HER seçimin kendine göre bir konteksti var. Bu meyanda seçim sürecine etki etme potansiyeli olan ittifaklar, söylemler, olaylar, kişiler, sloganlar gibi birçok manzarayı anlamadan seçim sonuçlarına dair çıkarımlar yapmak zor.
İlk defa iki turlu bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi yaptık; ilk turda ittifaklarla renkler azaldı, ikinci turda ise seçmenin “Ya ak ya da kara” diyeceği iki renk kaldı. Bu ayrım resmî olarak “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı” olarak adlandırılsa da herkes kendi siyâsî duruşuna göre farklı informal isimlendirmeler yapabilir.
Her iki tarafın seçmeninin psikolojisi açısından düşündüğümüzde, Cumhur İttifakı tarafı yerlilik ve millilik hassasiyeti üzerinden ve karşı tarafın Türkiye’nin millî birlik ve bütünlüğüne zarar verme potansiyelinden dem vurarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklediğini gösterdi. Bunun yanında, Şubat ayında ülkemizin geniş bir coğrafyasını etkileyen depremin ve ortaya çıkan yıkıntıların altından nasıl kalkılacağı konusunda bölgede yaşayan insanımızın Cumhur İttifakı’na bir güveni olduğunu da fark ettik.
Millet İttifakı’nın motivasyonuna baktığımızda, partiler düzeyinde farklı hesapların olduğu söylenebilir. Seçmen kitlesi ise “değişim” istiyordu. Ve hem seçmen, hem de ittifakın partilerinin ortak motivasyon kaynağı “Tayyip gitsin!” anlayışıydı. Çoğu seçmenin Tayyip Erdoğan gidince neler olacağına dair bir fikri yoktu. “Ekonomi daha iyi olur mu? Terörle mücadele başarılı bir şekilde yapılabilir mi? Ülkemizin imajı ve itibarı yükselir mi? Depreme hazırlık ve kentsel dönüşüm konusunda çalışmalar yapılır mı? Toplumun refah düzeyi yükselir mi?” gibi sorulara dair düşünmek yerine, “Her şey çok güzel olacak!”, “Yine baharlar gelecek!” türünden soyut ve sloganik beklentiler oluşturuldu. Bu taraftaki herkes ne olacağına değil, Tayyip Erdoğan’ın gitmesine odaklandı. Eğer Millet İttifakı için bir başarı aranacaksa, seçimi kazanamamış olsalar bile, seçmen kitlesini böyle bir noktaya kanalize edebilmek büyük bir başarı sayılabilir. Bundan sonra tek çatı altında toplanarak adlarını “Tayyip Gitsin Partisi” olarak değiştirebilirler.
İlk turda Meclis’in çoğunluğu Cumhur İttifakı’na geçmişken, ikinci turda Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması durumunda ülkemizde yönetim sorunlarının yaşanması kaçınılmaz olacaktı. Meclis çoğunluğunu almış olsa bile her bir partinin farklı yöne doğru yol alması, her önüne gelene cumhurbaşkanı yardımcılığı verilmesi yine istikrarlı bir yönetimin önünde engeldi. Tayyip Erdoğan’ın böyle bir ara verdikten sonra daha güçlü bir şekilde dönmesi muhtemeldi. Bu anlamda gerçekten Tayyip Erdoğan’ın gitmesini isteyenlerin onu tekrar kazandırarak onun ikinci dönemini tamamlamasını beklemekten başka çareleri yoktu.
İki tur arasında Cumhur İttifakı önceki duruşunu korudu. Geçmişte yapılan hizmetler ve gelecekte “Türkiye Yüzyılı” vizyonu üzerinden istikrar vurgusu yapıldı. Bu vurgularla birlikte Türk cumhuriyetleri ile ilgili açılımlara, terörle mücadeleye dikkat çekerek Ata İttifakı adayı Sinan Oğan da Cumhur İttifakı’na katıldı. Genel olarak ikinci turda kazanılacağına dair güçlü bir beklenti oluştu. Tek problemin rehavet olacağına dikkat çekildi.
Millet İttifakı’nın ise ilk turdan sonra ayarı bozuldu. Küçük partilerin CHP’nin listelerinden dikkat çekecek kadar milletvekili çıkarması, garanti gördükleri ilk turda ittifakın beklenen oy oranına ulaşamaması sebebiyle yenilmişlik hissi ortaya çıktı. İkinci turda az da olsa bir şansları olduğu için eleştiriler çok fazla dillendirilmedi, kavgalar 28 Mayıs’tan sonraya bırakıldı. İki tur arasındaki 15 günlük sürede de vatandaşı ikna edebilmek adına adeta tüm tuşlara basıldı. Tüm ittifak üyeleri milliyetçi bir söylem ortaya koyarak iki ittifak dışında kalan Sinan Oğan’ın topladığı kitleye göz kırpmaya çalıştılar. Bu çerçevede Ümit Özdağ da seçim öncesinde Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili tüm söylediklerini unutarak Millet İttifakı’na destek çıkacağını söyledi. Bütün bunlar ittifakın “sorunlu” ayağı HDP’nin (yeni adıyla “YSP”) kafasını karıştırdı ama seçimin ikinci turunda oldukları için onların da başka çareleri yoktu.
Evet, seçim bitti. “Asacağız, keseceğiz” türünden atıp tutanların hevesleri kursaklarında kaldı. Yüzde 48’e 52 oranla Tayyip Erdoğan yeni seçim zaferiyle siyâsî hayatına bir başarı daha ekledi, âdeta tarih yazdı. “Cumhuriyet tarihinin en çok kazanan lideri” olarak tarihe geçti. Ve bu seçim sonrasında muhtemelen birçok siyâsî aktör de tarih olacak. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Bu seçimle birlikte hem seçmen düzeyinde, hem de partiler arasında savrulmalar da yaşandı. Adresi karıştıranlar, alışık olmadıkları mahallelerde dolaşanlar oldu. Bu açıdan herkesin kendini muhasebeye çekeceği bir süreç başlayacak.
Yeni hükümetin ekonomiye ve seçim sebebiyle ertelenmiş sorunlara köklü çözümler üretme anlamında yeni adımlar atmasını bekliyoruz. Yaklaşık bir sene sonra yerel seçimler olsa da önümüzde uzun vadede bir değişim ve dönüşüm dönemi başlayacağını tahmin edebiliriz. Hem Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemi olması, hem de muhalefet kanadında yaşanan başarısızlıklar yeni siyâsî liderleri gündemimize taşıyacaktır.
Seçim sonuçlarının ülkemiz ve insanlık için hayırlı olmasını temenni ediyorum.