Takipsiz cinâyetler

Öyleyse kalpleri, gönülleri incitmeden, birinin yaşam sevincini elinden almadan ve duygu dünyasında depremlere sebep vermeden önce, yalnızca Allah’ın hesap ettiği bir günahlar silsilesini akla getirmeli. Bu uzayıp giden yıkım hareketine teşebbüs ederken bilinmeli ki, takipsiz cinâyetlerin şâhidi Allah’tır!

BİR öldürmenin gerçekleşmesi son kez verilen nefes, duran bir kalp, toprağa kavuşan bir beden ve okunan bir salâ ile bağdaşır, değil mi?

Yaşamın son buluşunun belgelendiği bir son harekettir ölüm. Buna sebep olan ya da direkt etki eden kişi “câni”, bu işlenen fiile de “cinâyet” denir. Fakat bu olaylarda bir ölen, bir öldüren ve bunların hesabını soran hukukî bir merci bulunur. Salânın okunmasına kadar giden bir cinâyet, takipsiz değildir elbette. Hiç olmasa, bir ah edeni vardır geride…

Fakat bizim derdimiz şimdi bambaşka cinâyetler… Takipsiz, delilsiz, yaptırımsız ve salâsız… Nefes alışverişleri, akciğerlerin kapasitesi nispetince devam edecek. Vücûttaki kan devridaiminde, fizyolojik ve psikolojik sebepler dışında bir duraksama yaşanmayacak. Kalp vuruşları, artıp azalmakla birlikte sektesiz bir şekilde sürecek. Ve ölüm gerçekleştiğinde, kefen, tabut ve mezar gibi, fâninin son mal varlığı niteliğinde olgular, bu olayda kullanıma girmeyecek. Bu tip ölümler de birer cinâyettir. Bu tür ölümler, bedenî varlığın idâme etmesi ve kişinin ölüm hissini yaşamasıyla karakterizedir.

Meselâ bir cinayet türü, insanın emek emek büyüttüğü güven duygusunun katli şeklinde gerçekleşir. Bu öyle basit ve hoş görülür bir katliam değildir. Bu gerçekten katliamdır! Bu duygunun katili olan şahıs ve şahıslar, tek boyutlu bir kavramın son bulmasından çok da sorumluluk hissetmezler. Fakat bu durum, mecruh ya da merhum kişi için oldukça başkadır.

Öncelikle güven duygusu; tek boyutlu ve hacimsiz bir olgu değil, üç boyutlu, yoğun ve çok çeşitli duyguları ayakta tutan temel kıymetinde bir kavramdır. Biraz daha zorlansa elle tutulacak bir vücûda bürünebilir. İnsanda binbir güzel duygunun yaşayıp gidebilmesi, bu güven duygusunun sağlam bir temel olarak, emekle bina edilmesinden ileri gelir. İşte bu duygunun ölümüyle, insanda daha pek çok güzel duygunun da vefâtı gerçekleşir! Böylece fiilin muhatabı olan insanda kalp atışlarının durduğunu anlatan, ölüme benzer bir duygu hâsıl olur. Ve hattâ bedenî ölümün tek seferlik korkusu, bu tip ölümlerde ömür boyu sürecek bir matemi yeşertir…

Yine bir öldürme fiiline denk olan eylem de kalpte beslenen ümidin yok edilmesidir. Ümit edilen şey, kişinin kendi yol haritasında yürüyebilmek için var ettiği bir hayâl gücüne dayalı da olabilir. Ya da direkt katile karşı büyütülen bir arzu… Her ne yönde olursa olsun, bir insanın sahip olduğu ümit dünyasına destursuz giriş yapmak ve orayı talan etmek, takipsiz cinâyetler listesinde, şânına yaraşır bir mâkâma denk gelecektir.

Bütün katı duygulardan eleyip de sıfır katkı ile uzun emekler sonucu çiçek açtırılan en nadide tohum; sevgi… Dünya üzerinde hiçbir yaptırıma uğramamış, ardında hiçbir delil bırakmamış, hayatını sürdürebilmek yolunda tek bir engele dahi uğramamış nice sevgi katilleri dolanıp duruyor. Ve pek tabiî, bu cinâyetlerin mağduru olan bir yığın insan…

Sevgi kolayca can veremez. Ölümü uzun ve acılıdır. Hiç kimse bir sevginin yaşamına son vermede, nokta atışı bir silaha ve yönteme sahip değildir.

Zamana yayılan bir ölümle sevgi duygusuna kıyılan kişi, zamanla çeşitli sevmelere karşı yabancılaşır. Bu, tatminsiz bir yaşam ve kronik buhran hâlini doğuran bir ölümdür. Sevginin mateminde bıraktığınız her kalp, başka kalplerin de yara almasında kullanışlı bir argüman hâlini alır. Artık yeteri kadar sevemeyen ya da sevgiyi kendi içinde ekarte eden mağdur, ölen duygusunun bıraktığı alanda başka duygular büyütmeye başlar. Bunlar genelde kırgınlık, mutsuzluk, öfke ve benzeri negatif yan etkili hissedişler olacaktır.

Daha nice emektar hissedişin katilleri tek bir kavramın ölümünden bile kendilerini sorumlu tutmazlarken, domino etkili cinâyetlerinden bîhaber yaşayıp giderler…

Yitirilen tüm güzel şeyler, bir vefât duygusunun kalpte yuvalanmasıyla nihâyet bulur. İnsanın iç âleminde gerçekleşen bu katliamlar, her ne kadar bedenî varlığın yok edilmesi gibi bir çağrışım yapmasalar da oldukça uzun vadeli matemleri beraberinde getirirler.

Bir insanın duygusunu öldürmek ya da yaralamak, o insanın son nefese kadar üzerine sinecek bir değişimi tetikler. Bu değişim sıklıkla aksi yönde olacak ve onunla yolu kesişen her bir insana da bulaşacaktır.

Öyleyse kalpleri, gönülleri incitmeden, birinin yaşam sevincini elinden almadan ve duygu dünyasında depremlere sebep vermeden önce, yalnızca Allah’ın hesap ettiği bir günahlar silsilesini akla getirmeli. Bu uzayıp giden yıkım hareketine teşebbüs ederken bilinmeli ki, takipsiz cinâyetlerin şâhidi Allah’tır!