Sykes-Picot’tan bugüne Fransa’nın Suriye’deki etkisi (4): Hızla değişen haritalar

Çanakkale Zaferi, Çarlık rejiminin yıkılmasına sebep olan 1917 Ekim Devrimi’nin olgunlaşmasına yardımcı olduğu gibi, İngiltere ve Fransa’nın Çarlığa yardım etmesinin yolu kesildi. İktidara gelen Bolşevikler, Sykes-Picot imzalı gizli anlaşmayı deşifre etmekle kalmadı, işgal ettikleri Türk topraklarından çekildiklerini açıklayarak anlaşmayı tarihe gömdüler.

ÇARLIK Rusya’sının çöküşüyle birlikte Yakın Doğu’daki durumun değiştiğini öne süren İngilizler; Ermenistan, Arabistan, Suriye ve Filistin’in farklı millî durumlarının tanınması gerektiğini açıklarken, Şerif Hüseyin’in oğlu ve El-Cemiyye el-Arabiyye el-Fetat üyesi olan Emir Faysal, Hicaz kabileleriyle birlikte Türklere (Osmanlı Devleti’ne) karşı isyan hareketi başlatmıştı.

Ekim 1918 tarihinde şehirden ayrılan Türk ordusunun boşluğunu Faysal’ın emri altındaki kuvvetler Şam’a girerek doldurdu. Suriye’de sürecek iki yıllık fiilî bağımsızlık dönemini başlatan Faysal, Fransız askerî birliklerinin konuşlandığı sahil bandı hâriç, Suriye’nin büyük bir bölümünde kontrolü elinde bulundurdu. 1919 yazında Büyük Suriye Kongresi’ni toplamış, burada egemen ve özgür Suriye’yi tescil ederken kendisini de “Suriye Kralı” olarak dünyaya ilân etmişti.

Ancak Fransa ve İngiltere, Suriye’nin bağımsızlığını tanımayı reddetmişlerdi.

Birinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkan İtilâf Devletleri, 18-26 Nisan 1920 tarihleri arasında ganimet paylaşımı için bu sefer İtalya’nın San Remo şehrinde masaya oturmuştu. Osmanlı toprakları pay edilecek ve Osmanlı ile yapılacak olan Sevr Antlaşması’nın şartları hazırlanacaktı.

“San Remo Konferansı” olarak tarihe geçen toplantıda, Sykes-Picot Anlaşması çerçevesinde Filistin’in İngiliz, Suriye ve Lübnan’ın ise Fransız mandasına bırakılması kararlaştırıldı.

Bunun üzerine Fransız orduları, Beyrut’tan hareketle zayıf Arap direnişini kırarak 25 Temmuz 1920’de Şam’a ulaştılar. Kral Faysal, Fransızların Şam’a girmesiyle tası tarağı toplayarak Avrupa’nın yolunu tuttu.

Tüm bunlar olurken Rusya ise Berlin Antlaşması’yla elde ettiği Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı’ya iade etti. Savaşı devam ettirmesi iyice zorlaşan Osmanlı, Bulgaristan’ın teslim olmasıyla birlikte Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kaldı.

Ne İngilizler, ne de Fransızlar Osmanlı’dan el çekmişti. Önce İstanbul’un fiilen işgal edilmesini sağladılar, ardından Sevr Antlaşması’nın imzalanmasını dayattılar. Ancak antlaşma, Padişah’ın imzalamamasının yanı sıra Anadolu’da sürdürülen Millî Mücadele nedeniyle akâmete uğrayacaktı.

1922’de Yunanlıları denize dökmemizin üzerine yeni Türk Devleti’nin büyük bir başarısına dönüşen Lozan Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın en önemli özelliği, hiç şüphesiz mandacı Arap devletlerinin Sevr Antlaşması’nda yer alan pay dağılımını olduğu gibi korumaları ve bunun temelinde de Sykes-Picot Anlaşması’nın hükümleri ile 24 Temmuz 1923 tarihinde Cem’iyyet-i Akvâm’a havâle edilmesine dayanak oluşturmasıydı.

Sykes-Picot Anlaşması her ne kadar 1916 yılında imzalansa da Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri ve sonuçlarına bağlı olarak Suriye’deki Fransa mandası 20 yıl sürdü. Suriye Hükûmeti, 1945 yılında devlet olmanın en önemli parametrelerinden birini yerine getirmek üzere harekete geçerek millî ordusunu kurma kararı aldı. Akabinde ise İttifak Devletleri’ne savaş ilân etti.

Çok geçmeden Suriye, egemenliğinin bir tezâhürü olarak “kurucu üye” sıfatıyla Birleşmiş Milletler’e kabul edildi. Aynı yıl “Arap Ligi Anlaşması”nı imzalamak sûretiyle “Arap Birliği”ne olan sadâkatini teyit etti.

Fransa, Suriye’nin elinden kaydığının farkındaydı; askerî birliklerini geri çekmeden önce stratejik, ekonomik ve kültürel çıkarlarını koruma altına almak anlamında taviz vermedi.

Şam ve Halep’te gösterilerin yayılması üzerine Fransızlar, Şam’ı bombardımana tuttular. Bu gelişmeler üzerine İngiltere Başbakanı Winston Churcill, Şam’a kuvvet göndermekle tehdit etti. General De Gaulle, bu tehdidi ciddiye alarak ateşkes ilân etti ve 15 Nisan 1946’da Fransız kuvvetlerinin Suriye topraklarını boşaltılacağına dair verilen sözü yerine getirdi.

Manda döneminin sona erdiği tarih olan 17 Nisan, Suriye’de millî tatil olan “Kurtuluş Günü” olarak kutlanmaya başladı.

Yahudileri Filistin’e yerleştirme çabaları

Sykes-Picot’a ait belgeler ve yazılanlar incelendiğinde, anlaşma bir nevi iki diplomatın kumlar üzerinde çizgi çizerek geliştirdikleri oyuna benzetilirken, tarihçi James Barr, “A Line in the Sand” (Kumlar Üzerindeki Bir Çizgi) isimli kitabında, antlaşmanın geometrik bir çizgiden ibaret olduğunu ve tesadüfî bir şekilde gerçekleştiğini ileri sürmektedir.

Fikir adamı Abdulvehhab el-Meysiri’ye ait “Yahudiler, Yahudilik ve Siyonizm” adlı ansiklopedide, Sykes-Picot’un amacının Yahudileri Filistin’e yerleştirmekten ibaret olduğu savunulur.

Araştırmacı-tarihçi yazar James L. Gelvin, “The New Middle East” (Yeni Orta Doğu, 2017) isimli kitabında, “Mevcût Orta Foğu haritasını Sykes-Picot’ta önerilen harita ile karşılaştırmaya kalksak, hiçbir bölge doğrudan Rus, İngiliz, Fransız kontrolü altında değildir. Aynı durum Kudüs için de Anadolu’nun hiçbir bölgesini egemenliği altına bulundurmayan Fransa ve Rusya için de geçerlidir” ifadelerini kullanarak, Sykes- Picot Anlaşması’nın önemini yitirdiğini iddia eder.

3 sayfa, 12 madde ve bir haritadan oluşan anlaşma ile ilgili en ilginç tespit, antlaşmanın 100’üncü yılında Amerikan menşeli “Daily Best” isimli dergide yayımlanan bir makalede yer almaktadır:

“Herkesin Orta Doğu, Suriye, Irak, Yemen ve Libya’daki yıkımın, ABD-İngiliz işgali veya Arap Baharı olarak adlandırılan iç gerilimlerden kaynaklanmadığını kabul etmesi gerek. Asıl sebep, Sykes-Picot adı verilen ve Orta Doğu’nun paylaşıldığı bu harita. Mezhep baz alınarak yapılan bu paylaştırma, bölgedeki çatışmaların tohumlarını ekti.”

İlginç olan ise şudur ki, Suriye, Irak, Libya, Sudan ve Yemen gibi Arap ülkelerinin sınırları içerisindeki toprakların büyük bir bölümü egemenliği altında bulundurması ve milis kuvvetlerinin, terör örgütü üyelerinin, lejyonerlerin, yerel otoriteye bağlı savaşan diğer silahlı grupların bölgede hâkimiyet ilân etmesidir.

Kendi içinde iki önemli sonuca gebe kalan ve bir devrim, bir de zafer doğuran Çanakkale Destanı

Sykes-Picot Anlaşması, Türkiye açısından geçersizdir. Geçersizdir, çünkü antlaşmaya konu olan ülkelerin imzası da, rızâsı da yoktur. Üstelik, imzalandığında var olan devletlerden birkaçı yönetimsel anlamda mutasyona uğradı. Kimi silindi, kimi bambaşka bir demokratik yapıya büründü.

Millî Mücadelemizin nirengi noktası olan Çanakkale’deki destansı direnişle Sykes-Picot darmadağın edilmiştir.

Bahse konu direniş, kendi içinde iki önemli sonuca gebe kaldı ve bir devrim, bir de zafer doğurdu. İlki, Çarlık Rusya’sına hezimet yaşatmasının yanı sıra, anlaşma gereğince bu ülkenin İstanbul’a ve Boğazlara hâkim olması engellenmiş oldu.

İkinci olarak da Çanakkale Zaferi, Çarlık rejiminin yıkılmasına sebep olan 1917 Ekim Devrimi’nin olgunlaşmasına yardımcı olduğu gibi, İngiltere ve Fransa’nın Çarlığa yardım etmesinin yolu kesildi. İktidara gelen Bolşevikler, Sykes-Picot imzalı gizli anlaşmayı deşifre etmekle kalmadı, işgal ettikleri Türk topraklarından çekildiklerini açıklayarak anlaşmayı tarihe gömdüler.

Bize düşen ise, tarihe gömülen antlaşmanın üzerine bir bardak su içmek, artan suyu yüzümüze silkmek, belki de silkelenerek cetvel ve pergelle çizilen gizli antlaşmalara mânî olmak…

Türk ordusu, işte bunun için İdlib’dedir!