Süleyman Soylu gitti, “Muhteşem Soylu” geldi

Erdoğan’ı, yılların verdiği tecrübe ve Rahmetli Erbakan’dan ve de siyasetle geçen ömründen edindiği birikimle “kurt siyasetçi” olarak adlandırabiliyorsak, babadan siyasetçi olan Soylu’yu da aynı kategoride değerlendirebiliriz. Şimdi asıl soru şu: Soylu’ya karşı çıkanlar, bundan sonra olacaklarla nasıl başa çıkacaklar?

İÇİŞLERİ Bakanı Süleyman Soylu, 11-12 Nisan günlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağı öncesinde yaşanan tedbirsizliklerden duyduğu rahatsızlığı, yasağın bitmesine saatler kala istifa ederek gösterdi.

Cumhur İttifakı dışındaki birçok kesim, bu istifayı “Erdemli bir davranış” gibi haberleştirmeye çalışırken, Hükûmet’in de aynı erdemi göstermesi çağrısında bulundu. Cumhur İttifakı ise bakanına o kadar yüksek sesle sahip çıktı ki saatler içinde istifanın kabul edilmediği haberi düştü haber sitelerine.

Soylu, Cumhurbaşkanı’nı aramadan, sosyal medyadan bir mesaj atarak “gerçek” bir istifa mı plânladı? Yoksa bu istifa yeni bir güç kazanma yöntemi olarak mı algılanmalı?

Soylu’nun istifa sebebi gerçekten 10 Nisan gecesi yaşanan iki saatlik süreç miydi? Yoksa daha önce bardağı taşıran olaylar üzerine, partisine zarar vermemek adına istifa için uygun bir bahane mi arıyordu?

Birkaç saatte atlatılan bu kriz, parti içindeki çok daha büyük bir krizin ötelenmesi miydi? Yoksa kriz yoktu da birileri kriz üretme çabasına mı girdi?

***

O gece aklıma gelen bu soruların cevapları henüz netleşmedi. Soylu da, teşkilât da suskun. Herkes görevinin başında ama bu suskunluk bir tatsızlığın işareti gibi…

Soylu, göreve geldiğinden beri gerek illegal yapılara, gerekse legal görünümlü illegal faaliyetlere karşı gösterdiği savaşta öyle başarılıydı ki her iki tarafın da gösterdiği bu tepkilerin sebepleri çok rahat anlaşılabiliyor. İstifa haberini alınca sevinenlerin PKK, DAEŞ, FETÖ gibi örgütler, uyuşturucu baronları, suç çeteleri ve bilumum kanunsuzluktan geçinenler olduğunu görmek çok da şaşırtmadı bizi. Hepsi, hareket alanlarını daraltan bu bakandan kurtulmanın dayanılmaz hafifliğini yaşadılar birkaç saat de olsa.

Muhalefet için de bulunmaz bir nimetti bu haber. Kısa istifa mektubunda, salgın ile mücadeleye gölge düşmesindeki sorumluluğu tek başına üstlenmişti İçişleri Bakanı. Ancak kararın Hükûmet ve Erdoğan ile birlikte alındığı konusunda çok emin (ki şahsî fikrim, yasağın ilân saatinin Soylu’nun tek başına aldığı bir karar olmadığı yönünde) olduklarından, Hükûmet’i tümden istifaya davet etmeyi hak buldular kendilerinde.

Ellerini ovuşturarak sevinen bu kesimleri anladık. Peki, Daily Sabah’ın istifa haberini veriş şeklini, Sabah yazarı Mahmut Övür’ün Soylu yerine gelecek ismi ve atama kararnamesini paylaşmasını nereye koyalım?

AK Parti içinden Soylu’ya ayar vermek isteyenleri ne şekilde analiz edelim dersiniz?

Malûmunuz, Ankara Milletvekili ve AK Parti Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam, bu süreçte en tepki çeken isim oldu. Sosyal medyada paylaştığı şu mesaj evlere şenlik: “Sn. Süleyman Soylu’yu tabanımız çok sevmişti. Ancak başarının nereden geldiğini, imkân&yetkileri kimin verdiğini, liderimiz Sn. Erdoğan’ın gücünü nasıl paylaştığını asla unutmamalı. Şayet liderinden destursuz ayrılır ise, bu muhabbeti yitirir. Kardeşane hatırlatmak istedim!”

Asıl enteresan olan, Çam’ın bu mesajı Soylu’nun istifasının kabul edilmediğinin ajanslara düşmesinden iki buçuk saat sonra, gece 02:05’te yazmış olması!

Evet, o saatte istifanın kabul edilmediği belliydi ama Bakan Soylu’dan henüz bir açıklama gelmemişti. Sonuçta kimse silah zoruyla çalıştırılamayacağına göre, Soylu da istifada direnebilirdi.

Öyle anlaşılıyor ki, AK Parti içinde bir grup, bu istifanın geri çekilmesini istememiş ve Selva Çam’ı bu konuda ateşe atmışlardı.

***

“Soylu’yu istemeyen grup kimdir?” derseniz… Herkes gibi ilk akla gelen, Pelikancılar ve Albayrak ekibi... Berat Albayrak’ın da Pelikan Grubu’ndan, hattâ başlarından olduğunu iddia edenler olsa da, ben bu etiketi çok mantıklı bulmuyorum. Açıkçası bu kapasiteyi pek görmüyorum kendisinde. Ancak ne kadar inkâr edilmiş olsa da, bugüne kadar defalarca medyaya yansıyan Soylu-Albayrak çekişmesinin göz ardı edilemez bir gerçek olduğunu düşünüyorum.

Selva Çam’ın bu gruplardan birinin maşası olarak mı böyle bir mesaj attığını, yoksa sadece Erdoğan’a yaranma ihtiyacını abartması olarak algılanabilecek bir cahil cesareti mi gösterdiğini bilemiyorum.

Üzerinden dört gün geçmesine ve bu kadar fazla tepki almasına rağmen mesajını yayından kaldırmamasını da anlayamıyorum.

Kanaatim o ki, Bakan Soylu, bir süredir rahatsızlık hissettiği ama gücüne karşı koymaktan yorulduğu AK Parti içerisinde güçlü bir gruptan kurtulmanın bir yolu olarak seçti istifa restini. Bu sayede o grup karşısında bir kere daha güç kazanacaktı. Zira toplumun büyük kesimi ve Cumhur İttifakı tabanı tarafından çok sevildiğini, Erdoğan’ın bile bu sevginin karşısında durmayı göze almayacağını düşünüyordu.

Senaryo bu ise, haklı da çıktı. Milyonlarca destekçisini arkasına alarak o koltuğa daha güçlü oturdu.

Süleyman Soylu’nun bir koltuk sevdâsıyla değil, devlet ve millet sevdâsıyla böyle hareket etmiş olabileceğini varsayıyorum. O, bana göre gelmiş geçmiş en iyi İçişleri Bakanı! Ancak, devlete hizmet edebilmek için siyasette etkin olabilmenin gereği, siyâsî satrancı iyi oynamaktan geçiyor. Bu konuda Erdoğan’ı, yılların verdiği tecrübe ve Rahmetli Erbakan’dan ve de siyasetle geçen ömründen edindiği birikimle “kurt siyasetçi” olarak adlandırabiliyorsak, babadan siyasetçi olan Soylu’yu da aynı kategoride değerlendirebiliriz.

Şimdi asıl soru şu: Soylu’ya karşı çıkanlar, bundan sonra olacaklarla nasıl başa çıkacaklar?