Şubat soğuğunda unutulanlar: 28 Şubat’ta onları bulalım!

Örneklere bakıldığında, “çifte standart” veya “şüpheli hukuk” izlenimi veren bu tarz uygulamaların getirdiği bir “ötekileştirici” muamelesi ve en önemlisi de “Siz de unutun, olanla yetinin!” baskısı hissedilmektedir. Gerçekten de çözüm bulunmazsa, bu haksızlıklar ve iade-i itibar noktasındaki eksiklik, Devletin ayıbı olarak kalmaya devam edecek!

İSTİKLÂL Marşı Yılı’ndayız…

Şubat soğuğundayız…

İstiklâl Marşı yazarı, Millî Şair ve Kurtuluş Destanı kahramanlarımızdan Mehmed Âkif Ersoy’un, vefat ettiğinde ailesi ile birlikte son yıllardaki yalnızlığı, fakirliği ve cenazesinde bir avuç üniversiteli gencin bulunması dışında Devletin Âkif’e kış soğuğuna terk edilen “yabancı” gibi kayıtsızlığı, bana 28 Şubat sürecini yöneten zalimlerin, Âkif’in “Âsım’ın nesli”  diye umut bağladığı kuşağı “irtica” yaftasıyla cezaevlerinde çürüttüğü ve başörtülü kızlarımızı acımasızca harcadığı, hayatlarını kararttığı günlerdeki, kış soğuğunda terk edilenlerin kaderinde buluşan değişmeyen hikâyemizi hatırlatır: “Şubat soğuğunda unutulanlar”…

Ellerimiz üşüyünce, saç tellerimiz buz sarkaçları gibi kalınca, Sarıkamış’ta buz kesen ölümle bedelini ödediğimiz, türkülerdeki 14’lü gençlerin cepheye silah götürürken vefatlarında ağıtlanan yarınlarımız için verilen İstiklâl Mücadelemizdeki kadın kahramanlarımızın, bugün göndere çektiğimiz bayrağa rengini veren şehitleri doğuran annelerimiz olduğunu unutan; 28 Şubat sürecinde, tüm kazanımlarını ve insan haklarını çiğneyerek binlerce annemizi çocuklarının önünde itibarsızlaştıran darbeci, muhtıracı zihniyetin tarihe gömülmesi ve cezalandırılması, milletimizin âdeta vicdan marşı oldu!

Nitekim gün geldi, bu vicdan marşı adâlet gönderine çekilmeye başlandı.

28 Şubat mağdurlarının hakları gündem oldu ve yasal düzenlemeler yapılarak süreç işletilmeye başlandı. “Bir gün tüm haklar ve tam itibar iade edilir” umuduyla sineye çekilen birçok geçmiş uygulamanın yanı sıra 28 Şubat mağdurları her fırsatta kamuoyu oluşturmaya, çözüm adreslerine ulaşmaya gayret ederken, Devlete sadâkat ve İstiklâl Marşı ruhundaki ahlâk noktasında hep örnek ve öncü olmaya gayret ettiler. Bu gayretlerin ve sabrın sonucunda da “İade-i itibar, Devlet için iftihar” şiarıyla ve “28 Şubat bin yıl sürecek!” diyen kibir çukuru zihniyetine hâddini bildiren millî irade ve onun tecellisi olan iktidar süreciyle beraber birçok mağduriyetin giderildiği, hakların iadesine çaba sarf edildiği günleri görmenin esenliğine ve huzuruna kavuştular.

Ancak yıllardır devam eden ve çözülmeyen, âdeta “kapanmayan yara” derinliğinde sızlamaya devam eden beklentiler, haklar ve sorunlar var ki artık bunların da ivedi olarak İstiklâl Marşı Yılı’nda çözülmesi gerekiyor.

28 Şubat’ı gündeme getirecek en ufak mağduriyete ve hak kaybına izin vermeden, “Tam Devlet, tam adâlet” tablosunun gerçekleşmesi gerekiyor!

Peki, 28 Şubat mağdurlarının onca yıldır çözemedikleri hangi hakları, hangi itibar kayıpları var ki “Şubat soğuğunda unutulanlar” başlığına ihtiyaç duyduk?

Aziz milletimiz bilmeli ki, 28 Şubat mağduru olan memurlar için çıkarılan “sicil affı”, mağdur olanlara görevlerine dönme imkânı verdi. Ancak “sicil affı”nın içeriğine baktığımızda, bu af, “suçluyu affetme” karakterinde/işlevinde bir yasal düzenleme olduğundan yani mağdurlar gerçekten suçluymuş gibi kabul edilerek ve Devletin yüce affından yararlanmış mahkûm gibi sayılarak, çalışamadıkları yani hizmetten alıkonuldukları yıllar hükümsüz sayılmıştır. Dolayısıyla tekrar göreve başladıkları gün, o yıllar yaşanmamış gibi kabul edildi,  hizmet devamlılığı noktasında da hesaba katılmadı!

Nitekim mağdurların emeklilik günü geldiğinde, memur olarak hizmet veremedikleri 28 Şubat süreci yılları (yaklaşık 6 -altı- yıl sürdü bu mağduriyet) emeklilik tazminat hesabında yok sayılacak. Yani 28 Şubat mağdurları, emekli olduklarında zulüm gördükleri yılların cezasını bir kez daha çekmiş olacaklar.

Örneğin 25 yıllık bir öğretmen emekli olduğunda tazminatı hesaplanırken, hizmet veremediği yılların da memurluk hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, böyle yapılmayacak da o öğretmenin memurluk hakları “18 yıl” üzerinden hesap görecek.

Oysa bugün FETÖ sebebiyle memurluktan atılanlar geri döndüklerinde, hizmet veremedikleri yıllar için çalışmışlar gibi hem maaşları, hem de ek dersleri dâhil tüm özlük hakları tam olarak iade edilmektedir. 28 Şubat mağdurlarının “Tam Devlet, tam adâlet” noktasında incinmiş olmalarının bir sebebi de hukukî süreç ve uygulamalardaki farklılıkların izahını beklemelerinden kaynaklanıyor.

Çünkü örneklere bakıldığında, “çifte standart” veya “şüpheli hukuk” izlenimi veren bu tarz uygulamaların getirdiği bir “ötekileştirici” muamelesi ve en önemlisi de “Siz de unutun, olanla yetinin!” baskısı hissedilmektedir. Gerçekten de çözüm bulunmazsa, bu haksızlıklar ve iade-i itibar noktasındaki eksiklik, Devletin ayıbı olarak kalmaya devam edecek!

Kuşkusuz onca yılda hakların teslim edilmesi ve iade-i itibar adımlarının atılması noktasında çok ciddî mesafeler alındığı ve bu konudaki duyarlılığın yüksek olduğu gerçeğini ortaya koyan bazı uygulamalar oldu.

Örneğin, mağdurların çalışamadığı dönemlerin SGK borcunun “kişisel SGK ödemesi” niteliğinde olsa da ödenmesi, kademe ve derecelerin düzenlenmesi bunlardan bazıları.

Aslında bunlar bile Devletin “Tam Devlet, tam adâlet” sorumluluğu içinde farkında olduğu ve gidermek istediği konular. Ancak mademki konu adâlet ve itibar, o zaman benzetme yerinde olacaksa, doktorun ameliyat sonrası bir makası bedende unutması gibi bir tekrar operasyon gerektiren “unutma” hâlinden çıkılması gerekmektedir. Bunun için de Devletin yasal bir düzenlemeyle, artık 28 Şubat dönemini tarih kitaplarında bir konu kalacak şekilde hayatın içinde devam eden (varsa) zehrini temizlemelidir. Çünkü toplumu zehirlemeye gizli de olsa devam eden ihmâl edilmiş hukukî durumlar, zamanla 28 Şubat zihniyetinde olanlara yeni fırsatlar verecektir.

Sonuç olarak, milletçe biliyor ve inanıyoruz ki, Cumhuriyet’in kuruluşunun 100’üncü yılını kutlayacağımız 2023 yılına ermek üzere iken ve bu yılı İstiklâl Marşı Yılı olarak anarken, hepimiz İstiklâl Marşı ruhunda buluşmanın heyecanında “Tam Devlet, tam adâlet” şiarının gereğini yapmalıyız.

Kuşkusuz bunun için de, başta 28 Şubat mağdurları olmak üzere, her alanda Şubat soğuğunda unuttuğumuz en ufak hakkı tutup yüceltmeliyiz…

Unutmayalım ki, gecikmiş adâlet demek, yaralı istiklâl demektir!