Suriye’de ulusal ve küresel meşruiyetin inşâsı: Zorluklar ve tehditler

Başta Batılı ülkeler olmak üzere bazı ülkeler, kendi çıkarları için çeşitli bahaneler üreterek istikrarsızlık ve kaosu besleyebiliyorlar. Ya da bir çelişkiler yumağı içerisinde terörle mücadele kisvesi altında başka terörist grupları destekleyebiliyorlar. Başta ABD olmak üzere Batı dünyasının DEAŞ’la mücadeleyi bahane ederek PKK/YPG terör örgütünü desteklemeleri bunun en önemli göstergelerinden birisidir. Önümüzdeki süreçte benzer yaklaşımlar, şu an geçici hükûmeti oluşturan muhalif grup bileşenlerine yönelik de sergilenebilir.

ORTADOĞU coğrafyasındaki en kanlı rejimlerden biri olan ve 1963’ten bu yana iktidarda kalan Baas rejimi, muhalif grupların çok kısa sürede ülkenin en önemli şehirlerini ele geçirmesi ve son olarak da 8 Aralık’ta Başkent Şam’a girmesiyle birlikte yıkıldı. 

Yarım asırdan fazla zamandır iktidarda olan, baskı ve zulümle özdeşleşen Esed rejimi, ilk olarak 2011 yılında başlayan özgürlük hareketleri ile sarsıldı. Esed, özgürlük taleplerini kanlı bir şekilde bastırmaya çalışınca Suriye’de iç savaş çıktı. Esed rejimi tutunamayacağını anlayınca Rusya ve İran ile iş birliği yaptı. Bunun sonucunda İran, bir takım silahlı grupları Suriye’ye gönderdi. Lübnan’da önemli bir güce sahip olan Hizbullah da Esed rejimine destek verdi. Rusya da Esed rejimine hem silah desteği sağladı hem de uluslararası platformlarda siyasî destek vererek hamilik yaptı. Fakat buna rağmen Esed rejimi başta ülkenin kuzey kesimleri olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde kontrolü kaybetti. Nihayet 13 yıl sonra muhalif grupların başkent Şam’a girmesiyle de Esed rejimi çökmüş oldu. Suriye’de bundan sonrası için olası senaryolar üzerinde kamuoyunda önemli tartışmalar yapılıyor ve mesele çeşitli yönleriyle ele alınıyor.

Parametreler ve ulusal meşruiyetin inşâsı

Esed rejiminin yıkılmasıyla kurulan geçici hükûmet yaptığı açıklamalarla nasıl bir yol izleyeceğine dair çeşitli ip uçları verdi. Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla geçici hükûmet ve Suriye’deki etkin muhalif grupların en önem verdiği konulardan biri “meşruiyet” meselesidir. Muhalif gruplar içerisinde birbirinden farklı etnik ve ideolojik gruplar var. Bunlar arasında iktidarın paylaşımı ve bu grupların ulusal ve uluslararası alandaki meşruiyeti bundan sonraki olası senaryolar ve yol haritası üzerinde belirleyici olacaktır.

Meşruiyetin en önemli saç ayakları: Halk desteği ve temsiliyet

Hiç şüphesiz bir iktidarın en önemli meşruiyet göstergesi, halk desteğidir. Halk desteği olmadan tam anlamıyla meşruiyetin sağlanması mümkün değildir. Muhalif grupların değişik etnik köken ve ideolojik yaklaşımlara sahip olması, halk arasında ve muhalif gruplar içerisinde demokrasi kültürünün henüz yerleşik olmaması gibi nedenlerle topyekûn bir halk desteğini zayıflatan bir unsur olarak görülebilir. Fakat yıllardır zulmün gölgesinde yaşayan, hak ve adalete susamış bir toplumun beklentileri ve bu beklentinin doğru yönetilmesiyle oluşacak kamuoyu desteği ve baskısı da tam tersi bir fırsat olarak görülebilir.

Meşruiyetin en önemli dayanak noktalarından biri ise temsiliyetin geniş bir yapıda olmasıdır. Bir ülkede temsiliyette ne kadar yaygınlık varsa orada meşruiyet o denli güçlü olur. Suriye’de etnik, mezhepsel ve ideolojik çok sayıda grup var. Ayrıca aşiretler de ülkede etkili olabilecek sosyal gruplar arasında yer alıyor.  Bu nedenle Suriye’de geçici hükümet ve sonrasındaki süreçte siyasal temsil, meşruiyetin sağlanması açısından büyük önem taşıyor. Esed rejimine son veren muhalif gruplar, halkın tüm kesimlerinin iktidar ve bileşenleri noktasında temsil edileceği ve bu noktada problem yaşanmayacağı yönünde açıklamalar yapıyor. Ama bunu ne derece başaracaklarını zaman gösterecek.

Meşruiyetin temeli: Adalet ve eşitlik

Meşruiyet konusunda bir diğer unsur da kamu otoritesinin uygulamaların adalet ve eşitlik merkezli olması, adalet ve eşitliği sağlamasıdır. Toplum vicdanında ve hafızasında oluşacak bir adaletsizlik hissiyatı, psikolojik bağları zayıflatacağından meşruiyeti azaltır. Suriye’de oluşan yeni konjektöre yön veren muhalif grupların yaptığı açıklamalar, bu durumu önemsediklerini gösteriyor. 

Meşruiyet olgusunun bir boyutu da küresel ve uluslararası meşruiyettir. Uluslararası meşruiyet bir ülkenin kendi dışındaki ülkeler ve küresel sistemle olan ilişkisini belirleyen en önemli unsurdur. Uluslararası meşruiyetin en önemli unsurlarından biri ülkelerin hukuk sisteminin uluslararası hukuk sistemlerine olan entegrasyonudur. Özellikle demokrasi ve insan hakları hususundaki hukukî düzenlemeler bunun en önemli ayaklarından birisidir. Yeni dönemde Suriye’de yapılacak hukukî düzenlemelerin neler içereceği, anayasanın yapısının nasıl olacağı bu noktada büyük önem arz ediyor. Eğer, süreç içerisinde insanî ve vicdanî değerler ve bunlara yönelik düzenlemeler yeni hukuk sistemine entegre edilebilirse Suriye küllerinden yeniden doğabilir.

Küresel meşruiyetin inşâsı ve parametreler

Bölgesel ve uluslararası güç odaklarının bir ülkedeki iktidar gruplarına yönelik tutumu, küresel meşruiyet açısından son derece önemlidir. Çünkü bölgesel ve küresel ilişkiler ancak ve ancak bu şekilde işlevsellik kazanabilir. Suriye bu noktada bazı handikaplara sahip. Özellikle muhalif gruplar içerisindeki bazı bileşenlerin terörle itham edilme olasılığı, bazı bileşenlerin BM veya Batılı ülkeler tarafından “terörle” ilişkilendirilmeleri ve “terör örgütü” olarak kabul edilmeleri, bu husustaki en önemli handikapların başında gelmektedir.  Ama Suriye’deki yeni kurulan geçici hükûmet ve bileşenlerinin yaptığı açıklamalar ve izlenecek yol haritasına yönelik ortaya konduğu yaklaşımlar, terörle ilişkilendirilen grupların bu handikabın farkında olduklarını ve bunu ortadan kaldırmak için çabaladıklarını gösteriyor.

Batı’nın bahaneleri kaos doğurabilir

Meşruiyet kavramı her ne kadar bu uygulamalara bağlı olsa da en nihayetinde çıkar gruplarının çıkarlarına göre de şekillenebilmektedir. Yani özellikle bazı ülkeler, kendi çıkarları ya da müttefiklerinin çıkarları doğrultusunda temeli olmayan bazı şeyleri bahane edip, bunları birer baskı unsuru olarak kullanabiliyorlar.

Suriye özelinde her ülke farklı farklı yaklaşıma sahip olabilir. Daha doğrusu başta Batılı ülkeler olmak üzere bazı ülkeler, kendi çıkarları için çeşitli bahaneler üreterek istikrarsızlık ve kaosu besleyebiliyorlar. Ya da bir çelişkiler yumağı içerisinde terörle mücadele kisvesi altında başka terörist grupları destekleyebiliyorlar. Başta ABD olmak üzere Batı dünyasının DEAŞ’la mücadeleyi bahane ederek PKK/YPG terör örgütünü desteklemeleri bunun en önemli göstergelerinden birisidir. Önümüzdeki süreçte benzer yaklaşımlar, şu an geçici hükûmeti oluşturan muhalif grup bileşenlerine yönelik de sergilenebilir. Yani bazı ülkeler kendi çıkarları için istikrarsızlık ve kaosu hâkim kılmak için bahanelerin arkasına sığınıp devşirebildikleri gruplarla Suriye’yi kaosa sürükleyebilirler.

Bunu önlemenin en önemli yolu ulusal meşruiyetin demokratik ve insan hakları temelinde sağlanmasıdır. Eğer Suriye’de yeni süreçte iktidara sahip olanlar ve bunların bileşenleri, Suriye halkı nezdinde derin ve geniş bir rıza üretebilirlerse bu durum uluslararası meşruiyetin de sağlanmasını kolaylaştırır.