Tarih nasıl kaydedilir?

Allah Türkiye Cumhuriyeti’nin asil evlâtlarına yeniden tarih yazdırmayı nasip eylesin! Allah Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi takvimlerini tutturmayı nasip eylesin! Allah cümle zalimin zulmünü söndürüp özgürlüğün çerağını taşıyarak insanlığa yol göstermek üzere bu ülkeye şan, şeref ve kuvvet lütfeylesin!

HAREZMÎ “takvim”, Kindî “Güneş Sistemi”, Dineverî “Güneş tutulmaları”, Belhî “medcezir”, Meryem El-İcliyye “usturlab”, Battanî “usturlab”, İbni Heysem “ışık”, Birunî “Dünya’nın çapı”, El-Cezerî “saat ve hem de onlarca tür saat”, Et-Tûsî “usturlab”, Uluğ Bey “teleskop”, Pîri Reis “pusula ve usturlab”…

Ne çok isim ve ne çok icat… Ancak önemli olan şu ki, bunlar, Türk-İslâm tarihinde evvelâ zamanı ölçmek için sahneye çıkarılmış icatlar… Zamanı ölçmek için evvelâ zamanı yakalamak gerek. İlmin, bilginin peşinden koşanlar, ışığın hızıyla hareket etmek imkânsız olsa da onun ivmesine sahip olurlar. Bunun için gerek şart, ışığa binmek, onunla bütün olup seyahat etmektir. Işığın yoldaşı, zamanın belirleyicisi olur.

Harezmî’den Ali Kuşçu’ya Müslüman Türkler, Orta Asya’da üzengiyle ata kanat takmışlardı, İslâm ile şerefyâb olunca o atlarla ışığın fotonlarına binip uçtular. Tekerleğin icadı insanlık için nasıl bir dönüm noktası ise, üzenginin icadı da fetihler için öyle bir dönüm noktası olmuştu. Ve bilgiye ulaşmak, dönüm noktalarını heybe heybe toplamaktı artık…

Tarih nasıl bu dönüm noktalarını kaydettiyse, bundan sonra da aynı yöntemi kullanarak kalemini oynatmaya devam edecek. Ancak takvimlerin Kirâmen Kâtibîn’i yoktur. Takvimlerin kâtipleri, insanlığın vicdanıdır. O vicdan ki, hangi icadın hayır, hangi icadın şer için kullanıldığını, onu kullananların kimler olduğunu dün olduğu gibi bugün de, yarın da yazacaktır.

İngilizlerin bulmakla övündükleri iki şey var: Biri motor, biri futbol… Bugünün dünyasını bu iki buluş üzerine kurguladıkları aşikâr… Peki, İngilizler övünüyorlar diye, tarih böyle mi yazacak? Evet, tam da böyle yazacak! Zira bir döneme yön vermeye güç yetirdilerse, tarihin kaydını da kendi kalemleriyle tutturacaklar. Ancak böyle mi devam edecek?

2020’nin başından sonuna Türk insansız hava araçları, dünyada bütün otoriteler tarafından sürekli konuşuldular. Her türden insansız hava aracımız gündemdeydi. Tâ 2020’nin sonuna kadar… İdlib Operasyonu’ndan tutun da Karabağ’daki zafere olan katkısına dek tam tamına 1 yıl boyunca tüm otoriteler bunu konuştu. Türkler yani biz yapmadan evvel insansız hava aracı yok muydu? Tıpkı İngilizlerin futbolundan ve motorundan önce var olduğu gibi, insansız hava aracı da vardı. Ancak tarih kaydetti ve yüzyıllar sonra yeni nesiller okuyacak ki, insansız hava araçlarını ilk Türkler en etkin kullandı, ilk Türkler kimsenin hakkını gasp etmeksizin, hukuka riâyet ederek bu araçlarla zaferler kazandı. Nasıl geçmişte ok ve ciriti dünyaya kabul ettirmişsek, bugün de insansız hava araçlarını böyle kabul ettirdik. Ve bu yüzden belki de tarih, gelecekte bu araçları bizim keşfettiğimizi yazacak ve bizden sonraki nesiller bununla övünecekler!

Meseleye bir silah üretmek teması üzerinden bakmaksa yanlış. Zira biz, tüm insansız hava araçlarımızı, Ebrehe’ye, Roma’nın filli köle ordularına karşı yerin ve göğün ve de ikisi arasındakilerin tek sahibi olan Allah’ın hükmünün ne olduğunu ispatlayan ve o hücumdan sonra Emin Belde’den başlayıp bütün cihana saâdet muştusu taşıyan ebabillere benzettik. Zira derdimiz, zalimin zulmünü ortadan kaldıracak ve mazlumların, mağdurların özgürlüğüne bir nebze serin su taşıyacak hamleler yapmaktır.

Allah Türkiye Cumhuriyeti’nin asil evlâtlarına yeniden tarih yazdırmayı nasip eylesin!

Allah Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi takvimlerini tutturmayı nasip eylesin!

Allah cümle zalimin zulmünü söndürüp özgürlüğün çerağını taşıyarak insanlığa yol göstermek üzere bu ülkeye şan, şeref ve kuvvet lütfeylesin!

(Âmin.)