Suya mersiye yazmak

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk defa AK Parti iktidarları ile suya önem vererek bir bakanlıkta “su” kelimesini başlığa taşımış ve Türkiye’nin Turgut Özal’dan sonra daha somut su politikalarına kavuşacağını deklare etmişti. Ancak hiç sandığımız ve ümit ettiğimiz gibi olmadı. Su, enteresan bir rant alanı hâline dönüştü. Su Şûrâsı’nda nelerin konuşulacağını, önümüzdeki on yıl içinde bu şûrâya uyarak nelerin yapılacağını çok merak ediyorum.

CUMHURBAŞKANLIĞI himayelerinde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın organizasyonuyla Türkiye’deki ilk Su Şûrâsı’nın başlangıcı dün gerçekleştirildi.

“Su vatandır” sloganıyla gerçekleştirilen şûrâdan güzel neticeler çıkmasını ümit ediyorum, ancak sosyal medyadaki “Suyun gücü milletle buluşuyor” ifadesinin yer aldığı bir çalışmanın bu ümidi daha başlangıçta kırdığını belirtmek isterim.

Zira Türkiye’de su, tam da gücüyle buluşması istenen millet tarafından daima bedava olmakla kıyaslanan bir kavram olarak anılageldi.

Su Şûrâsı’nın gerçekleştirildiği bu haftada şöyle bir haberle karşılaştım: Muğla’nın Fethiye ilçesindeki dünyaca ünlü Kelebekler Vadisi’nde bundan sadece 30 yıl öncesine kadar meğer vadiden akarak denizle buluşan falezler varmış. Ancak buradan denize dökülen su, bölgede yaşayanlar tarafından tarla, pansiyon, otel ve yazlıklara kaçak tesisatla taşınarak kullanılmış ve bu kullanımdan dolayı yıllar içinde tamamen kurumuş.

Falezleri kurutan bu su kaçakçılığına karşı yapılan işlemse şöyle: Belediye, kaçak su kullandığını tespit ettiği alanlara su sayacı takmaya başlamış ve yıllara matuf bir idarî para cezası uygulamış…

Yani denizle buluşması gereken suyun önünü kesen millet, yaptığı kaçak tesisatı kaldırmayacak, belediyeye para ödeyerek faleze gitmesi gereken suya bu kez güya bedel ödeyerek sahip olacak…

Faleze giden suyu neden mi bu kadar kafama takıyorum?

Çünkü suyun önünü kesmek, tabiatın dengesini baltalamak demek! Denize kavuşması gereken suyu engellerseniz, denizle birlikte kıvamına erişecek nemin, sonrasında yağmurun, toprağa dönecek mineralin, tuzun ve de karın önüne geçmiş olursunuz.

Madem bütün kâinat bir denge üzerine kuruldu, madem yediğimiz küçücük bir lokmanın dahi kıvamını önemsiyoruz, öyleyse suyu bedava olmakla kıyaslamaktan vazgeçmeliyiz!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk defa AK Parti iktidarları ile suya önem vererek bir bakanlıkta “su” kelimesini başlığa taşımış ve Türkiye’nin Turgut Özal’dan sonra daha somut su politikalarına kavuşacağını deklare etmişti. Ancak hiç sandığımız ve ümit ettiğimiz gibi olmadı. Su, enteresan bir rant alanı hâline dönüştü.

Su Şûrâsı’nda nelerin konuşulacağını, önümüzdeki on yıl içinde bu şûrâya uyarak nelerin yapılacağını çok merak ediyorum.

Ancak merak ettiklerimin yanında öyle çok endişem ve öyle çok soru işaretim var ki…

Meselâ Su Şûrâsı’ndan çıkacak kararlardan biri, Türkiye’ye daha fazla HES kazandırmak yönünde mi çıkar acep?

Yahut bu şûrâda acaba yeraltı sularıyla tarla sulayanlara nasıl kotalar getirileceği mi konuşulur, yoksa “Su vatandır” denildiği için bu suları iç edenler “vatan haini” mesabesinde mi görülür?

Ben, sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın evrensel bir su politikasına muhtaç olduğunu, bunun da en evvel şartının suyun önüne çekilen ketlerden kurtulmak olduğunu düşünen biriyim.

Türkiye’nin sırf su politikasıyla Orta Doğu’ya liderlik edebileceğine ve böylece hiçbir düşmanlığın kalmayacağına inanan biriyim.

Ancak bugüne dek bu minvâlde ne sesimi bir kez olsun duyurabildim, ne de bana bu fikri aşılayanların dinlenildiğini gördüm.

Yine de Türkiye’nin ilk Su Şûrâsı hayırlara vesile olsun!

Allah, bu millete suyun kadrini kıymetini bildirsin de bedavacılıktan ve bedava kıyasından havsalamızı kurtarsın!