Suriye’de barışın kapısı aralandı: Masa ve diyalog

Afganistan’da perişan oldular, Libya’da mağlûp oldular, Afrika’dan kovuldular, Irak’ı terk etmek zorunda kaldılar ve Irak’ta PKK terör örgütüne her türlü desteği verdikleri hâlde Türkiye’nin kahraman ordusu karşısında artık inlerinden çıkamaz hâle geldiler. Sözde kalelerini kaybettiler. Tutunacak son nokta ise onlar için Suriye. Burayı da kaybetmek istemeyeceklerdir. Bu çabalar nafile, zira Suriye’de de yok olacaklar!

Suriye-Türkiye iyi komşuluk ilişkilerinde güven ortamı sağlanamadı

911 kilometrelik kara sınırı bulunan iki komşu ülkenin, Türkiye ile Suriye’nin arası, tarihsel süreçte genellikle gergin geçmiştir. Maalesef Suriye ile Türkiye, iyi komşuluk ilişkilerinde güven ve anlayış birliği sağlanamamıştır.

Türkiye’ye göre Suriye Hükûmeti’nin Suriye topraklarında terör örgütlerine ev sahipliği yaptığı, su kaynaklarının paylaşımında sorun çıkardığı ve coğrafî olarak Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımadığı gibi Hatay’ı kendi toprak bütünlüğü içinde göstererek hak iddia ettiği için Türkiye-Suriye ilişkileri sürekli kırılgan olarak devam etmiş, hatta iki ülkenin “düşman ülkeler” konumunda oldukları bile pek çok kez dile getirilmiştir.

Suriye’deki yönetim ise Türkiye’nin su kaynaklarını adil olarak paylaşmadığını, Suriye-İsrail ilişkilerinde İsrail’den yana tutum izlediğini ve Batı ülkelerinin Türkiye destekçisi olduğunu varsayarak Türkiye’yi düşman olarak görmektedir.

1998 yılında Adana Mutabakatı’nın imzalanması ile olumlu yönde gelişen ilişkiler, 2011 yılında Suriye İç Savaşı’nın patlak vermesi ile tekrar yerini gerginliğine bırakmıştır. 1998 ile 2011 arasındaki on iki yıllık dönem, Suriye-Türkiye ilişkilerinin tek olumlu dönemidir.

1930’lu yıllarda Türkiye’nin Fransa’ya karşı o dönem Suriye sınırında bulunan Hatay üzerinde hak iddia etmesi ile başlayan gerginlik, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) yürürlüğe girmesi sonrasında ortaya çıkan su anlaşmazlıkları ile daha da artmıştır. Bu sorunlar, Suriye’deki rejimin terör örgütü PKK/ASALA’ya destek vermesiyle tepe noktasına ulaşmıştır.

İlişkiler Ekim 1998’de terör örgütünün sözde elebaşı Abdullah Öcalan’ı sınır dışı ettiğini duyurması ile düzelme sürecine girmişse de 2011’de patlak veren Suriye İç Savaşı sonrasında Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere destek vermesi nedeniyle tekrar gerilmiş ve diplomatik ilişkiler askıya alınmıştır.

Haziran 2012’de bir Türk jetinin Suriye tarafından düşürülmesi ve 2012’nin Ekim ayında Suriye’den Türkiye’ye top mermisi atılarak vatandaşlarımızın şehit edilmesi ile söz konusu gerginlik iki taraf arasında iyiden iyiye tırmanmış, 2013’ün Eylül ayında ise bir Suriye helikopteri, sınırı ihlâl ettiği gerekçesiyle Türk jetleri tarafından düşürülmüştür. 

Olayların bu şekilde gelişmesi ve giderek tırmanması sonucunda Suriye rejimi ile diplomatik ilişkiler tamamen kesilmiş, Türkiye, 2012’nin Kasım ayından itibaren Suriye muhalifi ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nu Suriye halkının tek meşru temsilcisi olarak tanımıştır.

2012 ile 2022 yılları arasındaki süreçte Suriye ile irtibat, sadece istihbarat birimleri ile kurulmuştur. Bu süre zarfında Türkiye, Suriye’de özellikle ABD, tüm Batı güçleri, Rusya ve İran’ın oynamak istedikleri bütün oyunları bozarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmuş, Suriye’nin istikrarının temini ve barış ortamının sağlanması için devletler üstü çabalar göstermiştir. Gelinen noktada Suriye ile diplomatik ilişkiler kurmanın her iki ülkenin ve bölgenin barış ve huzuruna önemli katkı sağlayacağı düşüncesi ile Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Aralık 2022 tarihinde, “Biz şu an itibariyle, Suriye-Türkiye-Rusya, üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bu konuyu Sayın Putin ile görüştüm ve olumlu cevap verdi. Böylece bir dizi görüşme zincirini başlatmış olacağız” ifadelerini kullanmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı, uçakta gazetecilerle yaptığı söyleşide, Suriye ile bundan sonra barışa yönelik atılacak adımları ifade ederken, “Artık Orta Doğu ve yakın coğrafyamızda, daha önce bir dönem sıkıntılı süreç yaşadığımız ülkelerle (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail) kurulan samimî iyi diyalog sürecinin Mısır ve şimdi de Suriye ile kurulmasını arzulamaktayız. Bu topraklarda yaşayan halklar çok yorgunlar, artık daha fazla bu ağır yükü kaldıracak dayanma güçleri kalmadı” sözleriyle dikkatleri üzerine çekmiştir.

Türkiye’nin genelde Orta Doğu coğrafyası, özelde ise başta Suriye olmak üzere ABD ve diğer güçlerin oyun kurucu olarak güttükleri emelleri boşa çıkarmak için Suriye’de Türkiye için bekâ sorunu durumundaki PKK/PYD terör örgütünü etkisiz hâle getirmek, Suriye’nin kuzeyinde ve sınırımızın hemen güneyinde Doğu Akdeniz’e ulaşan terör koridorunu engellemek, en önemlisi de Suriye’nin toprak bütünlüğü kapsamında Suriye’de barış ve huzur ortamını kurarak güvenli bir ülke hâline gelmesini sağlamak gibi bir gayesi vardır.

Türkiye şu ana kadar, ABD ve diğer güçlerin oyun kurucu olarak güttükleri emelleri boşa çıkarmak için Suriye’de Türkiye için bekâ sorunu durumundaki PKK/PYD terör örgütünü etkisiz hâle getirmenin yanı sıra Suriye’nin kuzeyinde ve sınırımızın hemen güneyinde Doğu Akdeniz’e ulaşan terör koridorunu engelleme hedeflerine erişebilmiştir. Hâlihazırda ise, kimin kontrol ve güdümünde olursa olsun, terör örgütünü yok etmek için kararlı bir şekilde mücadeleye devam etmektedir.

Özellikle İsrail’in güvenliği için kurulmak istenen ve Doğu Akdeniz’e ulaşan terör koridoruna yaptığı dört harekâtla “Dur!” diye Türkiye, yine kurulmak istenen kantonları (El-Cezire, Kamışlı, Ayne’l-Arab ve Afrin) teröristlerin başlarına yıkmıştır. Türkiye böylece dünyaya da çok net mesajlar vermiştir.

Eğer Fırat Kalkanı (24 Ağustos 2016-29 Mayıs 2017), Zeytin Dalı (20 Ocak 2018), Barış Pınarı (9 Ekim 2019) ve Bahar Kalkanı Harekâtları (27 Şubat 2020) yapılmasaydı, şimdi bizler Suriye’de daha farklı bir durumu/konuyu yazıyor olacaktık. Bölünmüş ve parçalanmış, daha vahimi ise PKK/PYD’nin hemen güneyimizde sözde bir yapılanma, hatta sözde bir devlet kurmasından bahsediyor olacaktık. Türkiye’nin kararlı, akıllı ve gerçekçi politikaları ile Suriye’deki durumun daha fazla kötüleşmemesi, daha fazla kan dökülmemesi, daha fazla halkın yerinden ve yurdundan olmaması, bölgenin huzuru ve güveni için, bunların yanında ABD ve diğer emperyalist güçlerin Suriye’yi terk etmesi, terör örgütünün bölgeden atılması için sahada da, diplomatik anlamda masada da ciddî bir tutum sergilemiş ve bu süreci başlatmıştır.


Türkiye Suriye’de inisiyatif aldı

Aslında Suriye krizinin başlamasından bugüne kadar Türkiye açık ve net bir duruş sergiledi, sergiliyor. Türkiye, Suriye’de terör örgütünün yok edilmesini ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını bütün süreçlerde ve platformda ilke olarak benimsedi. Sadece bununla kalmadı, sahada ve masada yaptıkları ile bu hususu tüm dünyaya duyurdu. Suriye’nin güvenliği ve bekâsı için uluslararası veya oluşturulan diğer diyalog zeminlerinde ve masada olumlu, verimli ve yapıcı bir tutum sergiledi. Her zaman “Önce masa!” dedi, savaşı en son seçenek olarak düşündü. Elbette savaş elzem olduğunda uygulamaktan çekinmedi.

Suriye’deki barış ortamının sağlanmasında süreçleri hatırlamak önemli. Bu anlamda Astana-Soçi-Tahran-Ankara ve ayrıca Cenevre’deki anayasa çalışmaları dâhil olmak üzere tüm süreç içinde her zaman barış ve güvenliğe giden yolun masadan geçtiğini göstermiş, masadaki dayatmalara ve olumsuz görüşlere rağmen, hatta ülke olarak maddî ve manevî en fazla zararı görmesine ve sıkıntıyı çekmesine rağmen Türkiye, Suriye’deki barış ve istikrarın ancak masada sağlanacağına inanarak bunu sonuna kadar destekleyeceğini, diyalog sürecinin devam etmesi gerektiğini bugüne kadar tüm taraflara bildirmiştir.

Türkiye’nin yürüttüğü bağımsız, tarafsız ve onurlu dış politikadan başta ABD olmak üzere Batı memnun değil. Türkiye’nin bölgesel güç olmasını istemiyorlar. Bugün dahi ikiyüzlü ve çıkar hesabına dayanan politikaları üzerinden Esad ile iş tutanlar, hatta terör örgütleri ile iş birliği yapanlar, Türkiye’nin Suriye ile diyalog kurup görüşmesine karşılık Esad’a “katil” demeye, Esad ile asla görüşülmemesi gerektiğini deklare etmeye başladılar. İkiyüzlü politikaları ve hatta ahlâkî olmayan tutumları Suriye halkını düşündükleri için değil, onların derdi Orta Doğu’da istikrarsızlığın devam etmesi, İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve en önemlisi de sömürdükleri enerji kaynaklarının kendilerine hizmet etmeye devam etmesidir.

Afganistan’da perişan oldular, Libya’da mağlûp oldular, Afrika’dan kovuldular, Irak’ı terk etmek zorunda kaldılar ve Irak’ta PKK terör örgütüne her türlü desteği verdikleri hâlde Türkiye’nin kahraman ordusu karşısında artık inlerinden çıkamaz hâle geldiler. Sözde kalelerini kaybettiler. Tutunacak son nokta ise onlar için Suriye. Burayı da kaybetmek istemeyeceklerdir. Bu çabalar nafile, zira Suriye’de de yok olacaklar! Türkiye ve bölge halkları kazanacak!

ABD ve Batı, yürüttüğü ahlâkî olmayan politikaları ile Türkiye’nin meşru ve haklı güvenlik ihtiyaçlarını anlamıyor veya anlamak istemiyor. Anlasa da, anlamasa da, artık Türkiye, eski Türkiye değil. Asıl bunu anlamıyorlar. Onların beynindeki “Emir alan Türkiye, bizim için en iyi Türkiye’dir” imajı mazide kaldı. Fakat doğrudur, onlardan silah sistemleri, araç ve malzeme alırken kapılarında bekleniyordu. Geçti o günler! Sıra onlarda. Akıncı TİHA, Kızılelma ve daha nice araç ve malzeme almak için kapıda, kapımızda bekleme sırası onlarda! Mazlumlara çare olan, dost ve kardeş ülkelere kucak açan, gündemi belirleyen ve insanlık adına bağımsız ve özgür politikaları ile takdir toplayan Türkiye’nin doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde onurla yürüttüğü insanlık için tüm faaliyetler alkışlanıyor ve takdir ediliyor. Tam da bu noktada zaman, mekân ve şartlar Suriye’de problemlerin masada çözüleceğini işaret etmektedir.

Türk Devleti bunun için “masa ve diyalogu” işaret ediyor. Suriye’de bunu başarmak üzere sahip olduğu tecrübe, devlet geleneği ve hakka niyet ölçüsünde yürüttüğü politikalarına inanıyor.


Türkiye her şeye rağmen “Masa ve diyalog” dedi

Suriye’de karşımızda devasa problemler mevcut. Çözülmesi ise kısa vadede mümkün görünmüyor. Bunu da biliyoruz. Diyalog ve görüşmelerin başlaması her iki tarafta büyük heyecan yaratmıştır. Özellikle Suriye tarafı buna çok sevinmiştir. Bu diyalog ve görüşme sürecinde taraflardan biri olan Rusya’nın yapıcı ve olumlu yönde rol oynaması önemlidir.

Rusya için bir parantez açarsak… Rusya da -Batı kadar olmasa da- zikzak politikaları ile Türkiye’yi Libya ve Azerbaycan’da, geçmişte ise Rum ve Yunanistan diyalogları ile yormuştur. Şimdi Ukrayna’da büyük sıkıntılar yaşadığı için Suriye’deki görüşmelere dört elle sarılmaktadır.

Fakat yine vurgulamak gerekir ki, Rusya’nın Ukrayna’daki sıkıntıları sadece Suriye’deki çözüme olumlu yaklaşması bakımından bir nedendir. Ama Rusya, güvendiği ve bağımsız bir politika izleyen Türkiye’yi görüyor ve takdir ediyor. Rusya’ya göre de Orta Doğu, Kafkaslar ve Afrika’da güvenilir ve yükselen bir Türkiye var. Türkiye’ye rağmen bu bölgelerde yalnız politika izlenemeyeceğini çok iyi biliyor, bunu anlamış durumda. Rusya-Ukrayna krizinde Türkiye’nin takındığı tavır ve tarafsız politika da bunu anlamasını sağladı.

Suriye-Türkiye arasındaki diyalog ve görüşmeler 29 Aralık 2022 tarihine kadar MİT tarafından (11 yıldır) yürütülmüştür. Bu süreçte taraflar arasındaki diyalogun devam etmesi çok önemli ve bugünlere zemin hazırlaması bakımından çok kıymetliydi. Şu güne kadar Suriye’de rejim askeri ve Türk Ordusu ciddî şekilde karşı karşıya gelmemiş ise, bu, diyalog ve görüşmenin sayesinde olmuştur. 11 yıl sonra Şam yönetimi ile üst düzey temas sağlanmış, bu görüşme Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Suriyeli mevkidaşı arasında Rusya’da gerçekleşmiştir. Bu görüşme üçlü formatta Türkiye, Suriye ve Rusya Savunma Bakanları arasında kurulmuştur.

Savunma Bakanlarının bir araya gelmesi ve özellikle güvenlik ile istikrar konularının görüşülmesi Türkiye açısından çok önemlidir. Bu görüşmede en önemli konu, terör örgütlerinin Suriye topraklarından çıkarılması ve terör örgütleri ile ortak mücadeledir ki bu konunun görüşülmesi çok önemli bir gelişmedir. Bu toplantı yapılırken eş zamanlı olarak MİT Başkanı, diğer mevkidaşları ile Rusya ve Suriye’de toplantılar yaptı ve özellikle terör örgütlerine karşı birlikte nasıl mücadele edilebileceği konusu gündemde kaldı.

Suriye’de sahanın çok karmaşık olduğundan bahsederken 11 yıldır devam eden savaştan söz ediyoruz. Problemlerin çözümü kısa ve uzun vadede. Bunları iki başlık altında toparlamak, konuyu anlamak adına yararlı olacaktır.

Türkiye’yi rahatlatacak ve Suriye’nin huzur ve barış ortamını sağlayacak faaliyetler

Eğer Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı  ve Bahar Kalkanı Harekâtları yapılmasaydı, şimdi bizler Suriye’de daha farklı bir durumu/konuyu yazıyor olacaktık.

Kısa vadede yapılacak faaliyetler

Türkiye’nin sınır güvenliğinin sağlanması; 911 kilometre boyunca (40 kilometre derinlikte) M-4 karayolunun kuzeyinde hiçbir terör örgütünün kalmaması; özelikle Tel-Rıfat, Münbiç, Ayn-İsa, Ayne’l Arab (Kobani) ve Haseke’nin terör örgütlerinden arındırılması; boşaltılan bu bölgelere Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerin onurlu ve güvenli geri dönüşlerinin sağlanması; anayasa sürecinin hızlandırılması ve uygun seçim ortamının sağlanması; Suriye Millî Ordusu’nun durumunun çözüme kavuşturulması ve bu kapsamda bu ordunun Suriye ordusuna/teşkilatına dâhil edilmesinin yanı sıra mensuplarının Suriye devlet kurumlarında/kuruluşlarında görev almalarının sağlanması; mültecilerin dönüş sonrası mal ve mülklerinin iade edilmesi.

Uzun vadede çözülmesi gereken konular

Barış ortamının ve istikrarın sağlanması; Türkiye ve Suriye arasındaki güvensizliğin giderilmesi ve anlayış birliğinin sağlanması; İran, ABD ve Rusya’nın bölgedeki varlığının sona erdirilmesi konusunda birlikte hareket edilmesi; terör örgütlerinin Suriye topraklarından çıkarılması için birlikte çalışılması (PKK, YPG, DEAŞ, diğer gruplar); Suriye Millî Ordusu’nun Suriye ordusuna katılımı veya ordu dışında uygun alanlarda istihdamının sağlanması; Suriye uyruklu mültecilerin mal varlıklarının iadesinin tamamının gerçekleşmesi; Suriye Devleti’nin yeni anayasasının ilânı ve demokratik seçimlerin yapılması; İsrail’in Golan tepelerindeki işgalinin sona erdirilmesi.

İki ülkenin Dışişleri Bakanları arasındaki muhtemel görüşme de bu kısa süreçte oldukça yakın. Belki yazımızın yayınlandığı süreçte bu gerçekleşmiş dahi olabilir. Zira Ocak ayı içerisinde olabileceğini Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu vurgulamıştı. Ayrıca iki ülkenin Dışişleri Bakanları Ekim 2021’de Belgrad’daki Bağlantısızlar Toplantısı’nda da kısa bir sohbet gerçekleştirmişlerdi.

Söz konusu Dışişleri Bakanları toplantısı, siyâsî çözüm sürecinin takvime bağlanması ve krizin ele alınması için başta BM olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşların da katkılarının alınması açısından önemli bir zemin. Suriye’de kalıcı çözümün, istikrarın ve barışın tesisinin yanı sıra terörün yok edilmesi, sınır güvenliği, sınır bütünlüğü ve toprak bütünlüğünün korunmasını hatırlatan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “muhalefet ile rejimin, anayasa dâhil tüm yürütülen müzakerelerinden bir sonuç alması için doğrudan temaslarımızın çok faydalı olacağını” vurgulamıştır.

Yine Çavuşoğlu, Suriyeli mültecilerin güvenli ve onurlu bir şekilde geriye dönüşünün çok önemli olduğunu da ifade etmiştir. Bu insanlar neticede Suriye vatandaşıdırlar. Geri döndüklerinde, barınma başta olmak üzere çalışma ve iş imkânının sağlanması açısından mutlaka rejimle görüşülmesi ve diyalogun devam ettirilmesi çok önemlidir.

Türkiye, Suriye ve Rusya’dan kurulu üçlü mekanizmanın görüşmelerini akamete uğratmak için başta ABD olmak üzere birçok devlet, sistem ve terör örgütü, her türlü kötü yol ve plânı uygulamaya koyacaktır. Normalleşme, bu yapıların işlerine gelmemektedir. Burada en önemli nokta, Türkiye’nin Rejim ile görüşmelerini söz konusu kontrol altındaki bölgede halka, aşiret reislerine, halkın ileri gelenlerine ve Suriye Millî Ordusu’na en ince ayrıntılarına kadar anlatmasıdır. Gelişmelere dair sürekli bilgi vermelidir. Aksi takdirde bütün kazanımlar, pusuda bekleyen ABD’ye ve onun taşeronu olan PKK/PYD/SDG hainlerinin eline verilir. Bunlarsa halkı kışkırtıcı hareketleri ile Türkiye’yi zor durumda bırakabilirler. Zira Türkiye’nin hâkim olduğu bölgedeki halkı yanına çekmek ve görüşmeleri akamete uğratmak için her türlü yalan ve hileye başvuracaklardır. Bu konuda çok dikkatli olmalıyız.

Bölgede barış ve huzuru sağlamak için Türkiye’nin samimî ve haktan yana olan duruşunu bugüne kadar sağladığı gibi bundan sonra da sağlayacağına, Türkiye’deki ve Suriye’deki halka en iyi şekilde anlatarak bu işi başaracağına inancımız tamdır.

Türkiye bu görüşmeleri yürütürken terör örgütlerini (PKK/PYD, DEAŞ) kırmızı çizgisi saymıştır. Bu terör örgütleri Suriye topraklarını terk etmelidir. ABD, İran ve Rusya, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstererek Suriye topraklarını terk etmelilerdir. Ancak bundan sonra Türkiye kendisine yönelik tehditlerin ortadan kalktığına ve Suriye halkının güven ve huzur içinde olduğuna bizzat sahada emin olabilir. Bu zemin sağlandıktan sonra Suriye topraklarının sahiplerine teslim edilmesi işlemi, en doğru ve en akıllı politika olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz ise, maddî ve manevî bedel ödeyen bir ülke olarak, Suriye topraklarını da en son teslim eden ülke olmalıyız. Bu da Türkiye’nin en doğal hakkıdır.

Son söz

Türkiye, Orta Doğu ve özellikle Suriye coğrafyasında kendi güvenliği, bölge halklarının (özelde Suriye halkının) can ve mal güvenliği için bedel ödeyerek huzuru, barışı ve istikrarı sağlamak maksadıyla istenen ve plânlanan oyunları teker teker bozarak bölgesel dengeleri değiştirecek stratejiler geliştirdi.

Suriye’deki bütün stratejilere “Dur!” diyebilen Türkiye, küresel bir aktör olarak yeni bir taktik geliştirerek Suriye’de barışa giden yolun kapılarını aralayıp masa ve diyalog çağrısı yapmıştır. Bu çağrı adeta bir umut olmuş, barış ve huzurdan yana olanlar Türkiye’nin yanında yer alarak katkı sağlamaya hazır olduklarını ifade etmişlerdir.

Türkiye’nin bu çağrısı bazılarını da rahatsız etmiştir. Türkiye’nin güvenilirliğine inananlar ancak bu işin çözüleceğine de inanıyorlar. Bölgesinde ve dünyada barışın simgesi Türkiye, Suriye’deki kötü ortamı barış ortamına çevirecektir.

ABD’nin Suriye’de sağlanacak barış ortamına müdahale etme ihtimâli konuşulmaktadır. Ne ABD eskisi kadar güçlü, ne de Türkiye eskisi kadar zayıftır. Suriye’yi bölme girişimleri ellerinde patlamıştır. Umarım bu, ABD ve yandaşlarına ders olmuştur. Bütün engellere rağmen bölgede barış hâkim olacaktır. Kazananı belirleyecek olan ne ABD, ne de yandaşlarıdır. Yeni Suriye’nin nasıl olacağını Suriye halkı belirleyecektir. Bu iradeyi belirleyecek olansa, ülkenin en büyük kara sınırına sahip Türkiye olacaktır.