Suriye için “Devlet” mi, “Rejim” mi? - Tarih zindanında Suriye -

Sadece Anadolu değil, Osmanlı coğrafyasında ilân edilen tüm ülkeler (Suriye, Lübnan, Filistin, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Katar, Birleşik Arap Emirliği, Tunus, Libya, Fas, Cezayir ve hatta Mısır) sadece ve sadece bir REJİM-SİSTEM idiler. Bütün bu ülkeler DEVLETSİZ-MİLLETSİZ idiler. Çünkü bu ülkeler eğer “Devlet” ve “Millet” olmak adına geriye doğru tarihlerini gerekçe gösterseler, 600 yıl karşılarına Osmanlı Devleti ve Milleti çıkacaktı.

HALKLARIN geleceği “masa”ya yatırıldığında, masanın dört ayağı vardır: Devlet, Millet, Rejim, Sistem…

Suriye masada… Fakat bu masanın dört ayağı yok. Devlet, Millet, Rejim ve Sistem yok! Yani Suriye halkı devletsiz, milletsiz, rejimsiz ve sistemsiz…

Devlet, yüzlerce yıllık birikimle oluşmuş askerî, bürokratik, malî, diplomatik gibi unsurları olan “siyasî etki alanı” haritası olan “gelenekli otorite”dir. Suriye, Osmanlı dağıldıktan sonra İngilizlerin ve Fransızların ortaya çıkardığı “türedi” bir ülkedir. Çünkü Suriye halkı bir “Devlet” tarihi yazmak istese geriye doğru yüzlerce yıl “Osmanlı Devleti” ile anılmak durumunda ve hafızasının büyük bölümü de bu tarihten oluşuyor.

Millet, tarihî yürüyüşte bir ufka, vizyona doğru farklı dinlerin, dillerin, ırkların, kültürel-demografik dokuların “birlikte yaşama ve hareket etme” kabiliyeti ve sosyolojisidir.

Meselâ “Osmanlı” hem Devlet hem Millet idi. Dolayısıyla Suriye’deki Arapların, Türkmenlerin ve Kürtlerin birlikte tarihî bir yürüyüşe çıkması için gerekli “Bir zamanlar beraberdik!” duygusunun bile “külleri” yine Anadolu Müslümanlarıyla beraber yaşanmışlıklardır. O nedenle “Esad’ın gidişi, çözümün yarısıdır!” psikolojisi, bir “algı hatası/ sapması” olacaktır. Çünkü Esad’ın gidişi, çözüm için alınacak mesafenin yarısı değildir. Belki yeni bir sayfa açmak, ortamının önünü açmıştır.

Yüzyılı aşkındır bu toprakları da sadece Rejim-Sistem ayaklarına indirgemeye çalışan Osmanlı düşmanlığı üzerinden bu halkı Devletsiz-Milletsiz bırakmak isteyenlerin darbeleri, operasyonları, halkın seçtiklerini asmayı programına almış süreçleri devam ediyorken, acaba Türkiye hangi güçle, enerjiyle Suriye’nin dört ayağına “katkı” sunacak?

Suriye halkı Esad sonrası Devletsiz, Milletsiz, Rejimsiz ve Sistemsiz hâldeler

Dolayısıyla Suriye halkı için “Devlet” ve “Millet” olmak, çok ama çok uzun bir süre alacak ve çaba gerektirecektir. Geriye masanın diğer iki ayağı kaldı: Rejim ve Sistem…

Evet, an itibariyle Suriye halkının en acil bir Rejim’e ve Sistem’e ihtiyacı var.

Rejim, bir yönetme, yönetilme biçimidir. Meselâ “Cumhuriyet” bir rejimdir, halkın yönetimi demektir. Osmanlı döneminde rejim “Cumhuriyet” değildi. Bir ailenin (Osmanlı ailesinin) mutlak yönetimine dayanan “Sultanlık/ Saray” rejimiydi.

Cumhuriyet’in ilânının 100. yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yeni rejimin 100. Yılını kutluyoruz. Devletin 100. Yılını kutlamıyoruz. Çünkü Türk Devleti bin yıldır bu topraklarda var!” cümlesi de Devlet ve Rejim arasındaki farkı betimlemektedir.

Bu bağlamda Suriye halkının rejim tercihinin “Cumhuriyet” olacağı çok açık. Ancak Türkiye’de bile yüz yıldır adı “Cumhuriyet” olan rejimin gerçekten halkın iradesinin hâkim olduğu bir rejim olması noktasında birçok sorun yaşanmıştır. Yani kâğıt üstünde “Cumhuriyet” olsa da sahada rejimin oturması zaman ve çaba gerektiriyor. Dolayısıyla Suriye halkının Rejim konusunda da önünde uzun ve yorucu bir yol var.

Bir de “Sistem” var inşâ edilmesi gereken... Yasama, yürütme ve yargının birbiriyle etkileşimini dizayn eden sitem… Meselâ “Başkanlık, Yarıbaşkanlık, Parlamenter” birer sistem örneğidir. Nitekim Türkiye de referandum ile “Parlamenter Sistem”den “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”ne geçti.

Evet, halklar bağımsız, etkin, güçlü bir gelecek istiyorlarsa, mutlaka Devlet, Millet, Rejim, Sistem ayakları üzerine oturmuş bir gelecek masasına sahip olmak durumdalar. Ancak daha önce belirttiğimiz gibi Suriye halkı Esad sonrası Devletsiz, Milletsiz, Rejimsiz ve Sistemsiz hâldeler.



Küresel güçler, Osmanlı ve ona isyan etmeye ikna ettikleri tüm halkları “Devletsiz” ve “Milletsiz” bırakmak noktasında büyük başarılar elde ettiler.


Bütün bu ülkeler Devletsiz-Milletsiz idiler

Peki, Suriyeliler, söz konusu gelecek masasının ayaklarını inşâ edebilecekler mi? 

Çok ama çok zor… Çünkü Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri (İngiltere-ABD), Osmanlıyı ve etki alanını paramparça yaptıktan sonra Anadolu başta olmak üzere coğrafyanın tamamında bütün halkları Devletsiz, Milletsiz, Rejimsiz ve Sistemsiz bırakmak adına birçok operasyon yürüttüler ve sonuç aldılar. Bunun için iki yöntem/ yol tuttular…

Birincisi, halkların devlet hafızasını yok etmek, Osmanlı’ya dair her şeyle bağını koparmak… Böylelikle “Devletsizlik” projesi işlemiş olacaktı. Halkların birlikte inşâ ettiği devlet, artık halklara yabancılaşacaktı.

İkincisi, din, dil, ırk, kültür, mezhep, meşrep farkı bizzat Millet olmanın unsurları iken, artık öteki -şeytanlaştırılmış- olağan şüpheli kılınacak şekilde farklılıklar birbirlerine hem yabancılaştırılacak hem de düşmanlaştırılacaktı.

Küresel güçler, Osmanlı ve ona isyan etmeye ikna ettikleri tüm halkları “Devletsiz” ve “Milletsiz” bırakmak noktasında büyük başarılar elde ettiler.

Anadolu topraklarında direniş gösteren, “Millî Kurtuluş” için büyük bedeller ödeyen Anadolu Müslümanlarını bile “Devletsiz” ve “Milletsiz” kalması için yürütülen projeler çok ciddi mesafeler aldı.

Küresel güçler, Devlet ve Millet ayaklarını keserek hayat-gelecek masasının iki ayağını koparmış oldular. Kurtuluş Savaşı sonrası “masaya oturmak” adına (Lozan’a) gidildiğinde, masanın sadece iki ayağı vardı: Rejim ve Sistem...

Yani Devlet ve Millet ayakları kopuk halk olarak geriye tek çözüm kalıyordu bizler için: Bir rejime ve sisteme karar vermek… Nitekim rejim olarak “Cumhuriyet”i, Sistem olarak da demokrasi zeminli “Parlamenter Sistem”i kabul ettik.

Yani Cumhuriyet’i kurarken artık Rejim-Sistem ayaklarımız vardı. Peki ya Devlet ve Millet!?

Çünkü Devletin ve Milletin tanımına göre Osmanlı’ya sahip çıkmak zorundaydık. Fakat bir kesim (kendilerine Kemalist diyenler) bizi sırf Osmanlı düşmanlıkları sebebiyle hızla Devletsizliğe ve Milletsizliğe sürüklediler. Hatta ne yaptıklarını bildiklerinden “Biz sıfırdan Devlet olacağız. Bu devletin Osmanlı ile hiçbir bağı olmayacak!” dediler. Zaten Millet olmaya niyetleri de hiç yoktu. “Sadece bir ırka dayalı Ulus olacağız!” projesini işlediler.

Üstelik Rejim ve sistem sahibi olsak da, bir de bu rejimin ve sistemin sahibi, bekçisi olduklarını iddia ederek darbelerle, operasyonlarla halkı ezdiler.

Bu şu demekti: “Sizin ufkunuz, bilinciniz, beklentiniz artık sadece Rejim ve Sistem ile sınırlı olsun. Siz sadece Rejiminizi ve Sisteminizi ayakta tutmaya çalışın! Osmanlı dönemindeki ‘Devlet’ ve ‘Millet’ ile sizin bir bağınız yok!”

Nitekim sadece Anadolu değil, Osmanlı coğrafyasında ilân edilen tüm ülkeler (Suriye, Lübnan, Filistin, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Katar, Birleşik Arap Emirliği, Tunus, Libya, Fas, Cezayir ve hatta Mısır) sadece ve sadece bir REJİM-SİSTEM idiler. Bütün bu ülkeler DEVLETSİZ-MİLLETSİZ idiler. Çünkü bu ülkeler eğer “Devlet” ve “Millet” olmak adına geriye doğru tarihlerini gerekçe gösterseler, 600 yıl karşılarına Osmanlı Devleti ve Milleti çıkacaktı.

O zaman bütün bu ülkelerin önünde yeni bir masa vardı. Ülkeler “sıfırdan/ yeniden” kendilerine bir Devlet-Millet oluşturmak durumundaydılar. Ayrıca Rejim-Sistem ihdas etmek durumundaydılar.

Devlet ve Millet olma vasfımız duruyorsa, var olduğunu düşünmeliyiz. Herkes elinden geleni yapmalı. Çünkü Suriye’deki her gelişme artık “Türkiye Yüzyılı” vizyonuna yönelmiş Türkiye’yi etkileyecektir. Hatta diyebiliriz ki, “Suriye Birinci Yüzyılı”, “Türkiye Yüzyılı” ile “kaderdaş” olmuştur…

Suriye halkı bu dört ayağı yeniden nasıl inşâ edecek?

Tekrar Suriye’ye dönecek olursak… 

Suriye halkı Osmanlı sonrası Devletsiz ve Milletsiz kaldı. Rejim olarak da Diktatör bir Aile/ Kraliyet rejimi ve sistem olarak da BAAS rejimini kurdular. Dünya “Cumhuriyet” rejimi ve Sistemler Demokrasi üzere (Başkanlık-Yarı Başkanlık-Parlamenter) kurulurken, Suriye’de Kraliyet-BAAS kuruldu. Zulüm üzere ve dışa bağımlı oldu. Halkına da baskı yaptı...

Gelinen nokta nedir? Suriye’de rejim de sistem de çöktü! Suriye halkı, an itibariyle DEVLETSİZ, MİLLETSİZ, REJİMSİZ ve SİSTEMSİZ… Yani masanın dört ayağı da yok!

Suriye halkının geleceği noktasında bu dört ana unsurun yeniden inşâ edilmesi gerekiyor. 

Peki, Suriye halkı bu dört ayağı yeniden nasıl inşâ edecek? Masası, kendi masası olabilecek mi? Türkiye’nin de an itibariyle Devletsiz, Milletsiz, Rejimsiz, Sistemsiz bir “Komşu Halklar”ı var!

Suriye Birinci Yüzyılı”, “Türkiye Yüzyılı” ile “kaderdaş” olmuştur

Peki, Türkiye Suriye’de ne yapacak? Bu dört alanda ajandasında hangi hazırlıklar var? Kaldı ki Türkiye acaba bu dört unsurunu kendisi, kendi ülkesinde tamamlayabildi mi ki?

Yüzyılı aşkındır bu toprakları da sadece Rejim-Sistem ayaklarına indirgemeye çalışan Osmanlı düşmanlığı üzerinden bu halkı Devletsiz-Milletsiz bırakmak isteyenlerin darbeleri, operasyonları, halkın seçtiklerini asmayı programına almış süreçleri devam ediyorken, acaba Türkiye hangi güçle, enerjiyle Suriye’nin dört ayağına “katkı” sunacak?

Yoksa Türkiye sadece PKK/ PYD sebebiyle “Güvenlik-İstihbarat” ile sınırlı Suriye’yi kendisi için bir güvenlik koridoru kılmakla mı yetinecek? 

Yok eğer Suriye halkının da Devlet-Millet-Rejim-Sistem sahibi olmasını istiyorsa, bunlara sahip bir komşu olsun istiyorsa, o zaman bu dört konuda bir ajandası/ ajandaları olmalı…

(Hani deniliyor ya, “Uzun süren hazırlık sonrası 12 günde Şam’a girildi”. O zaman bu dört unsurlarla ilgili de yıllardır hazırlık yapılıyor olsa gerek! Değil mi?)

Hadi diyelim, Suriye halkı Rejim olarak Cumhuriyet’i seçti. Hadi diyelim, Sistem olarak da demokrasi üzere Parlamenter sistem dedi. Böylelikle Suriye’nin aslî unsuru olan tüm etnik gruplar, halklar temsil edildiler ve hatta tekrar iç savaşa girmeden birlikte yola çıktılar...

Peki ya Devlet? Peki ya Millet? Onlar nasıl inşâ edilecek? Baas öncesinden geriye doğru 600 yıl hem Devlet hem Millet olmak adına geçmişleri bizimle aynı! Bizden ayrı nasıl Devlet ve Millet olacaklar? Hadi diyelim, bizle birlikte hareket ettiler… Azerbaycan gibi “İki Devlet, tek Millet!” dediler… Bu nasıl inşâ edilecek? 

Peki sizce, gerçekten Türkiye bu dört alanın her biri için bir ajanda sahibi midir? Eğer varsa, o zaman her bir alan için hangi resmî kurumlarımız, STK’larımız, uzmanlarımız hangi hazırlıklar içindeler?

Esad’ın gidişinin kutlamaları dışında ekranda bu dört alanla ilgili konuşan birine rastladınız mı? Ekranlara yansımayan, perde arkasında hummalı bir çalışma var mıdır?

Devlet ve Millet olma vasfımız duruyorsa, var olduğunu düşünmeliyiz. Herkes elinden geleni yapmalı. Çünkü Suriye’deki her gelişme artık “Türkiye Yüzyılı” vizyonuna yönelmiş Türkiye’yi etkileyecektir. Hatta diyebiliriz ki, “Suriye Birinci Yüzyılı”, “Türkiye Yüzyılı” ile “kaderdaş” olmuştur…