Tarih nedir ve “tarih” denince ne anlaşılmalıdır?

Bizim tarihimiz, dar bir muhit ve kısa zaman ile sınırlı değildir. Tarihimiz, muhteşem bir medeniyetin sınırları kadar geniş, geçmişi ise Hazreti Âdem Babamıza kadar uzanmaktadır. Tarihimizde asla ilkel bir dönem ve evre bulunmamaktadır.

BİZE ait tarihimiz, bütün dönemleri ile muhteşemdir ve azâmetlidir. Ama tarih, aynı zamanda milletimizin hâfızasıdır. “Hâfıza” kelimesini bilerek ve özellikle kullandım. Tarihin önemi, başka bir biçimde nasıl ifade edilebilir?

Değişik tanımları yapılsa da, tarih, en basit ifadeyle geçmişin bilimidir. Tarihin amaçlarından biri, geçmişteki gerçekleri ortaya çıkarma, bilinmesini sağlamaktır. Geçmişi öğrenip anlamak, şimdiki zamanı değerlendirmek ve geleceğe daha iyi hazırlanmak için tarih, vazgeçilmezlerdendir. Tarihçi ise geçmişe derinlemesine bakabilen, geçmişin bıraktığı kırık dökük kalıntılardan bilgi ve belge ile bir bina oluşturup bunu da gelecek nesillerin gözü önüne bir tablo gibi detayları ile ortaya koyabilendir (H. İnalcık).

Tarih sadece olumlu örnekleri değil, olumsuz ve kulağa hoş gelmeyen detayları da vererek ibret alınmasına vesîle olur. Bu sayede toplumlar ve bireyler geleceği daha iyi görür ve kurgularlar. Bu açıdan tarihte yaşamış insanların biyografileri önemli bir yer tutmaktadır. Tarih çalışmaları ve özellikle değerlendirilmelerinde biyografilerin ayrı bir yeri vardır. Tarihin tozlu raflarında unutulmaya terk edilmiş nice önemli şahsiyet vardır ki bütün hizmetlerine rağmen kendilerinden sonra hak ettikleri ilgiyi görememişlerdir. 

Milletler, tıpkı insan gibi, bir yapıya sahiptirler. Zamanı yaşar, geçmişi vardır, dosta, düşmana ve algılara sahiptir. Hâfıza kaybı yaşayan bir insan, geçmişini bilemediği gibi, dostunu ve düşmanını da birbirinden ayırt edemez. Fayda ve zararlarını da bilemez. Tarih bilinci olmayan toplumlarda/milletlerde hâfıza kaybı mevcûttur, geçmişlerini bilmedikleri için geleceğe de hazırlanamazlar. 

***

Tarihin söz konusu olduğu yerde, bir konuya da temas etmeden geçilmemelidir. Tarih konusunda Batı ile aramızda müthiş bir anlayış farkı bulunmaktadır. Bizim tarih anlayışımıza göre, tarihin hiçbir dönemi karanlık değildir. Tarih, ilk insan Hazreti Âdem’le başlar. Hazreti Âdem, aynı zamanda bir peygamberdir. Her peygamber medenîdir. Bizim tarih ahlayışımızda ilkel insan yoktur, medenî insan vardır.

Batılı tarih anlayışı, insanı mağaradan, taştan, çamurluktan çıkararak günümüze getirmektedir.

Artık tarih anlayışımızı sağlam temeller üzerine tesis etmemiz gerekmektedir. 

Acı bir gerçeği hiç çekinmeden ve korkmadan ifade etmekte yarar var: Cumhuriyet döneminde nesiller, yukarıda bahsi geçen azâmetli tarihten hem habersiz yetiştiler, hem mâziye karşı düşmanlık hislerinin yüklenmesiyle zihinleri kirletildi. Son yüz yıl boyunca nesiler hem tarihten soğutuldu, hem de tarihe düşman yetiştirildi. Ellerinden tarihi gasp edilen nesiller, tarih bilincinden yoksun bir hayat sürmektedirler.

Kaldı ki, bizim tarihimiz dar bir muhit ve kısa zaman ile sınırlı değildir. Tarihimiz, muhteşem bir medeniyetin sınırları kadar geniş, geçmişi ise Hazreti Âdem Babamıza kadar uzanmaktadır. Tarihimizde asla ilkel bir dönem ve evre bulunmamaktadır.