Şu yaşadığımız hâdiseleri taş olsa kaldıramaz!

Kucakta dışarı çıkarılıp hastaneye götürülmek üzere can kurtarana bindirilirken emziği ağzındaydı ve şaşkın gözlerle bakıyordu etrafına. Üzüntü yoktu, sevinç yoktu. Ne yaşadığının ne kadar farkındaydı? Şokta mıydı? Bizden farklı değildi bir bakıma. Biz de tam olarak farkında değiliz. Biz de belki şoktayız. Nehirdeki saman çöpü gibiyiz. Sürüklenip gidiyoruz. Şu yaşadığımız hâdiseleri taş olsa kaldıramaz. Dağlar taşlar emaneti kabul edememiş, boşuna mı?

DEPREM uzmanlarından gelen açıklamalar muhtelif.

“60 atom bombası”, “130 atom bombası”, “200 atom bombası gücünde” diyenler olduğu gibi, dinamit üzerinden mukayese edenler de benzer şekilde tespitte bulunuyorlar.

2 milyon ton dinamit, 3 buçuk milyon ton dinamit patlatılmasına denk…

Gerçeği hangisidir bilemeyiz de bir noktada birleşmek mümkün: Çok büyük, çok güçlü!

Hatta çoktan biraz daha fazla.

Aşırı ölçüde!

Dünyanın görmediği türden bir felâket bu!

*

Şehirlerin önceki fotoğrafları ve görüntüleriyle bugünkü yıkılmış hâlini karşılaştırınca insanın içi parçalanıyor.

Yediğimiz iki lokma boğazımıza diziliyor.

Yemek yiyebildiğimize, çay içebildiğimize şaşıyoruz.

Suç işliyormuşuz gibi bir hisse kapılıyoruz sofra başında.

Yanlış yaptığımızı, o ekmeği, suyu, çayı, çorbayı hak etmediğimizi düşünüyoruz.

Orada enkaz altında insanlar can verirken…

Molozların altında, tozun toprağın arasında, şu soğukta kurtarılmayı bekleyenler varken…

Dışarıya çıkmayı ve ayakta kalmayı başarabilenler, onların çıkarılması için dua ederken…

Sevdikleri için heyecan duyarken…

Biz ekran başında sabahlıyor, geceliyor, sonra yine sabahlıyoruz.

Nefes alıyor oluşumuzdan utanıyoruz.

Telefonla, mesajla ulaştığımız deprem bölgesindeki dostlarımızdan iyi haber alınca seviniyoruz.

Fakat binlerce kişi orada can teslim etti.

Çok daha fazlası yaralandı. Hastanede tedavi görüyor.

Ondan da fazlası kurtarılmayı bekliyor.

Söylemek bile zor ama belki de bazılarının bekleyişi bitti.

Uçtu gitti, asıl vatana ulaştı.

Mekânları Cennet olsun.

Yüce Mevlâ, kalanlara sabır versin.

*

71’inci saatte Gaziantep’te enkazdan çıkarılan 75 yaşındaki Bekir Amca için heyecan duyduk. “Dayan Bekir Amca” diyerek ekrana kilitlendik gece yarısında.

Gözlerimiz yaşardı.

Saatlerce takip etmiştik. Heyecan duymuş, dua için elimizi açmıştık.

Tanır mıydık Bekir Amca’yı? Hayır. Tanımazdık ama artık iyi biliyoruz.

Fransız, Katarlı ve Türk ekipler ortaklaşa çalışmayla çıkardı.

O bizim Bekir Amcamız.

Hoş geldin Bekir Amca. Allah sana hayırlı ömür versin.

*

Ondan önce, 67’nci saatte kurtarılan 6 yaşındaki Zübeyde için doldu gözlerimiz.

İHH ekipleri çalıştı enkazda.

Aşırı sevimliydi Zübeyde.

Kardeşi az ötesindeymiş.

“Onun adı Mevlüt Taha, benim adım Zübeyde” dedi.

Nerede olduğunu sordular, eliyle işaret edip “Şurada!” dedi. Daha önce ise kardeşinin ölebileceğini söylemişti. Kurtarmaya çalışanlar ya anlamadılar yahut sonraya bıraktılar ve o anda ölümden, hele ki kardeşinin ölümünden bahsetmeyi uygun bulmadılar.

Zübeyde Kahramanmaraş’taydı. Söylemiş miydim, aşırı sevimliydi.

*

5 yaşında bir Yağmur vardı ondan önce bizi heyecanlandıran.

“Çok üşüyorum baba” diye sesleniyordu enkazın altındayken.

“Çok üşüyorum, ellerim bembeyaz olmuş. Eve gitmek istiyorum.”

Nasıl güzeldi. O toz toprak beton arasında günlerce tek başına kalmıştı ama ona rağmen ne kadar güzeldi. Çıkarıldığında gördük.

Sesi de ne kadar hoştu.

Keşke üşümeseydi. Ama hava aşırı soğuk. Nasıl üşümesin? Aç susuz, günlerce orada kalmış. Buz gibi betonların, kırık dökük eşya parçalarının arasında…

Artık ne zaman canı sıkılsa üşüyecek küçük Yağmur.

Ne zaman üşüse, o deprem gelecek aklına.

Çocuk, ağlattın bizi.

*

Bir diğer çocuk…

“Babam nerede?” diye bağırıyordu enkaz altındayken kendini kurtarmaya çalışanlara.

“Baban gelecek” dediler.

Kim bilir, babası neredeydi? Dışarıda bir yerde miydi, enkaz altında mıydı, yoksa can teslim edenler arasında mı?

Bilemiyoruz.

*

Bir diğeri çok küçüktü. Küçücüktü.

Kırmızı emziği ağzındaydı.

Günlerce enkaz altında kalmış ama emziğini bırakmamıştı.

Kırmızı emziğini…

Aşk olsun çocuk!

Kucakta dışarı çıkarılıp hastaneye götürülmek üzere can kurtarana bindirilirken emziği ağzındaydı ve şaşkın gözlerle bakıyordu etrafına.

Üzüntü yoktu, sevinç yoktu. Ne yaşadığının ne kadar farkındaydı? Şokta mıydı?

Bizden farklı değildi bir bakıma.

Biz de tam olarak farkında değiliz. Biz de belki şoktayız.

Nehirdeki saman çöpü gibiyiz. Sürüklenip gidiyoruz.

Şu yaşadığımız hâdiseleri taş olsa kaldıramaz.

Dağlar taşlar emaneti kabul edememiş, boşuna mı?