Tabiat(ımız) tükeniyor

İnsan ile doğa birbirine rakip değildi. İnsan doğa ile kaimdi. Bizim unuttuğumuz bu düstur, aslında kendi kendimizi tüketim hazzının ve tabiata üstünlük kurma kibrinin heyulasına kaptırmamızın doğal bir neticesiydi.

İNSAN ile doğanın ilişkisi ilk çağlara kadar dayanır. Bu ilişki, insanın merak duygusunu yaşaması ile bir anlam ifade eder. Bu nedenle insanın tabiatında doğayı yaşama ve anlama gayreti doğal bir mevcudiyettir.

Yaşadığımız bu âlem, insanların hayatlarını sürdürmeleri için gerekli olan her şeyi içinde barındıran, sırlı dünyaya kapı aralayan bir hikmet unsurudur. Hatta dünyada hâlâ çözülmemiş nice sırrın olduğu da inkâr edilemez.

Tabiat insanları etkiler ve insanlardan etkilenir. Ve hayat devam ettiği sürece bu karşılıklı etkileşim devam edecektir. Hayatın devamı için de bu karşılıklı etkileşim mecburîdir. Fakat coğrafî keşiflerle insanoğlunun dünyayı tanımaya başlaması, özellikle dünyadaki doğal kaynakları keşfetmesi sonucunda insanlık ne kendine yetebildi, ne de dünyaya sığabildi. Keşfedilen bu doğal kaynaklardan üretim elde edip ürünlere ve nesnelere pazar ararken mesafeler daraldı.

Özellikle sanayileşmenin başlamasıyla birlikte makinelerin insan hayatının her kademesinde yer tutmaya başlaması, en önemlisi ulaşım alanında yer edinmesi ile beraber, eskilerin “Gidilemez” dediği Kutuplardan tutun da çöllere, dağlık alanlardan tutun da balta girmemiş ormanlara kadar insanoğlunun ayak basmadığı yer kalmadı. Daha geniş alanlara yayıldı insan ve doğanın kaynaklarına daha hızlı ulaşım araçlarıyla vardı. Üredim de, seyir de serileşti. Bu sebeple gelişim ve ilerleme daha çok tüketimi beraberinde getirdi.

Çağlar boyunca insanın en akıllı varlık olduğu düşüncesi hâkim olmuştur. Şüphesiz ki dinimiz de insanı “eşref-i mahlûkat” olarak tayin eder, fakat insan kendi aklını kullanmada çoğunlukla zaafa düşer. Düşmeseydi doğaya zarar vermez, verdiğinde ise bu zararın er ya da geç kendisine döneceğini mutlaka bilirdi.

Rengârenk uçurtmalarımızı gökyüzüne özgürce uçurduğumuzda, bütün hayata kendi hâddimizce hükmettiğimizi düşünüp kendimizi de hükümdar olarak görürdük. Oysa yağmurun yağmasıyla şemsiyelerin altına sığındığımızı unuttuk! Bizler ne kadar hüküm kurup hâkim olduğumuzu iddia etsek de yegâne hâkimin “O” olduğunu idrak edip doğayla barışık yaşamanın elzem olduğunu da keşke anlayabilseydik. Ama insanoğlu bu idrak yetersizliğinin girdabına saplanıp kaldı.

Kâh Çernobil gibi yüze vuran ve insanın hep daha fazlasına tamahının sonucu vuku bulan nükleer patlamalar ile zehirlenen dünya, kâh sınırsız tüketime bağlı ortaya çıkan atık sorununun artık baş edilebilecek boyutları dahi geçmesi, kâh savaşlar ve silah teknolojisinin gelişimi uğruna doğaya verilen zararların bilançosu, artık doğayı can çekişen bir duruma getirdi.

Modern ve seküler zihniyet, insanın var olma bilinci ile olan birlikteliği parçalamıştır. İnsanlığın tüketimi başköşeye koyduğu modern dünya düzeninin bizi getirdiği nokta, iklimi değişmiş, okyanusları katı ve plastik atık çöplüğüne dönüşmüş, denizinde, havasında ve dahi toprağında bile zehirlenmenin geriye döndürülemez hâle geldiği patlamaya hazır bir bombadır şimdi.

İnsan kendi elleriyle doğayı yok etti. Aslında doğanın tahrip ediliyor oluşunun “bizlerin de yok oluşu” anlamına geldiği gerçeğini hesaba katmadan…

Düşünmeliyiz ki, kendi içerisinde bile sayısız güzellik, çeşitlilik ve zenginlik barındırır hâlde bulunan bu âlem ve tabiat bize mülk değildir. Kendi neslimize bizden kalacak bir emanet, bizden sonrakiler için de varlığını sürdürmesi gereken bir zemin…

İslâm perspektifinden bakıldığında tüm unsurlarıyla doğa ve kâinat, Allah’ın sanatını, kudretini ve birliğini ifade eden bir ayetler bütünüdür. İnsan, gözlerinin önüne serilen bu ayetleri okumaya ve anlamaya davet edilir.

İnsan ile doğa birbirine rakip değildi. İnsan doğa ile kaimdi. Bizim unuttuğumuz bu düstur, aslında kendi kendimizi tüketim hazzının ve tabiata üstünlük kurma kibrinin heyulasına kaptırmamızın doğal bir neticesiydi.

Hâsılıkelâm, tabiatı tüketiyor, tükettikçe var olduğumuzu sanıyoruz. Oysa tükenen, insanın tabiatıdır. Biz bunu unutuyoruz.