Süveyş Boğazı’nda da gemilerin mi kaldı?

Biden döneminde ABD’nin izleyeceği rota, hegemonyasını mümkün mertebe devam ettirmek olacağı için Doğu Akdeniz’i kontrol eden ve Çanakkale ile İstanbul Boğazlarını elinde tutan bir Türkiye ile asla dalaşmayacaktır. Ha, birtakım kukla yapılar üzerinden Suriye ve Irak’ta bir şeylerin peşinde mi? Evet, peşinde! Ancak artık Türkiye’ye rağmen bu teşebbüsleri sonuca bağlayacağını sanmıyorum. Dünya müthiş bir dönüşüm ve yapılanmaya giderken ABD’nin Akdeniz ve Irak-Suriye üzerinden Türkiye ile bilek güreşine girmesi kesinlikle çıkarına değildir!

DÜNYANIN en önemli suyollarından biri olan ve Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlayan Süveyş Kanalı’nda Panama bandıralı “The Ever Given” adlı bir gemi, kanal bölgesinde kopan kum fırtınası sonrası karaya oturdu.

Ancak geminin karaya oturuşu öyle bir oturuş oldu ki Süveyş Kanalı’nı âdeta gemiden bir hisar ile kapattı. Dünya ticâretinde günlük on milyar doların aktığı bu gemi güzergâhının kapanması veya kapatılması, küresel ticâreti ânında etkiledi. Bu etkinin ilk hissedileceği kalem, petrol tankerlerinin kanaldan geçememesi nedeniyle fiyatı yükselecek olan petrol gibi görülüyor.

Süveyş Kanalı’nın bir gemiyle tıkanması veya tıkatılması bana  “Karadeniz’de gemilerin mi battı?” şeklindeki halk deyimini çağrıştırdı. Bu deyimin ardında büyük bir felâketin izleri gizlidir elbette. Muhtemelen Birinci Dünya Savaşı’nın ardından çıkan bu halk deyimi, Karadeniz’de batırılan Osmanlı erzak gemilerine dayanmaktadır. Rusların bu gemileri batırması, lojistiği kesilen Osmanlı ordusuna Sarıkamış gibi bir felâkete mâl olmuş, on binlerce vatan evlâdı, Karadeniz’de batan gemilerin bedellerini cephede canlarıyla ödemişlerdir.

Şimdi, Süveyş Kanalı’nı gemiden bir hisar gibi tıkayan ticâret gemisine dönelim…

Bu geminin kanalda karaya oturuşu bir kaza olabilir mi? Olabilir. Ardında istihbarat örgütlerinin bulunduğu bir sabotaj olabilir mi? Olabilir. Ancak öyle veya böyle, bu geminin dünyanın en faal suyollarından birini tıkaması, üzerinde durulması gereken pek çok sual barındırmaktadır.

Bu suallerden ilkini, Süveyş Kanalı’nın coğrafî konumu üzerinden sormak gerekir.

Süveyş Kanalı hangi kıtaların irtibat merkezidir? Asya ile Avrupa’nın… Bu bağlantıda Asya ve Avrupa’nın rolleri nedir? Asya hammadde ve ürün, Avrupa da pazar… Bu kanal tıkanırsa ne olur? Asya ve Avrupa arasındaki tedarik zinciri kopar ve ticâret gemileri Ümit Burnu’ndan dolaşarak Avrupa’ya Cebelitarık üzerinden ulaşmak zorunda kalacaklarından hammadde ve ürün fiyatları artar. Bu kanal tıkanırsa, bunda en fazla zarar gören ülke hangisi olur? Çin!

Bu suallerin açtığı pencereden bakılınca Süveyş Kanalı’nın tıkanması, birilerinin Asya ve Avrupa, özellikle de Avrupa ve Çin arasındaki ticâretten rahatsız olduğunu gösteriyor. Bu birilerinin kim olduğuna bakılacak olursa, dünya ölçeğinde böyle bir kriz çıkaracak iki güç olduğu görülür: ABD ve Küreselciler...

Olaya ABD üzerinden bakacak olursak üretimde kendini geçerek dünyanın zirvesine oturan Çin’in gelişi hiç hayra alâmet değildir. Çin’in her yıl Avrupa ile yaptığı ticâretin devasa bilançolara erişmesi, onun kudretini arttırırken Avrupa’ya sadece NATO ile bir tür jandarmalık yapan ABD’yi kara kara düşündürmektedir. ABD’ye göre jandarmalığını yaptığı Avrupa, ticâreti rakibi ile yaparak onun elini zayıflatmaktadır.

Bu durumun kendisi açısından hegemonik bir vahamet hâli almaya başladığını gören ABD, Trump döneminin ortalarından itibaren Avrupa’yı Çin ve ikincil olarak da Rusya’ya karşı çevrelemeye başladı. Bu çevreleme mekânı için en uygun olan alan ise artık şekli bir devlet hâline gelmiş Yunanistan idi. ABD iflâs etmiş Yunanistan’ı Türk tehdidi ile sindirerek son iki yılda adı konulmasa da teslim aldı. Girit, Dedeağaç ve Yunanistan’ın önemli noktalarına yapılması plânlanan yirmi üs, bu durumla alâkalıdır. Bu yirmi üsse ilâve olarak ABD’nin Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’ya uzanan üs girişimleri, Avrupa’yı Çin ve Rusya’ya karşı kuşatmanın dozunu arttıracağına işarettir. Anlaşılıyor ki, ABD, Avrupa’nın kendine rağmen rakipleriyle bağımsız askerî ve ticârî ilişkilere girmesini istememektedir.

Mısır’ın kontrolü darbeci Sisi’den itibaren ABD’nin elinde olduğu için o kanalı tıkayan gemi, artık Süveyş’in eskiden olduğu gibi güvenli bir suyolu olamayacağını göstermektedir. ABD belli ki Çin’in hedef pazarlara ucuz maliyetlerle mal satışına, bulduğu her fırsatta taş koyacak gibi görünüyor.

Zaten Myanmar’da bu iki gücün darbeciler ve karşıtları üzerinden çarpışması da Çin’in Myanmar’da açacağı kanal ile ilgilidir. Değilse, Myanmar’da ne olduğu ABD’nin ne umurunda olsun! Güya Çin, Myanmar’da darbe yaptırmış da, bunlar da darbeye karşı tavır alıyorlarmış da… Yersen…


ABD’nin işine gelmeyen yerde darbe yaptırıp işine gelen yerlerde diktatörlerle anlaştığını bildiğimiz için bu konudaki sahtekârlığı artık dünyanın malûmudur; onun demokrasi vurgulama numaralarına gülüp geçmek lâzım. Mesele, ticâret ve hegemonya meselesidir.

Yarın Cebelitarık ve İstanbul Boğazı’nın da Çin ve Rusya’ya karşı kontrollü kapanması durumunda neler olacağını düşünmek lâzım.

Biden döneminde ABD’nin izleyeceği rota, hegemonyasını mümkün mertebe devam ettirmek olacağı için Doğu Akdeniz’i kontrol eden ve Çanakkale ile İstanbul Boğazlarını elinde tutan bir Türkiye ile asla dalaşmayacaktır. Ha, birtakım kukla yapılar üzerinden Suriye ve Irak’ta bir şeylerin peşinde mi? Evet, peşinde! Ancak artık Türkiye’ye rağmen bu teşebbüsleri sonuca bağlayacağını sanmıyorum. Dünya müthiş bir dönüşüm ve yapılanmaya giderken ABD’nin Akdeniz ve Irak-Suriye üzerinden Türkiye ile bilek güreşine girmesi kesinlikle çıkarına değildir!

Biden’in güya mesafeli durduğu Erdoğan’ı Dünya İklim Zirvesi’ne daveti, Erdoğan’ı sevdiğinden değil, elinin mahkûm oluşundandır. Bu zirve ile yeni bir formatta başlayacak olan ABD-Türkiye münasebetleri artan bir ivme ile devam edecektir.  

Biden’in AB Liderler Zirvesi’ne katılarak Türkiye’nin diğer ittifaklara itilmemesi için çaba göstermesi, kara kaşımız ve kara gözümüz için değil, güç ve nüfuzumuzla alâkalıdır.

Türkiye öyle bir yerdedir ki, Çin’in boğazını sıkmak isteyen de, Rusya’nın boğazını sıkmak isteyen de bizimle iyi geçinmek zorundadır. Türkiye istemezse ne Çin’in, ne de Rusya’nın önü kesilir.

Bakmayın siz Atlantik ittifakının algısal para operasyonları çekmesine, bu operasyonların, pazarlık güçlerini arttırmaya yönelik tilkilikler olduğu cümle âlemin malûmudur. Kendileri küçülüp biz büyürken bizim paramızın değerinin düşüp onlarınkinin yükselmesi komik değil mi? Küresel sermaye ve para muslukları şimdilik ellerinde, oynasınlar bakalım… Bugünün bir de yarını var ve o yarın, Büyük Türkiye’yi müjdeliyor!

Süveyş Kanalı’nı tıkayan gemi, artık dünyanın yeni bir kutuplaşmaya gittiğini gösteriyor. Bu kutuplaşmanın tedarik zincirlerini önemli ölçüde etkileyerek mal ve gıda fiyatlarını artırmayı amaçladığını söyleyebiliriz.

Bu klasik yollara epeydir alternatif arayan küresel sermaye de boş durmuyor. Muhtemelen onlar da klasik yolların tıkanmasını isterler. Nedeni ise dünya ticâretini, ulusların kontrolünden çıkararak kendi şirketlerinin insafına bırakmak arzusudur.

Artık dünyanın yeni bir derdi var; o da Süveyş Kanalı’nda gemilerinin kalmasıdır. Orada kalan her gemi de artan hayat pahalılığı ve muhtemel kaoslardır. Dünyanın bir hammadde ve gıda kaosuna doğru sürüklenmek istediği açıktır.

Türkiye’nin neden Afrika kıtasında tarım arazileri kiraladığı bu bağlamda sanırım daha iyi anlaşılacaktır. Kanalda gemileri tıkanan eski dünya kara kara düşünürken, onun üzerinden kurulacak olan yeni dünyada bir yıldız gibi yükseleceğimizden hiç kimsenin endişesi olmasın.  

Vesselâm…