BİR öldürmenin
gerçekleşmesi son kez verilen nefes, duran bir kalp, toprağa kavuşan bir beden
ve okunan bir salâ ile bağdaşır, değil mi?
Yaşamın
son buluşunun belgelendiği bir son harekettir ölüm. Buna sebep olan ya da
direkt etki eden kişi “câni”, bu işlenen fiile de “cinâyet” denir. Fakat bu
olaylarda bir ölen, bir öldüren ve bunların hesabını soran hukukî bir merci
bulunur. Salânın okunmasına kadar giden bir cinâyet, takipsiz değildir elbette.
Hiç olmasa, bir ah edeni vardır geride…
Fakat
bizim derdimiz şimdi bambaşka cinâyetler… Takipsiz, delilsiz, yaptırımsız ve
salâsız… Nefes alışverişleri, akciğerlerin kapasitesi nispetince devam edecek.
Vücûttaki kan devridaiminde, fizyolojik ve psikolojik sebepler dışında bir
duraksama yaşanmayacak. Kalp vuruşları, artıp azalmakla birlikte sektesiz bir
şekilde sürecek. Ve ölüm gerçekleştiğinde, kefen, tabut ve mezar gibi, fâninin
son mal varlığı niteliğinde olgular, bu olayda kullanıma girmeyecek. Bu tip
ölümler de birer cinâyettir. Bu tür ölümler, bedenî varlığın idâme etmesi ve
kişinin ölüm hissini yaşamasıyla karakterizedir.
Meselâ
bir cinayet türü, insanın emek emek büyüttüğü güven duygusunun katli şeklinde
gerçekleşir. Bu öyle basit ve hoş görülür bir katliam değildir. Bu gerçekten
katliamdır! Bu duygunun katili olan şahıs ve şahıslar, tek boyutlu bir kavramın
son bulmasından çok da sorumluluk hissetmezler. Fakat bu durum, mecruh ya da
merhum kişi için oldukça başkadır.
Öncelikle
güven duygusu; tek boyutlu ve hacimsiz bir olgu değil, üç boyutlu, yoğun ve çok
çeşitli duyguları ayakta tutan temel kıymetinde bir kavramdır. Biraz daha zorlansa
elle tutulacak bir vücûda bürünebilir. İnsanda binbir güzel duygunun yaşayıp
gidebilmesi, bu güven duygusunun sağlam bir temel olarak, emekle bina
edilmesinden ileri gelir. İşte bu duygunun ölümüyle, insanda daha pek çok güzel
duygunun da vefâtı gerçekleşir! Böylece fiilin muhatabı olan insanda kalp
atışlarının durduğunu anlatan, ölüme benzer bir duygu hâsıl olur. Ve hattâ
bedenî ölümün tek seferlik korkusu, bu tip ölümlerde ömür boyu sürecek bir
matemi yeşertir…
Yine
bir öldürme fiiline denk olan eylem de kalpte beslenen ümidin yok edilmesidir.
Ümit edilen şey, kişinin kendi yol haritasında yürüyebilmek için var ettiği bir
hayâl gücüne dayalı da olabilir. Ya da direkt katile karşı büyütülen bir arzu… Her
ne yönde olursa olsun, bir insanın sahip olduğu ümit dünyasına destursuz giriş
yapmak ve orayı talan etmek, takipsiz cinâyetler listesinde, şânına yaraşır bir
mâkâma denk gelecektir.
Bütün
katı duygulardan eleyip de sıfır katkı ile uzun emekler sonucu çiçek açtırılan
en nadide tohum; sevgi… Dünya üzerinde hiçbir yaptırıma uğramamış, ardında
hiçbir delil bırakmamış, hayatını sürdürebilmek yolunda tek bir engele dahi
uğramamış nice sevgi katilleri dolanıp duruyor. Ve pek tabiî, bu cinâyetlerin
mağduru olan bir yığın insan…
Sevgi
kolayca can veremez. Ölümü uzun ve acılıdır. Hiç kimse bir sevginin yaşamına
son vermede, nokta atışı bir silaha ve yönteme sahip değildir.
Zamana
yayılan bir ölümle sevgi duygusuna kıyılan kişi, zamanla çeşitli sevmelere
karşı yabancılaşır. Bu, tatminsiz bir yaşam ve kronik buhran hâlini doğuran bir
ölümdür. Sevginin mateminde bıraktığınız her kalp, başka kalplerin de yara
almasında kullanışlı bir argüman hâlini alır. Artık yeteri kadar sevemeyen ya
da sevgiyi kendi içinde ekarte eden mağdur, ölen duygusunun bıraktığı alanda
başka duygular büyütmeye başlar. Bunlar genelde kırgınlık, mutsuzluk, öfke ve
benzeri negatif yan etkili hissedişler olacaktır.
Daha
nice emektar hissedişin katilleri tek bir kavramın ölümünden bile kendilerini
sorumlu tutmazlarken, domino etkili cinâyetlerinden bîhaber yaşayıp giderler…
Yitirilen
tüm güzel şeyler, bir vefât duygusunun kalpte yuvalanmasıyla nihâyet bulur.
İnsanın iç âleminde gerçekleşen bu katliamlar, her ne kadar bedenî varlığın yok
edilmesi gibi bir çağrışım yapmasalar da oldukça uzun vadeli matemleri
beraberinde getirirler.
Bir
insanın duygusunu öldürmek ya da yaralamak, o insanın son nefese kadar üzerine
sinecek bir değişimi tetikler. Bu değişim sıklıkla aksi yönde olacak ve onunla
yolu kesişen her bir insana da bulaşacaktır.
Öyleyse
kalpleri, gönülleri incitmeden, birinin yaşam sevincini elinden almadan ve
duygu dünyasında depremlere sebep vermeden önce, yalnızca Allah’ın hesap ettiği
bir günahlar silsilesini akla getirmeli. Bu uzayıp giden yıkım hareketine
teşebbüs ederken bilinmeli ki, takipsiz cinâyetlerin şâhidi Allah’tır!