
FİLİSTİN’in asıl sahibi kimdir? Bu sorunun cevabını Yahudi (hatta Siyonist) entelektüellerin kaleminden ortaya koyalım...
Avnery’nin kaleminden Siyonist işgal
Yahudi entelektüellerine göre Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi, Hazreti İbrahim’in Irak’tan Filistin’e göç etmesiyle başlamıştır. Avrupalı bir Yahudi (Siyonist) ve Yahudi tarihi, edebiyatı ve siyaseti üzerine dünyaca ünlü pek çok eser yazmış olan Yahudi entelektüel, gazeteci ve ünlü İsrailli siyasetçi Uri Avnery (Yuri Avery), “Sahibi Kim?” (Whose Acre?) adlı eserinde, “Yahudilerin Filistin’e yerleşimi İbrahim (as) ile başlamıştır; peki, İbrahim gelmeden önce burada yaşayan Kenanlılar nereye gitmişlerdi?” diye sorar.
Avnery bu sorusuna karşılık, 1884 yılında, bugünkü Ukrayna’nın Poltava kentinde doğan ve 1952 yılında Filistin’e taşınan, İsrail’in İkinci Cumhurbaşkanı olmasının yanı sıra “İsrail’in Atası” olarak da anılan Yitzhak Ben-Zvi’nin araştırmasını naklederek, “Filistin’in asıl sakinleri Kenanlılardı ve Kenanlılar Yakup’un zamanında Yahudileşti ve daha sonra Roma İmparatorluğu döneminde Hıristiyanlaştı. Müslüman Ömer Faruk’un (Hazreti Ömer) zaferinden sonra Filistin’in yerli halklarının çoğu Müslüman oldu, Arap kültürünü ve Arap dilini benimseyerek Araplaştı” diye yazıyor.
Uri Avnery’e göre tarih boyunca Filistin’in yerli halkı hiç değişmedi. Çoğu yer ismi de değişmedi. 1948’de Filistinliler ortadan kaldırılıp yerine Yahudi yerleşimciler yerleşene kadar, günümüzdeki Filistin halkı orada yaşamını devam ettirdi.
Yine Avnery’e göre, 19’uncu yüzyılda Avrupa’dan Filistin’e gelen ve bugünkü İsrail Devleti’ni kuran Siyonist Yahudileri Filistin’in asıl sahipleri değil. Tam aksine, Filistin’in asıl sahipleri ve gerçek sakinleri, binlerce yıl önce Müslüman olmuş, Arap dilini benimsemiş ve Araplaşmış Yahudiler, onlarla birlikte Hıristiyanlaşanlar ve Filistin’den göçmeyip orada yaşayan, Yahudi dinlerini koruyan Yahudi halkları idi.
Tarihçilerin ortalama görüşüne göre Yahudilik başlangıçta tebliğ edilmiyordu. Orta Çağ’da tebliğ edilmeye başlandığında Doğu Avrupa ve Rusya’nın birçok bölgesinde çok sayıda insan Yahudi olmaya başlamıştı. Aslen etnik olarak Yahudi olmayan ancak Yahudiliğe geçen Siyonistler ise, Rus kralının Yahudi karşıtı temizlik operasyonuna başlamasının ardından, başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine göç etmişlerdi.
Bu tarihsel sürece bakıldığında, 19’uncu yüzyılda Doğu Avrupa’dan Filistin’e gelen ve şu anki İsrail Devleti’ni kuran Siyonist Yahudilerin sadece Yahudi kaynaklı dinî metinlere dayandırarak “Filistin’in asıl efendileriyiz”, “Bize vaat edilen kutsal topraklardır” demelerinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Böyle bir durumda herkes dinî metinler uydurabilir, hatta “Gece rüyamda Tanrı’yı gördüm ve bana falanca evi vaat etti” diyebilir. Veya Hinduların Müslümanlara yaptığı gibi, “Bana burada bir tapınak inşâ etmem gerektiğini Tanrı rüyamda emretti” diyerek başka insanların evleri ve topraklarına çökebilir.
Şunu da belirtmemiz gerekir ki, yazar Uri Avnery, 10 Eylül 1923’te Almanya’nın Bekum kentinde radikal Siyonist bir ailede dünyaya gelmişti. Yahudilerin Filistinlilere karşı kurduğu ve 1927’den 1947’ye kadar terör faaliyetleri yürüttüğü Haganah’ın yan kuruluşu olan Irgun’un da üyesiydi. Dire İsmail Katliamı’na doğrudan katılan radikal bir Siyonist gönüllüydü. 1965’ten 1974’e ve 1979’dan 1981’e kadar olmak üzere iki kez İsrail Parlamentosu üyeliği yaptı. 3 Temmuz 1982’de, Beyrut kuşatma altındayken, Filistin lideri Yaser Arafat’la doğrudan görüşen ilk İsrailli yetkili oldu. Daha sonra yaptıklarından pişman olmuş olmalı ki, İsrail’de Gush Şalom Barış Hareketi’ni kurdu ve dünyaca ünlü bir barış aktivistine dönüştü. Kendisi 1950’den 1993 yılına kadar İsrail’de yayınlanan bir dergi olan HaOlam HaZeh’in sahibi ve kurucusuydu. Bu dergi daha sonra İsrail Hükümeti tarafından kapatılmıştı.
Uri Avnery’nin İsrail-Filistin çatışmasını konu alan “Sahibi Kim?” adlı çalışmasından başka ayrıca “1948: Bir Askerin Hikâyesi” (1948: A Soldier’s Tale), “Kudüs’e Giden Kanlı Yol” (The Bloody Road to Jerusalem), “İsrail’in Kısır Döngüsü ve Dostum Düşman” (Israel’s Vicious Circle and My Friend The Enemy) gibi dünyaca ünlü eserleri bulunmaktadır.
Uri Avnery’e göre tarih boyunca Filistin’in yerli halkı hiç değişmedi. Çoğu yer ismi de değişmedi. 1948’de Filistinliler ortadan kaldırılıp yerine Yahudi yerleşimciler yerleşene kadar, günümüzdeki Filistin halkı orada yaşamını devam ettirdi.
Pappe işgal için ne dedi?
Şimdi tarihi doğru kaynaklardan değil, sosyal medya çöplüğünden araştıran bazı sözde Türk aydınlarımızın, “Filistinliler 1948’de BM’nin Filistin’i iki devlete ayırma plânını kabul etselerdi bütün bu olumsuzluklar yaşanmazdı” şeklindeki safsatalarına dünyaca ünlü Yahudi tarihçi ve akademisyen Ilan Pappe’nin nasıl tokat gibi bir cevap verdiğine bir bakalım…
1948’de BM’nin Filistin’i iki devlete ayırma plânını kabul etmeyen ve savaşı başlatan taraf Filistinliler mi, yoksa Siyonistler miydi?
Nitekim 1980’li yılların başında İngiliz ve İsrail Hükümetlerinin Filistin çatışmasına ilişkin ulusal gizli arşiv ve belgelerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, Batı dünyasındaki birçok ünlü tarihçi ve akademisyenin yanı sıra Siyonist ve Yahudi bilim adamları da Filistin konusundaki tutumlarını 180 derece değiştirmeye başlamışlardı. Hayfa Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde Prof. Dr. Ilan Pappe de onlardan biriydi.
Önde gelen Yahudi yeni dönem tarihçilerinden biri olan Ilan Pappe, İngiliz ve İsrail Hükümetlerinin gizli ulusal arşiv ve belgelerine dayandırarak, 2006 yılında yayınlattığı “Filistin’de Etnik Temizlik” (Ethnic Cleansing of Palestine) adlı kitabında, kendisinin bir Yahudi ve hatta Golan Tepeleri’nde Araplara karşı savaşa katılan bir Avrupalı Siyonist olduğuna bakmaksızın, 1948’de BM’nin Filistin’i iki devlete ayırma plânını kabul etmeyen tarafın İsrail olduğunu, savaşı da İsrail’in başlattığını yazıyor.
İlk önce İsrail’in Araplara karşı savaş başlattığına dair tüm detayları delilleriyle birlikte ortaya koyan Ilan Pappe, “O dönemde toplam 531 Filistin köyü tamamen yok edildi, 11 şehir yıkıldı ve İsrail, BM’nin iki devlete ayırma plânına göre kendine tahsis edildiği Filistin topraklarının yüzde 57’sine razı olmayarak Filistin topraklarının yüzde 78’ini işgal etti. Böylece savaş başladı” diye yazıyor.
Ilan Pappe, 1930’larda Almanya’dan Filistin’e kaçan Avrupalı Yahudi (Siyonist) bir ailenin çocuğu olarak 1958 yılında İsrail’in Hayfa kentinde dünyaya geldi. 18 yaşında İsrail Savunma Kuvvetlerine katıldı ve 1973’teki Yovmi Kiffuur Savaşı’na katılmıştı. Golan Tepeleri’ndeki savaşta aktif görev almıştı. 1978’de Kudüs İbrani Üniversitesinden mezun oldu ve 1984’te Albert Horani ve Roger Owen’in rehberliğinde İngiltere’deki Oxford Üniversitesinden tarih alanında doktora yaptı. İlk doktora tezi ve kitabı ise “İngiltere ve Arap-İsrail Çatışması” başlığıyla yayınlandı.
Pappe, Birleşik Krallık’a gelmeden önce Hayfa Üniversitesinde Siyaset Bilimi Kıdemli Öğretim Görevlisi (1984-2007) ve Hayfa’daki Emil Thoma Filistin ve İsrail Araştırmaları Enstitüsü Direktörü (2000-2008) olarak görev yaptı. İsrail Parlamentosu (Knesset) seçimlerinde iki kez, 1996 ve 1999’da parti listesinden milletvekili adayı oldu. Hâlen Birleşik Krallık Exeter Üniversitesi Sosyal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Fakültesinde profesör olmasının yanı sıra Avrupa Filistin Araştırmaları Merkezi Direktörü ve Exeter Etno-Siyâsî Araştırmalar Merkezi Eş Başkanı olarak görevini yürütmektedir.
Ilan Pappe, İngiliz ve İsrail Hükümetlerinin Filistin-İsrail çatışması ile ilgili gizli devlet arşivleri ve belgelerine dayanarak, “Filistinliler 1948’de BM’nin Filistin’i iki devlete ayırma plânını kabul etmeyerek İsrail’e savaş açtı” şeklindeki Siyonist propagandasını şiddetle reddediyor. Tarihin bu önemli dönüm noktasına ilişkin pek çok yanlış algıya son veriyor. İsrail Hükümetinin “1948 yılında 700 bin Filistinlinin gönüllü olarak yurtlarını terk ederek komşu ülkelere göç ettiği” yönündeki sözde raporunun tamamen yalan olduğunu da bütün dünyaya ifşa ediyor.
Söz konusu kitabında Pappe, açıkça şöyle diyor: “İsrail Devleti’nin ilânından sonra Filistinlilerin kendi istekleriyle göç ettikleri ve de Arapların savaş başlattığı iddiası tamamen yalandır.”
İsrail Hükümetinin Filistin çatışmasına ilişkin ulusal gizli arşiv ve belgelerini kanıt olarak gösteren Ilan Pappe, Filistinlilere karşı etnik temizlik yapılması emrinin İsrail Devleti’nin kurulmasından iki ay önce, 10 Mart 1948’de bütün Siyonist askerî birliklerine gönderildiğini de ayrıca ortaya çıkartmıştır. Aynı zamanda diğer tarihçilerin söylediği gibi bu sürgünün geçici olmadığı, Filistinlilerin yurtlarına geri dönüşlerinin vahşice engellendiğini de belirtmiştir.
Pappe ayrıca, İsrail’in gelecekteki liderlerinin 1947’de hazırladığı ve bir temizlik plânı niteliğindeki “Plan Dalet”e göre Filistinlilere etnik temizlik uygulandığını, hatta şimdiye kadar bu plânın uygulanmaya devam ettiğini yazıyor.
Ilan Pappe, “Siyonizm, Müslüman silahlı militanlardan daha tehlikelidir. Orta Doğu’da barışın sağlanamamasının tek sorumlusu İsrail Devleti’nin kurulmasıdır” diyerek özellikle İsrail Devleti’ni kınıyor. Pappe, 2006 yılında yayınlandığı “Filistin’de Etnik Temizlik” adlı kitabında İsrail’in suçlarını ayrıntılarıyla şöyle anlatıyor: “İsrail Devleti’nin ilân edilmesinden iki ay önce yani 10 Mart 1948’de, Siyonist terör örgütü Haganah güçlerinin karargâhında plânlanan ve Filistinlileri sistematik etnik temizlemeyi öngören plân, Filistinlileri toplu katliama tâbi tutarak sınır dışı etme emrini bütün birliklerine iletmişti. Bu plânın amacı Siyonist devletini Filistinlilerden temizlemek ve onların şehir ve köylerini tamamen yok etmeye yönelikti.”
Unutulmamalıdır ki, o dönemde Filistin’de İngiliz sömürge yönetimi ve ordusu olduğuna bakılmaksızın bütün bu suçlar işlenmişti. Ilan Pappe, etnik temizlik emrinin uygulanma çeşitlerini detaylı ve belgeli şekilde anlatarak, o dönemdeki toplu katliamın halkı kuşatmak, bombalamak, gözdağı vermek, korkutmak, tehdit etmek, evler ve mülkler ile tüm (değerli) malları ateşe vermek ve evleri yerle bir etmek gibi yöntemlerle gerçekleştiğinin altını çiziyor. Hatta yerlerinden edilmiş Filistinlilerin geri dönüşlerini engellemek için yollara mayın döşemek gibi bir dizi vahşice taktiklerin de kullanıldığını ayrıntılı olarak belgeliyor.
Ilan Pappe şunları ekliyor: “Siyonistlerin Arap Müslümanlarına benzemeyen tarafı, Filistin’deki her köy ve ilçe sakinlerinin bilgilerini seneler önceden tek tek toplamış olmasıdır. Bu dosyalar, soykırım plânının gerçekleşmesi için uzun vadeli çabalar ve onlarca yıllık araştırma ve veri toplamanın bir sonucu olarak oluşturulmuştu.”
Ilan Pappe’nin kitabında yer alan gizli belgelere göre, 1947 yılında “Plan Dalet” kapsamında komşu ülkeler olan Ürdün ve Suriye’ye zorla sürülen Filistinli Müslümanlar ile Hıristiyanların sayısı 700 bin değil, 800 binden fazlaydı. O dönemde İsrail askerleri bazı yerlerde Filistinlileri silah ucuyla kilometrelerce sürükleyerek, yaya olarak yürümeye zorlamıştı. Bu süreçte çok sayıda Filistinli yolda vefat etmiş ve toplam 531 Filistin köyü ile 11 şehir tamamen Siyonistlerce yıkılmıştı. BM’nin ortaya sunduğu iki devletli çözümü ve kendisine ayrılan Filistin topraklarının yüzde 57’sini kabul etmeyen İsrail, Filistin topraklarının yüzde 78’ini böylece işgal etmişti.
Siyonistleri savunmak için Siyonistlerden de beter Siyonistleşen sevgili aydınlarımız! Kendinize ve yazdıklarınıza karşı dürüst olun. Doğru kaynaklardan okumayı ve araştırmayı öğrenin. Unutmayın ki, yaptığınız hatalardan sonra tövbe edebilirsiniz ama yanlış bilgilerle algısını değiştirdiğiniz kişiler tövbe etmeden dünyadan giderlerse, onların varlığı ahirette helak olmanıza vesile olabilir. Sahte tarihleri ve bilgileri aktarmadan önce lütfen az da olsa kendinize karşı samimî olun!
Ilan Pappe, etnik temizlik emrinin uygulanma çeşitlerini detaylı ve belgeli şekilde anlatarak, o dönemdeki toplu katliamın halkı kuşatmak, bombalamak, gözdağı vermek, korkutmak, tehdit etmek, evler ve mülkler ile tüm (değerli) malları ateşe vermek ve evleri yerle bir etmek gibi yöntemlerle gerçekleştiğinin altını çiziyor.
İsrail Sorunu’na ilişkin Türk aydınları arasında yaygın bazı yanlış algılar
Filistin’e zorla yerleşen Siyonist işgalciler eliyle bugün “Filistin Sorunu” olarak yapılan adlandırmanın öncelikle “İsrail Sorunu” şeklinde adlandırılması önemlidir. Çünkü konuyu ele almak için önce doğru isimlendirmeyi yapmak gerekir.
Yahudi yeni dönem tarihçesi Ilan Pappe’ye göre İsrail Devleti’nin “Filistinliler Arap militanları için evlerini geçici olarak boşaltıp vermişlerdi (bu yüzden biz de saldırdık)” iddiası tamamen yanlıştır. Hatta aynı yılın 15 Mayıs’ında Arap silahlı güçleri Filistin’e girmeden önce 250 bin Filistinli, söz konusu yöntemlerle sınır dışı edilmişti. Şunu da hatırlatalım ki, 15 Mayıs’ta Deir Yasin köyünde yaşanan katliam, uluslararası alanda “Nakba” (Büyük Felâket) olarak anılıyor.
Ilan Pappe’nin belgelerine göre Deir Yasin köyündeki katliam, Filistinlilere yönelik etnik temizliğin son aşamasının başlangıcıydı. İsrail Hükümeti, Filistinlileri başka köylerden korkutup göçe zorlamak için Deir Yasin Katliamı’ndaki vahşetin propagandasını bilinçli şekilde medyada da yayınlatmıştı. Amacı, diğer Filistinlilerin gözünü korkutmaktı.
Siyonizm’i aklamayı görev telakki eden bizdeki sözde aydınlar, genellikle Deir Yasin Katliamı’nın aslında Yahudi terör örgütünün işi olduğunu, İsrail Devleti’nin hiçbir parmağının olmadığını iddia ediyorlar. Ancak ortaya çıkan devlet arşivleri ve belgeleri bu yanlış iddiayı tamamen çürütüyor. Eğer İsrail Devleti’nin bunda bir parmağı olmasaydı, ilgili BM kararlarına göre İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra Deir Yasin köyüne dönmek isteyen Filistinlilerin geri dönmesine izin verilecekti. Eğer İsrail söyledikleri gibi olsaydı bu dönüşü engellemez ve BM kararlarını ayaklar altına almazdı.
Ilan Pappe, İngiliz ve İsrail Hükümetlerinin Filistin çatışması ile ilgili bilgileri ortaya çıktıktan sonra dünyaya İsrail’in soykırım suçlarını ifşa eden birçok kitap yazdı ve bu eserler çokça ses getirdi. Filistin Barış Ödülüne de lâyık görülen “Ethnic Cleansing of Palestine”nin (Filistin’de Etnik Temizlik, 2006) yanı sıra “Ten Myths About Israel” (İsrail Hakkında On Efsane, 2017), “The Modern Middle East” (Modern Orta Doğu, 2005), “A History of Modern Filistin: One Land, Two People” (Filistin’in Modern Tarihi: Bir Ccoğrafya, İki Halk, 2003) ve “Britain and The Arab-Israeli Conflict” (İngiliz-Arap-İsrail Çatışması, 1988) gibi meşhur eserlerini okumanızı tesviye ederim.
Yeni dönem Yahudi tarihçisi Ilan Pappe, kendi ülkesi ile ilgili düşüncesi tamamen değiştikten sonra, İsrail ve Filistin meselesine yönelik iki devletli çözümü reddederek, üniter devlet kurmanın mantıklı olacağını savunmaya başlamıştı. Yani Filistin halkıyla İsrail halkının birlikte barış içinde yaşayabileceği bir üniter devleti hayâl eder olmuştu. Dünyada hâlâ tarihî gerçeklere dayanarak üniter devlet çözümünü destekleyen ve ayrı bir İsrail devletinin kurulmasına karşı çıkan pek çok akademisyen var.
Ilan Pappe, 2008’de İsrail’den ayrılmadan önce İsrailli akademisyenleri İsrail Devleti’ne karşı uluslararası boykot ilân etmeye çağırmıştı. Bunun üzerine İsrail Parlamentosu Knesset’te kınanmış ve Eğitim Bakanı tarafından Hayfa Üniversitesinden istifa etmesi istenmekle kalmayıp, gazetelerin ön sayfalarında fotoğrafı yayınlatılarak saldırılara hedef gösterilmişti. İsrail’de onlarca ölüm tehdidi alan Ilan Pappe, İngiltere’ye göç etmek zorunda kalmıştı.
4 Aralık 1948’de Albert Einstein, birçok akademisyenle birlikte Deir Yasin köyündeki soykırıma karşı New York Times gazetesinin genel yayın yönetmenine bir ortak mektup yollamıştı. Albert Einstein mektubunda, “İsrail Devleti’ni kuran parti Nazilerden farksız, faşist ve teröristlerden oluşmaktadır. Amerika onları hoş karşılamamalı” diye yazıyordu.
Einstein’in mektubu
Ilan Pappe, elbette İsrail’in soykırım suçlarını kanıtlayan tek bilim adamı değildi. 1990’ların ortalarında, 1978’de söz konusu arşivlerin ifşa edilmesinin ardından birçok İsrailli araştırmacı, İsrail Devleti’nin yalanlarını ve suçlarını ifşa eden birçok tarihî çalışmaya imza attı. Ilan Pappe, 2014’te yayınlandığı “The Idea Of Israel” (İsrail’in İdeolojisi) adlı kitabında da onlarca İsrailli akademisyenin Siyonizm karşıtı araştırmalarını tek tek özetlemişti.
Geçmişte Filistinli göçmen görgü tanıklarının ifadeleri İsrail ve uluslararası medya tarafından kolayca reddedilmiş olsa da, İsrailli araştırmacıların ve popüler yazarların İsrail Devlet Arşivlerine dayandırarak sunduğu gerçekler karşısında İsrail’in çaresiz kaldığı bilim dünyasına gizli değildir.
4 Aralık 1948’de Albert Einstein de birçok akademisyenle birlikte Deir Yasin köyündeki soykırıma karşı New York Times gazetesinin genel yayın yönetmenine bir ortak mektup yollamıştı. Albert Einstein mektubunda, “İsrail Devleti’ni kuran parti Nazilerden farksız, faşist ve teröristlerden oluşmaktadır. Amerika onları hoş karşılamamalı” diye yazıyordu. Çünkü o dönemde Deir Yasin Katliamı’nın sorumlusu Siyonist terör örgütünün lideri Menahem Begin, ABD’ye gitmişti. (İsrail’in de terör örgütü olarak tanıdığı Irgun mensubu Menahem Begin’in daha sonraki yıllarda İsrail’in altıncı başbakanı olduğunu da belirtelim.)
Albert Einstein’in 4 Aralık 1948’deki açıklaması ve dünyada terör örgütü olarak kabul edilen Irgun’un bir üyesinin İsrail Devleti’nin başbakanlığına atanması, bizatihi Filistinlilere yönelik soykırımın geçici bir olay ya da ayaklanma olmadığını, aksine Siyonistlerin İsrail Devleti’ni kurma plânının sistematik bir parçası olduğunu kanıtlıyor.
Albert Einstein’in New York’ta 24 etkili Yahudi entelektüeli bir araya getirerek terör örgütü Irgun’un (ve İsrail Devleti’nin gelecekteki Başbakanı) üyesi Menahem Begin’in ziyaretini protesto etmek için yolladığı bu ortak mektup New York Times gazetesinde tam sayfa yayınlanmış ve Deir Yasin Katliamı şiddetle kınanmıştı.
Batı dünyasındaki pek çok tarihçi de Siyonistlerin “taşınma” ve “göç” olarak adlandırdıkları eylemlerinin aslında Filistinlilere etnik temizlik yaparak tüm Filistin’i işgal etme plânının bir parçası olduğunu ayrıntılı şekilde belgelerle anlatmaktadır. Bunlardan biri olan Prof. Dr. Ilan Pappe, Siyonist terör örgütünün 1939’dan itibaren Filistin köyleri hakkında, köylerdeki yetişkin erkeklerin yaşı, köy muhtarlarının adları, nüfusları, su kaynakları, arazilerinin verimli olup olmadığı, meyve, sebze ve tahıl ürünleri, çeşitleri, köylülerin Filistinli isyancılarla bağlantılarının olup olmadığı gibi verileri topladığını resmî devlet belgeleriyle kanıtlıyor. Bu olaylar İkinci Dünya Savaşı’ndan önce başlamıştı ve plânlanan etnik temizliğe ön hazırlık yapmayı amaçlıyordu.
Bu spesifik gerçekler aynı zamanda “Holokost kurbanı Yahudileri Almanya’dan taşıyıp yerleştirmek için bir İsrail devletinin kurulması gerekliydi” fikrini de çürütmektedir. Çünkü somut gerçekler, Filistinlilere karşı etnik temizlik yapılması ve Filistin’in işgal edilmesi plânının Holokost’tan önce plânlandığını kanıtlıyor.
Ilan Pappe bu işgal plânı ile ilgili kitabında, David Ben-Gurion’un Haziran 1938’de Uluslararası Siyonizm Hareketi Yürütme Kurulu toplantısındaki konuşmasında, “Filistin’e zorunlu göçü destekliyorum, bunda herhangi bir ahlâka aykırılık olduğunu düşünmüyorum” dediğini delil göstermektedir. (Polonya’da doğup Filistin’e taşınan Doğu Avrupalı Siyonistlerden biri olan David Ben-Gurion, 25 Şubat 1949’da, İsrail’in ilk kurucu başbakanı olmuş ve 1953’e kadar görev yapmıştı.)
Aslen etnik olarak Yahudi olmayan ancak Yahudiliğe geçen Siyonistler, Rus kralının Yahudi karşıtı temizlik operasyonuna başlamasının ardından, başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerine göç etmişlerdi.
John Quigley’in tespitleri
ABD Ohio Eyalet Üniversitesi Mortise Hukuk Fakültesinde hukuk profesörü olan John Quigley (D. 1940; Ohio Üniversitesi Mortise Hukuk Fakültesinde hukuk profesörü), 2016 yılında yazdığı “İsrail’in Kurucularının Uluslararası Diplomasisi: Birleşmiş Milletler’de Filistin’e Karşı Dolandırıcılıklar” (The International Diplomacy of Israel’s Founders: Deception at the United Nations in the Quest for Palestine) adlı kitabında, 1939’da Moshe Shertok adlı bir Siyonist liderin İngiltere’de Rus büyükelçisine “Arap-Filistin sorununa çözüm olarak İsrail devletinin kurulması ve Siyonistleri Filistin’e taşıma önerisini” sunduğunu yazıyor. (Siyonistler, Filistinlilere karşı etnik temizlik yapma plânlarına “Taşıma Plânı” diyorlardı.)
Şunu da hatırlatalım ki, Siyonistler, Amerikan veya İngiliz Hükümetleriyle yaptıkları görüşmelerde hiçbir zaman bu çözümden (etnik temizlik olarak) açıkça bahsetmiyordu. Albert Einstein gibi ünlü isimler bile İsrail Devleti’nin kurulması konusunda Siyonistler tarafından istismara maruz kalmışlardı. Arapları ve Filistinlileri Filistin’den temizlemeye yönelik bir plân olduğunu onlara hiçbir zaman söylememişlerdi. Dolaysıyla Albert Einstein, New York’ta 24 etkili Yahudi entelektüel ile birlikte “İsrail Devleti’nin terör üzerine kurulduğunu” anlatan ortak mektubu yayınlatarak isyan bayrağı açmışlardı.
John Quigley’in söz konusu kitabına göre, 1936-1939 yılları arasında Filistin’deki İngiliz sömürge hükümeti, Filistinli silahlı isyancıların faaliyetleri nedeniyle Avrupa’dan Yahudilerin göç oranını azaltmak zorunda kalmıştı. Siyonistler buna karşı İngiliz sömürge hükümeti yetkililerine yönelik silahlı saldırı ve terör eylemlerini başlatmışlardı. Bizim ezik aydınlarımızın birçoğu terörün “Müslümanlar tarafından icat edildiğine” inanıyor, hatta bazıları terörün İslâm’ın bir parçası olduğuna sanıyor. Ama Usame Bin Ladin’den 70-80 yıl önce Siyonistlerin Filistin’de silahlı terör örgütü kurarak terör eylemleri gerçekleştirdiğini bilmiyorlar.
Siyonistlerin İngiliz sömürge hükümeti yetkililerine yönelik çeşitli terör saldırıları yaptığını ve hatta terör faaliyetleri için yeni terör yöntemleri geliştirdiklerini, bu nedenle dünyada Siyonistlerin kurduğu ilk silahlı örgütün “terör örgütü” olarak kabul edildiğini de okumuyorlar.
Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’in Yahudiler ve Araplar arasında bölünmesi plânı oylandığında, 33 lehte, 13 aleyhte ve 10 çekimser oy kullanılmıştı. Bu, BM Genel Kurulu’nda bir kararın kabul edilmesi için en düşük oy oranıydı. Birkaç gün önceki öneriyi destekleyenlerin sayısı daha da düşüktü; yalnızca 30 ülke destekliyordu. Daha sonra ABD, oylamaya katılması ve desteklemesi için Haiti, Filipinler ve Liberya’ya olağanüstü baskı uygulamıştı. ABD Temsilciler Meclisi’nin kayıtları, bu üç oyun silah zoru ve gözdağıyla elde edildiğini kaydediyor. Kongre Üyesi James, ertesi yıl günlüğüne şunları yazmıştı: “Diğer ülkelere güç kullanarak oy vermeleri için baskı yapma yöntemleri, kelimenin tam anlamıyla bir skandaldı.”
Profesör John Quigley, yine 1948’de ilk olarak Arap ordusunun saldırmadığını, İsrail ve destekçilerinin Arap ordusuna saldırdığını vurguluyor ve “O dönemin tarihî arşivleri incelenirse, Filistin topraklarına yönelik organize saldırının İngiliz sömürge ordusu ve modern silahlarla donanmış Siyonist silahlı güçler tarafından başlatıldığı ortaya çıkacaktır” diye yazıyor.
(Şunu da hatırlatalım ki, Prof. John B. Quigley, 1995 yılında Ohio Eyalet Üniversitesi Seçkin Akademi Ödülüne lâyık görülmüştü. Missouri’de büyüdü ve St. Louis Country Day Okulunda eğitim gördü. 1962 yılında Harvard’dan mezun oldu, daha sonra 1966’da Harvard Hukuk Fakültesinden LLB derecesini ve yine 1966’da verilen yüksek lisans derecesini aldı. 1967’de Massachusetts’teki baroya kabul edildi. 1969’da Moskova Devlet Üniversitesinde araştırma görevlisi ve Harvard Hukuk Fakültesinde, karşılaştırmalı hukuk alanında araştırma görevlisi olarak görev yaptı. Profesör Quigley şu an uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukuk dersleri vermektedir. Profesör Quigley’nin Siyaset Bilimi Bölümünde ek görevi de bulunmaktadır. 1982-1983’te Tanzanya’daki Dar es-Salaam Üniversitesinde misafir profesör olarak da görev yapmıştır. Tanınmış bir uluslararası insan hakları aktivistidir. İnsan hakları, Birleşmiş Milletler, savaş ve barış, Doğu Avrupa hukuku, Afrika hukuku ve Arap-İsrail çatışması konularında çok sayıda akademik makale ve kitaplar yazmıştır.)
Ilan Pappe, “O dönemde toplam 531 Filistin köyü tamamen yok edildi, 11 şehir yıkıldı ve İsrail, BM’nin iki devlete ayırma plânına göre kendine tahsis edildiği Filistin topraklarının yüzde 57’sine razı olmayarak Filistin topraklarının yüzde 78’ini işgal etti. Böylece savaş başladı” diye yazıyor.
Filkenstein’in tespitleri
İsrail Devleti’nin, “Komşu ülkelerin Arapça radyoları sürekli olarak Filistinlilere göç etmeleri gerektiğini tavsiye eden yayınlar yapıyordu, dolayısıyla Filistinliler gönüllü olarak göç etmişlerdi” şeklindeki yalanını da Batılı uzmanlar yine devlet arşivlerinin yardımıyla çürütmüştü. Amerikalı Yahudi politikacı, yazar, insan hakları aktivisti ve akademisyen Dr. Norman G. Finkelstein de Polonyalı bir Siyonist ailenin çocuğu ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Varşova Gettosu ve Auschwitz kamplarında tüm aile üyeleri öldürülen, tek başına hayatta kalan ve Amerika’ya taşınan bir Yahudi olmasına bakmaksızın, İsrail’in “kanıtları karartma politikası”nı ifşa eden çok sayıda makale ve kitap yazmıştı.
Filkenstein, “Beyond Chutzpah: On the Misuse of Antisemitism and the Abuse of History” (Ahlâksızlığın Ötesi: Antisemitizmin İstismar Edilmesi ve Tarihin Kötüye Kullanılması Üzerine) adlı kitabında, İsrail Devleti’nin yukarıya taşıdığımız sözde tezinin, 1960’lı yıllarda iki uzman tarafından detaylıca araştırıldığını, Filistinli Velid Halid ve İrlandalı Erecsin Childers’in Arap radyo istasyonlarının yayın arşivlerini tek tek inceleyerek araştırma sonuçlarını yayınladıklarını ve İsrail’in yalanlarını ortaya çıkardıklarını, ancak İsrail medyasının buna rağmen utanmadan o yalanları tekrarlamaya devam ettiğini yazıyor.
Gördüğünüz gibi, ünlü Yahudi tarihçi Ilan Pappe, İsrail Devleti’nin kuruluşunu “açıkça organize etnik temizlik suçu” olarak nitelendirmiş, ünlü İngiliz gazeteci Jonathan Cook ise “Siyonizm’in gerçeği, Filistinlileri Filistin’den temizlemektir. Filistin’de İsrail Devleti’nin kurulması ve Filistinlilerin topraklarından sürülmesi, Siyonizm denilen madalyonun iki yüzüdür” diye yazmıştı.
Aydınlarımız arasında “1948 Filistin-İsrail Çatışması’nda tüm Arap ülkelerinin İsrail’e karşı savaştığı” yönünde bir yanılgı daha var. Ancak tarihî gerçekler bunun böyle olmadığını ve Arap ülkelerinin çoğunun daha önceden Siyonistlerle anlaştığını gösteriyor. Öyleyse 1948 Savaşı’nın öncesinde Ürdün ile Siyonistler arasında yapılan anlaşmaya bakalım…
1948 Arap-İsrail Savaşı’nın en önemli isimlerinden biri, daha sonra Ürdün’e gönderilen ve Arap kuvvetlerinin yardımcı komutanlığına atanan kişi, asıl ismi Sir John Bagot olan bir İngiliz, “Glubb Paşa” lakaplı bir generaldir.
Ürdün Arap Kuvvetlerinde görev yapan İngiliz generali Glubb Paşa, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’ya gelmiş ve Ürdün’ün bağımsızlığını kazanmasından sonra buradaki kuvvetlerin komutanı olmuştu. Onun günlüğünde, “Ürdün’ün Batı Şeria’sının Ürdün’e verilmesi karşılığında Birleşmiş Milletler’in önerdiği taksim plânını kabul eden Kralı Hüseyin, İngiliz ve Siyonist liderlerle, Siyonist ordularla çatışmama anlaşması yapmıştı” ifadelerine yer verilmektedir.
İsrailli Siyonist yazar Dr. Benny Morris de “The Road to Jerusalem: Glubb Pasha, Palestine and The Jews” (Kudüs’e Giden Yol: Glubb Paşa, Filistin ve Siyonistler) adlı kitabında, Birinci Arap-İsrail Savaşı sırasında Ürdün Arap Kuvvetlerinin Filistin’e gelme amacının Siyonist militanlara karşı savaşmak olmadığını, İsrail ordusunun İngiliz ve Siyonist liderlerle yapılan anlaşma uyarınca Filistin’in bir bölümünü kontrol altına alıp Ürdün’e ilhak etmeyi hedeflediğini yazıyor. Glubb Paşa bu savaşta Ürdün ve İngiltere’nin çıkarlarını korurken Siyonist güçlere saldırmamayı da garanti altına almıştı.
Morris’in kitabında belirtildiğine göre, bu anlaşmayı ihlâl eden taraf yine İsrail idi. İsrail, Birleşmiş Milletler’in taksim plânıyla yetinmeyerek daha fazla Filistin toprağını işgal etmek için savaş başlatan taraftı. Ancak Arap güçleri, BM plânına göre İsrail’e tahsis edilen herhangi bir yeri geri almaya yeltenmemişti.
Glubb Paşa bir makalesinde, Birleşmiş Milletler’in Necef çölünün İsrail’e devredilmesi plânına karşı çıksa da (çünkü orada milyonlarca Filistinli yaşıyordu) Ürdün kuvvetlerinin burayı geri almaya çalışmadığını yazıyor.
Ürdün Ordu Komutanı Glubb Paşa, 1948 senesindeki savaşın ardından Ürdün’de yaşayan Filistinlilerin yurtlarına dönüş haklarını destekleyerek, uluslararası medyaya sık sık açıklamalarda bulunmuştu. Anavatanlarına dönmek için sınırı geçen Filistinlilerin vurulmasına, İsrail ordusunun Ürdün’deki Filistinli mülteci köylerine yönelik saldırılarına ve masum insanları katledilmesine de çeşitli yayınlarda karşı çıkmış, tepki göstermişti.
Tarihçiler, İngiliz sömürge hükümetinin emlâk vergisini büyük ölçüde artırdığını, hatta vergilerin mülklerin toplam değerinin de üstüne getirildiğini ve bu vergiyi ödeyemeyen Filistinlilerin mülklerine el konularak Yahudilere verildiğini kaydediyor.
Filistinliler toprak mı sattı?
Siyonistlerin propagandası nedeniyle aydınlarımız arasında, “Filistinliler topraklarını Yahudilere sattı” yönünde bir yanılgı daha var ve bunu dünyadaki ünlü tarihçilerin çoğu reddediyor. İsrail ve İngiliz Hükümetlerinin ilgili gizli ulusal arşivleri ve Osmanlı’nın resmî belgelerine dayandırılarak, Filistin’de bir Yahudi devleti (yani İsrail) kurma hareketinin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un girişimiyle 1917 yılında başladığı vurgulanıyor ve bu işgal plânına yönelik, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Siyonistler ile İngiltere arasında imzalanan Balfour Deklarasyonu’nu delil olarak gösteriliyor.
Balfour Plânı, Arapları Filistin topraklarından zorla göç ettirmeyi ve onların yerine Yahudileri yerleştirmeyi amaçladığından, 1917’den sonra Arap nüfusunun sistematik bir şekilde yok edildiğini ve zorla evlerinden tahliye edildiğini belgeliyor. O dönemde Filistin’deki İngiliz sömürge yönetiminin Filistinlileri evlerini satmaya zorladığını, ancak Filistin halkının evlerinin satışına şiddetle karşı çıktığını yazıyor.
Buna karşın tarihçiler, İngiliz sömürge hükümetinin emlâk vergisini büyük ölçüde artırdığını, hatta vergilerin mülklerin toplam değerinin de üstüne getirildiğini ve bu vergiyi ödeyemeyen Filistinlilerin mülklerine el konularak Yahudilere verildiğini kaydediyor. Osmanlı arşivlerini delil olarak gösteren tarihçiler, 1900 yılında Yahudilere toprak satışının (Osmanlı tarafından) resmî olarak yasaklandığını, ancak yasa dışı ve kaçak satışlar sonucunda Yahudilerin Filistin’de toplam 218 bin 170 hektar araziye sahip olabildiklerini ve bu arazinin Filistin topraklarının yalnızca yüzde 0,73’ü tekabül ettiğini belgeliyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından ve Filistin’in İngiliz sömürgesine geçmesinden sonra bile, İngiltere’nin 1945 yılına kadar Filistinlilerin topraklarına zorla el koyup Yahudilere vermesiyle birlikte, Yahudiler elde ettikleri toplam arazi, Filistin topraklarının yalnızca yüzde 5’ine tekabül etmektedir.
Bütün bunlar İsrail Devleti’nin plânlı, organize işgal, casusluk ve terör faaliyetleri üzerine kurulduğunu kanıtlamaktadır. Birleşmiş Milletler’in 1948’den bu yana 8 kez İsrail’i “işgalci ülke”, Filistin’i de “işgal altındaki ülke” olarak tanımlamasının, “bizim” dediğimiz aydınları, Siyonistleri savunma eğilimlerine karşı uyarmak için yeterli olduğunu düşünüyorum. Üstelik İsrail topraklarının, BM’nin 1967’deki kararında belirlendiği topraktan yüzde 50’den fazlasını işgal ile genişlettiğini düşünen basit bir akıl da İsrail’in yüz yıldır işgali hiç durdurmadan sürdürmekte olduğunu rahatlıkla görebilir.
Unutulmamalıdır ki, dünyada işgalden daha büyük bir zulüm, işgalden daha büyük bir terör yoktur. Bu nedenle İsrail, “terör devleti” olarak nitelendirilmektedir.
* Bu makale, Kanada’da yaşayan Uygur insan hakları aktivisti ve Pakistanlı gazeteci Dr. Taazen Farid Hanım’ın 2021 yılında Pakistan’da Urduca yayınlanan “Filistin Meselesiyle İlgili Entelektüeller Arasındaki Yanılgılar” başlıklı makalesinin bir bölümünü içermektedir. Beni bu önemli kaynaklara yönlendiren gazeteci Dr. Taazen Farid Hanım’a çok teşekkür ederim.