KÂİNAT içinde yaratılan
varlıkların sebeb-i mucibini, Yaratıcımız Yüce Allah kendi sıfatlarının bir
tecellisi olarak halketmiştir. “Esmâ-i Hüsna” olarak bilinen Allah’ımızın güzel
isimlerinin gizli, açık ve nihayetsiz rahmet hazinelerinden mürekkep sonsuz
kudretiyle, hikmetiyle var etmiştir. Kutsî hadîse göre, “Ben gizli bir hazine
idim. Bilinmek, tanınmak istedim, bu sebeple de Beni tanımaları, gizli
güzelliklerimi bilmeleri için varlıkları yarattım” buyurulmuştur. Muhyiddin-i
Arabî bu kutsî hadisi, “Mahlûkatı yarattım ki Bana ayna olsun ve o aynada
güzelliğimi göreyim” mealinde tefsir etmiştir.
Kâinatta
yaratılanlar içinde insan, bu mânâdan olmak üzere özel bir yeri vardır: Allah
insanı Kendi marifetiyle, Kendisini tanımak ve sevmek için yaratmış ve en güzel
şerefi vermiştir. İnsanı, varlık âleminde en yüksek mertebeye, akıl, kalp ve
nefis vererek muazzez ve eşsiz bir konuma getirmiştir.
Ekmel,
kusursuz, vahye dayanan dinimiz, erkek ve kadına önem vermiştir. Toplumun
temeli aile, ailenin temeli de kadın, erkek ve çocuklardır. “Dinimizde ve
günümüzde kadının durumu nedir?” sorusuna cevap vermek için İslâmiyet’ten
önceki durumlara bir göz atmak gerekiyor.
Arabistan’da,
putperestliğin yaygın olduğu dönemlerde, Kâbe’de bulunan putlar ziyaret edilir,
kurban kesilir, panayırlar düzenlenirdi. Bu dönem, İslamiyet’in Arabistan’da
yayılmasından önce tarihte Cahiliye Devri adıyla bilinir. İlâhî bilginin
kaynağından mahrum ortamlarda, tam anlamıyla ilkel ve cahil bir hayat
sürmekteydiler. Bu dönemde puta taparlar, içki içerler, kumar oynarlar,
tefecilik yaparlar ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Kızlara, dolayısıyla
bugün kadınlara İslâmiyet açısından verilen değer belirtilirken, o dönemde
yaşananları kısaca hatırlamakta yarar vardır.
Kız
çocuklarını toprağa gömmek… Onlar bunu, namuslarını korumak veya ar telâkki
ettikleri için, bazıları da sakat ve çirkin olarak doğduklarından yapıyorlardı.
Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetlerde bu duruma işaret edilir: “Onlardan biri,
Rahman olan Allah'a isnat ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü
simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.” (Zuhrûf, 17) “Diri diri toprağa
gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…” (Tekvir, 8-9)
En’am
Suresi’nin 137. ayet-i kerimesi de putlarla ilgilidir: “Ve böylece onların
ortakları, müşriklerin çoğuna, onları helâk etmek için ve onlara kendilerinin dinini
karıştırmaları için evlâtlarını öldürmeyi güzel gösterdiler (süslediler).”
İslâmiyet
gelince, kadınlara hakları verilmeye başlandı. Kadına nafaka, mehir, eğitim,
çalışma, ticaret yapma ve özel mülk edinme hakkı, kanun önünde eşit olma ve oy
kullanma gibi haklar Hz. Muhammed (sav) döneminde verilmiştir.
Meselâ
kadınların oy kullanma durumları… Peygamberimiz döneminde yapılan biat, yani İslâm
Devleti’nde yönetici ile yönetilenler arasında yapılan, yönetilenlerin yöneticiye
bağlılığını gösteren akit, günümüzde oy kullanmaya karşılık gelmektedir. Biat,
“kadın ve erkeğin, yöneticiye karşı görev ve sorumluluğu kabul etmek üzere
yaptığı bir sözleşme” olarak da tanımlanır. Peygamber Efendimiz (sav),
kadınlardan dinî hükümlere bağlılık ve Peygamber’e itaat konusunda biat
almıştır. Kadınlar kendi hür iradeleriyle Peygamberimize (sav) biat etmişlerdir.
Peygamberimizin
güzel hayatı incelendiğinde Kur’an, hadisler ve İslâm tarihine bakıldığında da
kadına verilen değer açıklıkla görülecektir.
Kadına
verilen değer yukarıdaki haklarla da sınırlı değildir. Evleneceği eşi seçme ve
nikâh akdini yapma hakkı, kadının cinsel hakları, kocası tarafından güzel
muamele görme hakkı, kocasını veya başkasını şikâyet etme hakkı,
hizmetçi tutma hakkı ve daha birçok hak…
Tarihte kadına verilen değer
Toplumda kadın, tarih içinde farklılıklar
göstermiştir. Meselâ Roma döneminde kadınların hukuk karşısında olumsuz
yanlarından bazılarına değinelim…
Geleneksel Roma evliliğinde kadın, “manus”
altındaydı. Kadın manuslu evlilik yaptığında, hak ehliyetini ve malvarlığını
kaybederdi. Manus altında bulunan kadının kocası, onun üzerinde hukuken
egemenlik hakkına sahipti. Kadın kamusal yaşamda görev alamazdı. Kadının konumu
İmparatorluk döneminde sorgulanmaya başlamış ve bu dönemde kadın, önemli ölçüde
hukuksal bağımsızlık kazanmıştı.(1)
Roma'da geçerli olan “Kadın, ailenin başı,
fakat aynı zamanda sonudur” kuralı gereğince kadınlar aracılığıyla aile
sürdürülemez ve kadınlar aile reisi olamazlardı.
Roma’da kadın, evlenirken “dos” adı verilen
(kurallar, töreler, âdetler gereği) bir malvarlığı değerini kocasına veya
kocasının ailesine vermek durumundaydı. Roma’da evin bütün masrafları kocaya
aitti. Kadının bu masraflara katılması gerekmezdi. Bununla birlikte, kocanın
masrafları tek başına ve kendi malvarlığından karşılaması hakkaniyete aykırı
görüldüğü için, kadın, masraflara katılma payını “dos” adı altında öderdi. (2)
Yunan toplumunda kadın, evleneceği erkeğin
seçiminde söz sahibi değildi. Evliliğin sona ermesi için erkeklerin
boşandıklarını ilan etmeleri yeterli iken, kadınların boşanabilmesi için
ailelerinden yaşlı bir erkeğin vasiliğine ihtiyaç duyulmaktaydı.
Eski Yunanlarda kadının saygı değer bir yanı
yoktur. Eşyadan farksız olan bir kadın, tıpkı diğer mallar gibi miras kalır veya
birine bağışlanabilirdi. Kocası isterse, sağlığında veya ölümüne bağlı olarak
karısını bir başkasına devredebilirdi. Kadın, her türlü siyasî haktan mahrumdu.
Çinlilerde kadın “insan sayılmaz, isim bile
verilmezdi”! Çoğu zaman kız çocuklarına isim verilmez, “bir, iki, üç” diye çağrılırlardı.
Hayatı boyunca bir erkeğin nüfuz ve otoritesi altında bulunmak zorundaydı Çin
kadını. Erkek, evleneceği kadını kıymetli hediyeler vermek suretiyle satın
alırdı.
Fars toplumunda kadın, kocasına mutlak itaate mecbur tutulmuştu. Bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi normaldi. Fars edebî metinlerinde kadına ahlâkî olarak iyi bir şekilde yaklaşılmadığını, kadınların da ahlâkî bir çöküntü içinde oldukları görülmektedir.
Türklerde kadın
Türk tarihine bakıldığında kadın, annelik ve
kahramanlık olarak karşımıza çıkar. Kadın, at binme, silah kullanma ve
savaşabilme gücüne de sahiptir. Türklerde kadın hakkına “ana hakkı” dendiği ve
Tanrı hakkı ile eşit tutulduğu belirtilmektedir.(3)
Türklerde evlilik, genelde tek eşlilik
üzerine kurulmuştur. Orta Asya Türk devletlerinin hepsinde (İskitler, Hunlar,
Göktürkler, Uygurlar) de kadın, önemli hak ve yetkilere sahip bulunmaktadır.
Örneğin İskitlerde, her kadının İskit erkekleri gibi savaşçı ve asker olarak
yetiştirilmesi geleneği vardı. Bundan dolayıdır ki, İskitli göçebe kadınlar her
savaşta erkekleriyle birlikte çarpışıyorlardı.(4)
Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını
Mete’nin hatununun imzaladığı belirtilmektedir.
Selçuklularda hatunlardan bazıları sarayda,
sultanın yanında değil, geçici veya devamlı olarak başka bir şehirdeki sarayda
kalırlardı. Sultanla birlikte otursun veya oturmasın, hatunun emrinde küçük
çaplı idarî ve askerî teşkilat, özel bir hazine, özel bir vezir ve diğer
görevliler bulunmaktaydı. Hatunlar yeri geldiğinde, bulundukları yerden
ayrılarak sultanın yardımına gidebilirlerdi.
Osmanlı döneminde aileyi oluşturan en önemli
unsurlardan biri kadındır. Osmanlı kuruluş döneminde var olan kadın
örgütü Bacıyan-ı Rum Teşkilatı ile toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçasını
oluşturmuşlardır. Anadolu’daki Ahilik teşkilatının kurucusu olan
Ahi Evren’in eşi Fatma Bacı tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir.
Aşıkpaşazade, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda
rolleri olan
Gaziyan-ı
Rum (Gâzîler ve Alpler), Abdalan-ı Rum (Horasan Erenleri), Bacıyan-ı Rum
(cengâver hanımlar veya tekke mensubu hanımlar) ve Ahiyan-ı Rum
(Anadolu
Ahileri) olarak sıralanmışlardır. Türklerde
kadın, hem toplum, hem de devlet içerisinde bir değere sahiptir.
Günümüzde kadın
Günümüzde kadının durumu değerlendirilirken,
kadının tarih içindeki seyrine de bakmak gerekir. Yukarıda özet olarak tarih
içinde kadının durumunu belirtmeye çalıştık. İnsanların yaşayışı, nasıl bir
konumda oldukları içinde bulundukları devirlerle de ilgilidir. Örneğin başlık
parası…
Ülkemizde gelin olacak kızın para karşılığı
gelin olması gibi anlaşılagelen ve insanları rahatsız eden bu durum, günümüzde
değerini kaybetmiş bulunuyor. Başlık parasının Çin, Endenozya, Malezya, Burma
gibi ülkelerde yaygın olduğu öne sürülmektedir. Başlık parası, evlenecek erkek
veya erkeğin akrabalarının kız babası veya kızın akrabalarına, toplumlara göre
değişen hukuksal ve toplumsal uygulamaları içerse de, tarihçilere göre hediye
niteliğinde kabul edilmektedir. Buna benzer bir durum da Hindistan, İrlanda’nın
kırsal bölgeleri ve Polonya’da da vardır.(5) Bu ülkelerde de kızın babası,
erkeğin babasına güvey için drahma verir.
Yakın bir zamana kadar ülkemizde kamusal
alanda başörtüsünün -İslâm’ın emirlerine rağmen- yasak oluşu, bu açıdan önemli
bir örnektir. Ancak kadının hakları sadece başörtüsüyle de sınırlı değildir.
Son yıllarda kadına yönelik şiddetin arttığı da görülmektedir. Kadına yönelik
her türlü şiddetin artması sebebiyle 2011 yılında, önceki Hükûmetler tarafından
kurulan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun yerine Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlık, aileyi korumayı amaçlamaktadır.
Şiddet, maalesef insan yaşamının her alanında
görülebilen ve dünyada artan önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Şiddetin en
yaygın görüleni ise, erkeğin kadına ve çocuğa uyguladığı aile içi şiddettir.
Kadına yönelik şiddet, coğrafî sınır ve ekonomik gelişmişlik ile öğrenim
düzeyine bakılmaksızın görülen bir olaydır.
Aile içi şiddetin algılanması ve tanımlanması, her zaman toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerinde şekillenmektedir. Küreselleşme, teknolojik gelişim ve yozlaşma sebebiyle aile içi kadın şiddeti devam etmektedir. Kadına yönelik şiddet incelendiğinde, aile bağlarının çözülmeye başlanması, ahlâkî değerlerden uzaklaşılması ve eğitim düzeyinin düşük olduğu görülür. İlgili bakanlık tarafından 2014 yılında yapılan tespitlere göre, ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı yüzde 36’dır (son 12 ayda yüzde 8). Bu oranın 2008 araştırmasında yüzde 39 olduğu görülmektedir.
Yaşamının herhangi bir döneminde duygusal şiddet
yaşayan kadınların oranı yüzde 44’tür. Bu oranın 2014 ve 2008 araştırmalarında
değişmediği gözlemlenmektedir. “Kadının insan haklarının geliştirilmesi, kadına
yönelik şiddetle mücadele, çocuğa yönelik şiddetle mücadele, ailenin
güçlendirilmesi, aile içi iletişimin arttırılması ve aile bireylerinin sorun
çözme kapasitesinin geliştirilmesi” konularında çalışmalar ise devam
etmektedir. Kadına şiddetin önlenmesi amacıyla Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, güvenlik butonu cihazlarının kullanıldığı Elektronik Destek Sistemi
Pilot Uygulaması’nı Adana ve Bursa illerinde başlattı. Haziran
2016 verilerine göre Panik Butonu Uygulaması’nın toplam kullanıcı sayısı 120
binden fazla, aylık kullanımı ise yaklaşık 2 bin 860 defadır.
Kadına karşı koruyucu ve önleyici tedbirler
de alınmaya çalışılmaktadır. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nce
çalışmalar sürdürülmektedir. Kadına yönelik şiddete karşı, Hükûmet üzerine
düşeni yasal yollardan yapmaya çalışıyor. Bunun yanında kadını şiddetten eğitim
yoluyla korumanın daha da önemli ve öncelikli olacağını mülahaza ediyoruz. Zira
dinî eğitim alan aileler, ahlâkî sorumluluk sahibi olacaklardır.
Günümüzde kadın, cehaletin ve tüketim
ekonomisinin hedefi hâline getirilerek reklâm ve eğlence aracı durumuna
sokulmuştur.
Kadının
iyiliği, iffeti Allah-u Teâlâ’nın büyük nimeti olarak bilinmelidir. Kadının huysuzluklarına
iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp her işi seve seve yapınca ona dua
etmeli ve Allah-u Teâlâ’ya şükretmelidir. Çünkü kadın, ailenin en büyük bir
nimetidir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değildir, ona değer de
vermektir.
Aile
içindeki kadın-erkek, davranışlarında İslâmî ölçüleri muhafaza etmeliler. Hayat
içinde hep
güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışılmalıdır. Bunu yapabilen, rahat ve huzur
içinde yaşar.
Kadın her türlü baskılardan korunmalıdır. Ancak
daha da önemlisi, sağlam olan aile bağlarının çözülmemesidir. Hükûmet’e düşen
en önemli görevlerden biri, aileyi her türlü tehlikeden korumaktır. Günümüzde
aile yapısını bozmak için televizyon kanalları âdeta büyük bir yarış
içindedirler. Aile yapısını tehdit eden televizyon programlarının para kazanma
ve bilinçli olarak aile yapısını tahribe yönelik olduğu aşikârdır. RTÜK
görevini tam yapmalıdır! Tahsin Yaprak’ın da dediği gibi, “Kadın bir
eğlence aleti değil, milletlerin namus ve haysiyet dairesini muhafaza eden
millî bir karakter timsalidir”.
Modernite, kadın ve erkekleri konforizmin
bataklığına itiyor. Kapitalist sistemin amacı ahlâksal bir ilke değil, bilâkis
sömürüye dayalı ticarî bir düzendir. Kadınların bir obje olarak görülmekte ve istismarına
devam edilmektedir. Kadınlara yönelik fizikî şiddet ve psikolojik
baskıların devam etmesi eğitim yoluyla azaltılabilir. Dünyada, kadın ve
erkeklerde kendi kendine yetememe, özgürlük gibi sosyo-psikolojik bir olgudan
da söz edilmektedir. Özgürlüğün sınırları ise müphemiyettir. Kadın ve aile,
kendi özünde İslâm akaidinden doğru beslenerek huzuru bulacaktır.
İslâm’ın dışında kadına değer verdiklerini
zannedenler, onu sadece vitrin malzemesi değer ve nefsanî bir meta olarak
kullanıp ezmekte, tüketmektedirler. Kadın muhabbete lâyıktır, bir güldür,
gülşendir. Türk edebiyatında da kadın, daima ince, saygıya değer olarak görülür
ve çiçeklere benzetilir. Ona sevgi, Bizzat Allah tarafından bahşedilmiştir. Hayatın
gayesi, iyi ve güzel bir yaşantıyla mümkün hâle gelir. İslâm’ın yüce ikliminde
kadın, gerçek değerini ve yerini bulmuştur.
1) Roma Toplumunda
Kadının Konumu, Doç. Dr. Özlem Söğütlü Erişgin, İnönü Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi Cilt: 4 Sayı:2 Yıl 2013
2) A.g.m.
3) Tarihi Süreç İçerisinde Türk Toplumunda
ve Devletlerinde Kadının Yeri ve Önemi isimli makale; Yrd. Doç. Dr. Ahmet
Gündüz
4) A.g.m.,Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gündüz
5) İlkel toplumlarda başlık parası geleneği isimli makale, Asis. Dr.Mahmut Tezcan