Stratejik aklın da yolu bir!

Elimizde bulunan cihaz, personel, makine ve uçaklardan daha verimli faydayı nasıl elde edebileceğimiz hususunda yeterli stratejik plânlamaya sahip miyiz? Ormanlık alanların ortasında yangına maruz kalan dev tesislerin geleceğe yönelik stratejik plânlarında bu ve benzeri afet durumlarında gerek kendileri, gerekse çevreleri için tedbirleri var mıydı? Organizasyonların çalışması için her kurumun sorumlu olduğu bakan bölgeye gitmez ise, devlet mekanizması yeterince hızlı yol alamıyor mu?

ÜNİVERSİTEDEKİ derslerimizden biri de “stratejik yönetim” idi. Şöyle kalınca bir kitaptı kaynağımız. İlk elime aldığımda, “Bu kadar bilgi nerede lâzım olacak?” düşüncesiyle kitaba bir bakış attım. Ne var ki, bu hatâm tez zamanda yüzüme çarptı. Ders çalışırken zamanı yönetme noktasında stratejik bir hatâ yaptım ve ilk yıl iki dersten kaldım.

Neyse, hatânın neresinden dönülse kârdır, değil mi? İşte ben de bu yüzden hemen söylediğim sözü yutuverdim. Oysa -sadece zaman plânlaması olsa iyi- hayatın tüm aşamalarında olmazsa olmazı niteliğinde bir dersmiş bu.

Ders kitabında en çok dikkatimi çeken cümle şöyleydi: “Bazı işletmeler başarılı iken bazıları neden başarısızdır?”

Soru basit ve bir o kadar da net. Fakat cevabı bulmak, hocamın, “Bu sorunun cevabını bulabilmek stratejik akıl gerektirir” şeklindeki ifadesiyle bir hayli meşakkatli…

Strateji gelecekle ilgilidir ve öngörebilmeyi gerektirir. Bu öngörünün getirisi ise alternatifli olası gelişmelere göre yapılması gerekenlerin plânlaması ve gelecekteki başarı için kaynak ve araç sağlanmasıdır. Bunları yaparken, büyük resmi görebilmek ve resmin parçalarını ahenk içerisinde nasıl bir araya getireceğini keşfederek uzun dönemli bir bakış açısına sahip olmak gereklidir. Kısacası “stratejik düşünmek”…

Stratejik plânlama sürecinde birtakım kritik soruların yanıt bulması gerekir: Ne yapmak ve nereye varmak istiyoruz? Şu anda neredeyiz? O noktaya nasıl ulaşırız? Varmak istediğimiz noktada mıyız? Yoksa neden?

Bu sorular da stratejik akılla düşünülüp üstesinden gelinebilecek türden. Çünkü…

Stratejik akıl ile yönetilen, kurumlar arası işbirliğini sağlayabilen, kimin neyi, nasıl, ne zaman yapacağını önceden plânlayan ülkeler, geleceği daha iyi yönetebilme yeteneğine sahip olurlar. Önlerine hangi engellerin çıkabileceğini, bu engelleri nasıl aşabileceklerini de değerlendirebilme imkânına da onlar sahiptirler.

Türkiye bugünlerde çeşitli sorunları arka arkaya yaşıyor ve zor zamanlardan geçiyor. Kimimiz her zaman olduğu gibi sorunlar için politik düşüncelerinden hareketle kendi bakış açılarıyla her olayı ko-nu-şu-yor. Özellikle -alan bilgisinin yeterli olup olmadığı fark etmeksizin- medyatik isimler evlerimize her akşam misafir oluyor ve bağlı olduğu politik görüşün doğrultusunda -futbol tâbiri ile- taraftara oynuyor. Buldukları ilk fırsatta “Bilmiyorum” ya da “Bilemem” diyebilmenin bir erdem olduğunu bir tarafa bırakıp, konunun uzmanı kesiliyorlar. Dinlemiyorum…

Sonuçları tartışmak sığ düşüncenin işidir. Bu tartışmalarda her ne kadar olaylara müdahale hızımız, kapasitemiz, varlıklarımız suâl edilse de, görüldüğü üzere, yaşanan olumsuzlukların açtığı yaraların hızla sarılması için Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilgili birimleri var gücüyle çalışıyorlar. Görünen köy kılavuz istemez. Benim sözüm, gözünün önünü dahi göremeyenler ya da görmek istemeyenler için…

Biz kalkıyoruz, ülkenin dört bir yanında yangınlar varken “Söndürme aracı vardı yoktu, yeterliydi değildi” tartışmalarıyla yangına körükle gidiyoruz. Bunlar yerine, elimizde bulunan cihaz, personel, makine ve uçaklardan daha verimli faydayı nasıl elde edebileceğimiz hususunda yeterli stratejik plânlamaya sahip miyiz? Ormanlık alanların ortasında yangına maruz kalan dev tesislerin geleceğe yönelik stratejik plânlarında bu ve benzeri afet durumlarında gerek kendileri, gerekse çevreleri için tedbirleri var mıydı? Organizasyonların çalışması için her kurumun sorumlu olduğu bakan bölgeye gitmez ise, devlet mekanizması yeterince hızlı yol alamıyor mu?

Bir taraftan dünya ile birlikte iklim krizini konuşurken, diğer tarafta ise “Dere yatağına evler yapılırken hangi stratejiler düşünülmüş?” konusunu konuşmalıyız.

Aşıya ulaşma noktasında ne kadar iyi olduğumuza odaklanmak yerine, Sağlık Bakanı’mızın “Birkaç gün aşı gelemeyecek” açıklamasını “Aşı bitti”ye kadar getirenler oldu. Yıllar önce hastane kapılarındaki uzun kuyruklar ve ilâca ulaşmak bu ülkenin en temel sorunlarından biriyken bugün Batılı ülkelerden çok daha iyi hastanelere sahip olduğumuzu ve artık herkesin birçok ilâca ücretsiz veya çok cüzî rakamlar ödeyerek ulaştığını hatırlatmak isterim.

Tekrar tekrar yazacağım. Sağlık önemli! Unutmak/unutturmak isteyenlere…

Bunun yerine, meselâ koruyucu sağlık hizmetlerini, peynir ekmek gibi satılan gıda takviyelerini, obezite tedbirlerini henüz çocukluk çağından itibaren nasıl devreye alacağımızı, sağlık turizminin önemini konuşmalıyız.

Göçmen konusuna gelince… “Biz istemeyiz” yerine, en azından şu anda ülkemizde bulunanları ülkelerine dönünceye kadar Türkiye’deki sisteme entegre etme konusundaki sıkıntılar ve eksiklikler konuşulmalı. Çocukların okula gitmesi sağlanmalı, meslekî eğitim verilerek ekonomiye katkıları öne çıkarılmalı. Başta Amerika olmak üzere dünyada bunun çok iyi örnekleri mevcut…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin havacılık sanayiini kurmak, askerî, sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamak misyonu ile kurulan Türk Hava Kurumu’nun uçaklarının revizyonu için gereken milyon dolarları Devlet’ten isterken büyük mal varlığını bankalara borç karşılığı ipotek vermesi bir tarafa, THK’nin bu borcu nasıl yaptığı konuşulmalı.

Yangın sürecinde iktidarın yangını kasıtlı olarak büyüttüğünü söyleyecek kadar akıl tutulması yaşayanlar, başka ülkelerden yardım almanın acizlik olduğuna takılıp kalanlar da yok değildi. Oysa afet durumlarında başka ülkelerden yardım kabul etmek gurur verici olmayabilir, fakat acizlik göstergesi de değildir. Başka ülkelerin Türkiye için yardıma koşmasını acizlik olarak görüp negatif algı yaratmaya çalışanları stratejik akılla düşünmeye davet etmek gerekir.

Özetle, stratejik aklın çerçevesinde, sistemi parça parça ve tüm boyutlarıyla değerlendirip farklı senaryolar üzerinden hangi önlemleri ne zaman almamız gerektiğini belirleyerek, olayların arkasından gitmek yerine önüne geçebilmeyi konuşabildiğimiz gün, birçok zorluğun üstesinden daha kolay geleceğimizi düşünüyorum.

“Sun Tzu” (Savaş Sanatı) adlı strateji kitabında şöyle der: “Ben savaşırken herkes taktiklerimi görebilir, fakat hiç kimse asıl zaferin kaynağı olan stratejiyi göremez.”

Elbette üzerimize düşen, bu afetlerde bir olup yaraları sarmak. Lâkin bu millet -lâyıkıyla işini yapmayanların yüzünden- hesap ödemekten yoruldu sanki…

Aydınlık yarınlar dileğiyle…