Stokçuluk: Toplumsal zarar

Peygamberimiz (sav) zamanında fiyat artışlarının önlenmesi yolunda atılan adımlardan biri de şehirlinin köylü adına satış yapmasının engellenmesiydi. Böylece simsarlar ortadan kaldırılıyor, mal piyasaya zamanında ve ihtiyaç boyutunda arz ediliyor, aracıdan doğan gereksiz fiyat artışları da engellenmiş oluyordu. Bu açıdan bakıldığında da yine devletin ve yetkili mercilerin de Peygamber Efendimizi (sav) örnek alarak çeşitli tedbir yollarına gitmeleri gerekliliği ayyuka çıkmış oluyor…

STOKÇULUK hususunda fakihlerin farklı yorumları var. Bunlar daha ziyade toplumsal faydanın ne yönde olduğu ve tüccarın niyetinin ne olduğuyla ilgili. Döneme ve şartlara göre mal saklamanın çok büyük zarar ve darlığa yol açtığı bir gerçek. Bazen de dönem ve şartların meydana getirdiği sonuç belli mallara olan ihtiyacı arttırmakta ve stokçuluğun bu mallar üzerinden kâr elde etme amacı ile yapılması günah addedilmektedir.

Dinî terminolojide “ihtikâr” olarak geçen stokçuluk, ticaret malını pahalılaşması gayesiyle istifleyip piyasaya arzını geciktirmek anlamına geliyor. (Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi, Madde: İhtikâr)

Ahmed Bin Hanbel’den gelen rivayetlere göre, gıda maddelerinin toplum zararına stoklanması haramdır.

Birçok fıkıh âlimi bu hususta farklı dönemler için farklı görüşler bildirmiştir. Özellikle dönemin şartlarına göre mekruh, günah ve haram nispetinde stokçuluğu dinî açıdan kötü bir davranış olarak görmüşlerdir.

Herhâlde ölçü ve niyet, bütün amellerimizde belirleyici bir ön karakteri oluşturuyor. Âlimlerin çeşitli konularda duruma göre değişen birtakım yorumlarda bulunması da bunun bir göstergesi. Dinimizde her türlü insanî talep ve beklenti, bir başkasını zarara uğratmamak gailesi ile ancak caiz görülmektedir. Hatta bırakalım ticareti ve kazanç sağlama yolunda yaptığımız diğer tüm hareketleri, ibadette bile hem kendine, hem de bir başkasına zarar vermeme gayreti öncüldür. Akıl ve vicdan dini olan İslâm’da, hiçbir ibadeti yerine getirmek amacıyla haksızlık ya da hukuksuzluk yapılamaz. Bu hassas denge Allah’a kulluk amacında bile bu kadar barizken, kazanç ve ticaret gibi daha beşerî konularda nasıl göz ardı edilebilir ki? Bir memlekette darlık zamanlarında malları istifleyerek fiyat artışını gözeten insanın İslâmî ve insanî bir tavır içinde olduğunu söylemek yersiz olacaktır herhâlde.

Belki günün ekonomi terimleri ve finansal teoriler, kişinin cebini doldurmaya ve bu cebi doldurma yolunda bütün değerleri alaşağı etmeye yönelik bir strateji belirlemiş olabilirler ama vicdan ve akıl dini olan İslâm’da kazanmanın, geçinmenin, refaha ermenin belli kaideleri vardır. Bu sınırları aşan insanın kazandığı ne fayda sağlar, ne bereket getirir. Asıl darlık, bir toplumda darlığa yol açanların gönüllerinde ve hanelerinde olacaktır.

Hazreti Peygamber (sav) zamanında da dönem dönem darlıklar ve kıtlıklar baş göstermiştir. Bu süreçlerde Sevgili Peygamberimizin ve Hulefâ-i Râşidîn’in etkin önlemleriyle toplumsal fayda sağlanmıştır. Mekke ve Medîne’de belli üretim kalemleri üzerindeki darlık zamanlarında Hazreti Ömer sıkı denetimler gerçekleştirmiş, malların stoklanarak piyasada yapay bir fiyat artışı sağlanmaması adına büyük bir çaba sarf etmiştir. Aynı şekilde, Hazreti Ali de Kûfe’de stok ve istif faaliyetlerini önlemek maksadıyla sıkı denetimler yapmış ve yaptırmıştır.

Piyasadan mal kaldırarak talebi arttırma ve fiyatları yükseltme yoluna gidenler, bölgede yaşayan diğer tüm insanların da o ürün üzerinde hak sahibi olduğunu unutuyor olmalılar. Hanefî ve Malikîler, bir yerde satıştan çekilen ve stoklanan mallar üzerinde bütün şehirlinin hak sahibi olduğunu söyler.

Peygamberimiz (sav) de şehre uzaktan mal getirenleri övmüş ve kâr amaçlı stokçuluk ve kara borsacılık yapanları lânetlemiştir. (Kaynak: İbn Mace, Ticârât, 6)

Uzaktan mal getirenler, şehir ve bölgedeki kıtlığı gidermek maksadıyla talebi karşılama yoluna gidenler, Allah yolunda cihat edenlere benzetilmektedir (Hakim, II, 12).

Hazreti Peygamber (sav) zamanında darlık baş gösterdiği vakit, malları stoklayarak daha fazla kazanma yoluna gidenler, bölge insanlarının çeşitli ihtiyaçlara erişimini kısıtlamış ve darlığın fahiş fiyat artışlarıyla daha da büyük sıkıntıları beraberinde getirmesine neden olmuşlardır. Fakat böyle zamanlarda çeşitli tedbirler alınmış ve piyasada fiyatların düşmesi ve ihtiyaçların giderilmesi sağlanmıştır. Bu tedbirlerden biri dışarıdan mal getirilerek arz edilmesi, bir diğeri de darlık zamanlarında dışarıyla mal satışının kısıtlanmasıdır. Bir diğer önlem ise, devlet eliyle belli gıda ürünlerinin stoklanması ve darlık zamanlarında piyasaya sürülmesi olarak zikrediliyor. Böyle bir amaçla yapılan stok ile fiyat artışını bekleme gayesiyle yapılan stok arasında da büyük bir iman farkı olsa gerek.

Bu açıdan bakıldığında, fakihlerin stok ve istif konularında şarta ve duruma göre bir yargıya varmaları da son derece mantıklı bir hâl alıyor.

Peygamberimiz (sav) bir zaman, Medîne’ye gelen erzakın tamamını satın alan bir kişiye de ihtikâr yapmaması konusunda uyarıda bulunmuştur. 

Tüm bu örnekler, aslında bize çok net bir şey söylüyor: Ticarette kazanma amacı mevcuttur fakat kazanma yolunda toplumsal bir zarara sebebiyet vermek, hiçbir açından kabul edilir bir davranış olamaz. Saklanan bir mal ile toplumda muhtaçlık seviyesi artıyor, millet ve devlet bu süreçten maddî ve manevî zarar görüyorsa, hiçbir şekilde malın saklanması doğru bir tavır sayılamaz.

Böyle durumlarda çok da kafa karışıklığına mahâl olmasa gerek. Peygamber Efendimizin ve dört büyük halifenin stok ve karaborsacılıkla yaptığı mücadeleleri biraz incelediğimizde, toplumsal açıdan ne derece mühim bir durum olduğunu anlamak kolay.

Yine Peygamberimiz (sav) zamanında fiyat artışlarının önlenmesi yolunda atılan adımlardan biri de şehirlinin köylü adına satış yapmasının engellenmesiydi. Böylece simsarlar ortadan kaldırılıyor, mal piyasaya zamanında ve ihtiyaç boyutunda arz ediliyor, aracıdan doğan gereksiz fiyat artışları da engellenmiş oluyordu. Bu açıdan bakıldığında da yine devletin ve yetkili mercilerin de Peygamber Efendimizi (sav) örnek alarak çeşitli tedbir yollarına gitmeleri gerekliliği ayyuka çıkmış oluyor. Ki son yıllarda tanzim satış noktalarının kurulması ve artması da bu tedbirlerden biriydi.  

İhracatın belli dönemlerde belli mallar üzerinde kısıtlanması da yine Peygamber Efendimiz zamanında alınan tedbirlerden biridir.

Stokçuluğa mezhepler arası değişen bir bakış açısı olduğu da muhakkak. Fakat bu ayrım bile stokçuluğu aklayan bir yönelimde değil. Sünnî ve Şiî fakihleri, gerekli durumlarda stokçuların mallarını uygun fiyattan satmaya zorlanabilecekleri yolunda hemfikirler. 

Hazreti Ali’nin karaborsacılara ibret olacak cezaları uygun gördüğü biliniyor. Sünnî mezheplerde, toplumsal riskler göz önüne alınarak stok yapılan mallara devlet eliyle el koymanın da uygun olduğu görüşü hâkim.

“Günaha batıp gidenlerden başkası stokçuluk yapmaz.”

(Müslim, nr. 1605; Ebû Davud, 3447; Tirmizî, nr. 1267; Ibn Mâce, nr. 2154)

“İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için dışarıdan mal, yiyecek getiren (câlib), Allah katından rızıklandırılmış bereketli kimsedir. Stokçuluk yapan ise lânetlenmiştir (İlâhî rahmetten uzaktır).” (İbn Mâce, nr. 2153; Dârimî, es-Sünen, nr. 2544; Hâkim, el-Müstedrek, 2/11)