Sürdürülebilir bir dünya için akıllı şehirler

Akıllı şehir vizyonu, bugün şehirlerin günden güne artan çevresel, ekonomik, sosyal ve kurumsal tabanlı sorunlarına teknoloji destekli sürdürülebilir çözümleri destekleyen bir sistem önerisi sunmaktadır. Burada esas olan, bir yandan insanlığın yaşam kalitesini artırırken, diğer yandan gelecek nesillerin yaşam alanlarını da yok etmemektir.

SON yıllarda artan çevre sorunları insanlığın hem bugününü, hem geleceğini giderek daha fazla tehdit etmektedir. Doğal kaynakların bilinçsiz kullanımı, aşırı tüketimin neden olduğu atık miktarı, hava kirliliği ve hızlı nüfus artışı gibi birçok faktör hava, su ve toprak kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. 

Bu tehlikenin geldiği boyut, dünya yaşamının sağlıklı bir şekilde devamı noktasında önemli olan “sürdürülebilirlik” kavramının öne çıkmasında etkili olmuştur.  Bugün işletmeden tarıma, turizmden mimariye hemen hemen her alanda sürdürülebilir çözüm arayışlarını görmek mümkündür. Bu noktada özellikle son dönemde “akıllı şehir” kavramı da oldukça popüler hale gelmiş durumdadır.

Sürdürülebilirlik, zaman içerisinde yaşadığımız dünyanın karşı karşıya kaldığı çevresel bozulmanın etkisiyle günümüzün en çok tartışılan olguları arasında yer alır. Gerek ekonomik, gerek çevresel, gerekse sosyal boyutuyla çeşitli bilim dalları tarafından farklı yaklaşımlar çerçevesinde incelenen sürdürülebilirlik, son 50 yılın en önde gelen başlıkları arasındadır. 

Sürdürülebilirlik olgusunun kökeni 1970’li yıllara dayanmaktadır. Kavramsal olarak ortaya çıkışı ise 1982 yılında Dünya Doğa Şartı Belgesi’nde yer almasıyla gerçekleşmiştir. Ardından “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımı çerçevesinde gün geçtikçe önem kazanmış ve bu doğrultuda ekonomi, toplum ve çevre üçgeninde bir dizi amaçlar ortaya konulmuştur. Buna göre, belirlenen sürdürülebilir kalkınma amaçları 17 başlıkta toplanmaktadır. Bu amaçlardan bazıları ise şu şekildedir: Yoksulluğun tüm biçimlerini her yerde sona erdirmek, açlığı bitirmek, gıda güvenliğine ve iyi beslenmeye ulaşmak ve sürdürülebilir tarımı desteklemek, sağlıklı ve kaliteli yaşamı her yaşta güvence altına almak, herkes için erişilebilir su ve atık su hizmetlerini ve sürdürülebilir su yönetimini güvence altına almak, herkes için karşılanabilir, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerjiye erişimi sağlamak, dayanıklı altyapılar tesis etmek, kapsayıcı ve sürdürülebilir sanayileşmeyi desteklemek ve yenilikçiliği güçlendirmek, şehirleri ve insan yerleşimlerini kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılmak.

Sürdürülebilir kalkınma hedefleri günümüzde şehirlere ilişkin yönetim tarzlarına bakışı da etkilemiş durumdadır. Sürdürülebilir bir gelecek hedefinde bugün artık dünya “akıllı şehirlerden” bahsetmektedir. 

Tarihsel süreçte geçmişi 1960’lı yıllara uzanan akıllı şehir kavramına yönelik literatürde ortak bir tanımın olmadığı görülür. Akıllı şehir en genel ifadesiyle “sürdürülebilir, çevreci ve yeni teknolojiler kullanan” şehir olarak tanımlanabilir. Daha kapsamlı bir tanımda ise “akıllı ve sürdürülebilir şehir, mevcut ve gelecek nesillerin ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel ihtiyaçlarını gözetirken; yaşam kalitesini, şehircilik hizmet sunumunun verimliliğini ve rekabet gücünü artırmak için bilgi ve iletişim teknolojilerini ve diğer araçları kullanan yenilikçi bir şehir” olarak ifade edilir. Bir diğer kapsamlı tanım, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan 2020-2023 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Plânı’nda yer alır. Buna göre akıllı şehir kavramı, “paydaşlar arası iş birliği ile hayata geçirilen, yeni teknolojileri ve yenilikçi yaklaşımları kullanan, veri ve uzmanlığa dayalı olarak gerekçelendirilen ve gelecekteki problem ve ihtiyaçları öngörerek hayata değer katan çözümler üreten daha yaşanabilir ve sürdürülebilir şehirler” olarak tanımlanır. 

Akıllı şehir yaklaşımının gelişiminde üç versiyon öne çıkmaktadır. İlk versiyon olan Akıllı Şehir 1.0’da teknoloji odaklı bir sistemden bahsedilir. Bu versiyona göre teknoloji sağlayıcıları, teknoloji çözümlerinin sonuçlarını veya vatandaşların yaşam kalitesini nasıl etkileyebileceğini tam olarak anlayacak donanıma sahip olmayan şehirlere kendi çözümlerinin benimsenmesini teşvik etmektedir. Buradaki salt teknoloji odaklılık vatandaşlarla yeterince etkileşim içinde olamaması nedeniyle eleştiri almaktadır. 

İkinci versiyon ise, Akıllı Şehir 2.0 versiyonudur. Bu versiyonda teknoloji sağlayıcılar yerine şehir yönetimleri ön plâna çıkar. Şehir yönetimi, yaşam kalitesini iyileştirmeyi mümkün kılan teknoloji çözümlerine odaklanır ve bu konuda liderliği üstlenir. Bugün dünyada önde gelen birçok akıllı şehir bu kategoriye girmektedir. Buna en güzel örneklerden biri Barcelona’dır. Barcelona’da 20’den fazla akıllı şehir program alanı ve kamusal alanlarda Wi-Fi ve toplu taşımadan akıllı aydınlatmaya ve elektrikli araç şarj altyapısının desteklenmesine kadar kelimenin tam anlamıyla 100’den fazla aktif akıllı şehir projesi bulunmaktadır. 

Üçüncü versiyon olan Akıllı Şehir 3.0’da ise teknoloji sağlayıcılar ve yönetimler yerine “vatandaş odaklı bir sistemin” benimsenmesi amaçlanır. Bu sistemde akıllı şehirlerin kurulmasında vatandaşların aktif rol aldığı modeller üzerinde durulur. Viyana’nın 2050 yılı yenilenebilir enerji hedeflerine katkı sağlamak amacıyla vatandaşları yerel güneş enerjisi tesislerine yatırımcı olarak dâhil etmesi, buna güzel bir örnek teşkil eder. 




Akıllı şehir yaklaşımının temel amaçlarının başında “şehrin mevcut beklenti ve problemlerini şehrin tüm mekânlarında ve sistemlerinde tetikleyici güç haline getirmek” gelir. Bunun yanı sıra “fiziksel, sosyal ve dijital plânlamayı birlikte ele alabilmek”, “ortaya çıkan zorlukları sistematik, çevik ve sürdürülebilir bir şekilde öngörmek, tanımlamak ve karşılamak” ve son olarak “şehir içindeki organizasyonel yapılar arası etkileşimi sağlayarak bütünleşik hizmet sunumu ve yenilik üretme potansiyelini ortaya çıkarmak” diğer amaçlar arasındadır. 

Peki, neden akıllı şehir? 

Bilindiği üzere dünya nüfusu her geçen gün artmaktadır. Dünyadaki bu nüfus artışını şehir nüfusundaki artış oranı takip etmektedir. Bugün Avrupa’daki nüfusun yaklaşık yüzde 75’i şehirlerde yaşarken, bu oran ülkemizde yüzde 77 şeklindedir. Bunun yanı sıra, dünya nüfusunun yaklaşık yarısı kentsel alanlarda yaşamaktadır. Bu oranın 2050 yılına kadar üçte ikiye çıkması beklenmektedir. Dolayısıyla şehirlerdeki nüfus yoğunluğu giderek artış göstermeye devam edecektir. Bu durumun, sürdürülebilir çözümlerin giderek önem kazandığı günümüz dünyasında şehirleri ve şehir yönetimlerini kritik bir seviyeye taşıdığını söylemek mümkündür. Özellikle nüfus artışıyla birlikte altyapı sistemlerinden atık yönetimine, plânsız kentleşmeden çevre kirliliğine birçok alanda aksaklıkların sürdürülebilir perspektiften giderilmeye çalışılması, giderek daha da önemli hâle gelecektir. 

Akıllı şehir vizyonu, bugün şehirlerin günden güne artan çevresel, ekonomik, sosyal ve kurumsal tabanlı sorunlarına teknoloji destekli sürdürülebilir çözümleri destekleyen bir sistem önerisi sunmaktadır. Burada esas olan, bir yandan insanlığın yaşam kalitesini artırırken, diğer yandan gelecek nesillerin yaşam alanlarını da yok etmemektir. 

Akıllı şehir vizyonunu, vatandaşları salt teknoloji kullanımıyla buluşturmak olarak algılamak eksik olacaktır. Şüphesiz bu, teknoloji odaklı vizyonla beklenen ve aynı zamanda insanlar arasındaki eşitsizliği azaltıp verimliliği artıran bir şehir inşâsı çabasıdır. Ancak burada üzerinde durulması gereken önemli husus, bu inşâ sürecinde şehir kimliğinin de korunması gereğidir. Tarihî ve mimarî özellikler şehir kimliğini yansıtan en önemli unsurların başında gelir. Bu nedenle akıllı şehir vizyonunda teknolojinin bir amaç olmaktan ziyade bir araç olarak kullanılarak şehrin tarihten gelen unsurları üzerinde bozucu etki yaratmaması son derece önem taşımaktadır.