Su da susuzu arar

O nâzenin güzel, küffarı değil, bizi bekliyordu. Ne zaman ufukta küffar gemisi belirse, yüzüne kırk kat duvak çekiyor ve görünmez oluyordu. O nâzenin ne zaman ki bizi gördü, yüzünden duvağı attı ve dolunay gibi pırıl pırıl yüz gösterdi. Karadeniz’de Fatih’in rûhâniyetinin armağanını aldık ve yüzümüzü Akdeniz’e çevirdik.

ÇOK şükür doğalgazı bulduk. Nihâyet Türkiye, enerji açısından bir asırlık makus talihini yendi ve Ferhat, sonunda Şirin’ine kavuştu.

Evet, Karadeniz’de, yeni adı “Sakarya” olan havzada şimdilik 320 milyar metreküp hacminde muazzam bir doğalgaz ön rezervine ulaştık. Bu kavuşma, Cenâb-ı Hakk’ın öyle ender bir lütfu ki, daha ilk keşifte ülkenin yedi yıllık ihtiyacını karşılayacak bir kaynağa sahip olduk. Bir bulduk ama pîr bulduk anlayacağınız!

Bizim Karadeniz’deki keşfimiz ile İsrail’in Akdeniz’deki keşfini kıyaslarsak ne dediğimiz daha iyi anlaşılır sanırım. İsrail, Leviathan Bölgesi’nde ilk keşfini yaptığında 30 milyar metreküp doğalgaz bulmuştu. Bu keşfi izleyen süreç içerisindeki sondajlarda bu bölgede bulunan gaz miktarı, bugün itibariyle ilk keşfin en az yirmi katına çıkmış durumdadır.

Karadeniz’de bu keşfi takip eden sondajlar yapılacağına göre, İsrail örneğinden hareket edersek, 5 ilâ 6 trilyon metreküplük bir doğalgazın, nâzenin bir gelin edâsıyla bizi beklediğinden asla şüphem yoktur. Bu da bu güzel ülkenin en az 100 yıllık ihtiyacına tekabül eden bir meblağ demektir.

E, doğalgaz nâzeninini 100 yıl beklediğimize göre, 100 yıl da sefasını sürmek hakkımızdır. Sabrın süresi ne kadar uzarsa, mükâfatı da o ölçüde büyük olur.

Karadeniz doğalgazı daha madalyonun bir yüzü. Sırada Akdeniz var. Akdeniz, Karadeniz’den aşağı kalır mı? Asla kalmaz! Bu millet Karadeniz’e de vurgundur ama Akdeniz başka!

Karadeniz, Fatih Sultan Mehmed Han’ın denizidir. O Cennet Mekân Padişahımız, Karadeniz’i önce Amasra, ardından Sinop ve Trabzon olmak üzere üç aşamada fethetmiştir.

Fatih, Karadeniz’i bize öyle bağlamış ki bir daha elimizden hiç çıkmamış. O çırpınmış, bayrağımız dalgalanmış ve başı dara düşen kardeşlerimiz, Karadeniz çırpındıkça Türk bayrağının dalgalandığını bildikleri için Karadeniz üzerinden gelecek kurtarıcı kardeşlerinden hiç ümit kesmemişler. Öyle de olmuş ve vefâlı Türk, Karadeniz dalgaları gibi dalga dalga gidip onları selâmet sahiline çıkarmış.

Karadeniz Fatih Sultan Mehmed Han’ın denizi olduğu için, onun adını taşıyan gemi, o yüce sultanın çağ açıp çağ kapadığı kutlu 29 Mayıs günü “Vira Bismillah!” deyip kısmetini aramak üzere demir aldı.

Fatih sondaj gemisi enginlere açılırken, onu İstanbul’dan uğurlayan kişinin bizzat Başkan Erdoğan olması ne kadar mânidar bir fotoğraf karesiydi.

Şimdiye kadar hiçbir gemiyi uğurlamayan Başkan’ın o kutlu günde bu özel gemiyi uğurlaması asla tesadüf değildi!

Sultan Mehmed Han, Peygamber Efendimizin (sav) mübarek adını taşıyan bir handı. O adı taşımanın ne anlama geldiğini bilen Padişah, hayat boyu Peygamber Efendimizi rehber aldı. O’nun İstanbul’un fethine dair müjdesine nail “Fatih” ismini, iman ve adanmışlığının mükâfatı olarak aldı.

Fatih, “açan” demekti. O bize, İstanbul’u açarak hadîs-i şerifin sırrını da açmıştı. Kubbelerinde çan ve nakus çalınan Ayasofya’yı camie tahvil ederek günde beş nöbet ezan-ı Muhammedî okutmuştu.

Ayasofya’da ezan-ı Muhammedî okunması, o Peygamber âşıkı sultan, için o kadar önemliydi ki bu camiin vakfiyesine, bu güzîde camii başka bir amaç için kullanacak olanlara bedduâ yazdırmıştı.

Evet, bu millet 86 yıldır Peygamberimizin hayırlı evlâdı Fatih’in lâneti altında yaşadı. Bu öyle bir lânetti ki elimizi nereye uzatsak kurutuyordu. Nihâyet 24 Temmuz Cuma günü, Ayasofya’yı ibadete açarak ceddimizin rûhâniyeti ile barıştık ve o kutlu hükümdarın aff-ı mânevîsine mazhar olduk.

Bu öyle büyük bir özür ve o da öyle aziz bir aftı ki güneşimiz birdenbire bulutun ardından sıyrılıp parlamaya başladı. Nereye uzatırsak kuruyan elimiz, kıpırdayıp hareket etmeye başladı. İşte Başkan Erdoğan’ın 29 Mayıs’ta Fatih gemisini uğurlamasının ardında bu vicdan rahatlığı yatıyordu!

Ne oldu? Ayasofya’yı aslına döndürünce, Fatih Han’ın kısmetimizi bağlayan lânetinden kurtulduk ve kararmış bahtımız tekrar kadim kudret güneşi ile aydınlanmaya başladı.

Fatih sondaj gemisi, bir tesadüf mü, bir tevâfuk mudur, Karadeniz’e açıldığı zaman, tam da Fatih Sultan Mehmed’in Karadeniz’i fethettiği güzergâhlarda hareket etti. Onun donanmasının gittiği hattan, Amasra-Sinop-Trabzon hattıyla gitti ve aynı hattan dönüp sondajı Karadeniz’in soğuk ve serin sularına saldı.

Fatih sondaj gemisinin ufkunda Fatih’in “çeşm-i cihan” (dünyanın gözü) dediği Amasra civarı vardı. Sondaj salındı ve Fatih’ten beklenen fetih müyesser oldu. Elhamdülillah.

Türk’ün yüz yıllık rüyası tahakkuk etti ve Karadeniz’in sînesinde Ashab-ı Kehf gibi uyuyan doğal gaz Yemliha’sı, deniz mağarasından baş gösterdi. İlk sondajımızda yedi uyurdan sadece biri yüz gösterdi; hem de heybesinde 320 milyar metreküplük bir hediye ile...

Her uyur heybesinde 300 milyar metreküp ile uyanırsa, eder 2.1 trilyon metreküp doğalgaz. Bu rakama, daha Kıtmîr’i ve onların uyuduğu mağarayı dâhil etmedim; onları da dâhil edersem yine geliriz 5-6 trilyon metreküp hesabına. Bu da baştaki maddî hesabımızın mânevî sağlaması olur.

Aziz okuyucu, bu satırları yazarken o kadar mutlu ve neşeliyim ki, kalem atı üzerinde sarhoş süvari gibiyim. Dizginleri salmış ve güzergâhı tamamen o atın keyfine bırakmışım dilediğince yol alsın diye…

Mevlâna Hazretleri, “Şimdiye kadar biz ağladık, ayrılık güldü/ Şimdi biz gülelim, ayrılık ağlasın vaktidir” der. Bu dizeleri, Pîrimin rûhâniyetinden müsaade alarak şu şekilde diziyorum: “Şimdiye kadar biz ağladık, düşmanlar güldü/ Şimdi biz gülelim, düşmanlar ağlasın vaktidir.”  

Yine Mevlâna Hazretleri, Mesnevî’de der ki, “Susuz nasıl su ararsa cihanda/ Su da susuzları arar her yanda”.

Yani Hazret demek ister ki, “Sen bir şeyi aramaya başladığında, o şey de seni aramaya başlar; hattâ o seni aradığı için sen arama isteği duyarsın”.

Aradık ve bulduk, çok şükür!

Ama o bizi aradığı için bulduk.

Burada şöyle bir incelik var: Eğer bu aramayı bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak kendimiz aramayıp da işi küffar gemilerine havale etseydik, sittin sene bulamazdık. Nedenine gelince…

O nâzenin güzel, küffarı değil, bizi bekliyordu. Ne zaman ufukta küffar gemisi belirse, yüzüne kırk kat duvak çekiyor ve görünmez oluyordu.

O nâzenin ne zaman ki bizi gördü, yüzünden duvağı attı ve dolunay gibi pırıl pırıl yüz gösterdi. Karadeniz’de Fatih’in rûhâniyetinin armağanını aldık ve yüzümüzü Akdeniz’e çevirdik.

Akdeniz, Yavuz ve Kanuni’nin denizidir ve dahi Osmanlı reislerinin... Oruçlar, Barbaroslar, Turgutlar, Kemâller, Muradlar, Seydi Aliler... 

Gel de rezervi tahmin et şimdi!

Akdeniz, bize suyu miktarınca gaz vermezse hakkımızı ödeyemez.

Çok şükür, iki deniz gelip bu ülkeye kavuştu ve bu ülke marece’l-bahreyn oldu yeniden. Karadeniz Mûsâ (as) oldu, Akdeniz Hızır (as)…

İki denizin birleştiği yerden öyle kuvvetli bir güneş doğuyor ki bu cihanın gözü şimdiye dek böyle bir güneş görmedi!

Vesselâm...