilme gücüne de sahiptir. Türklerde kadın hakkına “ana hakkı” dendiği ve Tanrı hakkı ile eşit tutulduğu belirtilmektedir.(3)

Türklerde evlilik, genelde tek eşlilik üzerine kurulmuştur. Orta Asya Türk devletlerinin hepsinde (İskitler, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar) de kadın, önemli hak ve yetkilere sahip bulunmaktadır. Örneğin İskitlerde, her kadının İskit erkekleri gibi savaşçı ve asker olarak yetiştirilmesi geleneği vardı. Bundan dolayıdır ki, İskitli göçebe kadınlar her savaşta erkekleriyle birlikte çarpışıyorlardı.(4)

Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete’nin hatununun imzaladığı belirtilmektedir.

Selçuklularda hatunlardan bazıları sarayda, sultanın yanında değil, geçici veya devamlı olarak başka bir şehirdeki sarayda kalırlardı. Sultanla birlikte otursun veya oturmasın, hatunun emrinde küçük çaplı idarî ve askerî teşkilat, özel bir hazine, özel bir vezir ve diğer görevliler bulunmaktaydı. Hatunlar yeri geldiğinde, bulundukları yerden ayrılarak sultanın yardımına gidebilirlerdi.

Osmanlı döneminde aileyi oluşturan en önemli unsurlardan biri kadındır. Osmanlı kuruluş döneminde var olan kadın örgütü Bacıyan-ı Rum Teşkilatı ile toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçasını oluşturmuşlardır. Anadolu’daki Ahilik teşkilatının kurucusu olan Ahi Evren’in eşi Fatma Bacı tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir.

Aşıkpaşazade, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda rolleri olan Gaziyan-ı Rum (Gâzîler ve Alpler), Abdalan-ı Rum (Horasan Erenleri), Bacıyan-ı Rum (cengâver hanımlar veya tekke mensubu hanımlar) ve Ahiyan-ı Rum (Anadolu Ahileri) olarak sıralanmışlardır. Türklerde kadın, hem toplum, hem de devlet içerisinde bir değere sahiptir.

Günümüzde kadın

Günümüzde kadının durumu değerlendirilirken, kadının tarih içindeki seyrine de bakmak gerekir. Yukarıda özet olarak tarih içinde kadının durumunu belirtmeye çalıştık. İnsanların yaşayışı, nasıl bir konumda oldukları içinde bulundukları devirlerle de ilgilidir. Örneğin başlık parası…

Ülkemizde gelin olacak kızın para karşılığı gelin olması gibi anlaşılagelen ve insanları rahatsız eden bu durum, günümüzde değerini kaybetmiş bulunuyor. Başlık parasının Çin, Endenozya, Malezya, Burma gibi ülkelerde yaygın olduğu öne sürülmektedir. Başlık parası, evlenecek erkek veya erkeğin akrabalarının kız babası veya kızın akrabalarına, toplumlara göre değişen hukuksal ve toplumsal uygulamaları içerse de, tarihçilere göre hediye niteliğinde kabul edilmektedir. Buna benzer bir durum da Hindistan, İrlanda’nın kırsal bölgeleri ve Polonya’da da vardır.(5) Bu ülkelerde de kızın babası, erkeğin babasına güvey için drahma verir.

Yakın bir zamana kadar ülkemizde kamusal alanda başörtüsünün -İslâm’ın emirlerine rağmen- yasak oluşu, bu açıdan önemli bir örnektir. Ancak kadının hakları sadece başörtüsüyle de sınırlı değildir. Son yıllarda kadına yönelik şiddetin arttığı da görülmektedir. Kadına yönelik her türlü şiddetin artması sebebiyle 2011 yılında, önceki Hükûmetler tarafından kurulan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlık, aileyi korumayı amaçlamaktadır.

Şiddet, maalesef insan yaşamının her alanında görülebilen ve dünyada artan önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Şiddetin en yaygın görüleni ise, erkeğin kadına ve çocuğa uyguladığı aile içi şiddettir. Kadına yönelik şiddet, coğrafî sınır ve ekonomik gelişmişlik ile öğrenim düzeyine bakılmaksızın görülen bir olaydır.

Aile içi şiddetin algılanması ve tanımlanması, her zaman toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerinde şekillenmektedir. Küreselleşme, teknolojik gelişim ve yozlaşma sebebiyle aile içi kadın şiddeti devam etmektedir. Kadına yönelik şiddet incelendiğinde, aile bağlarının çözülmeye başlanması, ahlâkî değerlerden uzaklaşılması ve eğitim düzeyinin düşük olduğu görülür. İlgili bakanlık tarafından 2014 yılında yapılan tespitlere göre, ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı yüzde 36’dır (son 12 ayda yüzde 8). Bu oranın 2008 araştırmasında yüzde 39 olduğu görülmektedir.


Yaşamının herhangi bir döneminde duygusal şiddet yaşayan kadınların oranı yüzde 44’tür. Bu oranın 2014 ve 2008 araştırmalarında değişmediği gözlemlenmektedir. “Kadının insan haklarının geliştirilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadele, çocuğa yönelik şiddetle mücadele, ailenin güçlendirilmesi, aile içi iletişimin arttırılması ve aile bireylerinin sorun çözme kapasitesinin geliştirilmesi” konularında çalışmalar ise devam etmektedir. Kadına şiddetin önlenmesi amacıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, güvenlik butonu cihazlarının kullanıldığı Elektronik Destek Sistemi Pilot Uygulaması’nı Adana ve Bursa illerinde başlattı. Haziran 2016 verilerine göre Panik Butonu Uygulaması’nın toplam kullanıcı sayısı 120 binden fazla, aylık kullanımı ise yaklaşık 2 bin 860 defadır.

Kadına karşı koruyucu ve önleyici tedbirler de alınmaya çalışılmaktadır. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nce çalışmalar sürdürülmektedir. Kadına yönelik şiddete karşı, Hükûmet üzerine düşeni yasal yollardan yapmaya çalışıyor. Bunun yanında kadını şiddetten eğitim yoluyla korumanın daha da önemli ve öncelikli olacağını mülahaza ediyoruz. Zira dinî eğitim alan aileler, ahlâkî sorumluluk sahibi olacaklardır.

Günümüzde kadın, cehaletin ve tüketim ekonomisinin hedefi hâline getirilerek reklâm ve eğlence aracı durumuna sokulmuştur. Kadının iyiliği, iffeti Allah-u Teâlâ’nın büyük nimeti olarak bilinmelidir. Kadının huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp her işi seve seve yapınca ona dua etmeli ve Allah-u Teâlâ’ya şükretmelidir. Çünkü kadın, ailenin en büyük bir nimetidir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değildir, ona değer de vermektir.

Aile içindeki kadın-erkek, davranışlarında İslâmî ölçüleri muhafaza etmeliler. Hayat içinde hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışılmalıdır. Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar.

Kadın her türlü baskılardan korunmalıdır. Ancak daha da önemlisi, sağlam olan aile bağlarının çözülmemesidir. Hükûmet’e düşen en önemli görevlerden biri, aileyi her türlü tehlikeden korumaktır. Günümüzde aile yapısını bozmak için televizyon kanalları âdeta büyük bir yarış içindedirler. Aile yapısını tehdit eden televizyon programlarının para kazanma ve bilinçli olarak aile yapısını tahribe yönelik olduğu aşikârdır. RTÜK görevini tam yapmalıdır! Tahsin Yaprak’ın da dediği gibi, “Kadın bir eğlence aleti değil, milletlerin namus ve haysiyet dairesini muhafaza eden millî bir karakter timsalidir”.

Modernite, kadın ve erkekleri konforizmin bataklığına itiyor. Kapitalist sistemin amacı ahlâksal bir ilke değil, bilâkis sömürüye dayalı ticarî bir düzendir. Kadınların bir obje olarak görülmekte ve istismarına devam edilmektedir. Kadınlara yönelik fizikî şiddet ve psikolojik baskıların devam etmesi eğitim yoluyla azaltılabilir. Dünyada, kadın ve erkeklerde kendi kendine yetememe, özgürlük gibi sosyo-psikolojik bir olgudan da söz edilmektedir. Özgürlüğün sınırları ise müphemiyettir. Kadın ve aile, kendi özünde İslâm akaidinden doğru beslenerek huzuru bulacaktır.

İslâm’ın dışında kadına değer verdiklerini zannedenler, onu sadece vitrin malzemesi değer ve nefsanî bir meta olarak kullanıp ezmekte, tüketmektedirler. Kadın muhabbete lâyıktır, bir güldür, gülşendir. Türk edebiyatında da kadın, daima ince, saygıya değer olarak görülür ve çiçeklere benzetilir. Ona sevgi, Bizzat Allah tarafından bahşedilmiştir. Hayatın gayesi, iyi ve güzel bir yaşantıyla mümkün hâle gelir. İslâm’ın yüce ikliminde kadın, gerçek değerini ve yerini bulmuştur.

 

1) Roma Toplumunda Kadının Konumu, Doç. Dr. Özlem Söğütlü Erişgin, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 4 Sayı:2 Yıl 2013

2) A.g.m.

3) Tarihi Süreç İçerisinde Türk Toplumunda ve Devletlerinde Kadının Yeri ve Önemi isimli makale; Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gündüz

4) A.g.m.,Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gündüz

5) İlkel toplumlarda başlık parası geleneği isimli makale, Asis. Dr.Mahmut Tezcan