Sürgünler ülkesi

Sînesi Hakk aşkıyla yanan bîçârenin gözü kimseleri göremez, kulağı kimseleri duyamaz olur. Nice dostlar vardır meclisinde ama ne çâre? Asıl dostu arayan, o dostları görür mü? Zira, “Âşığın muhatabı âşık gerektir”… O âşık ki, baktığı her aynada onu görür. Onun artık yegâne halefi ve muhatabı, ondan başkası olamaz. Varış noktası aşk olduktan sonra, dostsuz kalmış, ne gam!

SÜRGÜNLER ülkesinde bir divâneyim,/ Derdim, ferahım, müjdem, mürşidim aşk.

Aşk bir sözdür. Aşk bir közdür. Aşk içimizdeki özdür. Bizi yakıp kavurur, Kays iken Mecnûn’a çevirir. Bir kez o derde düşmeye görsün bu fâni; onun için her yer, artık bir sürgünler ülkesidir…

Asıl vatanın kokusu gelir her daim burnuna. Rüyasında Hindistan’ı gören fil gibi dönüp dönüp bakar ardına. Bir müjde bekler, bir mürşid bekler kavuşmak için asıl yurduna. Öyle tatlı bir belâdır ki aşk, dert de, ferah da onun içinde…

Yol üzerinde yolunu kaybetmiş bir avâreyim,/ Yolcum, yoldaşım, seferim, menzilim aşk.

Ayrılığın oduyla ciğeri dağlanan avâre, kendini yollara vurur. İstikâmet: Aşk! “Yolumu buldum, artık menzil yakın” derken, bu dert yine yolunu kaybettirir ona.

Yol mudur, yoldaş mıdır, belli değil; dönüş müdür, varış mıdır, belli değil. Belli olan tek şey var ki, o da seferin adı, “Aşk”…

Dost meclisinde dostsuz kalmış bir bîçâreyim,/ Muhatabım, müridim, halefim, aynam aşk.

Sînesi Hakk aşkıyla yanan bîçârenin gözü kimseleri göremez, kulağı kimseleri duyamaz olur. Nice dostlar vardır meclisinde ama ne çâre? Asıl dostu arayan, o dostları görür mü? Zira, “Âşığın muhatabı âşık gerektir”… O âşık ki, baktığı her aynada onu görür. Onun artık yegâne halefi ve muhatabı, ondan başkası olamaz. Varış noktası aşk olduktan sonra, dostsuz kalmış, ne gam!

Döndükçe başı dönen bir nâreyim,/ Düğünüm, bayramım, vuslatım, hasretim aşk.

O şekerin tadını bir kez alan zavallı bende, bayram çocuklarına döner. Nasıl ki dönme dolaba binince başı dönen ama o zevk ile döndükçe pervâne olan çocuklar her defasında o tadı isterlerse, bu yola baş koyan âşık da her daim başını döndüren, döndükçe döndüren o aşkın ateşini ister. Zira onun düğünü de, bayramı da, hasreti de, vuslatı da aşktır.

Ben, beni bende bulmuş bir yekpâreyim,/ İsmim, cismim, varım yoğum aşk.

Âşık ki, her daim bir arayış içerisindedir. Aradığı, aslında kendi parçaları… O parçaları bulup, birleştirip, bir bütün olmak ister. Kim ne aramış da bulamamış ki bu âlemde? Âşık da ismini, cismini, varını yoğunu elbet bulur. Nerede mi bulur? Elbet geldiği yerde, asıl vatanda, sürgünler ülkesinden onu çekip çıkaracak aşkın közünde!