ÇOK hassas, çok naif bünyeleri
var, hemen inciniveriyorlar.
İncinince
de ziyadesiyle agresif olabiliyorlar. Damarlarına basmamak gerekiyor.
Lâkin
neye kızıp neyi içselleştirecekleri konusunda kafaları biraz karışık…
Muhalif
kardeşlerimizden bahsediyorum. Hani Erdoğan “sürtük” dedi diye bir haftadır
ünleyenlerden…
En
çok sesi çıkanlar da “Yılın En Sürtüğü”, “Yılın en bilmem nesi”, “Bağ benim,
belletirim” ve bunlardan daha aşağılık ve dahi burada yazamayacağım kadar
müstehcen pankartları ellerinde gururla ve keyifle taşıyanlar…
Evet,
bünyeleri hassas lâkin neye kızacakları pek kestirilemiyor.
“Çapulcu”
kelimesi ağırlarına gitmişti lâkin “Vandal” olmaktan rahatsızlık duymadılar hiç.
Ağırlarına giden “çapulcu” kelimesini daha sonra sosyal medyadaki isimlerinin
başına övünçle koyabildiler.
Yani
yakında sosyal medyada “sürtük” popülasyonu artarsa şaşırmayınız.
Bünyeleri
hassas lâkin Bay Kemal binlerce kişiye hitap ettiği miting alanında Erdoğan’ı
kastederek “Ananı aaa… aaa… Neyse gerisini söylemeyim” dediğinde keyif
içerisinde gülüyorlardı.
Bir
başbakanın -sanırım o zaman başbakandı- ölmüş annesine küfredilmesi pek bir
hoşlarına gitmişti.
Aynı
genel müdür Gazi Meclis’in kürsüsünde yakışıksız bir el hareketi yaptığında
“Ellerin dert görmesin” diye bu harekete destek veriyorlardı.
Lütfü
Türkkan şehit kardeşinin bacısına sin kaflı küfürler savururken o hassas
bünyelerini uçak moduna almışlardı. Gıkları çıkmadı meselâ.
Meselâ
küfürbaz Lütfü’yü savunmak için Meclis kürsüsüne çıkan Meral Apla’nın
tükürükler saçarak “Yav**k, yav**k” dediğini duyduğunda, “Aaa! Meclis
kürsüsüne, hele de bir kadının ağzına yakışıyor mu bu kelimeler?” diye soran da
çıkmadı o hassas bünyeler arasından.
Ya
da ne bileyim, İstanbul şeyisi Ekremciğim bir İBB Meclis üyesi için “Kayak
takımı g… girsin” dediğinde, “Yok artık, bu kadarı da fazla!” diyen de olmadı.
1/4
Canan “O. Ç. Erdoğan” duvar yazısını pişkin pişkin “Ben yazmadım, miki yazdı”
diyerek paylaşırken büyük keyif içinde idi yine aynı hassas bünyeler. Binlerce
“like” çalışmıştı bu paylaşıma.
Gezi
Kalkışması esnasında her tarafa Erdoğan hakkında adaba mugayir yakışıksız
yazıları büyük bir mutlulukla yazanların bugün “sürtük” kelimesinden bu kadar
rahatsız olmaları ne kadar da ironik!
“Kendileri
için ‘Mustafa Kemal’in itleri’ diyenlerle aynı yolda kol kola yürümek hiç de
kanlarına dokunmuyor” diyeceğim ama Gezi Kalkışması’ndan bu yana zaten hep aynı
karedeler, aynı yoldalar.
Gezi’de
terörist başının fotoğrafları ile Atatürk’ün fotoğrafları yan yana idi. Sonra
her evden HDP’ye birer oy verdi “Atatürk’ün askerleri”. Bünyeler hassas lâkin
mideler böyle bir iş birliğini kaldıracak kadar sağlam.
Şanlı
Türk Ordusu için “Satılmış”, şerefli Türk askeri için “Lejyoner”, Türk Devleti
için “Yayılmacı” ifadeleri bütün yukarıdakilerden daha ağır hakaretlerdi
haddizatında.
Bütün
bunlar söylenirken hassas bünyeli kardeşlerimizin alıcıları uyku modundaydı
zahir!
Başta
dediğimiz gibi, neye kızacakları, neyi içselleştirecekleri kestirilemeyecek bir
kitle ile karşı karşıyayız.
Erdoğan
aynı konuşmasının aynı dakikasında bu güruh için “eşkıya, terörist, çürük ve
sürtük” ifadelerini kullanmıştı. Bunlardan sadece “sürtük” kelimesi canlarını
sıktı dostlarımızın.
Sanırım
diğer ifadeler için bir itirazları bulunmuyor.
“Yüzde
elli artı birin” yeterli olduğu mevcut sistem için yüzde yetmiş beş de fena bir
konsensüs sayılmaz bence.
Buna
da şükür.
Bu
kadar güçlü bir sürtün(k)me kuvveti ile geçen yirmi yıla sığmış yüz yıllık icraatları görünce,
“Bu direnç ve karşı kuvvet olmasa nerelerde olabilirdik acaba?” diye
düşünmekten kendimi alamıyorum dostlar.
Kalınız
sağlıcakla…