GEÇEN yüzyıl tarihimizde 12 Mart’ın,
hatırlanması ve değerlendirilmesi gereken ayrı bir yeri ve değeri vardır. 12
Mart olayları arasında zaman farkı olmasına rağmen, tarihlerin üçü, mânâ
bakımından birbiri ile illiyet bağına sahiptir. Söz konusu tarihleri ana
hatları ile hatırlamakta yarar var.
Türk tarihinin
kaderinde belirleyici bir rolü bulunan serhat şehir Erzurum, iki yıl süren
Üçüncü Rus İşgali’nden 12 Mart 1918 günü kurtulmuştur. Son derece önemli bu hâdisenin,
bu yıl 103’üncü yıldönümü. Erzurum’un kurtuluşunda adım atan yiğitlere ve
kahramanlara selâm olsun!
Merhum Mehmed Âkif
Ersoy tarafından yazılan ve milletimize armağan edilen millî mutabakat metnimiz
İstiklâl Marşı’nın 12 Mart 1921 tarihinde TBMM’de kabulü de görüldüğü gibi aynı
gün. Bağımsızlık bildirgemiz olan İstiklâl Marşı, bu yıl 100 yaşında! Bu önemli
olayın yüzüncü yılı... Marşı yazana, kabul edenlere ve ilk günün heyecanıyla
okuyanlara selâm olsun!
Son derece önemli
bir başka 12 Mart ise, tasavvuf âleminin yıldızlarından Erzurumlu Alvarlı Efe
Hazretleri’nin 12 Mart 1956 tarihinde beka âlemine göçünün 65’inci yıldönümüdür.
Bu kısa girişten sonra,
vefatının 65’inci yıldönümünde Alvar İmamı Muhammed Lütfi Efe’yi biraz daha
yakından tanımaya ne dersiniz?
Efe Hazretleri
Erzurum’da kısaca
“Efe Hazretleri” diye anılır. “Efe”, Ege bölgesindeki kullanımından farklı
olarak, yörede “Efendim” kelimesinin kısaltmasıdır. İmam, müftü, vaiz gibi
zatlara böyle hitap edilir.
Muhammed Lütfi
Efendi 1868’de, Kındığı köyünde (Hasankale/Pasinler) doğdu. “Alvarlı Efe”, “Alvar
İmamı” veya “Efe Hazretleri” diye meşhurdur. İlk tahsilini, babası Hâce Hüseyin
Efendi’den aldı. Daha sonra Erzurum’da bazı âlimlerin derslerini takip etti. 1891
yılında Hasankale’de Sivaslı Camiî’ne imam tayin edildi. Aynı sene içinde Bitlis’e
giderek Nakşibendî şeyhi Muhammed Pîri Küfrevî’ye intisâb etti. Riyâzetini
tamamladıktan sonra genç yaşta Pîri Küfrevî’nin halîfesi olarak Hasankale’ye
döndü, bir müddet vazîfesine burada devam etti, daha sonra Erzurum’un Dinarkom
köyünde imamlık yaptı.
Hâce Muhammed Lütfî
Efendi, 1868-1956 yılları arasındaki 88 yıllık ömrünün 55 yılını Osmanlı’nın
buhranlarla dolu, çalkantılı yıkılış döneminde, hayatının son 33 yılını ise
yine siyasal, kültürel, dinî ve tasavvufî açıdan birçok inkılâbın yaşandığı
Cumhuriyet’in ilk döneminde yaşamıştır. Onun yaşadığı Osmanlı ve Cumhuriyet
dönemlerinde Anadolu’nun siyâsî, kültürel, dinî ve tasavvufî yapısının Efe
Hazretleri üzerinde çok önemli bir etkisi söz konusudur.
Alvarlı Efe Hazretleri’nin
daha iyi anlaşılması ve fikir dünyasının kavranması adına onun hayatına, fikir
ve ruh dünyasına yön veren “yaşadığı dönemin özelliklerinin” bilinmesi yararlı
olacaktır.
Alvarlı Muhammed
Lütfi Efendi, 12 Şubat 1916’da Rusların Erzurum ve çevresini işgale başlamaları
üzerine babasıyla birlikte Erzurum’a geçti, sonra Rus istilâsı süresince
Tercan’ın Yavi köyünde imamlık yaptı. 17 Ekim Bolşevik Devrimi ile Çarlık
Rusya’sının çökmesinden sonra Ermeniler Erzurum’da büyük bir katliama
giriştiler. Alvarlı Efe, Yavi ve komşu köylerden topladığı 60 kişilik bir milis
gücüyle Ermenilere karşı koydu. Zerdige köyünde Ruslardan kalma, Ermenilere ait
bir silah deposunu ele geçirdi. Daha sonra Erzurum’u işgalden kurtarmak üzere
gelen Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk ordusuna katılarak 12 Mart 1918
günü orduyla birlikte Erzurum’a girdi. Ama aynı gün babası, Ermeniler tarafından
şehit edilmişti.
Erzurum’un
kurtuluşundan sonra Hasankale’ye dönen Muhammed Lütfi Efendi, Hasankale’ye
bağlı Alvar köyü halkının isteği üzerine oraya yerleşti. “Alvarlı” unvanı buradan gelmektedir. Nakşibendî Hâlidî
şeyhi olarak 1939’a kadar Alvar’da, sonra Erzurum’da insanları irşâd ile meşgul
oldu. 12 Mart 1956’da bâki âleme göç etti. Cenazesi Alvar köyüne götürülerek
orada defnedildi.
Vefatının ardından Alvarlı Efe hakkında
yapılan girişimler
Arapça, Farsça ve
Türkçe şiirler yazan Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi’nin şiirleri, ölümünden
sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu tarafından derlenerek “Hulâsatü’l-Hakayık”
adıyla yayımlandı. “Gerçeklerin Özü” anlamındaki dîvanda çeşitli nazım
şekilleriyle Türkçe, Arapça ve Farsça yedi yüzü aşkın şiir bulunmaktadır. Şiirlerinin
bazıları bestelenmiştir ve hâlen söylenmektedir. “Dün gece yâr hânesinde yastığım bir taş idi”, bunlardan en tanınmışıdır.
Hacı Muhammed
Lütfi Efendi, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış ve kendini İslâm’ı tebliğ vazîfesine
adamış değerli bir İslâm büyüğüdür. Bu ahlâkı bir beytinde şöyle özetlemiştir:
“Adâlet, merhamet, insaf gerektirir ehl-i
imane/ Mürüvvet et kıyas-ı nefs ile zulmetme insane.”
Alvarlı Efe
Hazretleri, uzun süren savaşların getirdiği yıkımların hüküm sürdüğü yıllarda,
zamanın zor şartlarında hiçbir zaman yılmamış, İslâm âleminin ve Müslümanların
sorunlarıyla sürekli meşgul olmuş, yol göstermiştir. Onun bütün davranış ve
düşüncelerinin kaynağı yalnızca Kur’ân olmuştur. Her yönüyle daima örnek olan
Alvarlı Efe Hazretleri, ardında büyük bir cemaat bırakan büyük bir mutasavvıf ve
âlimdir. Bir asra yaklaşan ömründe gençlik ve olgunluk çağını Osmanlı, 1916 ve
1918 yıllarında Rus işgali altında, sonra Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında
baskı ve zulme karşı direnmiş ve nihâyet kazanmıştır. Damadı Hüseyin Kutlu
tarafından bir sanat eseri olarak yapılan cami ve türbede medfundur. Dünyanın
değişik bölgelerinde müntesipleri bulunmaktadır. Türbe, her yıl büyük bir
ziyaretçiyi ağırlamaktadır.
“Hulâsatü’l-Hakayık”
ve “Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lütfi” adıyla neşre hazırlanan dîvan, şu
bölümlerden oluşmaktadır: Mukaddime (Hâce Muhammed Lütfi Efendi’nin oğlu Hâce
Seyfeddin Efendi’nin kaleme aldığı giriş yazısı ve bir hatıra), Arapça Gazeller
(11 gazel ile 1 kasîde -Kasîde-i Celâliye- bulunmaktadır), Farsça Gazeller (7
gazel), Silsiletü’z-Zeheb (64 beyitten oluşan bu kasidede, kendisinin de dâhil
olduğu Nakşî-Hâlidî kolunun devamı olan Küfreviye şeceresinde ismi geçen
âlimleri birer beyitle zikreder), İlticânâme (76 beyitlik bir mesnevî), Mi’râcü’n-Neb’i
(198 beyitlik bir mesnevî), Mevlidü’n-Nebî (190 beyitlik bir mesnevî), Gazeller
(726 şiir; farklı nazım türlerinde ve hece ölçüsüyle yazılan 726 şiirin tamamı
ki bunlardan dördü müstezad, 540 tanesi ise aruzun farklı kalıplarıyla yazılmış
gazeldir), Mesnevîler (Naat-ı Resûlullah, 20 beyitlik bir mesnevî; isimsiz mesnevî;
yine isimsiz mesnevî, Muharrem ayı ve Kerbelâ hâdisesine dair; yine isimsiz, babası
Hâce Hüseyin Efendi’yle çıktığı Bitlis yolculuğuna dair 57 beyitlik bir mesnevî;
Der-vefât-ı Şeyh Abdülbâkî Efendi, Pîr Muhammed Küfrevî’nin oğlu Abdülbâkî
Efendi için mersiye; Vehbî Efendi -kardeşi- için yazdığı 32 beyitlik mersiye),
İlâhînâme (35 beyitlik bir mesnevî), Muhabbetnâme (28 beyitlik bir mesnevî),
Sabânâme (28 beyitlik bir mesnevî), Gülün Bülbül ile Şîvesi (23 beyitlik bir
mesnevî), Firkatnâme (18 beyit), İlâhî Hazretinden İlticâlar (19 beyit), Efrâd-ı
Ümmet-i Muhammed’e (20 beyit), Hidâyet-i Hudâ Rehberiniz Olsun, Zâhirini Bârî
Hudâ mezkûr eder her dü-serâ (12 beyit) ve isimsiz bir mesnevî (bu mesnevinin
ilk sekiz beyti kayıtlıdır).
“Muhammed Lutfi’yi hayr ile yâd et/ Hayır duâ ile
kalbin âbâd et/ Bir Fâtiha oku, rûhunu şâd et/ Her iki âlemde mansur olasın…”