Tarihimizde 12 Mart ve Doğu’da batan irfan güneşi “Alvarlı Efe”

Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi’nin şiirleri, ölümünden sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu tarafından derlenerek “Hulâsatü’l-Hakayık” adıyla yayımlandı. “Gerçeklerin Özü” anlamındaki dîvanda çeşitli nazım şekilleriyle Türkçe, Arapça ve Farsça yedi yüzü aşkın şiir bulunmaktadır. Şiirlerinin bazıları bestelenmiştir ve hâlen söylenmektedir. “Dün gece yâr hânesinde yastığım bir taş idi”, bunlardan en tanınmışıdır.

GEÇEN yüzyıl tarihimizde 12 Mart’ın, hatırlanması ve değerlendirilmesi gereken ayrı bir yeri ve değeri vardır. 12 Mart olayları arasında zaman farkı olmasına rağmen, tarihlerin üçü, mânâ bakımından birbiri ile illiyet bağına sahiptir. Söz konusu tarihleri ana hatları ile hatırlamakta yarar var.

Türk tarihinin kaderinde belirleyici bir rolü bulunan serhat şehir Erzurum, iki yıl süren Üçüncü Rus İşgali’nden 12 Mart 1918 günü kurtulmuştur. Son derece önemli bu hâdisenin, bu yıl 103’üncü yıldönümü. Erzurum’un kurtuluşunda adım atan yiğitlere ve kahramanlara selâm olsun!

Merhum Mehmed Âkif Ersoy tarafından yazılan ve milletimize armağan edilen millî mutabakat metnimiz İstiklâl Marşı’nın 12 Mart 1921 tarihinde TBMM’de kabulü de görüldüğü gibi aynı gün. Bağımsızlık bildirgemiz olan İstiklâl Marşı, bu yıl 100 yaşında! Bu önemli olayın yüzüncü yılı... Marşı yazana, kabul edenlere ve ilk günün heyecanıyla okuyanlara selâm olsun!

Son derece önemli bir başka 12 Mart ise, tasavvuf âleminin yıldızlarından Erzurumlu Alvarlı Efe Hazretleri’nin 12 Mart 1956 tarihinde beka âlemine göçünün 65’inci yıldönümüdür.

Bu kısa girişten sonra, vefatının 65’inci yıldönümünde Alvar İmamı Muhammed Lütfi Efe’yi biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Efe Hazretleri

Erzurum’da kısaca “Efe Hazretleri” diye anılır. “Efe”, Ege bölgesindeki kullanımından farklı olarak, yörede “Efendim” kelimesinin kısaltmasıdır. İmam, müftü, vaiz gibi zatlara böyle hitap edilir.

Muhammed Lütfi Efendi 1868’de, Kındığı köyünde (Hasankale/Pasinler) doğdu. “Alvarlı Efe”, “Alvar İmamı” veya “Efe Hazretleri” diye meşhurdur. İlk tahsilini, babası Hâce Hüseyin Efendi’den aldı. Daha sonra Erzurum’da bazı âlimlerin derslerini takip etti. 1891 yılında Hasankale’de Sivaslı Camiî’ne imam tayin edildi. Aynı sene içinde Bitlis’e giderek Nakşibendî şeyhi Muhammed Pîri Küfrevî’ye intisâb etti. Riyâzetini tamamladıktan sonra genç yaşta Pîri Küfrevî’nin halîfesi olarak Hasankale’ye döndü, bir müddet vazîfesine burada devam etti, daha sonra Erzurum’un Dinarkom köyünde imamlık yaptı.

Hâce Muhammed Lütfî Efendi, 1868-1956 yılları arasındaki 88 yıllık ömrünün 55 yılını Osmanlı’nın buhranlarla dolu, çalkantılı yıkılış döneminde, hayatının son 33 yılını ise yine siyasal, kültürel, dinî ve tasavvufî açıdan birçok inkılâbın yaşandığı Cumhuriyet’in ilk döneminde yaşamıştır. Onun yaşadığı Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde Anadolu’nun siyâsî, kültürel, dinî ve tasavvufî yapısının Efe Hazretleri üzerinde çok önemli bir etkisi söz konusudur.

Alvarlı Efe Hazretleri’nin daha iyi anlaşılması ve fikir dünyasının kavranması adına onun hayatına, fikir ve ruh dünyasına yön veren “yaşadığı dönemin özelliklerinin” bilinmesi yararlı olacaktır.

Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi, 12 Şubat 1916’da Rusların Erzurum ve çevresini işgale başlamaları üzerine babasıyla birlikte Erzurum’a geçti, sonra Rus istilâsı süresince Tercan’ın Yavi köyünde imamlık yaptı. 17 Ekim Bolşevik Devrimi ile Çarlık Rusya’sının çökmesinden sonra Ermeniler Erzurum’da büyük bir katliama giriştiler. Alvarlı Efe, Yavi ve komşu köylerden topladığı 60 kişilik bir milis gücüyle Ermenilere karşı koydu. Zerdige köyünde Ruslardan kalma, Ermenilere ait bir silah deposunu ele geçirdi. Daha sonra Erzurum’u işgalden kurtarmak üzere gelen Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk ordusuna katılarak 12 Mart 1918 günü orduyla birlikte Erzurum’a girdi. Ama aynı gün babası, Ermeniler tarafından şehit edilmişti.

Erzurum’un kurtuluşundan sonra Hasankale’ye dönen Muhammed Lütfi Efendi, Hasankale’ye bağlı Alvar köyü halkının isteği üzerine oraya yerleşti. “Alvarlı”  unvanı buradan gelmektedir. Nakşibendî Hâlidî şeyhi olarak 1939’a kadar Alvar’da, sonra Erzurum’da insanları irşâd ile meşgul oldu. 12 Mart 1956’da bâki âleme göç etti. Cenazesi Alvar köyüne götürülerek orada defnedildi.

Vefatının ardından Alvarlı Efe hakkında yapılan girişimler

Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi’nin şiirleri, ölümünden sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu tarafından derlenerek “Hulâsatü’l-Hakayık” adıyla yayımlandı. “Gerçeklerin Özü” anlamındaki dîvanda çeşitli nazım şekilleriyle Türkçe, Arapça ve Farsça yedi yüzü aşkın şiir bulunmaktadır. Şiirlerinin bazıları bestelenmiştir ve hâlen söylenmektedir. “Dün gece yâr hânesinde yastığım bir taş idi”, bunlardan en tanınmışıdır.

Hacı Muhammed Lütfi Efendi, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış ve kendini İslâm’ı tebliğ vazîfesine adamış değerli bir İslâm büyüğüdür. Bu ahlâkı bir beytinde şöyle özetlemiştir: “Adâlet, merhamet, insaf gerektirir ehl-i imane/ Mürüvvet et kıyas-ı nefs ile zulmetme insane.”

Alvarlı Efe Hazretleri, uzun süren savaşların getirdiği yıkımların hüküm sürdüğü yıllarda, zamanın zor şartlarında hiçbir zaman yılmamış, İslâm âleminin ve Müslümanların sorunlarıyla sürekli meşgul olmuş, yol göstermiştir. Onun bütün davranış ve düşüncelerinin kaynağı yalnızca Kur’ân olmuştur. Her yönüyle daima örnek olan Alvarlı Efe Hazretleri, ardında büyük bir cemaat bırakan büyük bir mutasavvıf ve âlimdir. Bir asra yaklaşan ömründe gençlik ve olgunluk çağını Osmanlı, 1916 ve 1918 yıllarında Rus işgali altında, sonra Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında baskı ve zulme karşı direnmiş ve nihâyet kazanmıştır. Damadı Hüseyin Kutlu tarafından bir sanat eseri olarak yapılan cami ve türbede medfundur. Dünyanın değişik bölgelerinde müntesipleri bulunmaktadır. Türbe, her yıl büyük bir ziyaretçiyi ağırlamaktadır.

“Hulâsatü’l-Hakayık” ve “Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lütfi” adıyla neşre hazırlanan dîvan, şu bölümlerden oluşmaktadır: Mukaddime (Hâce Muhammed Lütfi Efendi’nin oğlu Hâce Seyfeddin Efendi’nin kaleme aldığı giriş yazısı ve bir hatıra), Arapça Gazeller (11 gazel ile 1 kasîde -Kasîde-i Celâliye- bulunmaktadır), Farsça Gazeller (7 gazel), Silsiletü’z-Zeheb (64 beyitten oluşan bu kasidede, kendisinin de dâhil olduğu Nakşî-Hâlidî kolunun devamı olan Küfreviye şeceresinde ismi geçen âlimleri birer beyitle zikreder), İlticânâme (76 beyitlik bir mesnevî), Mi’râcü’n-Neb’i (198 beyitlik bir mesnevî), Mevlidü’n-Nebî (190 beyitlik bir mesnevî), Gazeller (726 şiir; farklı nazım türlerinde ve hece ölçüsüyle yazılan 726 şiirin tamamı ki bunlardan dördü müstezad, 540 tanesi ise aruzun farklı kalıplarıyla yazılmış gazeldir), Mesnevîler (Naat-ı Resûlullah, 20 beyitlik bir mesnevî; isimsiz mesnevî; yine isimsiz mesnevî, Muharrem ayı ve Kerbelâ hâdisesine dair; yine isimsiz, babası Hâce Hüseyin Efendi’yle çıktığı Bitlis yolculuğuna dair 57 beyitlik bir mesnevî; Der-vefât-ı Şeyh Abdülbâkî Efendi, Pîr Muhammed Küfrevî’nin oğlu Abdülbâkî Efendi için mersiye; Vehbî Efendi -kardeşi- için yazdığı 32 beyitlik mersiye), İlâhînâme (35 beyitlik bir mesnevî), Muhabbetnâme (28 beyitlik bir mesnevî), Sabânâme (28 beyitlik bir mesnevî), Gülün Bülbül ile Şîvesi (23 beyitlik bir mesnevî), Firkatnâme (18 beyit), İlâhî Hazretinden İlticâlar (19 beyit), Efrâd-ı Ümmet-i Muhammed’e (20 beyit), Hidâyet-i Hudâ Rehberiniz Olsun, Zâhirini Bârî Hudâ mezkûr eder her dü-serâ (12 beyit) ve isimsiz bir mesnevî (bu mesnevinin ilk sekiz beyti kayıtlıdır).

“Muhammed Lutfi’yi hayr ile yâd et/ Hayır duâ ile kalbin âbâd et/ Bir Fâtiha oku, rûhunu şâd et/ Her iki âlemde mansur olasın…”