SON günlerde haklı
olarak odaklandığımız başlık, Türkiye’deki yangınlar oldu. Elbette bu yangınlar
kendiliğinden çıkmadı. “Kimler ya da kimin tarafından çıkarıldığı önemli mi?”
derseniz, bir önemi yok. Maşaların arkasındakiler de -bir kısım medya
önemliymiş gibi göstermeye çalışsa da- önemsizler. Bu ülkenin nefesini kesmeye
uğraşanlar, kürekleri boşa çekmesinler, Büyük Türkiye nefessiz kalmaz!
Yangınlar
devam ederken, gri dumanların kapladığı ülkemizde Türk sporcularımızın 2020
Tokyo Yaz Olimpiyatlarındaki başarıları bize yeni bir soluk getirdi. Kadını ve
erkeğiyle bu yangınların ortasında yüzümüzü güldürdüler. Hakan Reçber ile
başladı madalyalar gelmeye. Sonra zayıfça dal gibi bir delikanlı çıktı
sahalara. Attığı okla dünyaya meydan okudu ve Türkiye tarihinde ilk defa
okçulukta altın Olimpiyat madalyasını boynuna taktı.
Ya
Buse Nazlarımız? Savurdukları yumruklarla, ormanlarımızı yakan hainlere
gönderme yapıyorlardı âdeta ringde. Birbirinden değerli sporcularımız karate,
jimnastik ve kadın güreşte ilk madalyalarımızı aldılar.
Başarıları
daim olsun!
Büyük
Türkiye, 2020 Tokyo Yaz Olimpiyat Oyunlarında topladığı -7 Ağustos itibarıyla- 13
madalya ile tarihinde en çok madalya kazandığı Olimpiyatı yaşıyordu. Ay yıldızlı
sporcularımız 2 altın, 2 gümüş ve 9 bronz madalyayı alarak, 1948’de Londra’daki
12 madalya rekorunu kırmış oldu. O günden bugüne 40 altın, 24 gümüş, 33 bronz
madalya olmak üzere toplam 97 madalya kazanılmıştı.
Ülke
olarak ilk katıldığımız Olimpiyat Oyunları, Osmanlı Devleti yıllarındaki 1906
Atina Oyunlarıdır ve ilk madalyalar 1936 Olimpiyatlarında elde edilmiştir.
1908
yılında kurulan ve 1911 yılında uluslararası kabul gören Osmanlı Millî Olimpiyat
Cemiyeti ile Olimpiyatlarda temsil hakkı elde eden Türkiye, 1912 Olimpiyatlarında
ilk kez resmî olarak temsil edilmiştir.
***
Bu
yılki 2020 Tokyo Yaz Olimpiyatlarında ilk defa beş yeni spor branşı olimpik branş
olarak yer almıştır: Spor tırmanış, karate, softbol, dalga sörfü ve kaykay…
Türkiye’de
2017 yılından bu yana diğer alanlarda olduğu gibi kaykay alanında da lisanslı
sporcular yetişmeye başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ilk etapta
sokaklarda kaykay yapan gençler bu branşa yönlendirilerek kaykay sporunun
profesyonel antrenörleri gözetiminde eğitimler veriliyor. Eğitimlerde başarı
gösteren gençlerle millî takım oluşturuldu. Şu an ülkemizde yaklaşık kaykay
sporunda lisanslı yaklaşık 840 sporcu bulunmaktadır.
Birçok
alanda olduğu gibi artık sporda da sınırlarımızın genişlediğini görmek mümkün
olduğu gibi, son yıllarda Türkiye’nin uluslararası arenada başarılı olduğu
sporlar da değişti. Önceki yıllarda güreş ve halter ülkemizin en fazla madalya
topladığı spor dalıyken, her geçen gün judo, Wushu, tekvando, karate, jimnastik
gibi çeşitli spor dallarına da ilgi artmaktadır.
Farklı
branşlarda lisanslı sporcuların yetiştirilmeye başlanması ve finansal kaynaklardaki
artış, sporda sınırlarımızın genişlemesinde önemli yere sahip, ancak bunlar tek
başına yine yeterli değil.
Spordaki
başarıların farklı spor branşlarına ilgiyi arttırdığı kesin. Hatırlarsanız, 2000’li
yılların başlarında 12 Dev Adam şarkısı dillere pelesenk olmuştu. Ülkemizde
düzenlenen Avrupa Basketbol Turnuvasında Millî Basketbol Takımımızın üstün
başarısıyla, sokaklarda oynayan çocuklar ve gençler basketbol oynamaya yöneldiler.
Futbol dışında farklı bir branş, böylece çocuklar ve gençler tarafından ciddî
şekilde ilgi görmeye başlamıştı. Bu nedenle başarılı sporcularımızın çalışma
biçimleri ve hayat hikâyeleri çocuk ve gençlerle daha çok paylaşılmalıdır.
Aynı
zamanda spor, hepimizin bildiği gibi henüz küçük yaşlarda başlanması gereken
bir alan olduğundan, bu işin ilk eğitiminin verilmeye başlandığı yer okullar
olmalı. Okul ve spor ilişkisine baktığımızda, bugün pek çok ülkede çocuklar
henüz ilkokul çağlarında sporla tanıştırılıyor. Bu anlamda bizim eğitim
sistemimizde çocukların üzerindeki sınav kaygısı ve baskısı nedeniyle çocuklar
sporla aralarına mesafe koymak durumunda kalıyorlar. Profesyonel olarak spor
yapma yaşına gelen gençlerimiz, karar günü geldiği vakit eğitimlerine
odaklanmayı tercih ederek spor hayatını ertelemek ya da ikinci plânda bırakmak
zorunda kalıyorlar. Spora geri döndüklerinde ise rakipleriyle aralarındaki
mesafe, kapatılması oldukça zor olacak kadar büyümüş oluyor.
Bunlara
ilâveten, bazı okullarımızda bulunması gereken spor salonlarının yetersiz oluşu
veya verimli kullanılamaması da okullardaki spor aktivitelerini
baltalamaktadır.
Türkiye’de
son yıllarda değişim ve dönüşümden spor da nasibini almıştır. Gerek toplam spor
tesisleri, gerek lisanslı sporcu sayısındaki artış sevindirici niteliktedir.
Fakat seksen milyonun üzerinde nüfusa sahipken Olimpiyatlara gönderdiğimiz
sporcularımızın sayısının daha fazla olması gerektiği kanaatindeyim.
***
Spor
evrensel dildir. Bu nedenle her alanda olduğu gibi dünyanın en büyük spor
organizasyonu olan Olimpiyatlara daha fazla katılım ve daha fazla madalya demek,
Büyük Türkiye’nin barış, kardeşlik ve sevgi dilinin dünyaya iletilmesi ve bize
düşmanlık etmeye yeltenenlerin de soluğunun kesilmesi demektir.