Suriye pastası

Kimsenin şüphesi olmasın ki, Suriye’de uzun yıllardır zulme uğrayan halk Türkiye âşığıdır. Çünkü Suriye’deki pastadan en büyük payı alma kavgasında binlerce insanı yerinden eden ve binlercesini katleden öbeklerin karşısında bir tek Türkiye, halka ait olanı daima halka vermiş ve vaat etmiştir. Ve bugün, özgürleştirilen bölgeler, terörden arındırılan şehirler birilerini rahatsız ediyorsa bilinmeli ki, pastadan aldığı pay eksilmiş ya da tamamen elinden gitmiştir. Fakat Suriye bir pastaysa bütünüyle halka aittir.

YILLARDIR zulme uğrayan Suriyeliler, Suriye’nin gerçek sahipleri evlerine dönüyor. Adım adım PKK/PYD elindeki bölgeler temizleniyor. Suriye Millî Ordusu ve muhalif gruplar, Rejim’in ve çeşitli terör gruplarının işgal ettiği toprakları arındırıyor. 

Bugüne gelene dek TSK’nın Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyonlar, sınırımızda bir terör devleti kurulması önünde en büyük engeldi. Türk askerinin güney sınırımızda gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve benzeri harekâtlar olmasaydı, Suriye’nin kuzeyinde çoktandır bir terör koridorunun inşâsı tamamlanmış olacaktı ve bu yolla İsrail ve ABD’nin, sözde Kürt devleti kurulması yönünde pazarladıkları “Büyük İsrail Projesi” için de en büyük adımlar atılmış olacaktı. 

Türk Devleti her zaman Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olmuştur. Bu yolda da sınır güvenliğini ihlâl eden oluşumlara müdahale ederken Suriye topraklarında istikrarsızlığa neden olacak en ufak bir hamle yapmamıştır. Fakat Türkiye dışında hiçbir aktör yok ki Suriye’nin barış ve bütünlük içinde var olmasını istesin. Suriye Rejimi başta olmak üzere, Rejim’e karşı olduğunu beyan eden ABD de burada terör devletçiklerinin kurulması yolunda adımlar atmakta, İran ve İsrail de Suriye’yi parçalama, terör gruplarına alan açma gayesine hizmet etmekte ve Rusya’nın da -zaman zaman Türkiye’nin baskısıyla Rejime’e karşı bazı kararlar alınmasında rol oynasa da- bu topraklardaki Sünnî Müslüman katliamında parmak izleri bulunmaktadır. 

Şimdi İdlib’de Türk Lirası’nın kullanılıyor olması, Halep Kalesi’ne Türk bayrağının asılması, terörden kurtarılan sair bölgelerde de aynı manzaraların görülüyor olması, zaten uzun yıllardır Türkiye’nin savunduğu terörsüz Suriye, istikrar ve toprak bütünlüğü gayretinin bir yansımasıdır. 

Kimi zorla, zorbalıkla işgal eder, kimi de insanı savunur, yaşamı inşâ etmek için bütün unsurlarını harekete geçirir ve tarihin, coğrafyanın mühürlediği aidiyet ile sınırları, gönül bağlarıyla birbirine bağlar.

Sözün tamamını söylemeye gerek yok. Şimdilik…

Fakat tarihî ve coğrafî bir gerçekliktir ki Halep, Münbiç gibi bölgelerde Türkmen nüfusu Osmanlı’dan beri fazladır. Bu topraklarda Osmanlı’dan bu yana Türkmen, Kürt, Çerkes, Arap bir arada huzur içinde yaşamıştır. 

ABD, İsrail, İran, Rusya, çeşitli Avrupa ülkeleri ve Suriye Rejimi eliyle birer terör mahalline dönüştürülen tüm Suriye toprakları, TSK destekli SMO ve farklı muhalif gruplar eliyle nihayet birer birer özgürleştiriliyor. Her bir şehir ve hatta çöl kumları bile PKK/PYD, KCK, DEAŞ ve uzantıları olan çeşitli terör örgütleri tarafından işgal edilirken, kalelere, resmî binalara, hastanelere, havaalanlarına terör gruplarının paçavra bayrakları asılırken, uzun yıllardır Suriye’de kendi insanını öldüren, göçe zorlayan, yaşama hakkını insanların elinden alan bir Rejim, Suriye’de terör örgütlerinin yuvalanmasına göz yumarken neden Türk devleti dışında kimse “Suriye’nin toprak bütünlüğü” kaygısından ya da “mezhepler arası çatışmaların vahametinden” bahsetme gereği duymuyordu? Öldürülen Sünnîler olunca kimse “mezhepçi” olarak yaftalanmaz ama Sünnîlerin “mezhepçi” olarak etiketlenip huzuru bozan kategoride yoklamaya alınması için “ölmemeleri” yeter şarttır. 

Şöyle bir dünyaya göz atın! Nerede Sünnîler öldürülmeye karşı çıkıp kendi topraklarını savunmaya kalkarsa orada bir terör örgütü olmakla ve mezhepler arası düşmanlık çıkarmakla itham edilir.

Suriye’de olan şey bugüne kadar Sünnîlerin öldürülmesi, sürgün edilmesi ve zulümle, işkenceyle bütün insanî haklardan mahrum edilmesiydi. Suriye’de olan şey bugüne kadar, ABD’nin bölge bölge yuvalanması, her yere üslerini yerleştirmesiydi. İran’ın bölge bölge katliam yapması, İsrail’in büyümek için terör koridorlarını desteklemesi, Rusya’nın burada kıyım yapmasıydı. Türkiye’de temizlenen teröristin, Suriye’nin bölük pörçük topraklarında saltanat kurmasıydı. Suriye zaten parça parçaydı. Suriye’de kim toprak bütünlüğünden bahsedebilir ki? TSK tüm sınır ötesi operasyonlarda Suriye’nin bütünlüğünü bozmadan, halka tek bir zarar vermeden, sadece terör oluşumlarının sınırımıza yuvalanmasını engelleyecek harekâtlar gerçekleştirdi. Bu sayede halka ait olan yeniden halka verildi. Zira insanların zeytin bahçeleri, evleri, toprakları ve dahi eşyaları bile uzun zamandır terör grupları tarafından çalınmakta, yağmalanmaktaydı. 

Şimdi de halkın olan halka verilirken, Türkmenler, Araplar topraklarına kavuşurken, sınır ülkelerde ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde mülteci ve sığınmacı olarak yaşamaya zorlanan Suriye’nin yerlisi olan insanlar vatana dönüş için gün sayarken ve tüm bu onurlu mücadelede Türkiye’nin gölgesi hissedilirken bundan rahatsız olanların desteklediği vaziyet sanırım terör grupları tarafından parça parça edilmiş bir Suriye olsa gerek, diye de insanın aklına gelmiyor değil!

“Buralar Kimin? Yusufça” adlı romanımda da bahsettiğim gibi, “Suriye’de dünyanın kanlı eli vardı”. Ve kimsenin şüphesi olmasın ki, Suriye’de uzun yıllardır zulme uğrayan halk Türkiye âşığıdır. Çünkü Suriye’deki pastadan en büyük payı alma kavgasında binlerce insanı yerinden eden ve binlercesini katleden öbeklerin karşısında bir tek Türkiye, halka ait olanı daima halka vermiş ve vaat etmiştir. Ve bugün, özgürleştirilen bölgeler, terörden arındırılan şehirler birilerini rahatsız ediyorsa bilinmeli ki, pastadan aldığı pay eksilmiş ya da tamamen elinden gitmiştir. Fakat Suriye bir pastaysa bütünüyle halka aittir.