Süleymaniye’de bir pîr

Maalesef Abdürreşit İbrahim gibi bir Türk bilgesi, yazarı, aktivisti Türkiye’de yeterince tanınmış değildir. Hiçbir okula, enstitüye, üniversiteye adı verilmiş değildir. Oysa o sadece Türkiye ve Kuzey Türkleri arasında kopmaz bir halka değil, Türk-Japon dostluğunun da en önemli ve belki de ilk örneğidir.

ABDÜRREŞİT İbrahim, 23 Nisan 1857’de, Sibirya’nın Tobolsk şehri yakınlarındaki Tara kasabasında doğmuş ve 17 Ağustos 1944’te, Japonya’nın başkenti Tokyo’da, 87 yaşında vefat etmiştir. Cenazesi o dönemde işgal altındaki Sibirya’ya götürülemedi ve Tokyo’da defnedildi. 17 Ağustos 1944 günü Japon radyoları, Abdürreşit İbrahim’im ölümünü haber olarak duyurmuştu. Ancak Türkiye’deki radyolarda haber değeri görülmemiş ve yer verilmemiştir.

Babası Buharalı Ömer Efendi, annesi ise Başkurt Türklerinden Afife Hanım’dır. 1925’te Türkiye’de İçişleri Bakanlığına verdiği dilekçesinde kendisini “aslen ve neslen Türk” diye açıklamıştır. Babasının uzun yıllar siyâsetle meşgul olması kendisini de etkilemiş olmalı ki hayatının her döneminde az çok siyâsetle ilgilenmiştir. Ancak siyâsî meşguliyetleri hiçbir zaman ilim elde etme ve çevresine öğretme çabalarının önüne geçmemiştir.

Önce Taman, sonra Kışkar’daki medreselerde öğrenci oldu. Daha yirmili yaşlarının başında iken pasaportunun bittiği gerekçesiyle Ruslar tarafından tutuklandı. Salıverilince Kırgız Türkleri arasında imamlık yaptı.

1879’da Orenburg’a gelip oradan gizlice İstanbul’a geçerek birkaç ay kaldıktan sonra 1880’de Hacca gitti. Hac sonrası dönmedi, Medine’de beş yıl kalıp çeşitli âlimlerden fıkıh ve hadis dersleri aldı. 1885’te İskenderiye ve İstanbul üzerinden memleketi Tara’ya döndü. Aynı yıl bir grup öğrencisini Medine’ye götürüp yerleştirdikten sonra yeniden Tara’ya döndü. O dönemde usul-i kadim ve usul-i cedit diye adlandırılan iki ayrı okul türünden usul-i cedidi seçerek ona göre okul açtı. “Livaü’l Hamd” adını verdiği ilk risalesini bastırıp Kuzey Türkleri arasında dağıttı.

1892’de Ufa’da, Orenburg şehrinde şer’î mahkemeye üye tayin edildi. Mahkeme kadısı ile yaşadığı görüş ayrılıkları nedeniyle ayrılıp 1895’te İstanbul’a geldi. Rus Çarlığı’nın Kuzey Türklerine yaptığı zulümleri anlatan “Çolpan Yıldızı” adlı kitabını İstanbul’da bastırıp Rusya’ya gönderdi. 1896’da önce İsviçre’ye gitti, Rus sosyalistlerinin kongresine katılarak Kuzey Müslümanlarının (Türklerinin) gördüğü zulümleri anlattı. Sonra üç yıl süren bir seyahat ile Hicaz, Filistin, Mısır, Fransa, Avusturya, Sırbistan, Bulgaristan ve Rusya üzerinden Doğu Türkistan’a gitti.

1902’de, Petersburg’da “Mirat” adıyla çıkardığı dergide Kuzey Türklerine yapılan Rus zulümlerini anlattı. Tutuklanmamak için İstanbul’a geldi. Rus elçisinin baskıları sonunda Rusya’ya teslim edildi. Bu olay onda derin bir Abdülhamit muhalefetine de başlangıç oldu. Serbest bırakılınca 1905’te, Rusya’da “Ülfet” ve “Tilmiz” gazetelerini çıkardı.

1905’te Rusya’da başlayan ihtilâlinin sonunda Kuzey Türklerinin başlattığı siyâsî ve kültürel faaliyetlere katıldı. Kuzey Türkleri arasında bir ittifak kurmak için çeşitli şehirlere gidip toplantılar ve görüşmeler yaptı. Çeşitli şehirlerden gelen temsilcilerin katılımı ile Mekerce’de (Nijni Novgorod) yapmak istediği toplantıya Rus Hükûmeti engel olunca o da kongresini Oka Nehri üzerinde yaptı. Petersburg’a dönünce Müslümanların arasında ittifakın lüzumunu anlatan “Bin Üç Yüz Senelik Nazra” adını verdiği kitabını yayınladı.


Asya’da ümmet-i İslâm için mücadeleyle geçen yıllar

Abdürreşit İbrahim Rus Duma meclisine seçilmemişti ama seçilmiş olan iki üye aracılığı ile Kuzey Türklerinin muhtariyeti için çalıştı. Muhtariyet hakkındaki görüşlerini “Aftonomiya” adlı risalesinde anlattı. Rusya Hükûmeti ise bu çalışmalara daha çok baskı yaparak engel olmaya çalıştı. Abdürreşit İbrahim, 1907 sonundan başlayarak, önce Batı Türkistan Yedisu bölgesini, sonra Sibirya, Moğolistan, Mançurya, Japonya, Kore, Çin, Hindistan ve Hicaz üzerinden çıktığı geziyle tekrar 1910’da İstanbul’a döndü.

Bu seyahatindeki gözlemlerini “Âlem-i İslâm” adıyla İstanbul’da kitaplaştırdı. Abdürreşit İbrahim, Rusya-İngiltere-Amerika ve diğer Batılı sömürgecilere karşı Şark milletlerinin ittifakını savundu. 1905’te Japonların Rusya’yı yenmesini çok önemli bir örnek saymıştı. Gittiği Japonya’da halkı tanımış, onlarla yapılacak bir ittifakın gelecek vaat ettiği görüşünü benimsemişti. Seyahati boyunca gördüklerini ise Tataristan/Kazan’da oğlunun çıkardığı Beyanü’l-Hak ve İstanbul’da Eşref Edip ile Mehmed Âkif tarafından yayınlanan Sırat-ı Müstakim dergisinde bastırdı. Özellikle Sırat-ı Müstakim’deki yazıları Türkiye’de tanınmasına, başta İstanbul-Bursa olmak üzere pek çok şehirde konferanslar vermesine vesile oldu.

Onun en çok çalıştığı konulardan biri de Japonya’da İslâmiyet’in yayılması idi. Bunun için Japonya’da başlamış olan misyoner çalışmaları ile İslâmiyet ve Hazreti Muhammed hakkında haksız iftira ve karalamalara dayalı propagandalara cevap için yazdığı yazılar, Sırat-ı Müstakim dergisinde “Japonya Mektupları” başlığı ile yayınlandı. Çok gezmesi, konferanslar vermesi nedeniyle kendisi bu dönemde “Seyyah-ı Şehir” ve “Hatib-i Şehir” diye anıldı.

Abdürreşit İbrahim yalnızca ilim, kitap ve siyâsî faaliyetler ile kendisini sınırlandırmadı. 1911’de Trablusgarp Savaşı’nın başlaması üzerine gönüllü olarak Libya’ya gitti. Halkı İtalyanlara karşı savaş için cihada çağırdı, bunun için Arapça fetva yayınladı. Enver Paşa ile burada başlayan dostluğu ömür boyu devam etti. Döndükten sonra gördüklerini ve izlenimlerini Sırat-ı Müstakim’de yayınladı.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından yaşanmış olan Sarıkamış felâketi üzerine yine gönüllü olarak cepheye, Erzurum’a gitti.

İstanbul’da, 1915’te Kuzey Türkleri için Rusya Müslüman Türk Kavimlerini Himaye Cemiyeti’ni kurdu. Ardından cemiyet üyeleri ile birlikte Zürih, Budapeşte, Viyana, Berlin ve Sofya’ya giderek Kuzey Türklerinin yaşadığı zulümleri anlattı. Bu arada Lozan’da düzenlenen Rusya Mahkûmu Milletler Konferansı’na katıldı. Yine Berlin’de iken esir düşmüş Kuzey Müslümanları için Tatar Türkçesi ile Cihad-ı İslâm adlı bir gazete çıkardı.

Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’den ayrılıp Ukrayna üzerinden Sibirya’ya gitti. 1923’te Türkiye’ye dönüp Konya Taşkent Böğrüdelik köyüne yerleşti. Bu tarihten sonra yapacağı faaliyetleri ve gezileri hükûmete rapor edip bildirmesi şartı ile Konya’da serbest bırakıldı. Türkistan ve Japonya’ya yaptığı seyahatin ardından 1929’da tekrar Konya Böğrüdelik’e döndü ama fazla kalamadı.

1929-1933 arasında kısa süreliğine İstanbul-Kahire-Hicaz seyahatlerine çıktı. Ancak bu süre içinde Konya Taşkent Böğrüdelik köyünde sakin sayılacak birkaç yıl yaşadı.

Mehmed Âkif ve Sait Halim Paşa ile yakın dostlukları vardı. Mısır seyahatlerinde bu dostluğun etkisi fazladır. İslâm dünyasının sorunları hakkında Böğrüdelik köyünde iken yazdıklarını bastıramayacağını anlayınca Japonya’da bastırmaya karar verdi. Türkiye’nin tek parti ve tek adamlı havası Abdürreşit İbrahim için giderek boğucu bir hâl aldı. 1933’te sessizce Türkiye’den ayrılıp Japonya Tokyo’ya giderek yerleşti.

Japonya yılları

Daha önce arsası alınmış ama inşaatı başlamamış olan Tokyo Câmisi’nin yapımı için az sayıdaki Japon ve muhacir Müslüman ile birlikte 1934’te temelini attıkları câminin yapımı, nihayet dört yıl sonra tamamlandı ve 12 Mart 1938’de câmi törenle ibadete açıldı.

Tokyo Câmisi ile uğraştığı esnada çeşitli Japon gazetelerine İslâmiyet hakkında yazılar yazmış, bu arada Tokyo’da muhacir olarak bulunan Tatar Türklerinin ve diğer Müslümanların çocuklarına düzenli olarak din ve tarih dersleri vererek onlara bir çeşit öğretmenlik yapmıştır. Hemen her hafta kendi evinde veya başka bir yerde Japonlar için İslâmiyet hakkında konferanslar vermiştir.

Japonya’da Budizm, Şintoizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik resmî din sayılırken, Abdürreşit İbrahim ve arkadaşlarının çalışmaları sonunda 1939’da İslâmiyet de resmî din statüsüne alındı. İslâmiyet’in resmî din sayılması, Japon Müslümanlarının faaliyetleri için de büyük bir kolaylık sağlamıştır. Abdürreşit İbrahim, özellikle Japon parlamentosundaki dostları aracılığı ile İslâmiyet’in resmi dinler arasına alınmasını temin eden bir meclis kararını çıkarttığı gibi, aynı zamanda Japon Millî Eğitim Bakanlığında yaptığı girişimler sonunda Japon ders kitaplarında İslâmiyet ve Türkler hakkında doğru bilgilerin yazılmasını da temin etmiştir.

Abdürreşit İbrahim, 1938-1944 arasında Tokyo Câmisi’nde imamlık yapmıştır. Bu esnada İstanbul’da Eşref Edip tarafından çıkarılan İslâm Ansiklopedisi’ne çeşitli makaleler yazıp göndermiştir.

1944’te vefat ettiğinde, haber olarak Japon basınında geniş bir şekilde yer almış, uzak mesafelerden cenazeye gelip katılmak isteyenler için cenazesi üç gün bekletilmiş, ardından Tokyo Müslüman Mezarlığına defnedilmiştir.

Ömrünü yollarda, gurbette, ailesinden, doğup büyüdüğü topraklardan ve dostlarından çok uzak mesafelerde geçirmiştir. Bütün çabasını Müslümanların birliğine (İttihad-ı İslâm) tahsis etmiştir. Ancak bunu yaparken içinden çıktığı Kuzey Türklerini ve onların sorunlarını hiçbir zaman unutmamıştır.

O bir İttihad-ı İslâm fedaisidir. Her dönemde, har şartta kendisini bu amacın görevlisi bilmiş ve her zaman bu amaç için yapılacak işler bulmuştur.

Japonya’da İslâmiyet’in yayılması, denilebilir ki, onun en büyük amaçlarından birisidir. Bunun bir sonucu olarak, ömrünün son on yılını bütünüyle Japonya’da geçirmiştir. Japonya’da pek çok insanın Müslüman olmasına sebep olduğu gibi, Japon bir İslâm âlimi olan Toshihiku İzutsu da (Ö.1993) onun bir talebesidir.

Japonya’da İslâmiyet’i yayma çabasını bile “bir teklif” olarak görmemiş, İslâmiyet’i arayanlara, merak edenlere yardımcı olmak ile açıklayacak kadar zarif ve nezaket sahibi bir insandır. Seyahatlerinde, şehirleri yaya olarak gezmeye ve böylece şehri, halkını yakından tanımış olmayı tercih etmiştir. Arapça, Farsça, Fransızca, Rusça ve Japoncanın yanında Türkçenin çoğu lehçelerinde konuşur ve yazar durumdaydı. 70 yaşından sonra İngilizce öğrenmiş, daha önce öğrenmemişliği için sıkça üzüldüğünü söylemiştir.

Kuzey Türklerinin ittifak hâlinde özgürleşmeleri ve Türkiye’nin bağımsızlığı en önemli siyâsî amaçları arasındadır. Buna karşılık Tatar Türk aydınları arasında yeterince anlaşılıp takdir edilmemiştir. Musa Carullah, bunun tek istisnası olmuştur. Her şeyden önce âlimdir, yazardır ve çok etkileyici bir konuşma yeteneğine sahiptir. Güven telkin eden bir karakterdedir.

Maalesef Abdürreşit İbrahim gibi bir Türk bilgesi, yazarı, aktivisti Türkiye’de yeterince tanınmış değildir. Hiçbir okula, enstitüye, üniversiteye adı verilmiş değildir. Oysa o sadece Türkiye ve Kuzey Türkleri arasında kopmaz bir halka değil, Türk-Japon dostluğunun da en önemli ve belki de ilk örneğidir. Mehmed Âkif, onun için “Süleymaniye Kürsüsünde” adlı şiirinde haklı olarak şöyle demiştir:

“Kimdi kürsüdeki? Bir bilmediğim pîr amma,

Hiç de bigâne değil kalbe o câzip sîmâ.

Bembeyaz lihye-i pâkiyle, beyaz destârı,

O mehib alnı, o pek mûnis olan didârı

Her taraftan kuşatıp bedri saran hâle gibi,

Ne şehâmet, ne melâhat veriyor Yâ Rabbi!”

Rahmet ve minnet dileklerimle…


Seçilmiş kaynakça

Ali Merthan Dündar, Japonya Türk-Tatar Diasporası, (AÜ, Dil ve Tarih Coğ.Fak.C.1,S.1, Kasım 2004.

Mustafa İsmet Uzun, Abdürreşit İbrahim, DİA, C.1, s.295.

Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), TTK, Ankara 2014.

Neslihan Aksoy, Abdürreşit İbrahim’in Düşünce Dünyası ve Gelişimi, Ankara Üniversitesi, 2019, Yüksek Lisans Tezi.

Seyfettin Eşref, Rusya’da Müslümanlar: Tatar Kavimlerinin Tarihçesi, AÜ, İlahiyat Fak. Dergisi, 1996, C.35, S.1.