Sözde sihir vardır

Kelimelerin, bizim göremediğimiz ama etki boyutunu gözlemleyebildiğimiz enerjisi vardır. Sözün kullanım şekli, enerji kaynaklarını güçlendirecek bir sihirdir. Bu enerjinin -enerji akımının- etkisinin sağlıklı bir şekilde oluşabilmesi için iletişim kanallarının ve bu kanalları oluşturan kaynakların doğru bilinmesi ve bilinçli kullanılması gerekir.

Dildir öze dokunan

KELİME, kullanım şekline göre çoğu silahtan daha etkilidir. Bir kelime, tarihin akışını değiştirmiştir. Yeni, özgün ve etkili fikirler kelimelerle doğmuştur. Milyonlarca insanın eylemine ilham kaynağı olmuştur. Bir insanın konuşması ve kelimeleri kullanma biçiminden, onun akıllı mı, yoksa aptal mı olduğunu çıkarabiliriz.

Kelimeleri anlamamız, algılamamız, yorumlamamız ve kullanmamız, iyi veya kötü, hangi yönde olursa olsun, insanın yaşamını değiştirmiştir ve değiştirmeye de devam edecektir. Kral Süleyman, “Ölüm ve yaşam, dilin gücünün etkisi altında olan şeylerdir” der. Dil bu kadar önemlidir. Söz öyle etkilidir ki, “Kalem, kılıçtan keskindir” hadîs-i şerîfi bu etkiyi daha da perçinlemektedir.

Yaşamımızda üç tür kelime yapısı kullanırız. Bu yapılarla hayatımız şekillenir. Bunlar “nötr kelimeler, zayıflatıcı kelimeler ve güçlendirici kelimelerdir”.

Nötr kelimeler, üzerinde herhangi bir fiil ve yük bulunmayan, hiçbir şeyi itmeyen veya çekmeyen kelimelerdir. Sadece durum bildiren, duygu yönü sıfır olan etkisiz kelimelerdir. “Normal, doğal, sıradan, şey, iş, önce, sonra, gün, akşam” gibi... Bu tür kelimelerde hiçbir olumlu veya olumsuz çağrışım yoktur. İyi de, kötü de değildirler.

Zayıflatıcı kelimelerin yapısında olumsuz anlam ve olumsuz duygular yüklüdür. Zayıflatıcı kelimelerle istenmeyenleri, çirkinlikleri ve kötülükleri tanımlarız. Bu kelimeleri her kullandığınızda pozitif enerjinizin azaldığını hissedersiniz. İsteyerek veya istemeyerek bu tür kelimeler tekrar edildikçe, olumsuzluk yükü artar ve altında ezileceğimiz kontrolsüz bir duygu çöplüğü oluşur. “İntikam, nefret, bayağı, alçak, katil, başarısız, şerefsiz, zor, adi, çirkin, tiksindirici, kanlı, pahalı, korkunç, acı, öldürücü, tembel, eski” gibi kelimeler bunlardandır.

Olumsuzluk çağrıştıran zayıflatıcı kelimeleri kullanmamaya özen göstermeliyiz. Zayıflatıcı kelimeler, kullananların ve dinleyenlerin zihinlerinde coşkuyu azaltan, enerjiyi düşüren görüntüler oluştururlar. Bu kelimeler kullanıldıkça olumsuz duygular artar, psikolojik güç ve direnç azalır. Sürekli birilerini ve olumsuzluklarını eleştiren insan, bir dönem sonra kendini sürekli olarak eleştirdiği insanların arasında buluverir.

Güçlendirici kelimeler; kalıcı, etkili ve olumlu enerji oluşturan, kullanırken güç veren, hoş duygular çağrıştıran kelimelerdir. Olumlu çağrışımlar oluşturan kelimeleri düzenli olarak kullandığınızda, ruhunuzun güçlendiğini görürsünüz. Olumluluk çağrıştıran güçlendirici kelimeler, kişinin ve karşısındaki kişilerin özgüvenini ve özsaygısını destekler. Güçlendirici olumlu kelimeler coşkuyu arttırır, maneviyatı destekler. Bu kelimeler kullanıldıkça sözün sihri ve etkileme gücü hem içsel, hem de dışsal olarak artacak, dolayısıyla mutluluk seviyesi de yükselecektir. Sayılarını eşanlamlıları ile birlikte alabildiğine çoğaltabileceğimiz bu kelimeler, “kolay, sağlık, mutluluk, hoşlanmak, büyük, saygı, sevgi, kazançlı, süper, harika, enerjik, sır, mucize, zafer, önem, değer, yeni, hesaplı, tebessüm, gülmek, yardım etmek, yüce, yükselmek, farklı, cesaret” gibi kelimelerdir.

Cesaret veren ve olumlu duygular çağrıştırıp güç veren kelimeleri kullanarak yapılan konuşmaların ve kurulan iletişimin gücü ve etkisinin çok daha fazla olduğu, sayısız deney ve uygulama ile kanıtlanmıştır.

Bazı kişiler olumlu düşünenleri, kendini kandıran, gerçekleri görmeyen kişiler olarak değerlendirirler. Karamsar düşünmek yerine olumlu düşünmek ruhu daha da güzelleştirir. “Güzel düşünen güzel yaşar” düsturunu da unutmamak gerekir. Olaylara bakışımız, yaklaşımımız ve yorumlama şeklimiz, olayların seyrini dahi değiştirebilmektedir.

Hayattan ve olaylardan nefret ettiğiniz anlarda, “Olumsuzluklar beni mi buluyor?” dediğiniz durumlarda olumlu cümleler veya duâlar okuduğunuzda ruh hâlinizin ve dolayısıyla olayların seyrinin değişebildiğini göreceksiniz. Balzac bu konuda, “Bir sözün insan hayatını değiştirdiği çok görülmüştür” der.

Cesaret veren ve olumlu duygular çağrıştıran kelimeleri ve bu kelimelerden oluşan cümleleri kullanmakta zorlanıyorsanız, ısrarla kullanmaya devam etmenizi öneririz. Başlangıçta zorlansanız dahi kendinizi olumlu telkinlerle cesaretlendirerek olumlu kelimeler ve tebessümle iletişimi sürdürdüğünüzde, gününüzün ve günlerinizin daha güzel ve mutlu geçtiğini fark edeceksiniz.

Hayatın dümeni dilimizde gizlenmiştir

Kullandığımız kelimeler hayatımızı doğrudan etkiler ve yaşantımızın seyrini şekillendirir. Bu gerçeği bilmek ve unutmamak gerekir. Farkında olarak veya olmayarak kullandığımız bazı kelimeler, hayatımızı ve kişiliğimizi olumsuz etkilerken, bazıları ise olumlu katkılarda bulunabilir.

Hayatı bir gemi, kelime türlerini de bu gemiyi yönlendirecek dümen varsayalım. Bu, tek seçenekli bir dümen değildir. Birincisi, dümen sizin kontrolünüz dışındadır ve olduğunuz yerde kalırsınız; rüzgâr ya da dalgalar sizi nereye sürüklerse siz de oraya savrulursunuz. İkincisi, dümen sizi fırtınalı, zor, belki de çıkılmaz bir denize yönlendirir, farkında olarak veya olmayarak, orada sürekli boğuşursunuz. Üçüncüsü ise, dümen sizi istediğiniz veya hayâl ettiğiniz en dingin yerlere, sakin koylara, en güzel okyanuslara götürür. İşte denizin en güzel nimetlerinden yararlanabileceğiniz, en güzel maviliklerde yüzebileceğiniz, fırtına çıksa da sizi en güvenilir sahile götürecek bir dümendir o!

Şimdi düşünelim, hangi dümeni seçerdiniz? Eminim, pek çoğunuz üçüncü dümeni seçerdi. Hayatımız da, açıklandığı gibi temelde bu üç dümen seçeneği gibidir. “Bu seçenekler sınırsızdır” da diyebiliriz. Hangi dümende, hangi yön veya rotada olursak olalım, her an yeni durumlara, nereden ve ne şekilde geleceği belli olmayan etkilerle karşı karşıya kalacağımızı ve hayat akışımızın değişebileceği gerçeğini unutmamamız gerekir.

Hayatın dümeni de dilimizde gizlenmiştir. Beynimiz ve kalbimizden dilimize doğru uzanan sağlam bir olta misâli kelimeler de dilimizin ucunda, hayat denizine atılan çapari gibidir. Hayat denizine nasıl olta atarsak, hayat denizi de bize balık (aradığımız ne ise onu) verir.

Peki, bu hayat gemisinde tek yolcu biz miyiz? Elbette hayır! İçinde yaşadığımız dünyada bizimle birlikte aynı gemide, aynı istikamette olan yakınlarımız da dâhil birçok insan var. Bir gerçek daha var ki, kullandığımız dümen sadece bizi değil, yanımızdaki ve yakınımızdakileri de etkilemektedir. Hayat gemisinde temel kimliklerimiz vardır ama seyahat esnasında sürekli rollerimiz değişir. Bazen ebeveyn kaptanlığını alır, bazen ağabey-abla ya da kardeş, kimi zaman tayfa veya sıradan bir yolcu olsak da dümen daima bizdedir. Bir şekilde kaptanlığı üstleniriz. İşte tüm bu kaptanlık görevlerimizde kullanacağımız dümen ya da oltanın ucuna taktığımız yem, bizi, yakın çevremizdekileri, hattâ sosyal çevremizi de etkileyebilmektedir. Rollerimizin etki ve gücünü belirleyen de sözdür, kullandığımız dil yapısıdır.

Söz, öze dokunandır

 “Söz dediğin, dilden öze dokunur” der Şems-i Tebrizî. Sözün sahibi öz ise, s’öz, öze dokunur. Yürekten inanarak söylenen söz, özden gelen sözdür. Ve elbette kulağa değil de öze dokunan her söz çok daha etkilidir.

Bunu aile içindeki iletişimle örneklendirebiliriz. Bazen ebeveynler, “Evlâdıma güveniyorum da çevreye, insanlara güvenemiyorum” derler. Ancak söylerken bile o güveni yansıtmazlar. Dolayısı ile onların söylediği sözün hiçbir etkisi yoktur. Hazreti Ali bunu şu şekilde söyler: “Bir gerçeği savunurken, önce ona kendimiz inanmalı, sonra da başkalarını inandırmaya çalışmalıyız.”

Çocuk nasıl ki anne karnındayken göbek bağı ile anneye bağlı ise, doğduktan sonra da kalpten kalbe, -adına ister “güven”, ister “sevgi” denilsin- özden öze görünmez/telepatik bir yol ile bağlıdır. Söylenen söz ne olursa olsun, asıl iletişimi kuran özdür.

Sözün etki gücü o kadar büyüktür ki, onu tam olarak ölçmek mümkün değildir. Sözün enerji boyutu ve insan yaşamına etkisi ile ilgili çalışmalar gün geçtikçe artmaktadır. Kelimelerin, bizim göremediğimiz ama etki boyutunu gözlemleyebildiğimiz enerjisi vardır. Sözün kullanım şekli, enerji kaynaklarını güçlendirecek bir sihirdir. Bu enerjinin -enerji akımının- etkisinin sağlıklı bir şekilde oluşabilmesi için iletişim kanallarının ve bu kanalları oluşturan kaynakların doğru bilinmesi ve bilinçli kullanılması gerekir.

Kendimize değer vermezsek, başkalarından değer görmeyi bekleyemeyiz. Önce kendimize karşı güzel sözler söylemeliyiz. Olumsuz ve karamsar cümlelerle hayatımızı karmaşaya yönlendirmemeye dikkat etmek gerekir. “Beceriksizin tekiyim, cahilim, çirkinim” gibi olumsuz kelimeler bizi dibe çeker. Her insanın bir başarı potansiyeli vardır. “Yapamam, başaramam, bu görevin üstesinden gelemem” derseniz, daha başından yapamamayı, başaramamayı başarmış olursunuz. Kendinizi olumlu cümlelerle destekler, mantıklı ve cesur adımlar atarak ilerlerseniz, düşüncelerinizin olumlu yönde gerçekleşmeye başladığını göreceksiniz.

Söz söylemek gerçek bir sanattır

Büyük şeyler yapmak ve başarmak için harekete geçmek gerekir. Ama yalnız başına eylemse yetersiz kalacaktır. Yapacağınızı hayâl etmeniz, inanmanız, plânlamanız, olumlu cümlelerle yönlendirmeniz ve eyleme geçmeniz gerekir.

Bazı meslekler vardır ki, sözü kullanma ustalığı üzerine kurulmuştur. Hukuk, eğitmenlik ve vaizlik, buna verilecek en temel ve somut örneklerdir. Sözün etki gücünü bilmek ve kullanmak, her alanda çok büyük avantajlar sağlayacaktır. Kelime ve kavramların tam olarak karşılığının bilinmesi ve doğru şekilde kullanılması, sözün gücünü daha da artırır.

Yûnus Emre, “Söz ola kese savaşı/ Söz ola kestire başı/ Söz ola ağulu aşı/ Yağ ile bal ede bir söz” deyişini boşa söylememiştir. Yine aynı şiirin devamında, “Kişi bile sözün demini/ Demeye sözün kemini/ Şu cihan cehennemini/ Yağ ile bal ede bir söz” derken, sözün önemini, zihinde demlenmesi ve rastgele söylenmemesi gerektiğini net olarak vurgulamıştır.

“Söz söylemek bir sanattır ve hattâ sanatların en zorudur” derler. Sözü doğru kullanmak büyük bir güçtür. Bu gücün üç ana unsuru, sözü söyleyen kişi, sözü oluşturan fikir ve düşünceler, sözü oluşturan kelime ve kavramlardır. Bu üç ana unsurdan birinin olmaması veya zayıf kalması, gücü ve etkiyi azaltır. Bizler de söz sanatlarını öğrenerek, hangi alanda çalışırsak çalışalım, sözü ve söyleme usûllerini doğru kullanmak durumundayız.

İletişimin kesildiği yerde söz biter, sözün bittiği yerde insanî duygular ve adalet yok olur. Karmaşa, suçlama, iftira, dolayısıyla isyanla birlikte şiddet başlar. Bu yüzdendir ki, iletişimin en temel unsuru olan sözün usûlünü öğrenmeli ve en iyi şekilde kullanmalıyız.