YERYÜZÜNDEKİ
suların hiçbiri birbirine aynı değildir. Bu farklılık, dereden denize kadar her
su çeşidi için geçerlidir. Hatta kuyulardaki sular bile diğer sulardan ve
kuyulardan farklıdır. Suların bir diğer farklılığı da zamanla ilgilidir. Söz gelimi,
bir kuyunun ya da derenin suyu her mevsiminde, her mevsimin her ayında, ayın
her gününde farklılıklar gösterir. Kısacası suların bir anı bir anından, bir
saati bir saatinden, bir günü bir gününden, bir ayı bir ayından, bir mevsimi
bir mevsiminden farklıdır. Bu sularda farklı olan tek su, zemzemdir.
Çünkü zemzem, yeryüzündeki bütün suların bileşkesidir. Bu
farklılık sadece yeryüzü suları için geçerli değildir. Mısırlı hekimler tarafından hastalık
sebebi olarak sayılmış olan ahlât-ı erbaa (kan, balgam, kara safra ve sarı safra)
olarak bilinen dört sıvı için de yeryüzü sularında olan farklılıklar
geçerlidir.
Suların bu farklılığının izdüşümü “zaman” için de geçerlidir.
Zamanın ne olduğu ve ne olmadığı konusu bu küçük yazının boyutlarını aşar
elbette, yine de kısaca “İş ya da oluşun, bir eylemin içinde geçmekte olduğu,
geçtiği ya da geçeceği süre” ya da “Geçmişten günümüze geleceğin ilerleyişi” olarak
tanımlamak mümkündür zamanı. Ölçüm ve adlandırmalar Sümerlere kadar dayansa da
zaman konusunda ortak bir tanım bulmak zordur.
Zaman kavramı daha çok, “Kısa veya uzun vakit, az ya da çok
süren bölünebilir müddet” gibi anlamlarda ve “bir yılın çeşitli dönemleri”
olarak kullanılmaktadır. Zamanın taksimâtı ân (şimdiki zaman), asır, emed
(belirli veya sonlu süre), dehr (kesintisiz, sonsuz zaman) gibi kelimelerle
yapılmaktadır.[i]
Zamanın belirli parçası ve bölünmüş hâli olarak “vakit”
(çoğulu evkāt) kavramı
da kullanılmaktadır. Bir iş için belirlenen zamanı ifade etmekte olan “vakit”
kavramı, Kur’ân-ı Kerîm’de on üç ayette yer almaktadır. İbâdet bağlamında ele
alındığında vakit kavramı zamana göre daha belirgin, daha önemli ve daha sıcak
bir kavramdır. “Namaz vakti”, “müstehap
vakitler”, “mekruh vakitler”, “Hac vakti”, “Umre vakti” gibi kavramlar
ibadet dünyamızla iç içedir.
İslâm Medeniyeti içinde zaman, “metafizik boyutuyla kelâm ve
felsefede incelenirken, onun vakitle belirtilen pratik boyutu astronomi, tarih,
fıkıh ve amelî tasavvufta ele alınmıştır”[ii].
Zamanın ruhuna erişilen üç ay
Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan zamanın birbirine
benzerlikleri olsa da farklılıkları çok daha fazladır. Bu yaşam şekli ve coğrafî
boyutunun yanında, tıpkı sularda olduğu gibi mevsim, ay, gün, saat ve anlarda
da farklılıklara da sahiptir. Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, aynı
coğrafî bölgede olunsa da, aynı yaşam şekli yaşansa da zaman ve vakit,
birbirinden farklıdır.
İnsanın zaman ile ilişkisi de farklıdır. İnsan mı zamanla
birliktedir, zaman mı insanla birliktedir, bilinmez. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Ne içindeyim zamanın,/ Ne de büsbütün dışında;/ Yekpare,
geniş bir anın/ Parçalanmaz akışında”[iii]
diye haykırması bundan olsa gerektir.
İster içinde olalım, ister dışında, zaman da sular gibi,
mevsim, ay, gün, saat, hatta daha küçük zaman dilimi içinde farklılıklar
kuşanır. Zaman, bazı günlerde bir şövalye zırhı ile sadece hayatı idame
ettirmeyi kuşanırken, bazı günlerde “hiçlik” hırkasını kuşanır. Zamanın bu
libası, onun ruhu ile doğrudan ilgilidir.
Zamanın ruhu, en çok onun rahmet, bereket ve merhamet
libasını kuşandığında kendini gösterir. Zamanın ruhunun bu libası kuşandığı
vakit, Recep, Şaban ve Ramazan ayından oluşan üç aylar vaktidir. Peygamberimiz
Hazreti Muhammed’in (sallallahu aleyhi vessellem),
“Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübârek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır”
şeklindeki güzel duası ile bu rahmet, bereket ve merhamet, yine bu mübârek
vakitte Regaib, Miraç, Berat ve Kadir Gecesi ile âdeta gökten yeryüzüne
indirilir. Yeryüzü bir rahmet, bereket ve merhamet deryası olur. Bu mevsimin
işareti “af ve mağfiret”, parolası “geceyi ihyâ etmek”, sonucu “günahlardan
arınmak”tır.
Regaib Gecesi ile başlayan ve Kadir ile zirve yapan bu
rahmet, bereket ve merhamet mevsimin başında, Recep ve Şaban ayı ile Ramazan
ayına hazırlık yapılmış olur. Bu mevsim
bir bütün olarak, kulluğun zirve yaptığı ve Kadir-i Mutlak Rahmân ve Rahîm olan
Allah’ın kulun istediklerini geri çevirmediği, gözyaşlarının her türlü kötülüğü
erittiği bir vakittir. Bunun Peygamberî müjdesi, “Recep Allah’ın ayı, Şaban Benim
ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır”[iv]
ifadesiyle verilmiştir.
Bu müjdeler silsilesi Zünnûn-i Mısrî’nin,
“Receb tohum ekme ayıdır, Şaban sulama ayıdır, Ramazan hasat ayıdır. Herkes ne
ekerse onu biçer. Ne yaparsa cezasını çeker. Bir kimse ziraati zâyi etse hasat
günü ekemediğine pişman olur. Kıyamet gününde kötü vaziyete düşer ve dünyadaki
zannının aksi zuhur eder” şeklindeki ifadesinin yanı sıra Abdülkadir-i Geylânî’nin,
“Recep tevbe, Şaban muhabbet, Ramazan da Hakk’a kurbiyet ve vuslat ayıdır.
Recep günahı, zulm ü cevri terk etme; Şaban salih amel işleyip vefa gösterme;
Ramazan ise sıdk u safaya erme ayıdır. Recep’te şevkle girişilen tevbe ve
hasenât, kabule mazhar olur; Şaban’da işlenmiş eski seyyiat, afv ü mağfiret
kılınır; Ramazan’da ise kula İlâhî ihsan ve ikramlar bahşedilir”[v]
şeklindeki beyanıyla devam eder.
Kısacası bu mevsim, Hazreti Peygamber ve O’na
hilye olan Kur’ân zamanıdır.
Recep ayı ve tacı hakkında
Bu mevsimin yani zamanın
ruhunun en çok rahmet, bereket ve merhamet libasını kuşandığı üç aylar
mevsiminin birinci ayı, Recep ayıdır. Recep
ayı aynı zamanda Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem ile birlikte haram aylardan
biridir; bu nedenle diğer adı “Recebü’l-ferd”dir. Recep ayının bir diğer adı
da, Allah’ın rahmetinin, ikram-ü ihsanâtının kullara gürül gürül döküldüğü ay
anlamındaki “Recebü’l-esabb”dır. Recep ayı aynı zamanda, “sağır” anlamında “Recebü’l-esamm”
olarak bilinir. Buradaki sağırlık, “kötülükleri duymamak, uzak kalmak”
anlamındadır.[vi]
Rahmet ve mağfiret dolu olan Recep
ayının ilk (Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan) Cuma gecesi, Regaib Gecesi’dir
(Kandili). Bu gece, bağışlanma gecesidir. Bu gecede kullar Cenab-ı Hakk’ın ihsan
ve ikramına mazhar olurlar.[vii]
Regaib Gecesi, Peygamber Efendimizin
(sav), “Beş gece vardır ki, onda yapılan dua geriye çevrilmez: Recep ayının
ilk, Şaban ayının on beşinci, Cuma, Ramazan ve Kurban Bayramı geceleridir” diye
önemle belirttiği gecelerden biridir.
Recep ayının bir diğer tacı da Miraç
Gecesi’dir. Miraç Gecesi, Cenab-ı Hakk’ın, Sevgili Kulu ve Resulü Peygamber Efendimizi
(sav) Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya, oradan da
semaya yükselttiği ve orada büyük hakikatlerin İlâhî sırlarının gösterildiği
gecenin adıdır. Miraç Gecesi’nin sırrı, Süleyman Çelebi’nin, “Şeş cihetten ol
münezzeh Zülcelâl,/ Bîkemukeyf âna gösterdi cemâl” ifadesinde saklıdır. Miraç’ın
da tacı, o gece müminlere beş vakit namazın farz kılınmış olmasıdır.
Şaban ayı ve tacı hakkında
Zamanın ruhunun en çok rahmet, bereket ve merhamet libasını
kuşandığı üç aylar mevsiminin ikinci ayı, Şaban ayıdır. Şaban ayı, her
zamankinden daha fazla Peygamberimiz ile birlikte olmak ve Onunla hemhâl olmak,
Onun gibi yaşamak ayıdır.
Şaban ayının tacı da Berat Gecesi’dir. Berat Gecesi, “berat”tır.
Yani borçtan, hastalıktan, suç ve cezadan beraat etmektir. Şaban ayının 15’inci gecesi olan bu mübârek gece için
Hazreti Peygamber (sav), “Allah Teâlâ, Şaban’ın 15’inci gecesi -rahmetiyle-
dünya semasında tecelli eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kılları sayısından
daha fazla kişiyi bağışlar” müjdesini vermiştir.
Berat Gecesi, Kur’ân-ı Kerîm’in Levh-i Mahfuz’dan dünya
semasına toptan indirildiği gecedir. Yani Berat Gecesi, İnzâl’dir. İnzâl için
Fahr-i Kâinat (sav), “Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibâdete
kalkınız. Ve o gecenin gündüzünde (Şaban ayının on dördüncü günü) oruç tutunuz.
Çünkü o gece güneş batınca, Allah Teâlâ, o andan fecir oluncaya kadar, ‘Benden
mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu
rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim’
buyurur” diye buyurmuşlardır.
Ramazan ayı ve tacı hakkında
Zamanın ruhunun en çok rahmet, bereket ve merhamet libasını
kuşandığı üç aylar mevsiminin tacı, içinde Kadir Gecesi’nin (Leyle-i Kadr) de
olduğu Ramazan ayıdır. Ramazan ayı, bu sürecin en yoğun olduğu aydır. Ramazan,
esas olarak Kur’ân-ı Kerîm ayıdır. Çünkü Kur’ân-ı
Kerîm bu ayda, bin aydan yani seksen küsur yıllık bir ömürden daha hayırlı olan
Kadir Gecesi’nde inmeye başlamıştır.
Ramazan, oruç ayıdır. Ramazan;
Hazreti Peygamber’in, “Ramazan ayı gelince Cennet kapıları ardına kadar açılır,
Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur” ve “Her kim inanarak ve
karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları
bağışlanır” müjdelerini verdiği aydır.
Rahmetli Sezai Karakoç’un
ifadesiyle, “Müslüman her yıl, bir ay bir ruh şölenine çağrılır. Yeniden
varoluş: Yücelten, sağaltan... Oruç, insanın katıldığı, her yıl bir ay
katıldığı bir ruh şölenidir. Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü
ziyafet, bir gök sofrasıdır”.
Ramazan ayının tacı şse Kadir Gecesi’dir. Kur’ân-ı Kerîm
Kadir Gecesi’nde Peygamber’e ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır.
Yani Kadir Gecesi, Tenzil’dir.
Kadir Gecesi, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Şüphesiz Biz onu Kadir
Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin (o büyük fazlu şerefini) sana bildiren
nedir? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Onda melekler ve Rûh, Rablerinin izni
ile her bir iş için iner de iner. O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır”
(Kadir, 1-5) müjdesiyle anlatılmıştır.
Zamanın ruhu, en çok onun rahmet, bereket ve merhamet
libasını kuşandığı üç aylar mevsiminde, bu merhametin terennümü olarak şairlerin
kaleminden, âşıkların gönlünden, zakirlerin dilinden farklı dökülmüş asırlar
boyunca. Bunlar zamanın ruhuna göre bazen Hazreti Peygamberimizin (sav) anne ve
babasının güzel ahlâkını, evliliklerini ve Efendimizin (sav) ana rahmine
düşmesinin kâinat için nasıl büyük bir rahmet olduğu anlatıldığı regaibiyyeler
olmuş, bazen Kur’ân-ı Kerîm’de bahsi geçen Miraç mucizesinin anlatıldığı
miraciyyeler olmuştur. Bazen Taşlıcalı Yahya’nın, “Ol gece meğer Kadr u Berat
idi mukarrer/ Çekti kamer-i çerh ana tuğra-yı mutalla”[viii]
diyerek dolunaya yıldızlı tuğra çektiği türden dizeler olmuştur. Bazen de Kur’ân-ı
Keriîm ve oruç tutmanın güzelliklerinin anlatıldığı ramazaniyyeler olmuştur.
Bu mevsim, aynı zamanda beş asır sürdürdüğümüz surre alayının
yola çıkış günüdür. Recep ayının 12’nci gününde yola çıkarırmışız surremizi. İlk
surremiz Rumeli’den, Edirne’den yola çıkmış. Asırlar geçmiş olsa, surremiz yola
çıkmasa ne fark eder? Siz durmayın, yüreğinizin surre alayını çıkarın yola! Gözyaşlarınızın
ıslattığı dilinizde zikriniz, “İlâhi Ente maksûdî ve rızâke matlûbî” olsun.
“İstiğfar kökünü ihlâs havanında Tevhid tokmağı ile dövmek,
sonra onu muhabbet balı ile karıştırıp aşk fırınında pişirmek; pişirdikten
sonra kanaat kaşığı ile her adımda, olmazsa sabah akşam yemek”, surrenizin yegâne
yol azığı olsun.
Haydi, durmayın! Önce rahmet, bereket, merhamet, af ve mağfiret yağmurlarının altında yıkayın yüreğinizi, sonra Ayrılık Çeşmesi’nden yüreğinizin surre alayını yola çıkarın!
[i] Muhammed b. A’la
b. Ali el-Fârukî el-Hanefî Tehânevî (1996). Mevsuatu Keşşâfi Istılâhâti’l-Fünûn
ve’lUlûm (Ed.: Refîk el-Acem; Thk. Ali Dahruc; Arap. Çev.: Corc Zeynati -
Abdullah Halidi) Beyrut: Mektebetu Lübnan.
[ii] M. Kâmil
Yaşaroğlu (2012). “Vakit”, TDV DİA, Cilt: 42, ss. 488-491.
[iii] Gülten Akın
(1974.) “Ahmet Hamdi Tanpınar”, Türk Dili, sayı
272, ss. 654-659.
[iv] İsmâil b.
Muhammed el-Aclûnî (1985). Keşfü’l-ḫafâʾ,
(Nşr.: Ahmed el-Kalâş), Beyrut.
[v]Ömer Menekşe
(2019). “Maneviyat İklimi Üç Aylar”, http://www.omermenekse.com.tr/666/maneviyat-iklimi-uc-aylar-2, Erişim Tarihi:
10.12.2021.
[vi] Ömer Menekşe,
a.g.m.
[vii] M. Kâmil
Yaşaroğlu (2012). “Üç Aylar”, TDV DİA, Cilt:42, ss.276.
[viii] “O gece galiba
saygı değer Kadir ve Berat gecesiydi. Çünkü felek dolunaya yıldızlı bir tuğra
çekti.”