Tarihin penceresinden Ermeni hezîmeti ve Azerbaycan Zaferi

Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının çok yönlü boyutları bulunmaktadır. Azerbaycan Ordusunun disiplini yanında Türkiye’nin sağladığı SİHA ve İHA’ların elde ettiği teknik üstünlük ve başarı derinlemesine incelendiğinde, temellerinde, tarihten aldığı ilham ve güçle işgalci Ermenilere dünyayı dar etmiş, elde ettiği tarihî üstünlükle dosta ve düşmana karşı kendisini hayran bırakmıştır.

MİLLETLER de tıpkı insanlar gibidirler; aralarında çok yönlü benzerlikleri bulunmaktadır. Milletler de insanlar gibi zamanı yaşar, aynı zamanda dostu, dünü, bugünü, yarını, düşmanı ve tarihten üstlenip taşıdığı belirli özellikleriyle temel algılara sahiptirler. Hâfıza kaybı yaşayan bir insan, geçmişini bilemediği gibi, dostu ile düşmanını birbirinden ayırt edemez. Fayda ve zararlarını da bilemez.

Tarih bilinci olmayan toplumlar/milletler hâfıza kaybına uğradıklarından geleceğe de hazırlanamaz, fayda ve zarar dengesini kuramazlar. Bugün içinden geçilen süreç, bir bakıma tarihin tekerrürüdür. Gerek iç ve gerekse dış meseleler birbiri ile bağlantılı bir bütündür. O bakımdan milletlerarası ilişkilerde cereyan eden olayları bağlamından kopararak değerlendirmek, tutarlı bir sonuca götürmez. Aksi hâlde, ülke çürük zemine oturtulmuş, küçük ölçekli bir depremde yıkılan binalar gibi harâbeye döner.

Tarihin söz konusu edildiği yerde bir konuyu daha göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Tarih konusunda “Batı” ile aramızda müthiş bir anlayış farkı bulunmaktadır. Bu farklılık bir bakıma zıtlıktır. Bizim tarih kabulümüze göre -ki doğru olan gerçek budur- insanlık, hiçbir zaman karanlık dönemden geçmemiştir. Tarih, ilk insan Hazreti Âdem’le başlar. Hazreti Âdem, aynı zamanda bir peygamberdir. Her peygamber medenîdir. O sebeple bizim tarih anlayışımızda “ilkel insan” yer almaz, daima medenî insan vardır!

Batılı tarih anlayışı, insanı mağara, taş veya çamurluktan çıkararak günümüze getirmektedir. Bilimsel gerçeklerden uzak, temelsiz ve tutarsız teorilerden beslenerek tarih yapan Batı anlayışı, yazık ki kapsama alanına alarak azâmetli bir tarihe sahip Müslümanları da tarihlerine düşman nesiller yetiştirerek kimlik bunalımına itmiştir.

Artık tarih anlayışımızın bilimsel ve sarsılmaz temeller üzerinde inşâ edilmesinin zamanı gelmiştir! Acı bir gerçeği, hiç çekinmeden, korkmadan ifade etmekte yarar var. Cumhuriyet döneminde nesiller, yukarıda bahsi geçen azâmetli tarihten habersiz, mâziye düşmanlık hisleriyle zihinsel anlamda kirletildi. Son yüz yıl boyunca nesiller hem tarihten soğutuldu, hem de tarihe düşman yetiştirildi. Mevcût nesiller tarih bilincinden yoksun bir hayat sürmektedirler.

Hâlbuki bizim tarihimiz dar bir muhit ve kısa zaman ile sınırlı değildir. Tarihimiz, muhteşem bir medeniyetin sınırları kadar geniş, geçmişi ise Hazreti Âdem’e kadar uzanır hâldedir. Tarihimizde asla ilkel bir dönem bulunmamaktadır.

Günümüzde cereyan eden olaylar ve milletlerarası ilişkiler açısından tarihin önemi ve fonksiyonu ne olmalıdır?

Müthiş bir coğrafî konumda olan Türkiye, milletlerarası münasebetlerinde sürekli tarihî gerçeklerle karşılaşmaktadır. Tarihten gelen, ırk ve din bağı olan müttefikleri ile ilişkilerinde de hep aynı kabullerle yüz yüze gelmektedir. Hâfızalarda tâzeliğini koruyan, uzun zaman değil, daha birkaç hafta evvel Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çatışmalarda devreye giren Türkiye, tarihten aldığı güçle kendini göstermiş ve çatışmanın kaderini ve seyrini değiştirmemiş midir?

Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının çok yönlü boyutları bulunmaktadır. Azerbaycan Ordusunun disiplini yanında Türkiye’nin sağladığı SİHA ve İHA’ların elde ettiği teknik üstünlük ve başarı derinlemesine incelendiğinde, temellerinde, tarihten aldığı ilham ve güçle işgalci Ermenilere dünyayı dar etmiş, elde ettiği tarihî üstünlükle dosta ve düşmana karşı kendisini hayran bırakmıştır.

Son derece haksız, hukuksuz ve barbarca işgal edilen Karabağ’ın geri alınmasında Azerbaycan Türklerinin sabrının son kertesinde Ermenistan’ın tecavüzkâr tutum ve tavrına yirmi dokuz yıl sonra galebe etmesinin temelinde de tarih bilinci bulunmaktadır. Ermeni-Azeri çatışmasında dikkate alınması gereken önemli bir nokta da, dünya milletleri arasında eylem, söylem ve tarihleriyle üç ırk hep öne çıkmaktadır. Söz konusu üç ırk, gayr-i insanî tavırları, vahşetleri, yaptıkları hile, sahtekârlık ve katliamlar ile öne çıkmakta ve böylece tarihte bilinmektedir.

Her üç millet arasında, tamamen uydurma tarih geleneğinden geldiği konusunda milletlerin gafletinden yararlanan Yunanlar öne çıkmaktadır. Son derece çirkin bir geçmişe sahiptirler. Fransa’nın eski Atina Büyükelçisi La Gorce’nin “Çağlar Boyu Yunanlar” adlı eserinde, iki cümle ile bu millet şu özetlenmektedir: “Keşişlerin muhayyilesi olmasaydı, onları, Romalıların olsun, bizzat kendilerinin olsun, görmüş olacakları gibi, bütün çıplaklığıyla görürdük bizler de; sefih, küstah, alçak, kokuşmuş bir millet olarak (H:14)…” Üzülerek ifade etmek gerekiyor ki, Yunanlar gerçek kimlik ve tarihleri ile ülkemizde tanınmamaktadırlar.

Mâzisi yarım yüzyıl öncesine dayanan, Orta Doğu’nun kalbinde paslı bir hançer gibi duran Siyonist devlet İsrail... Kurulduğu günden beri hep kandan beslenerek ayakta kalan, kendilerinden olmayan insanların temel hak ve değerlerini yok sayan, dünyayı sömüren Yahudi... Son olarak 28 yıl önce, başta Hocalı olmak üzere Karabağ’da insanları katleden ve topraklarını ellerinden alan Ermeniler…

Ermeniler, kana doymadıkları için yeniden bir işgal hareketi başlatmışlardır. Bu, tarihimiz açısından meçhul değildir. Birinci Cihan Harbi’nde Doğu Anadolu’da, özellikle Erzurum’da yaptıkları katliamlar zihinlerdeki tâzeliğini korumaktadır. Ermenilerin Doğu Anadolu’da yüz yıl önce gerçekleştirdikleri katliamlar, özellikle yakın tarihte Türk diplomatlarına karşı işledikleri cinayetler hâfızalardaki yerini korurken, Azerbaycan’a yeniden saldırılması ise hafife alınacak bir hâdise değildir.

Çok ilginçtir, vahşi ve katil üç millet ve çetesi ile komşuluk ötesinde tarihî ilişkileri olan Türkiye için gerek yurtiçi ve gerekse milletlerarası ilişkilerde olayları değerlendirirken tarihin gölgesi unutulmamalıdır. Türkiye, Ermeni saldırısı karşısında Azerbaycan’ın yanında yer alarak tarihten gelen güçlü kardeşlik duygularını, “iki devlet, tek millet” olarak bir kez daha ispat etmiştir. 

Azâmetli tarihimiz, bize Libya ve Suriye’de olduğu gibi, Kafkaslarda yani Azerbaycan’da yüz on yıl sonra yine zafer getirmiştir.