Tarihî Mostar Köprüsü atlayışları ve bir şehrin rûhu

Mostar Köprüsü’nden yani 24 metreden aşağıya soğuk, hızlı akan ve kenarları kayalık olması nedeniyle girdaplar oluşan nehre düzgün atlayabilmek ve atladıktan sonra akıntıya kapılmadan yüzeye ve kıyıya ulaşmak mühimdir.

Mostar, Bosna-Hersek

TEMMUZ ayında Mostar’da iki önemli olay gerçekleşti. 23 Temmuz’da, Bosna Savaşı sırasında 8 Kasım 1993 tarihinde Hırvat topçuları tarafından yıkılan Mostar Köprüsü’nün 2004 yılında tekrar inşâ edilişinin 16’ncı yılı kutlandı ve 26 Temmuz’da ise 454’ncü “Geleneksel Mostar Köprüsü Atlayışları” gerçekleştirildi.

Şehir, içinde nehir ve onun da üstünde insanları birleştiren bir köprü varsa hayat bulur. Mostar’ı şehir yapan ise, Mostar Köprüsü ve onun etrafında şekillenen etkinliklerdir.

Dünyada Eiffel Kulesi’nden sonra en çok fotoğrafı çekilen eserin Mostar Köprüsü olduğu söylenir. Bosna’ya gelen kimsenin görmeden ayrılmadığı bir eser olduğu göz önüne alınırsa, “Tespit doğrudur” diyebiliriz.

Köprü, şehirdeki insanların ve kurumların içine o kadar yerleşmiştir ki başta Mostar Belediyesi olmak üzere, şehrin kültür zenginliğini Bosna’ya ve dünyada tanıtmak görevini üstenen Mostar Halk Kütüphanesi, Mostar Halk Tiyatrosu, Mostar Kültür Merkezi, Hersek Müzesi, Kukla Tiyatrosu gibi birçok kuruluşun kurumsal amblemleri Mostar Köprüsü’nün farklı biçimlerinden seçilmiştir. Sadece Mostar’da değil, Saraybosna’da bir etkinlik organize edileceği zaman dahi meşhur olması sebebiyle tanıtım materyallerinde bu tarihî köprü kullanılır.

Osmanlıların bölgeye ilk geldiğinde çok az insanın yaşadığı, bağ bahçelik olan, Roma döneminde yapılmış bir asma köprünün bulunduğu şehir, Osmanlıların bölgeye yerleşmesi ile Köprühisar olarak adlandırılmıştır.

Fatih Sultan Mehmed tarafından askerlerin karşı kıyıya daha güvenli geçebilmeleri için ahşap bir köprü yapılmıştır. Ahşap köprünün zamanla yıpranması ve sonrasında yıkılması üzerine bölge halkı Sultan Süleyman’a yeni bir köprü arzuhâlinde bulunmuş, 1566 yılında 456 taş kalıp ile yeni bir köprü inşâ edilmiştir. Köprünün inşâ görevi ise Enderun’da eğitim gören ve aslen Hersekli olan Mimar Hayrettin’e Mimarbaşı Sinan tarafından verilmiştir.

Evliya Çelebi, üç ay kaldığı Mostar hakkında, Seyahatnâme’sinde nehrin bir yakasından diğerine uzanan gökkuşağına benzettiği köprüsüyle, gezdiği 16 ülke içinde Mostar’ın benzersiz bir şehir olduğunu yazmıştır. Rivâyete göre ise Mimar Hayrettin, bu devasa köprünün yıkılması durumunda kellesinin gideceğini düşündüğünden şehirden kaçmış ve köprünün yıkılmadığını haber alınca ortaya çıkmıştır.

Mostar Köprüsü’nün yapılışı ve mimarî yapısı ile alâkalı birçok kaynak ve eser bulunmaktadır. Bu yazıda köprü üzerindeki atlayışlar ve şehre verdiği heyecan hakkında biraz bahsetmenin daha faydalı olacağını düşünüyorum.

Milât öncesi 776 yılında Yunanistan’ın Olimpia şehrinde başlayan Olimpiyatlar, dünya tarihindeki ilk düzenli sportif etkinlikler olmuştur. Hattâ Olimpiyatlar, Yunan hayatında önemli bir yere oturmuştur ki Yunan filozoflarının doğum ve ölüm yılları, “Olimpiyatların 210’uncu yılında doğdu” ya da “225’inci yılında öldü” gibi kayıtlara düşülmüştür. İnsanların toplu eğlenceleri ve şehir rûhunu yansıtan en eski etkinlikler, sportif eğlenceler olmuştur.

Bölgenin meşhur köprü atlayışları

Dünyada Türk köprüsü olarak bilinse de birçok belgede ve eski fotoğrafların alt köşelerinde köprünün bir Roma köprüsü olduğunu iddia edenler, “Römerbrücke” ya da “Rom Bridge” yazmaktadırlar. Bunu, şehri turistlere gezdiren, özellikle İtalyan olmak üzere Batılı rehberlerden rahatlıkla duyabilirsiniz.

Köprünün kim tarafından yapıldığı ve hangi döneme ait olduğu tartışması, Üsküp’teki Taş Köprü kadar olmasa da bu bölgede de kısmen devam etmektedir.

Dönemin Yugoslavya Federasyonu’nu oluşturan 7 ülkenin, köprüsü olan hemen hemen her şehrinde atlayışlar yapılır ve fakat herkesin gönlünde en büyük ve en tehlikeli olan, Mostar Köprüsü’nden atlamaktır.

Batı Kosova’da bulunan Yakova-Prizren yolu üzerindeki Ak Drin nehrinde 18’inci yüzyılda yapılmış 22 metre yüksekliğindeki Fshajt Köprüsü’nden (Sivan Köprüsü) atlayışlar meşhurdur. Mostar’daki atlayışlarda Kosovalı yarışmacılar uzun yıllar hep birinciliği kazanmışlardır.

Şehirde küçük yaşta çocukların daha kuytu ve sakin yerlerde atlama yetenekleri geliştirilir ve eğitilirler. Yetişkin olduklarında ise antrenman metotları zorlaşmakta, hattâ elleri arkadan bağlanarak nehre atılmakta ve yaklaşık 10 metre mesafedeki karşı kıyıya kadar gidip geri dönme denemeleri yapılmaktadır.

Yugoslavya dönemindeki Gradski Bazen (Belediye Havuzu) de 3, 5 ve 10 metrelik atlama yerleriyle atlayıcıların yetiştirildiği yerlerden biridir. Mostar şehri nehrin etrafında şekillenmiş mahallelerden oluştuğu için aslında her mahallenin nehirde bir plajı vardır ve çocuklar için nehirde yüzmek çok zor bir iş değildir. İnsanlar 2-3 saat uzaklıktaki denize gitmek yerine nehirde serinlemekte ve çocuklarını büyük yarışma için hazırlamaktadır.

Yugoslavya döneminde daha yüksek yerlerden hem ayaküstü/çivileme hem de baş üstü denemeler yapılmıştır. Mostar Köprüsü’nün hemen yanındaki dükkânların çatıları köprüden yaklaşık 5 metre daha yüksektir ve cesaretli olanlar bu çatılardan atlamışlardır.

Geleneksel atlayışlarda olmasa da Yugoslavya döneminde 4-5 kadın atlayıcı da bulunmaktaydı. Bunlardan baş üstü atlayan bir kadın sporcu, diğer genç kadın yüzücülerin idolü olmuştur.

Köprüden atlayabilmek, cesaretin yanı sıra sağlam bir kondisyon gerektirmektedir. Çocukların daha 5 yaşından itibaren Neretva nehrinin kenarında piknikler yapıp çocuklarının atlayışlarını izleyen aileler vardır.

Geçen sene 13’üncü defa birinci olan Lorenz Listo’yu dedesi 5 yaşında nehrin kenarına getirip büyüklere izlettirirmiş. Lorenz’in daha küçükken ileride büyük bir atlayıcı olacağı konuşulurmuş. Yüzmeyi bilmeseler de, çocuklar 5 metre ya da daha yüksek yerlerden atlayıp cesaretlendirilirler.

Geleneksel atlayışlar uzun zamandır kırlangıç (laste) ve baş üstü ya da balıklama diyebileceğimiz (glava) kategorilerde gerçekleşmektedir.  Yugoslavya döneminde birçok ülkeden katılımcı olduğu ve TV ile radyolarda canlı yayınlandığı için organizasyon 2 güne yayılır ve ilk gün elemeler yapılırdı. İlk gün 2 kategoride gerçekleşen elemelerde 160 civarında olan yarışmacı sayısı 40-50’ye inerdi.

Baş üstü atlayışta en iyi atlayış şekli, derine çok inmeden, suyu elleri ile yararak yüzeye çok su çıkartmaktır. Yüzeye çıkan su, atlayıcının sudan çıkması ile güzel bir görüntü oluşturur. Elleri ile suyu yarmadan atlamak ise bir boksörün eldivensiz maça çıkmasına benzetilir ve baş ağrısı, beyin hasarı, hattâ ölümle netîcelenebilir. Yugoslavya döneminde baş üstü atlayışlarda ölen Besim Murici, bunlardan biridir.

Ayaküstü atlamada ise el hareketleri, denge önemlidir. Baş üstü atlayışın tersine, hedef, suyu daha az sıçratmaktır.

Mostar Köprüsü’nden yani 24 metreden aşağıya soğuk, hızlı akan ve kenarları kayalık olması nedeniyle girdaplar oluşan nehre düzgün atlayabilmek ve atladıktan sonra akıntıya kapılmadan yüzeye ve kıyıya ulaşmak mühimdir.

Atlayışlarda, her hâlükârda 3 ya da 4 dalgıç hazır bulunmaktadır. Özellikle rüzgârlı havalarda köprünün üstünde dengede durmanız, boşluğa kendinizi bıraktıktan sonra köprünün altında sıkışan rüzgârın dengenizi bozmasına izin vermeyecek şekilde atlamanız ve birkaç santim de olsa sağa ya da sola yalpalamamanız gerekmektedir. Sağ ya da sol tarafınıza düştüğünüzde uzun yıllar böbrek tedavisi görmek zorunda kalabilirsiniz. Daha da kötüsü, eğer çivi gibi suyu yarıp içine giremezseniz, ileride çocuğunuzun olmama ihtimâli de oluşabilmektedir.

Atlayıcılar, atlamadan önce vücût ısılarını düşürebilmek ve kalp krizine mahâl vermemek için vücûtlarını soğuk su ile dengelerler.

Köprüden atlamak isteyenler, köprünün hemen yanında bulunan dalgıç kulübünden profesyonel atlayıcı izni ya da biraz dalgıçlık yeteneği varsa ücreti mukâbilince Mostar Köprüsü’nü gören 50 metre aşağıda, adı bugün hâlâ “Duradžik” olan yerde (Mostarlılar bu kelimenin Türkçeden türediğine inanmaktadır ve muhtemelen öyle olabilir) eğitim almakta ve eğer kulüp üyeleri atlayabileceğine kanaat getirirlerse atlayabilmektedirler.

Her yıl maalesef, atlayış için gerekli olan şartları yerine getirmeyen, izin almayan turist ya da gençler nehirde ölebilmektedir. 

Mostar’ın yukarı bölgesindeki baraj kapaklarının açılması-kapanması sebebiyle yüksekliğin 24 metreye, hattâ daha aşağıya kadar düştüğü durumlarda atlamak daha ürkütücü olabilmektedir. Geçen seneki etkinliklerde gün boyunca yağan şiddetli yağmur sebebiyle etkinliğin iptal edilmesi söz konusu olmuş, fakat iptal edilmemiştir. Yağmur sebebiyle nehrin renginin değiştiği, karaya döndüğü ve hattâ üzerinden tahta ve çöp parçalarının görüldüğü durumlarda atlamak daha da zorlaşmaktadır.

Geçen sene bu sebeple birçok sporcu nehrin korkunç yüzünü gördükten sonra atlamaktan vazgeçti. Ama gün boyu yağmura rağmen bütün hazırlıklarını yapan sporcular, atlamadan vazgeçmelerine rağmen alkışlarla uğurlandılar.

Ara görmeyen ve bitmeyen gelenek

Savaşın devam ettiği yıllarda geleneğin bozulmaması için aynı gün küçük çaplı yarışlar yapılmış, hattâ köprü yıkıldıktan sonra (1997 yılında demir asma köprü yapılmadan önce) köprünün etrafında, savaşta, ayakta kalan yerlerde ya da kurulan plâtformlarda yarışmalar yapılmış ve gelenek devam ettirilmiştir.

Yarışmalara Bosna’nın birçok yerinden farklı inanca mensup Bosnalılar katılmaktadır. Bunu atlayışlardan önce duâ etme ve istavroz çıkarma gibi işaretlerden ya da Fâtiha okumalarından anlayabiliriz.

Savaştan sonra Sırplar ve Hırvatların köprüye bakış açıları değişmeye başladı ve bazı mitler üretildi. Bunlardan bir tanesi de, Mostar Köprüsü inşâ edilirken bir Sırp kadının ve oğlunun öldürülüp köprünün temellerinin altına gömüldüğü inancıdır. Bu şekilde bir katliamın da Vişegrad’daki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü (Drina Köprüsü) inşaatında yapıldığına inanılmaktadır. Bunun tam tersi bir algı da yok değildir.

Yugoslavya döneminde birçok genç, vücûduna Mostar Köprüsü ve Tito’nun dövmelerini yaptırırdı. Hattâ bugün 70 yaşına yaklaşan Hırvat atlayıcılardan olup 6 sene önce İslâm’ı seçerek hacca giden meşhur Goran Fink, bunlardan biridir. Mostar Köprüsü’ne olan muhabbetini ve sevgisini göstermek için vücûduna Mostar Köprüsünün yanı sıra Tito ve cami dövmeleri yaptırmıştır.

Ayvaz Dede Şenlikleri’nin yapıldığı Prusac kasabasında 200 kiloya yakın bir taş bulunmaktadır. Bu taşın tutma yerinden ayağa dikildiği vakit, artık evlenecek yaşa gelindiğine inanılan bir gelenek vardır. Bunun gibi, Mostar Köprüsü’nden atlayışlarda da, zamanla buna benzer bir inanış oluşmuştur. Fakat şehre turist olarak gelen -başta Türkler olmak üzere- yabancılar bilmese de Mostarlılar bu işin ne kadar zor olduğunu bilirler. 

Birçok Mostarlı, Türklerin inandığı gibi, evlenebilmek için değil, bir cesaret göstergesi olarak köprüden atlamaktadır. “Atlamayana kız yok” hikâyesi, aslında Mostar’da geçer akçe değildir. Böyle inananlar varsa bile artık Mostarlı gençler, “Reci da!”(Evet de!) ya da “Hoćeš li se udati za mene?” (Benimle evlenir misin?) gibi cümlelerin yazılı pankartları köprü üstünde açarak meramlarını anlatmakta, sunmaktadırlar.

Bu sene gerçekleşen etkinliğe 2 kategoride 32 sporcu katıldı. Uzun zamandır baş üstü atlayışlarda birinci olan Lorenz Listo ise geçen sene son şampiyonluğundan sonra atlayışları bırakacağını beyan etmişti. Bunun üzerine, bu sene baş üstü atlayışta Vedad Bašić ve dik atlayışta Igoru Kazić birinci oldu.

Covid-19 sebebiyle atlayışları 300 civarında seyirci, köprünün altındaki plâtodan izleyebildi. Her zaman olduğu gibi, birinciyi belirleyen kriter “el tutuşu ve denge” gibi küçük detaylar oldu.

Bugün hâlâ Mostar’ın güneyinde, adı Türkçe olan “Mahala” Mahallesi’nde, her gün saat 14:00-17:00 arasında, mahalle abilerinin denetiminde gençler, 5 ve 10 metrelik yüksekliklerden kendilerini geleneksel atlayışlara hazırlamaktadırlar.