
“SÜRMENE Üzerine Düşünceler”… Bu başlığı görünce Trabzon’un Sürmene ilçesi ile bağı olmayan herkesin “Bana ne Sürmene’den!” dediğini duyar gibiyim.
Durun dostlar, acele etmeyin! Bu yazının temeli en az yirmi yıl önceye dayanıyor, ancak bugüne kadar hiçbir yerde yayınlamadım, sırasını bekliyordu. Tabiî ki yazının bazı bölümlerini güncelledim ve bugünkü düşüncelerimi ilâve ettim. Ancak söyleyeceğim esas konu bu değil, bunu bir anekdot olarak aktardım. Esas söyleyeceğim şu: Ben, kendi ilçem için aklıma gelen fikirleri kâğıda döktüm. Karadeniz’de veya diğer aşağı yukarı bütün iller veya ilçelerde bu yazıdaki fikirlerden faydalanabilecek birçok şey bulunabilir. Bu fikirler bir de okuyanlarda kendi il ve ilçeleri ile ilgili daha orijinal fikirleri ortaya çıkarmalarına vesile olabilir. Yani güzel bir sinerji oluşturabileceği kanaatindeyim. Neden olmasın? Haydi, “Bismillah” diyelim ve bakalım Rabbim neler gösterecek…
“Sürmene için neler yapılabilir?” diye düşündüğümde aklıma gelenleri sıraladığımda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor.
Trabzon (cennet) hurması ve diğer meyveler
Trabzon’un adı ile anılan tek meyve olmasına rağmen hiç de Trabzon’da yaygın olmayan bir meyvedir Trabzon hurması. Bizim köyümüzde sadece bir ailede vardı. Yol üzerinden gelip geçerken bakardık. Kapısında olan komşumuz bile devasa bir ağaç olduğu için alıp pek yiyemezdi de yola dökülür, heder olurdu. Ben, Trabzon hurmasının hem adını Ankara’da öğrendim, hem de düzenli olarak tüketmeye yine Ankara’da alıştım.
Trabzon hurması sonbaharda meyve veren nadir ağaçlardan biridir. Yapraklarını da dökmesine rağmen ağaç üzerinde turuncu bir güzel manzara oluşturur.
Sürmene Belediyesi, Sürmene ile ilgili dernek ve vakıflar ile ortak hareket ederek finansmanını sağlayacağı Trabzon hurması fidanlarını öncelikle Sürmene’de gönüllü olarak kendi köyünde her hanenin bahçesine bir adet dikmeyi isteyerek muhtarlarla birlikte “Her Haneye Bir Trabzon Hurması Fidanı” başlığıyla bir kampanya başlatmalıdır. Bu kampanya sadece birkaç işçi ile yürütülebilir. Hem Sürmene halkının sonbaharda yiyebileceği güzel ve faydalı bir meyvesi olur, hem de şehrin adı ile özdeşleşen meyvemiz Trabzon’da yaygınlaşmaya başlamış olur. Diğer ilçelerde de bu hizmeti görüp uygulamak isteyenler olacaktır. Trabzon hurmasının da bildiğim kadarı ile onlarca çeşidi var. En lezzetli ve en verimli çeşitlerinin tercih edilmesi gerekir.
Tarım Bakanlığı’nın Trabzon hurması ile ilgili araştırma merkezi Samsun’da. Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ile beraber bu çalışma daha sağlıklı ve verimli yürütülebilir. Bir de Antalya’da yeşilken yenilebilen bir çeşidi var -ki o da aslında Trabzon hurmasının bir çeşidi- ancak Antalyalılar ona “Antalya hurması” diyorlar. Mutlaka o çeşidinin de alınıp yaygınlaştırılması gerekir.
Trabzon hurmasının, Gürcistan’ın Batum şehrinde yaygın olduğu kadar Trabzon’da da yaygın olması gerekir. Diğer illerin ihtiyacının da belli bir kısmını Trabzon’un veya Karadeniz illerinin karşılaması gerekir diye düşünüyorum. Ankara’daki marketlerde genellikle ithal Trabzon hurması satılıyor. Bu beni ziyadesi ile üzüyor. Yanlış bilmiyorsam Pamukkale Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz hocanın Trabzon hurması ve diğer birçok meyve konusunda akademik çalışma ve araştırmaları var. Kendisinin bu hususlardaki bilgi ve tecrübelerinden istifade edilebilir. (Prof. Dr. Turan Karadeniz’e tkaradeniz@pau.edu.tr adresinden ve üniversitenin 0258 713 8600 telefonundan ulaşabilirsiniz. Pek kıymetli Turan Hocamdan izin almadan bu bilgileri yayınlıyorum kendisinin derin hoşgörüsüne sığınarak.) Sayın Hocamız, Türkiye’nin herhangi bir bölgesi, hatta abartmış olmuyorum, dünyanın herhangi bir bölgesi için hangi meyve ağacının yetişip yetişmeyeceği yönünde engin bilgilere sahip. Başta Cumhurbaşkanlığı makamı olmak üzere Tarım ve Orman Bakanlığı ve de diğer kurum ve kuruluşların onun bu yönlerinden istifade etmesini temenni ederim.
Bilgilerinden istifade edilebilecek başka öğretim görevlileri de vardır ancak basından edindiğim bilgilere göre Trabzon hurması için Eskişehir Orhangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yakup Özkan ve yine Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Bağ Yetiştirme ve Islahı Ana Bilim Dalı öğretim görevlisi Prof. Dr. Rüstem Cangi’nin isimlerini de burada ayrıca zikretmekte fayda görüyorum. Tabiî daha ülkemizin bu alanda yetiştirdiği ve meyvecilik hususunda istifade edebileceği çok değerli bilim insanlarımız mevcut. Burada isimlerini ayrı ayrı sayamıyorum ancak hepsine buradan saygılarımı iletmeyi bir borç biliyorum. Umarım bu yazı bir vesile olur, değişik üniversitelerin de binlerce araştırmaya imza atmış olan öğretim görevlilerimizin, valilerimiz, kaymakamlarımız ve belediye başkanlarımız, muhtarlarımız ve bu konulara gönül veren insanlarımızın vasıtasıyla en azından ülkemizin her bölgesi meyvecilik yönünden kendi kendisine yeterli bir duruma gelir. Bütün hayâlim ve hedefim bu. Rabbim nasip eylesin!
Bu durum hayırlı diğer faaliyetlerin de başlamasına vesile olmuş olacaktır. Trabzon hurması kampanyasından sonra seçilecek diğer birkaç meyve ile devam edilebilir. Özellikle ilçemizin ekonomisine de katkı olması yönünden iyi cins aşılı birkaç kestane fidanı üzerinde ciddiyetle durulması gerekir. Ki kestane ağacı, mobilyacılık alanında da çok aranan ve kullanılan değerli bir ağaçtır.
Yine yöremizin özel meyvelerinden biri olan “demir elması”na ayrı ve özel bir parantez açmamız gerekir. Çünkü demir elması, mayhoş ve damağınızda güzel bir lezzet bırakıyor olması, toplandıktan sonra çok uzun bir süre yaşayabilen dayanıklı bir meyve olması ve kuzinede pişirilince efsane bir lezzete ulaşan özel bir meyve. Onun bu lezzetiyle acilen ilçemiz ve ülke sathında turizme kazandırılması gerektiğine inanıyorum. “Turizme kazandırmak” derken, hiçbir şekilde atlanmaması gereken bir diğer lezzetimiz de ilçemiz ve diğer ilçelerimizde bulunan çay ocaklarımızda, güzel bir bardak çayın yanına sıcak sıcak, fırından yeni çıkmış hâldeki kavrulmuş fındık ikramı. Bu da acilen turizme kazandırılması gereken bir başka hazine. Şu an böyle bir hizmet veriliyor mu? Hayır, vermiyorlar. Ancak en kısa zamanda bütün çay ocaklarımız birer elektrikli fırını demirbaşlarına ilâve ederek bu hayırlı hizmetleri başlatıp ilçemize ve turizme kazandırabilirler.
Tabiî ki ilçemizin kuzineleri de meşhur. Ocak büyüklüğü geniş ve müsait olan çay ocaklarımız, odun ateşi ile harlayacakları kuzine fırınlarında hem pişmiş demir elması, hem de çayın yanında ikram edecekleri sıcak kavrulmuş fındık hizmetini acilen sunmaya başlayarak mükemmel bir işe imza atmış olurlar. Bu hizmetin yayla yollarındaki hanlarımızda, meşhur ketemizle birlikte sıcak sıcak sunulduğunu görmeyi de, tatmayı da bize yaşatır Rabbim inşallah.
Şöyle bir serzeniş olabilir: “Fındığımız çok ancak yeterli sayıda ve iyi kalite demir elması ağacı potansiyelimiz maalesef yok.” Olsun, onun da yolunu buradan söyleyeyim…
Sürmene’nin yayla yollarının, özel mülk veya devlet arazisi diye ayırt edilmeden sağlı sollu şekilde bir proje dâhilinde, yetişebilen her çeşitten meyve ağaçları ile süslenmesi çok önemli icraat olacaktır.
Meyve fidanı satan firmalardan demir elması fidanı bulup dikmek isterseniz, iyi bir sonuç alamazsınız. Bunun için en iyi yol, ilçe veya il belediyeleri yahut da valilik ve kaymakamlıklar veya Sürmene’mizin vakıf ve dernekleri vasıtasıyla Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı meyve araştırma merkezlerinden elma konusunda uzman, Isparta Eğirdir’deki Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünden Turgay Seymen veya Erzincan Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünden Hüseyin Vurgun Beylerle irtibata geçebilirsiniz.
Bu araştırma merkezlerinde, önceden bedelini ödemek şartı ile istediğiniz sayıda meyve fidanı talep ederseniz onların ellerinde kaliteli demir elması ağaçları ve meyve çeşitleri mevcut. İstediğiniz kadar üretip size ulaştırmayı görev bilirler. Ve bu hizmeti seve seve, görev aşkıyla yaparlar.
Bir de bizde yaban mersini (likarba) var ki bazı yaylalarda öbek öbek çimenlik gibi olur. Bir de yayla yollarında ağaç şeklinde olanları vardır. O da yayla yollarında gidip gelenlerin dört gözle aradığı ancak nadir bulabildiği bir yabani meyvedir. Yöremizin ürünü olan likarbanın olabildiğince doğal alanlarda insan eli ile yaygınlaştırılması, bu çalışmalar için de özellikle düşünülmesi önemli bir konudur. Likarba çok kaliteli ve yararlı bir meyvedir. Yani mavi yemiş (blueberry) meyvesinin Doğu Karadeniz’de yetişen farklı bir çeşidi. Ağaçta, mayhoş bir tada sahip, yaprağı dahi yenilebilen, bize yani yöremize has bu mavi yemişin özel bir çeşididir.
Karadeniz Bölgesi’ndeki doğal asitli topraklarda mükemmel performans gösterir bu yemiş. Türkiye’de doğal olarak yetiştiği alanlar çoğunlukla Karadeniz Bölgesi’ndedir. Rize’de “likapa, yer likapası, dal likapası, kaskanaka, çela, ançela”; Trabzon’da “ligarba, likarba, lifor, lifos”; Artvin’de “motsvi, morsvi, merhauk”; Ordu ve Giresun’da “çalı çileği, çakıl çileği, çakal çileği”; Ardahan’da “göğen, hatta çay üzümü, çoban üzümü veya ayı üzümü” olarak tanınan yabani tipleri mevcuttur.
Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Samsun, Sinop, Kastamonu, Zonguldak, Bolu, Bartın, Düzce, Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Kırklareli, Bursa, Balıkesir ve Ardahan illerindeki çok özel ve sınırlı alanlarda yetişmekte olan bu meyve, dünyada “blueberry” olarak tanınan ve kültürü yapılan bir meyvedir. Mavi renginden dolayı “mavi yemiş” denilmektedir.
Mavi yemiş meyve fidanı, fidan satan firmaların çoğunda bulunan ve rahatlıkla temin edilip dikimi yapılabilecek kadar yaygın bir yaygın bir fidandır. İlgilenenlere duyurulur.
Diğer örnekler olarak Rize’nin meşhur mandalinasını, kış armudunu ve kış üzümü gibi meyvelerini sayabiliriz. Bir de zaten her hanede olması gereken kiraz, elma, armut, ayva, erik, (bölgemizin meyvesi olan) karayemiş (erkenci ve geç olan çeşitleri mevcut), vişne, incirin birkaç çeşidi (taban inciri, sarı lop incir, Bursa’nın siyah inciri, Horasan inciri gibi meyveler de mevcut. (İncir ile ilgili olarak Aydın Erbeyli İncir Araştırma Merkezinden yardım alınabilir.) Türkiye’de incirin 375 civarında çeşidi mevcuttur.
Sürmene ilçemizde yabanisi bolca bulunan ve severek tükettiğimiz ahududuya da ayrı bir parantez açmaya ihtiyaç var.
İlçemizde meyveciliği yaygınlaştırma işlemi değişik meyvelerle sürdürülürse, Sürmene’nin tamamı beş on sene içinde meyvesi en bol örnek ilçelerden biri olur ve diğer ilçelerin imrenerek baktığı bir ilçe hâline gelir. Bunlara ilâve olarak bir de meyve kampanyası ile her meyvenin değişik çeşitleri bu kapsama alınabilir. Değişik zamanlarda yetişen meyve çeşitlerine de dikkat etmek gerekir. Böyle bir yol denenirse, Sürmene her mevsim meyvesi bol bir ilçe olur.
Bir de meyve seçiminde her dönem yenilebilen can eriği, papaz eriği, yenidünya ve ilçemizde pek de yaygın olmayan kayısı çeşitlerine ayrı bir önem vermek gerekir. Saklaması kolay olan kabuklu meyvelerden ceviz ve kestane de Sürmene için büyük bir kazanç olacaktır.
Yaylalarda yeni mantar alanları oluşturmak
Yaylalarımızdaki uzak alanlarda, küçük küçük yetiştikleri alanların çimeninin rengi de farklı olan (koyu yeşil) yerlerde oluşan mantar (daha ziyade çayır mantarı) bölgelerinde mevsiminde mantar çıkar. Herkes yetişen bu mantarları (bizdeki ismi ile “guvaga”) toplamayı ve yemeyi çok sever. Özellikle içine tuz koyup közde pişirerek kebap yapmaya bayılırız. Yaygınlaştırılabilirse bu lezzetin de turizme kazandırılması gerekir.
Büyük şehirlerde kültür mantarcılığı çok yaygın. Sağlık için de kültür mantarcılığı özellikle tavsiye ediliyor. Kilo aldırmaması nedeni ile oldukça ilgi görüyor ve seviliyor.
“Guvaga”, bizim yaylalarda doğal olarak yetişen ve yenilebilen nadir ürünlerden biri. Mantarın yaylalarımızda yetişme alanlarını kültür mantarı gibi insan eli ile artırmak, hatta yaylalarda her evin bahçesinde yetiştirmek acaba mümkün değil mi? Bunun için kültür mantarı yetiştiriciliği yapan insanlardan, bu alanlarda araştırma yapan kıymetli akademisyenlerimizden ve kültür mantarı yetiştiriciliği kursları veren kurum ve kuruluşlardan yardım almak mümkün değil mi?
Mantarın ilmini yapan insanlar var. Örnek olarak Prof. Dr. Fahrettin Gücin’i vermek mümkün. Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocamız mantar hususunda bir uzman. Onun değerli fikirlerinden istifade edilebilir (fgucin@fatih.edu.tr). (Elbette başka uzmanlar da vardır. Hangisinden yardım alınabilirse ondan istifade etmek gerekir. Bu ismi, hemşehrimiz, Uludağ Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Sürmen ağabeyimizden aldım.)
Avrupa’da “doğal mantar avcılığı” denen turlarla mantar toplama turları yapılmaktadır. Bu ve benzeri turizm turları bizde de yapılabilir. Ancak mantarı yaygınlaştırabilir ve turizme kazandırabilirsek bu önemli bir işe yaramış olur.
Bunların dışında, yaylalarımızda yabani olarak yetişip yenildiğini bildiğimiz pek meyve sebzeleri hatırlamıyorum. Benim bilmediğim başka meyve ve sebzeler olabilir. Ancak bizde en bilineni burada andıklarım. Bunları da bulup tüketmek her babayiğide her zaman nasip olmuyor. Mevcudu çok az.
Bir de bizim yaylalarımızda var olup da değerini hiç bilemediğimiz yabani bitkilerden biri devedikeni. Devedikeni, dünyada “karaciğer ilacı” olarak bilinen en iyi yabani bitkidir. Doğal marketlerde karaciğer ilacı istediğinizde size devedikeni hapı verirler. Bizse yaylalarda onlarla sadece oynar, değnekle kafalarını uçurmaktan büyük zevk alırdık. Devedikeni ile ilgili yapılacak en iyi işlerden biri, pembe çiçek açan o kafaları toplayıp kurutarak çay demlerken, çayın demlendiği bölüme değil de sıcak su kısmına onlardan birkaç tanesini koyup demlenmesini sağlamak. Zira içeceğimiz o çayı, sağlığımızı ve bağışıklık sistemimizi kuvvetlendiren bir içeceğe dönüştürmek mümkün.
Ayrıca bizim fındık bahçelerimizde yabanisi olan ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da Türkiye’ye tanıttığı “altın çilek” var. O da bölgemiz için çok iyi bir örnek meyvedir.
Karadeniz Bölgesi’ndeki doğal asitli topraklarda mükemmel performans gösterir bu yemiş. Türkiye’de doğal olarak yetiştiği alanlar çoğunlukla Karadeniz Bölgesi’ndedir. Rize’de “likapa, yer likapası, dal likapası, kaskanaka, çela, ançela”; Trabzon’da “ligarba, likarba, lifor, lifos”; Artvin’de “motsvi, morsvi, merhauk”; Ordu ve Giresun’da “çalı çileği, çakıl çileği, çakal çileği”; Ardahan’da “göğen, hatta çay üzümü, çoban üzümü veya ayı üzümü” olarak tanınan yabani tipleri mevcuttur.
Çevre il ve ilçelerde yenen yabani sebze ve meyvelerin de araştırılması gerekiyor
Çevre il ve ilçelerimizde kısa bir araştırma ile Sürmene’de yenilmeyen ve bilinmeyen onlarca yenilebilecek sebze çeşidi tespit etmemiz uzun sürmeyecektir. Tabiî bunu ilmî kariyeri olan insanlarla birlikte yapmak çok daha verimli ve sağlıklı olur.
Zamanla bu araştırmamız, ülkemizin diğer bölgelerine, daha sonra da yakın ülkelere kadar uzanabilir. Böyle bir çalışma kısa zamanda sofralarımıza sağlıklı ve özgün ürünlerin gelmesine vesile olacaktır.
Bir örnek vermek gerekirse, Ordu ve Giresun’da turşusu yapılan, “kaldirik” dedikleri yabani bir bitki var. Sağ olsunlar, Ordulu arkadaşlar ve dostlarımız vasıtasıyla Ankara’da müşerref olup tatma imkânı bulduk. Çok güzel. Ancak bu bitki Sürmene’de veya civarında var mı, yok mu, bilmiyoruz. Bu ve benzeri bitkilerin kim bilir nicesinden mahrumuz.
Diğer bir örnek olarak bölgemizde yer gök neredeyse “kara mürver”. Ancak ne kara mürveri tanıyor, ne de hangi işe yaradığını biliyoruz. Rabbimin verdiği bu nimet her yıl binlerce ton kendiliğinden oluyor, büyüyor, sonra çürüyüp heba olup gidiyor. Yanlış kullanıma vesile olmamak için detaylı bilgi veremiyorum ancak ziraat fakültelerimizdeki kıymetli akademisyenlerimizle irtibata geçersek bölge olarak müthiş bir ekonomik kaynağı bölge ekonomimize kazandırabiliriz.
Bölgemizde bulunan cins meyvelerin tespit edilerek çoğaltılması şart!
“Araştırma” denince aklıma bir de ilçemizde ve ilimizde bölgesel olarak, yetişen her meyvenin değişik çeşitlerinin de tespit edilmesi gerektiğidir. Koruma altına alınıp aşılama yöntemleri ile çoğaltılması, kaybolmalarına fırsat verilmemesi gerekir.
Örnek vermek gerekirse, bir zamanlar bizde de var olan Mayıs ayı armudu... Mayıs ayı armudu ağacından bizim bahçemizde iki adet vardı. Ömürlerini tamamlayana kadar onlardan çoğaltma imkânımız olmadı. Şimdi bizde o meyveden hiç yok.
Mayıs ayı armudunun çok lezzetli bir meyve olduğuna tadanlar şahittir. Bizde yine çok sulu ve sert bir elma vardı, yine onun da akıbeti Mayıs ayı armudu gibi oldu. Çok özel bir elmaydı. O elmayı bir daha bulabilir miyim, bilmiyorum.
Bunun gibi, bölgemizin çok güzel meyveleri var ve bu meyveler, bizim bahçedeki meyvelerin akıbetine uğrama ihtimâli ile karşı karşıya. Bu tespitler yapılıp çoğaltılarak ağaçların, otların ve sebzelerin kaybolması engellenmeli, yöremizin yüzyıllardır var olan değişik lezzetteki öz meyveleri kazanç hâline getirilmeli. Bölge turizmi geliştirilmeye çalışılıyor, buna en büyük hazırlıklardan biri de bu meyvelerin tespit edilip yaygınlaştırılması olacaktır.
Bölgemiz insanı ne yazık ki meyve ağaçlarını yaşlandığı ve dalları kırıldığı düşüncesiyle dibinden kesip atıyor. Bu her yönü ile yanlış bir uygulama. Öncelikle bir meyve ağacı aşılama yöntemi ile çoğaltılmadan asla kesilip atılmamalı. Bir diğer durum ise, yaşlanan meyve ağaçları dibinden değil, bir buçuk iki metre yukarıdan, ilkbaharda ağaçlar yaprak açmaya başlamadan kesilmeli. Kesim yanlama şekilde yapılmalı ki kesilen kısım üzerinde su tutmasın. Ayrıca ilâve olarak, “sutut” diye bilinen bir boya çeşidi var, onunla iki üç defa boyanmalı. Zira Karadeniz bölgemiz çok yağmurlu olduğu için meyve ağacının içe doğru çürümesi engellenmeli. Bu işlemi yaptığınız yıl o meyve ağacı her tarafından yeni ve taze sürgünler verecektir. Bu sürgünleri de güzelce budayıp şekillendirecek olursak o güzelim yaşlı meyve ağacını yenileme ve yeniden verim alma imkânı olacak hâle getirmiş oluruz. Her yeni sürgün, çok daha kaliteli ve lezzetli meyve verecektir. Bu sürgünler ilk yıl meyve vermez, fakat ikinci yıldan itibaren çok daha güzel meyveler alınır, emin olun.
Karadeniz Bölgesi, turizm olarak gelişmekte olan bir bölge. Ancak Akdeniz’de yapılan turlar gibi Karadeniz’de de turlar düzenleyen acenteler veya bireysel girişimler mevcut değil. Belki şu an için bu ekonomik bir fırsat olarak görülmeyebilir, ancak turizm yönünden gelişim sağlamak isteyen bir bölgede denizi ihmâl etmek akıllıca bir iş olamaz.
Yayla yollarının meyve ağaçları ile donatılması önemli
Sürmene’nin yayla yollarının, özel mülk veya devlet arazisi diye ayırt edilmeden sağlı sollu şekilde bir proje dâhilinde, yetişebilen her çeşitten meyve ağaçları ile süslenmesi çok önemli icraat olacaktır. Meyve ağacı nerelere kadar olabiliyorsa oralara kadar dikilmesi hem yayla turizmi, hem de her dönem yayla yolculuğu yapan insanlarımız için çok büyük bir nimet olur.
Şöyle bir hayâl edin yaylaya çıkarken yol kenarlarının çeşit çeşit meyve ağaçları ile süslü olduğunu, bu hayâlin gerçeğe dönüşmesi hiç de zor değil. Plân, program ve biraz da gayret şart! Rabbim bütün başarıları insanların gayretlerinin arkasına saklamıştır. Gayret eden başarır.
Denizde turizm gezintisi için özgün bir tasarım
Çamburnu’nda yapılan gemi ve tekne üretiminden hepimiz gurur duyuyoruz. Ancak memlekete gidip de çocuklarımızı denizde gezdirmek istediğimizde bunu yapma imkânı yok. Denizden Sürmene’yi seyretme imkânımız bulunmuyor. Sürmene’de sadece bu iş için tasarlanmış bir deniz aracı da yok.
Karadeniz Bölgesi, turizm olarak gelişmekte olan bir bölge. Ancak Akdeniz’de yapılan turlar gibi Karadeniz’de de turlar düzenleyen acenteler veya bireysel girişimler mevcut değil. Belki şu an için bu ekonomik bir fırsat olarak görülmeyebilir, ancak turizm yönünden gelişim sağlamak isteyen bir bölgede denizi ihmâl etmek akıllıca bir iş olamaz.
Bu iş için Sürmene Belediyesi, belki Turizm Bakanlığı’nın desteğini de alabilir. Sadece insan gezdirmek için tasarlanan ve sadece birkaç adet olan deniz araçlarının Çamburnu’nda üretilmesi ve öncelikle Sürmene ve çevresinde kullanılması mümkün değil midir? Belediye bir süre bunu kâr amacı gütmeden yapar, bu işin taliplisi çıkınca da hemen ona devrederse, zamanla yeni girişimciler ortaya çıkabilir.
Birinin buna öncülük etmesi gerek. Bu da şu an için şahısların yapacağı bir şey değil. Bölgedeki herhangi bir il veya ilçe, önünde sonunda, öyle ya da böyle bunu yapacaktır. Bu üretim ve işletme Sürmene’den daha çok hiçbir ilçeye yakışmaz. Ortaya bir örnek konulursa, Karadeniz’de diğer iller veya ilçelerde de bu işe soyunan insanlar çıkacaktır.
Bu iş için düşünülen araç, Çamburnu’nda, alaylı şekilde üretim yapan ustalar ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Gemi İnşaatı ve Makineleri Bölümü ve yine aynı fakültenin Deniz Ulaştırma İşletme Bölümü işbirliği ile yapılabilir. Ayrıca Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesine bir “Deniz Araçları Tasarımı Bölümü” açmak da çok yakışır diye düşünüyorum.
Bir de naçizane, Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi Başkanlığı’na sitemim olacak müsaadenizle…
İlçemizin Çamburnu bölgesindeki tersanelerde orta ölçekli gemiler ve tekneler yapıldığı, yanılmıyorsam bütün Türkiye’nin bilgisi dâhilindedir. 1980 Darbesi’nde Sürmeneli ustaların, Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e, “Bize imkân ve fırsat verin, denizaltı dâhil, istediğiniz her türlü gemiyi yapalım” dediklerini biliyoruz. O zaman bu teklifle hiç ilgilenilmedi ve bir karşılık da verilmedi. Ancak böyle muazzam bir potansiyel neden Millî Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi Başkanlığı tarafından bugün değerlendirilmiyor, anlamak mümkün değil. Bu bölgenin bu müthiş potansiyeli değerlendirilirse, deniz araçları yönünden çok özgün savunma sanayii araçlarının ülkemize kazandırılacağı aşikârdır. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi Başkanlığımıza teklifimizdir. KTÜ Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesinin de ilçemizde bulunması bu yönden büyük bir nimettir.
Allah’a emanet olun, kalın sağlıcakla...