Sözün başı: Eğitim

Millî eğitim müfredatımızı oluşturan kurul, kendimize özgü değerlere düşman vatandaş yetiştirmekle meşguldür. Değerlere düşmanlığı ise muhalefetinden yapar. Piyangoya (kumara) “millî” der, şefe “millî” der, vatan ve millet sevdâsına “millîlik” der. Kumarla, içkiyle, zulüm altında, aç ve işsiz bırakılan kişi, bu yüzden “millîlik karşıtı” olur çıkar!

RAHMÂN ve Rahîm olan Allah’ın adı ile...

Âdem’e isimleri öğreten Allah (cc) sordu: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”

Cevap: “Belâ (evet), Sen bizim Rabbimizsin.”

“Onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye soracak olsan, mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir.” (Lokman, 25)

“Yaratılış bir var ediciye ve düzenleyiciye muhtaç olması sebebiyle, herkes Allah’ın Rab oluşunu kabul etmekte ortaktır. Yaratılışta ve fıtratta uyumsuzluğun bulunmaması bu anlamdadır. Çünkü Allah yaratıkları o şekilde yaratmıştır ki yaratıklar değişim süreçlerini, hâlden hâle intikal şekillerini ve her durumdaki değişimin miktarını bilmeyi düşünseler, buna güç yetiremezler.

Allah’ın, yarattıklarını bu şekilde yaratması, insanların yaratılışta tevhit delili bulunduğunu bilmeleri içindir. Resulullah’tan (sav) rivâyet edilen şu sözün anlamı da budur: ‘Her doğan, fıtrat üzere doğar.’ Yani öyle bir hâl üzere ki, eğer akıllar ve düşünceler onda serbest bırakılsa, tevhide şâhitlik edemezlerdi. Bu, aynı zamanda ‘belâ’ sözünün anlamıdır.”1

Efendimiz bu hadîsi ile insana “ilk verdiği sözü” hatırlatıyor, tıpkı daha önceki peygamberlerde olduğu gibi...

Millî eğitim mi, maarif eğitim mi?

Eğitimin millîsi... Ortak değerler manzumesini kabullenmiş toplulukların eğitimi, insanda var olan yeteneklerin (marifetlerin) açığa çıkarılmasına yönelik çalışmalarla olur.

İnsan ırkını bir erkek ve dişiden yaratan Allah (cc), isimleri (eşyanın hakikatini) öğretip insanı meleklere üstün kılmıştır. Yani her insan, bilmekle mükelleftir. Doğru, yanlış, güzel, çirkin dediğimiz kavramlar her kadın ve erkek insan için ortaktır. İnsanı var etmeyi murâd eden Yaratıcı Allah’ın (cc), Âdem’in (as) cenneti yeniden kazanması için insan ile iblisi iki düşman olarak yeryüzüne indirmiştir. İnsana, iyiyi ve güzeli inşâ ederken rehber olarak peygamberleri, yanlış ve çirkinlikler içinse iblisi (şeytan) görevlendirmiştir. Dünya hayatında medeniyetler inşâsı ile mükellef insan, peygamberlerin rehberliğinde hem dünya (geçici hayat), hem de ahiret (sonsuz hayat) için paylaşımcı olan medeniyet -ki biz buna “Marifetullah” diyoruz- için çalışır; açılımı, “Allah’ın isimlerinin insan ve eşyada tecellilerinin oluşmasıdır”. Bunda, “Allah (cc) güzeldir, güzeli sever” anlayışı hâkimdir. Ya da “Çirkinlikleri güzel göstereceğim” diyen iblisin oyunlarının kabulü ile güçlünün hâkim olduğu dünya hayatı (geçici), ahiret hayatında sonsuz cehennemi kazanma yolunu açar.

Bu kısa girişten sonra meramımıza gelelim...

Medeniyet, Allah’ın İsimlerinin (Esmâsının) yarattıklarında tecelli etmesidir.

Marifet: Medeniyet inşâsında rol alarak Marifetullahı gerçekleştirmektir. Ki buna “Sünnetullah” da diyoruz. Allah (cc), işlerini vesîleler eli ile yaptırır.

Marifet: “El-Müsavvür” İsmi ile tasavvur ederek güzel olanı yapan... “El-Kayyum” Adı ile yöneten... “El-Lâtif” İsmi ile de verdiklerini ihtiyaçları bilerek ve hissettirmeden verenin vekili olmak...

Medeniyet: İhtiyaçları estetik ve sanat ile buluşturarak yaratılmışların kültür hayatını oluşturmak...

Aidiyet; ne olduğumuzdan hareketle, birlikle olacaklarımızı belirleme ve onlarla hareket etme duygusudur. “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadîsinde olduğu gibi...

Bizim soframıza gelenlerin dili, dini sorulmaz. Ebu’l-Hasan-ı Harakanî, insanın insana aidiyetinden bahseder. Bu anlayış, İslâm  Medeniyeti’nin temelidir.

Merâmımızı, olması gereken eğitim sistemine yataklık etsin diye böyle başlayarak anlatmak murâdındayız.

İnsan ve gelişimi nasıl olur?

Peygamber Efendimizin (sav) şu hadîsi, insanın gelişimine açıklık getirmektedir. Buyuruyor ki, “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar; sonra onu ebeveyni Müslüman ise Müslüman, Hıristiyan ise Hıristiyan, Musevî ise Musevî, Mecûsî ise Mecûsî yapar”.

Bu hadîsten anlamamız gereken şudur: Bir Türk atasözü, “Ağaç yaş iken eğilir” şeklindedir. Yani çocuk, ilk şekillenmeyi anne-babasından alır ve devamla eğitim kurumlarında geleceğe hazırlanır.

Burada bir detaydan bahsetmek gerekiyor. Anılan hadîs-i şerifle, sanki kişinin yalnızca dinî hayatının belirlenmesi şeklinde bir algı var ki bu, tamamen yanlıştır! Zira “din” kavramına Kur’ân ve Sünnet penceresinden bakınca görüyoruz ki, din hem dünya, hem ahiret hayatı için muamelat ve ibadetler bütünüdür. İnsan yaptığı işlerde Allah’ın koyduğu ölçülere riâyet ile mükellef olduğu gibi, ibadetleriyle de Allah ile olan irtibatını koparmamasıdır.

Yani kişi, her iş ve ibadetini Allah’ın istediği yol ve yöntemle yaparsa tüm işleri ibadet hükmünü alır. Zaten bununla mükelleftir.

Peki, bu süreç ne zaman başlıyor? İnsan ve gelişimi nasıl oluyor?

Eğitim nerede, ne zaman başlar?

Ana rahmine düşen hücre, döllenerek rahim duvarına yapışır. Önce mudga, sonra cenin, kemiklerin oluşumu, et kaplanması ve ruh ile buluşması netîcesinde oluşan varlığın 9 ay 10 gün sonra hayata “Merhaba” demesi, Yaratıcı’nın marifeti ile olur.

Milyonlarca hücreden bir tanesinin diğer bir tanesi ile eşleşmesi, gen oluşumu ve ruh verilmesi, Yaratıcı için “Sübhanallah” demeyi gerektirir. Bu gelişim süreci; annenin yemesi, içmesi, davranışları ile etkilenir. Yani kişi, daha anne karnında etkilenmelere muhataptır. Bu yüzden “Helâl lokma, helâl süt” denilir.

Aidiyet (millîlik)  duygusu, önce ait olana sahip çıkma, sonra ait olduğu yeri kabul iledir. Bu, fıtrîdir.

“Kendileri ile sükûn bulmanız için size kendinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet koyması da O’nun delilerindendir. O’nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerin ve renklerinizin değişik olmasıdır.”

Rûm Sûresi’nin 21 ve 22’nci âyetleri bize; anne ve babamıza sevgi ve merhamet ile bağlı olup, dil ve renklerimizle kabile, soy ve de ırklarımıza bağlılığımızı anlatır. Âyetlerden de anlaşılacağı üzere, ait olduğumuz anne, baba, soy sop ve ırk değerleri ile bezenerek varlığımızı devam ile yükümlüyüz.

Sosyolojik bir vaka olarak insanlık âleminin dağılımına bakıldığında, dinlerin ve toplulukların paralellik arz ettikleri görülecektir. Bu nasıl olacak?

Öncelikle fıtraten kız anneye, oğlan babaya benzemeye hamleder. Yani rol modeller anne ve babadır. Bu öyle açıktır ki, kız çocuğu çöpten de olsa bir bebeğe, erkek çocuğu tahtadan da olsa at ve silaha sarılır ve şekillenme başlar. Çocuğun eğitimi başlamıştır. Anne ve babanın bunda rolü nedir? Anne ve babanın artı bir şey yapmasına gerek yoktur. Yapmaları gereken şey, kendileri hayatın akışı içerisinde kendi görev alanlarında devam ediyorlarken, çocuklarına rol model olmalarıdır. Böylece, örneklik kız çocukları için mutfak (evin iç düzeni), erkek çocuklar için de tarlaya (ailenin dış düzeni) devam şeklindedir...

Hidâyet Allah’tandır, o hâlde O ne dilerse yapar. Dilediğini hidâyete erdirir, dilediğini saptırır. Buna iman ederiz; ancak “Kazandıklarınız yaptıklarınızdır” İlâhî düsturunu göz ardı etmeden... “Saldım çayıra, Mevlâ’m kayıra” mantığı ile olmaz. Tefekkür ve tevekkül gerekir.

Bu şekillenme, İslâm Peygamberi Hazreti Muhammed’in (sav) hadîsinde de bahsedildiği gibi fıtrat gereğidir.

Rol modellerin (anne-baba) çocuklara vermek istedikleri, kendilerini onlara karşı sorumlu görmelerindendir. Çocuk bu dönemde sorumlu değildir. Tâ ki, gençlik (bulûğ) çağı ile doğru, yanlış, güzel ve çirkini anlamaya başlasın... O günden itibaren sorumluluk sahibidir.

Bu dönem aynı zamanda kişinin devlet ile de irtibat zamanıdır. Devlet, ortak değerlerin korunması ve gelişiminde en büyük etkendir. Devlet, kendisine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi, içte birbirine ve ayrıca dışarıdan da gelebilecek saldırılara karşı korumakla mükelleftir. Yönetenler ile yönetilenler, bir de kurallar vardır. Kuralları Marifetullah kapsamında ise, maruf (ortak paylaşım), “Maarif Vekâleti” adını alır. Yaratıcı Allah’a karşı sorumluluk ile inşâ eder devlet. Vekil, Asilin emrindedir.

Pozitif bilimler olarak fizik, kimya, matematik, astronomi, tıp ve sair tüm bilimler, insanlığın ortak değerleridir ve birinden diğerine değişmezler. Bu, İslâm literatüründe Esmânın hakikatidir. “İlim Çin’de de olsa alınız” emri gereğidir.

İnsanlar arası ortak olmayanlar nelerdir? Toplulukları oluşturan değerler manzumesinin farklılıkları... Bunlar; dil, din, tarih, sanat ve sair unsurlardır. Kısaca, medeniyetin oluşumundaki etkenlerdir.

Medeniyete yataklık eden değerler ya maarif olur ve Marifetullaha hizmet eder ya da adına “millî eğitim” der ve kişiyi, benimsediği kalıpta şekillendirir. Lâik ve demokratik kavramlar kapsamında yapar bunu. Bunu yaparken kavramları kısırlaştırmak ya da ona düşmanlık etmek görevindedir.

1928 yılında yapılan Harf Devrimi ile okuma-yazma dilimiz târumâr edilirken, 1949 yılında “Millî Eğitim Şûrâsı” adı altında oluşturulan kurum ile bu konu vesâyet altına alınmıştır. Ayrıca hâlen câridir. Millî eğitim müfredatımızı oluşturan kurul, kendimize özgü değerlere düşman vatandaş yetiştirmekle meşguldür. Değerlere düşmanlığı ise muhalefetinden yapar. Piyangoya (kumara) “millî” der, şefe “millî” der, vatan ve millet sevdâsına “millîlik” der. Kumarla, içkiyle, zulüm altında, aç ve işsiz bırakılan kişi, bu yüzden “millîlik karşıtı” olur çıkar!

Bizce eğitim “maarif” üzere olmalı ki “Marifetullah” inkişaf etsin! Sanatta, siyasette, ekonomide, insan ilişkilerinde “Allah (cc) ne der?” inancı hâkim olsun ki hem dünya, hem ahiret hayatı güzel olsun! Anne ve babanın ebeveynlik görevini ihmâl etmesiyle, “Netîcede hepimizin sahibi Allah, O dilediği gibi yapar” diyerek sorumlulukları unutursak yahut da “‘Önce atalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi bâtıla saplanıp kalanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin?’ demeye kalkışmayasınız” (Araf, 173) emrindeki gibi, ebeveyni suçlama ve kendi verdiği “Belâ” (Evet, Rabbimizsin) sözünü unutmuş olanlardan Allah’a sığınırız.

“Mazeret üretemeyesiniz” diye peygamberler gönderen ve iman etmiş anne ve babalar veren Allah’a hamd olsun!

Saffat Sûresi’nin 102’nci âyetinde olduğu gibi, “Babacığım, sen emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın”...

“Allah (cc), işlerini vesîleler ile yapar” gerçeğine imanla, Asr Sûresi’nin (“Asr’a andolsun ki, insan ziyandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler -İslam’ı yaşayanlar-, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır) muhataplarını var edecek eğitim sisteminin adı millî değil, “maarif eğitim sistemi”dir.

 

1İmam-ı Maturidî, Te’vilâtü’l-Kur’an Tercümesi