TARİHÇİLER, Osmanlı İmparatorluğu’nun İslâm dünyasının hem siyâsî hem de dinî önderliğini Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır’ı fethetmesinden sonra tam olarak elde ettiğini dile getiriyor.
Mısır’ın fethi sonrasında Yavuz Sultan Selim Han ve Memluk Kumandanı Tomanbay arasında savaşın sonuçlarına dair yapılan değerlendirme, günümüzdeki çok sayıda meseleye ışık tutar niteliktedir.
Rivayete göre Mısır’ın Fethi’nden sonra esir edilen Memluk kumandanlarından Tomanbay, Yavuz Sultan Selim Han’ın huzuruna getirilir. Aralarında savaşa dair bir değerlendirme yaparlar.
Tomanbay, Yavuz Sultan Selim Han’a savaşı sahip olduğu toplar sayesinde kazandığını, kendisinin de aynı toplardan döktürmek istediğini ama ulemanın, Peygamberimizin (sav), “‘Savaşta ok ve kılıç kullanın’ mealindeki emrine aykırı olur” diye buna fetva vermediğini söyler.
Yavuz Sultan Selim Han, gülümseyerek, “Din kaidelerine böylesine bağlı idiniz de Hazreti Peygamber’in (sav), ‘Düşmanın silahına aynı silahla karşılık veriniz’ ve ‘Düşmanın silahıyla silahlanın’ emrine neden uymadınız?” deyince, Tomanbay başını öne eğer...
En az onlar kadar olmalısınız!
Sözünü ettiğimiz bu tarihî anekdot ve anekdotta geçen sözlerin gerçekte söylenip söylenmediği tartışmalı bir konu olsa da buradaki “Düşmanın silahıyla silahlanmak” ifadesi bir kaideye işaret ediyor. Meseleleri düşman tanımlaması üzerinden ele almak her ne kadar doğru olmasa da bir savaş durumunda elbette taraflar birbirini düşman olarak görürler. Bir mücadele veya bir karşılaşma durumunda ise taraflar birbirlerine rakip olarak bakarlar. Dolayısıyla bu bağlamdan yola çıkarak, söz konusu olan bu kaideyi düşman tanımlamasının ötesinde hayatın tüm alanlarına uygulayabiliriz.
Rakiplerin silahı neyse onların silahı ile silahlanmak, önemli bir kaidedir. Bu silahları kullanmak da gerekmeyebilir. Sahip olunan bu silahlar caydırıcılık doğurabilir. Silah derken, sadece top, tüfek veya bombayı kastetmiyorum. Lehte ve aleyhte kullanılabilecek her türlü argümandan bahsediyorum. Örneğin teknoloji, bilim, medya gibi yaşama yön verebilecek her şeyi bu kategoriye dâhil edebiliriz.
Meselâ rakibinizin çok güçlü bir medya ağı varsa rakibiniz sizi kamuoyunda her türlü sıfata bürüyebilir ve bu noktada kamuoyunu haksız da olsa kendi tarafına çekebilir. Körfez Savaşı ve Irak ile Afganistan’ın işgali gibi…
Ya da düşmanınız teknolojiyi kullanarak her tür konvansiyonel ve biyolojik silaha sahip olup bunları kullanabilir. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin atom bombası kullanması gibi…
Veyahut teknolojiyi kullanarak dijital araçlar birer silaha çevrilebilir. Tıpkı İsrail’in Lübnan’da Hizbullah unsurlarının kullandığı çağrı cihazları ve bazı teknolojik aletleri patlatması gibi…
O nedenle mücadele ettiğiniz her alanda kiminle mücadele ediyorsanız en az onun kadar donanımlı olmak ve enerjinizi bu yönde harcamak durumundasınız. Aksi hâlde başarıya ulaşmak güç olacaktır.