HAREZMÎ “takvim”, Kindî “Güneş
Sistemi”, Dineverî “Güneş tutulmaları”, Belhî “medcezir”, Meryem El-İcliyye “usturlab”,
Battanî “usturlab”, İbni Heysem “ışık”, Birunî “Dünya’nın çapı”, El-Cezerî
“saat ve hem de onlarca tür saat”, Et-Tûsî “usturlab”, Uluğ Bey “teleskop”, Pîri
Reis “pusula ve usturlab”…
Ne
çok isim ve ne çok icat… Ancak önemli olan şu ki, bunlar, Türk-İslâm tarihinde
evvelâ zamanı ölçmek için sahneye çıkarılmış icatlar… Zamanı ölçmek için evvelâ
zamanı yakalamak gerek. İlmin, bilginin peşinden koşanlar, ışığın hızıyla
hareket etmek imkânsız olsa da onun ivmesine sahip olurlar. Bunun için gerek
şart, ışığa binmek, onunla bütün olup seyahat etmektir. Işığın yoldaşı, zamanın
belirleyicisi olur.
Harezmî’den
Ali Kuşçu’ya Müslüman Türkler, Orta Asya’da üzengiyle ata kanat takmışlardı,
İslâm ile şerefyâb olunca o atlarla ışığın fotonlarına binip uçtular.
Tekerleğin icadı insanlık için nasıl bir dönüm noktası ise, üzenginin icadı da
fetihler için öyle bir dönüm noktası olmuştu. Ve bilgiye ulaşmak, dönüm
noktalarını heybe heybe toplamaktı artık…
Tarih
nasıl bu dönüm noktalarını kaydettiyse, bundan sonra da aynı yöntemi kullanarak
kalemini oynatmaya devam edecek. Ancak takvimlerin Kirâmen Kâtibîn’i yoktur.
Takvimlerin kâtipleri, insanlığın vicdanıdır. O vicdan ki, hangi icadın hayır,
hangi icadın şer için kullanıldığını, onu kullananların kimler olduğunu dün
olduğu gibi bugün de, yarın da yazacaktır.
İngilizlerin
bulmakla övündükleri iki şey var: Biri motor, biri futbol… Bugünün dünyasını bu
iki buluş üzerine kurguladıkları aşikâr… Peki, İngilizler övünüyorlar diye,
tarih böyle mi yazacak? Evet, tam da böyle yazacak! Zira bir döneme yön vermeye
güç yetirdilerse, tarihin kaydını da kendi kalemleriyle tutturacaklar. Ancak
böyle mi devam edecek?
2020’nin
başından sonuna Türk insansız hava araçları, dünyada bütün otoriteler
tarafından sürekli konuşuldular. Her türden insansız hava aracımız gündemdeydi.
Tâ 2020’nin sonuna kadar… İdlib Operasyonu’ndan tutun da Karabağ’daki zafere
olan katkısına dek tam tamına 1 yıl boyunca tüm otoriteler bunu konuştu.
Türkler yani biz yapmadan evvel insansız hava aracı yok muydu? Tıpkı
İngilizlerin futbolundan ve motorundan önce var olduğu gibi, insansız hava
aracı da vardı. Ancak tarih kaydetti ve yüzyıllar sonra yeni nesiller okuyacak
ki, insansız hava araçlarını ilk Türkler en etkin kullandı, ilk Türkler kimsenin
hakkını gasp etmeksizin, hukuka riâyet ederek bu araçlarla zaferler kazandı.
Nasıl geçmişte ok ve ciriti dünyaya kabul ettirmişsek, bugün de insansız hava
araçlarını böyle kabul ettirdik. Ve bu yüzden belki de tarih, gelecekte bu
araçları bizim keşfettiğimizi yazacak ve bizden sonraki nesiller bununla
övünecekler!
Meseleye
bir silah üretmek teması üzerinden bakmaksa yanlış. Zira biz, tüm insansız hava
araçlarımızı, Ebrehe’ye, Roma’nın filli köle ordularına karşı yerin ve göğün ve
de ikisi arasındakilerin tek sahibi olan Allah’ın hükmünün ne olduğunu
ispatlayan ve o hücumdan sonra Emin Belde’den başlayıp bütün cihana saâdet
muştusu taşıyan ebabillere benzettik. Zira derdimiz, zalimin zulmünü ortadan
kaldıracak ve mazlumların, mağdurların özgürlüğüne bir nebze serin su taşıyacak
hamleler yapmaktır.
Allah
Türkiye Cumhuriyeti’nin asil evlâtlarına yeniden tarih yazdırmayı nasip
eylesin!
Allah
Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi takvimlerini tutturmayı nasip eylesin!
Allah
cümle zalimin zulmünü söndürüp özgürlüğün çerağını taşıyarak insanlığa yol
göstermek üzere bu ülkeye şan, şeref ve kuvvet lütfeylesin!
(Âmin.)