Vefatının 102’nci yılı münasebetiyle Sultan İkinci Abdülhamid’i anarken

Findley’e göre Sultan İkinci Abdülhamid, “tarih yapan son padişah”tır. Abdülhamid, 1878’den sonra imparatorluğu büyük savaşlardan uzak tuttu. Tebaası onun devrinde yönetim, bayındırlık, eğitim ve askerlik alanında büyük gelişmeler yaşadı, demiryolları ekonomik gelişmenin kazanımlarının simgesi hâline geldi.

Sultan İkinci Abdülhamid ve dönemi (1876-1908)

SULTAN İkinci Abdülhamid Han devri, 1876’da hal’ edilen Abdülâziz’in yerine geçen Beşinci Murad’ın -ruhî hastalığı yüzünden- üç ay gibi kısa süren saltanatını müteakip İkinci Abdülhamid’in padişah olmasıyla başlar. Abdülhamid veliaht iken, Mithat Paşa ile aralarında geçen müzakereler netîcesinde meşrutiyet idaresi kuracağını vadetmiş, bu şartlarla tahta çıkmıştı.

Padişahın cülûsundan üç ay sonra Mithat Paşa sadrâzam olmuş ve 23 Aralık 1876’da Bâb-ı Âli’de okunan Hatt-ı Hümayun ile Mithat Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal’in de iştirakiyle hazırlanan Kanun-i Esâsî ilân edilmişti. Fakat aradan çok geçmeden Sultan Abdülhamid, meşrutiyet taraftarına karşı vaziyetini değiştirmiş ve Mithat Paşa’yı, Ziya Paşa ile Namık Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırması için zorlamaya başlamıştır. Buna râzı olmayan Mithat Paşa, bir sene sadaretten sonra önce görevinden azledilmiş, bilâhere hudut hârici edilmiştir (Turhan, 2002:179).

Birinci Meşrutiyet dönemini anlamak için önce bu dönemin bânisi Sultan İkinci Abdülhamid’i tanımak ve anlamak gerekir.

Bernard Lewis, Tanzimat dönemi ile Abdülhamid dönemi arasındaki süreklilik öğelerine işaret ederek, Sultan Abdülhamid dönemi hakkındaki aşırı olumsuz değerlendirmelerin yeniden gözden geçirilmesi gereğine dikkati çeker.

Stanford Shaw ise Abdülhamid dönemini “Tanzimat’ın en üst noktası” olarak tanımlar.

Feroz Ahmad da benzeri görüşler ileri sürer: “Politika dışında, Abdülhamid’in saltanatının ilk 15-20 yılı değişme ve reform bakımından yüzyılın başından bu yana aktif bir dönemdi. Bütün bir Tanzimat hareketi hukuk, idare ve eğitim alanlarında reform hareketi doruğuna ulaşmıştı.” (Ahmad, 1999:8)

***

Findley’e göre Sultan İkinci Abdülhamid, “tarih yapan son padişah”tır. Abdülhamid, 1878’den sonra imparatorluğu büyük savaşlardan uzak tuttu. Tebaası onun devrinde yönetim, bayındırlık, eğitim ve askerlik alanında büyük gelişmeler yaşadı, demiryolları ekonomik gelişmenin kazanımlarının simgesi hâline geldi (Findley,2015:190).

Karpat’a göre Sultan İkinci Abdülhamid, Tanzimat reformlarını sürdüren ve eğitim sisteminde, bürokraside, iletişimde ve başka birçok alanda modern Türkiye’nin temellerini atan büyük değişiklikler getirmiş bir sultandı (Karpat, 2007:142).

Karpat, bir adım daha ileri giderek, Sultan İkinci Abdülhamid dönemini “hızlı bir gelişme dönemi” olarak niteler: “Sultan İkinci Abdülhamid’in uzun saltanatı (1876-1909), karanlık bir gerileme ve dağılma dönemi olarak hatırlanır. Oysa bu dönemde, eğitim ve okuryazarlık, kitap ve gazete yayını, sivil kurumların oluşturulması, kentleşme, haberleşmenin yaygınlaşması ve ticaret açısından hızlı bir gelişme yaşandı.” (Karpat, 2007:168)

Bu anlamda Hasan Bülent Kahraman da benzeri kanaatleri taşımaktadır: “Sultan İkinci Abdülhamid dönemi, müthiş bir dönemdir. Osmanlı’da ilk defa orta sınıf sahneye çıkıyor. Anadolu’ya giden tren yolları ortaya çıkıyor. Anadolu’ya giden telefon, telgraf hatları, elektrik çıkıyor. Galatasaray Lisesi’nden, eczacılıktan, Mekteb-i Mülkiye’den, tıp fakültesinden, mühendishaneden mezun olup Anadolu’ya giden insanlar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Sultan İkinci Abdülhamid dönemi modernleşmesi olmasaydı, 1908 Devrimi olmazdı.” (Kahraman, 2010)

Dönem valilerinden A. Reşit Rey’e göre Sultan İkinci Abdülhamid, çalışkan, namuslu bir şahıstı. Sultan Hamid’in eğitime düşmanlığı, tıpkı “kan dökücü bir zalim olması” gibi gerçek dışıdır (Rey,2007:49). Tahttan indirilmesinden sonra elinden alınan ve devlet hazînesine intikal etmiş olması lâzım gelen 4 milyon lira, Emlak-i Hümayun hâsılatından otuz senede biriktirdiği bütün serveti olsa gerektir (Rey, 2007:59).

Kelimenin bütün mânâsıyla iffetliydi yani kimsenin ırzına ve kesesine göz diktiği görülmemişti. Resmî hayatında yorulmaz denilecek kadar çalışkan, özel hayatında örnek olacak derecede nefsine hâkimdi. Tutucu olmamakla beraber dindardı (Rey, 2007:61).

Rey, şu tenakuza da dikkat çekmektedir: “Talihin ne garip cilvesidir ki, pek çok meziyetten mahrum ve birçok eksik yönü bulunan bir adama (Sultan Reşat) hal ve zaman gereği, kendisinde olmayan iyilikler isnat edilebilirken, bir diğeri (Sultan Hamit) ayıplarıyla birlikte bir hayli meziyetleri varken, bütün faziletleri göz ardı edilerek sadece eksik yanları görülür” (Rey, 2007:311)

***

Taha Akyol’un tesbitine Sultan İkinci Abdülhamid, birçok iftiranın da odağı hâline gelmişti. İngilizler, Osmanlı Hilâfeti’nin gayr-i meşrû olduğunu, Hilâfetin Araplara geçmesi gerektiği propagandasını yaptırıyorlardı. “Hilâfet Kureyş’ten olur” hadîsini yani “Osmanlı’dan halîfe olmaz; İslâm’ın başı, Arapların içinden olur” anlamına gelen bir hadîsi çokça bastırıp dağıttırıyorlar. Abdülhamid de onu toplattırıyor, devletin egemenliği aleyhine saydığı için yaktırıyor. İşte Abdülhamid’in İttihad-Terakki’ye göre suçlarından biri, o hadîs kitaplarını yaktırmasıydı (Akyol, 2011:34).

Murat Belge de şu tespiti yapmaktadır: “İkinci Mahmud’dan Cumhuriyet’e uzanan çizgide onun kadar akıllı ve kişilikli bir padişah çıkmadığı için, ötekilerini ebedî istirahatgâhlarına tevdi ettik, Abdülhamid’i bir türlü gömemiyoruz.” (Belge, 2011:564)

***

Ali Akyıldız’ın analizine göre, Sultan, karakter özellikleri ve hayat disiplini çok güçlü bir şahıstı (Akyıldız, 2012:173-174). Sultan’ın en önemli özelliklerinden biri de uzmanlığa değer vermesi, özellikle adalet ve hukuk konularına karışmamayı kendisine prensip edinmesiydi. İkinci Abdülhamid, uzmanlık gerektiren konularda görüş belirtmekten kaçınır ve belgeyi ilgili şahıs veya kuruma havale ederdi. Meselâ, tıpla ilgili bir hususta tabiplerin kararına uygun davranmak gerektiği ve adliyeyle alâkalı bir konuda da adliyeye müdahale etmediği gerekçeleriyle belgeleri iade etmişti.

Padişah’ın adalete müdahale edilmemesi yönündeki görüşünü destekleyen bir diğer argüman da, adlî işlere müdahale haklarının olmadığı konusunda adliye nâzırının valileri uyarması yönünde çıkan iradesidir. Tahsin Paşa da Padişah’ın müdahale etmediği tek alanın adalet ve hâkimler olduğunu belirtir (Akyıldız, 2012:176:177).

Ekonomik fırsatlar sunarak Almanya ile bir dostluk ilişkisi kurmaya ve bu ilişkiyi siyaseten sürdürmeye özen gösteriyordu. Bağdat-Basra demiryolunun yapılmasına Alman Anadolu Şimendüfer Kumpanyası tarafından başlanması ve Haydarpaşa Limanı ile Haydarpaşa-İzmit-Ankara hattının inşâ edilmesi ve sonra Almanlar tarafından Selânik-Manastır demiryolunun yapılmasına girişilmesi; bunlardan başka Ankara-Kayseri ve Eskişehir-Konya demiryolları imtiyazının Alman sermayecilerine verilmesi şeklindeki tüm icraat, Abdülhamid’in Almanya’ya temin ettiği ekonomi menfaatleri arasındadır.

Yorga’nın analizine göre, sekiz yıl önce yapımı bitmiş olan bin 764 kilometrelik demiryolundan bin 300’ü (bunun 750’si Avrupa’da idi) henüz tasarı veya inşâ hâlinde, yalnız Anadolu’da bin 379 kilometreden 544’ü Alman müteşebbislerinin elinde bulunuyordu. Abdülhamid, bunların adamlarına ustaca muamele etmesini pekiyi biliyor ve böylece onları şükran borcu olarak susmaya ve yaranmaya mecbur ediyordu (Yorga, 1948:629).

***

Aynı zamanda kendi emniyetini sağlayacak kutsal mahiyette yeni bir vâsıta olarak Halîfelik siyasetiyle ortaya çıkmaktan da hoşlanırdı. Tunus’ta Müslümanların Fransa’ya karşı memnuniyetsizliklerini körüklemekten ve Mısır milliyetçilerinin yabancılara karşı yaptıkları mücadelenin önderi Arabî Paşa ile münasebete girişmekten ve nihâyet Arabistan’da Kızlarağası Behram vâsıtası ile Pan-İslâmizm için çalışmaktan haz duyuyordu.

Sultan İkinci Abdülhamid’in tarihe geçmiş en stratejik icraatı, ülkedeki eğitim kurumlarının sayısını arttırmak olmuştu. Sultan İkinci Abdülhamid Padişah olduğunda 277 rüştiye vardı, bunlara 619 yenisini ekledi. 5 idadi vardı, 109 yenisini ekledi. Dört tane de üniversite açtırmıştır.

Turhan’ın naklettiğine göre, ilk defa 1864’te İstanbul’da ve sonraları ancak mahdut vilâyet ve sancak merkezlerinde açılan rüştiyeler, Abdülhamid devrinde Arabistan, Arnavutluk ve bazı Şark vilâyetlerinin kasabalarından mühim bir kısmı istisna edilmek sûretiyle diğer vilâyetlerin, mutasarrıflıkların merkezlerinde ve kazalarında olmak üzere bütün imparatorluğa teşmil edilmiştir.

Aynı şekilde, o vakte kadar tek olmak üzere 1848’de İstanbul’da açılan Darü’l-Muallimîn adedinin de bu devirde 31’e çıktığı görülüyor.

Yine yalnız İstanbul’da, ilk defa 1875’te açılan Mülkiye İdadisi sayısı da 1884’te çoğalmıştır. Bu mektepler, yedi ve beş sınıflı olmak üzere İmparatorluğun hemen bütün vilâyet ve sancak merkezlerinde açılmıştır. Sonra Bursa’da bir İpek Böcekçiliği ve Ziraat Ameliyat Mektebi, Ankara’da bir Nümûne Çiftliği ve bir Çoban Mektebi, İzmir’de Bağcılık ve Ameliyat Mektebi olmak üzere muhtelif meslek ve sanayi mektepleri açılmıştır.

Bunlardan başka, sayısı bir düzineyi bulan hususî mekteplerle mevcût yüksek mekteplere ilâve olmak üzere 1900’de yeniden tesis edilen Darü’l-Fünûn-u Şahane dâhil, 18 tane yüksek tahsil, meslek veya ihtisas mektebi açılmıştı (Turhan, 2002:181).

***

Bir yandan da devlet yöneticilerinin ve toplumun ileri gelenlerinin sosyolojik değişimi de sürüyordu. Mümtaz Turhan bu gelişmeleri şöyle özetlemektedir: “Bundan evvelki devirlerde kadınlar ancak ebe, hastabakıcı ve daha sonra da muallim olabiliyorlardı. Bu devirde ise memuriyet hayatına atılmış, Umumî Harp esnasında askere giden erkeklerin yerlerini almaya başlamışlardır. Böylece memur olan kadınların peçeleri kalkmış, çarşafları elbiseye yakın bir şekil almıştır.” (Turhan, 2002:188-189)

 

Kaynaklar

Ağaoğlu Ahmad Feroz, (1999), Modern Türkiye’nin Oluşumu, İstanbul: Kaynak Yay.

Akyol Taha, (2011), Kayıp Tarihimiz, İstanbul:Yakın Plan Yay.

Akyıldız Ali, (2012), Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İstanbul: İletişim Yayınları

Belge Murat, (2011), Militarist Modernleşme, İstanbul, İletişim Yay.

Findley Carter V, (2015), Modern Türkiye Tarihi, İslâm Milliyetçilik ve Modernlik,1789-2007 İstanbul: Timaş Yayınları

Kahraman Hasan Bülent, (2010), 07-06-2010

Karpat Kemal, (2007), Osmanlıdan Günümüze Elitler ve Din, İstanbul: Timaş Yay.

Rey Ahmet Reşit (2014). İmparatorluğun Son Dönemlerinde Gördüklerim Yaptıklarım, İstanbul: İş Bankası Yayınları

Turhan Mümtaz, (2010), Kültür Değişmeleri, İstanbul: Çamlıca Yay.

Yorga Nicolea, (1948), Osmanlı Tarihi, (Son Cilt), Ankara Üniversitesi Yay., Ankara